KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, yüksek yargının değerli temsilcileri, basının değerli emekçileri ve bu salonda bize hizmet eden değerli emekçi kardeşlerim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken önceki gün İstiklal Caddesi'nde gerçekleşen terör saldırısını kınıyor ve lanetliyorum, hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet ve yaralılara acil şifa diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bizim görevimiz biliyorsunuz yalnızca kınamak ve lanetlemek değil, yaşadığımız hadiselerin adaletini sağlamak ve çözüm bulmak. Sayın Bakan, bu konuda size de çok önemli bir görev düşüyor ve yüksek yargı temsiline çok önemli bir görev düşüyor. Bakın, geçmişte yaşadığımız pek çok provokasyonla ilgili biliyorsunuz önemli bir sembol cümle var: "Bir tuğlayı çekersem duvar yıkılır." Biliyorsunuz bu tip provokasyonlara çoğu zaman devlet içinde belli güçler yol verir, hatta planlar, hatta tezgâhlar. Bunlar ilerleyen yıllarda hep ortaya çıkmıştır bu tip provokasyonların kimler tarafından devlet içinde yol verdiği, planlandığı, tezgâhlandığı. Bunlar da hep belli darbe dinamiklerinin veya siyaseti de dizayn etme operasyonlarının aparatı olarak kullanılmıştır. Ne zaman ki memleket seçime gidiyorsa, ne zaman ki siyasette bir gerilim varsa, ne zaman ki toplumda kamplaşma, kutuplaşma varsa devlet içinde belli odaklar siyaseti dizayn etmek için belli provokasyonlara yol verirler. İşte, o noktada devlet aygıtları yani devlet kendisini koruyabilirse ya da devlet içindeki yargı, Meclis, sivil toplum kuruluşları gibi aygıtlar bu karanlık odakları ortaya çıkarabilirse o oyunlar bozulur ve darbe planları, siyaseti dizayn etmek isteyen aygıtlar devre dışı bırakılır. Sayın Bakan, maalesef bu konuda bütün siyaset kurumu olarak sınıfta kalmış durumdayız.

Ben bugün bir araştırma önergesi versem Meclise, biliyorum ki -bakın, AK PARTİ, MHP Grubu burada- biz "Gelin arkadaş, bu İstiklal Caddesi'nde olan hadiseyi araştıralım." desek ne diyecekler biliyor musunuz? "Olay yargıya havale edilmiştir." diyecekler. Oysa, Meclis bu konular için var, bu konuların araştırılması için var ama iktidar partisi maalesef ortağıyla birlikte diyor ki: "Bu meseleler yargıya havale edilmiştir." yani size havale ediliyor, yüksek yargıya ve sizlere havale ediliyor.

Peki, yargı ne yapıyor Sayın Bakan? Geçmişte yaşadığımız pek çok provokasyonla ilgili ne yaptı? Ne yapabildi? Bakın, değerli arkadaşlar, bu olayla ilgili bir yayın yasağı getirildi ya, yayın yasağı! Ben kınamayı bile saatinde yapamadım, VPN'den gelip yapabilenler yapmış, ben sabah yapabildim kınamayı, sabahın köründe yapabildim ama bir kişi konuştu yalnızca, İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu konuştu. Gece dedi ki: Bu kişi Kobani'den emir almış, Afrin'den geçmiş, gelmiş bu bombayı patlatmış. Bu, PKK'li.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın böyle durumlarda, böyle durumlarda derinlemesine düşünmemiz lazım hem ülkenin atmosferini hem de uluslararası atmosferi düşünmemiz lazım. Sayın Bakan, biliyorsunuz, yıllardır, çözüm süreci bitti, 2015 seçim dönemlerinde pek çok provokasyonlar yaşandı ve yedi yıldır partimize karşı ve seçmenlerimize karşı onulmaz baskılar, zulümler var. Şimdi, bu politika devam ediyordu, bir ay önce politikada belli yumuşama adımları gördük. Nedir efendim? Sayın Aysel Tuğluk, hakkı çerçevesinde... Bakın hak dışı değil zaten zihinsel yeteneklerini kaybetmiş durumda olan bir kişinin tutuksuz yargılanması gerekiyor, serbest bırakılması gerekiyor; bu hak teslim edilmiş. Bunun yanında, AKP heyeti, sizin içinde olduğunuz bir heyet HDP'yi ziyaret etmiş, siyasette acaba bir yumuşama mı olacak havası oluşmuş. Selahattin Demirtaş, yine hakkı çerçevesinde diyorum yani hak dışında bir olay yok, hakkı çerçevesinde babası kalp krizi geçirmiş ziyaret etmiş.

