KOMİSYON KONUŞMASI

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de benden önceki konuşmacı arkadaşlarım gibi İstanbul'da meydana gelen elim terörist olayını lanetleyerek başlıyorum. Ölenlere rahmet diliyorum, kalanlara da acil şifalar diliyorum. Ülkemizin başı sağ olsun.

Değerli milletvekilleri, Saygıdeğer Bakanım, değerli bürokratlar, basınımızın değerli mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, hukuk son derece önemli bir konu. Hayatın tadını alabilmemiz için yerleşik kuralların olması lazım, ileriye yönelik belirsizliklerin ortadan kalkması lazım ve dolayısıyla da bugünden ileriye yönelik davranışlarımızı ona göre ayarlayalım ki başımıza bir şey gelmesin, mutlu ve mesut bir şekilde hayatımızı devam