(Gürültüler)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, hatipleri dinleyelim, sıramız geldiğinde fikirlerimizi ifade edelim, rica ediyorum.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu, HDP'nin ziyaretini MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli: "Ya, olumlu bir adımdır." demiş. Ya, siyasette de acaba bir normalleşme mi oluyor yani normal olan adımlar mı atılıyor, partilerin birbiriyle konuşması üzerine belli adımlar mı atılıyor diye belli bir izlenim var. Tam bu izlenimlerin olduğu anda İstiklal Caddesi'nde bir bomba patlatılıyor. Arkadaşlar, bakın, hepimiz akıllı olmalıyız, aklımızı önümüze koymalıyız. Elbette duygularımız da var, hepimiz yaralandık, kırıldık ama şimdi aklımızı önümüze koyma zamanı. Bana bu neyi anımsatıyor biliyor musunuz? Çözüm sürecini hatırlatıyor. Çözüm süreci devredeydi ama çözüm sürecini devlet içinde bozmak isteyen dinamikler de vardı. AKP, cemaatle, FETÖ'yle kavga hâlindeydi, bu kavga içinde cemaat darbeyi bir hedef olarak koymuştu. Yani "AKP'yi iktidardan etmek için darbeye doğru yürüyeceğim; bunun için de ne yapacağım? Çözüm sürecini bozacağım ve Kürt meselesinde gerilimi artıracağım, çatışmalar başlayacak, toplum kamplaşacak, kutuplaşacak ve biz darbeye yürüyeceğiz." diyordu. Bakın, ben bu olayı aynı 22 Temmuz 2015'te gerçekleşen, Ceylânpınar'da 2 polisimizin öldürülmesi meselesine eş değer tutuyorum. 2 polis öldürüldü, o gün istihbaratın içinde olan, polisin içinde olan, savcılığın içinde olan "Cemaatçi" denilen unsurlar bu meseleyi efendim "Örgüt yaptı." diye doğrudan dönemin Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'na istihbarat verdiler, bu istihbaratı onlar verdiler. 4 masum insan gözaltına alındı. "Bunlar örgüt üyesi." dendi, "PKK"li dendi ve savcılar onları tutukladılar, masum oldukları hâlde; daha sonra tahliye edildi bu insanlar, beraat ettiler ama Sayın Davutoğlu'na "Bunu örgüt yaptı." diye istihbarat gitmişti, Sayın Davutoğlu da emri verdi orduya, beklenen emirdi. Kandil bombalansın, dağ taş bombalansın, çatışmalar başlasın. Çatışmalar başladı ve binlerce insanımız hayatını kaybetti, çözüm süreci devreden çıktı ama o günlerde ben Mecliste on kere bu sıralardan darbe dinamiği devrede arkadaşlar dedim, darbe dinamiği devrededir dedim, darbe dinamiği devrededir dedim ama sizler dinlemediniz. Gelin, bu olayı aydınlatalım dedim. Ceylânpınar'la ilgili araştırma önergesi verdik, Suruç'ta 33 yurttaşımız bombalandı araştırma önergesi verdik, 6-8 Ekimdeki provokasyonlarla ilgili araştırma önergesi verdik Meclise, hepsini de siz, Abdullah Bey, arkadaşlarınız dediniz ki: "Yargıya havale ettik bu meseleyi, bu mesele yargının konusu." dediniz; araştırmadınız. Oysa o günlerde araştırmış olsaydık siz de bu darbe dinamiğini görebilirdiniz, biz gördük siz de görebilirdiniz. Biz nerede gördük? Arkadaşlar, Cizre'de o "çukur" dediğiniz hendek, barikat meseleleri vardı. Biz 80 milletvekiliyle Meclise girmiştik, 80 milletvekilinin 65'i, 2 de bakanımız var Hükûmetteyiz, Cizre'ye doğru gidip o çatışmaları durdurma niyetindeydik. Karşımıza askerler çıktı, üç yıldızlı generaller çıktı "Gidemezsiniz." dediler. Neden "Gidemezsiniz." diyorlardı arkadaşlar bir düşünün. Çünkü biz gidersek çatışmaları durdururduk ama bizim gitmemizi engelleyen dinamikler vardı, çatışmanın büyümesini isteyen dinamikler vardı. Biz köy yollarından öyle, böyle gittik arkadaşlar. Yine o hendek denilenlerin başında, baktık ki bazı gençlerin içinde ajanlar var, onlar da bizi hedef gösteriyorlar diyorlar ki: "Biz şöyle yapacağız, böyle yapacağız; siz engelliyorsunuz." Yani hem asker tarafında hem oradaki başka gençler tarafında ajanlar vardı, provokatörler vardı, toplumu birbirine düşüren dinamikler vardı. Bunu boşa çıkarmak kimin görevi arkadaşlar? Meclisin görevi. "Gelin, bunu aydınlatalım." dedik. "Darbe dinamiği var." diye on kere bağırdım ben burada; bakmadınız, dediniz ki: "Terör var, terör var."

Değerli arkadaşlar, mesele terör meselesi değil, mesele darbe dinamiği. Bakın, yeniden seçimlere gidiyoruz değil mi? Yeniden bir darbe dinamiği var, ben iddiayla söylüyorum. Siyaseti darbelemek isteyen bir dinamik var. Birileri gücü elinde tutmak istiyor, birileri gücü eline geçirmek istiyor. Şimdi, bu tip olaylara bu meseleler dâhilinde bakmazsak bizlere karşı yeni oyunlar oynanabilir. Bakın, dönemin Başbakanı ne diyor? Yakın bir zamanda açıkladı. "İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerinden biri 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönem olacaktır. Defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz." diyor Ahmet Davutoğlu.

SALİH CORA (Trabzon) - 6'lı masaya söyle bunu.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son bir dakikanız...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, Sayın Ahmet Davutoğlu bunları diyor. Bununla ilgili biz bir araştırma komisyonu kurup Sayın Ahmet Davutoğlu'nu çağıracak mıyız Meclise? Çağırmadığımız sürece bu karanlıkların önü aydınlatılamaz ve yeni oyunlar devreye geçer.

SALİH CORA (Trabzon) - Çıksın, konuşsun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, Türk Tabipleri Birliği Başkanı Sayın Şebnem Korur Fincancı bir iddiada bulundu.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Olacak şey mi?

SALİH CORA (Trabzon) - Hainlik yaptı.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Şunu diyemezsiniz: "Devlet içinde yanlış yapan hiçbir zaman olmamıştır." O üç yıldızlı komutanlar, biz Cizre'ye gitmeye çalışırken bizi engelliyorlardı, şimdi onlara "terörist" diyorsunuz, "hain" diyorsunuz, değil mi?

SALİH CORA (Trabzon) - Türk Silahlı Kuvvetleri kimyasal silah kullanmadı.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, devlet içinde yanlış yapanlar her zaman vardır, her zaman vardır. Bunları ortaya çıkarmak da bizlerin görevidir. Biz ortaya çıkarmazsak, yargı görevini yapmazsa, o tuğla çekilmezse, arkadaşlar, o zalim mekanizma hepimize zulmetmeye devam eder, siyaseti dizayn etmeye devam eder.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, son cümlenizi alalım, bitti süreniz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Arkadaşlar, bu açıdan Meclis sorumluluğunu yerine getirsin, yargı sorumluluğunu yerine getirsin.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu işin devlet içindeki ve uluslararası bağlantılarını ortaya çıkarsın. Gelin, bu meseleyle ilgili bir araştırma komisyonu kuralım, yargı da en etkin denetimini yapsın ki bu oyunları bozalım değerli arkadaşlar.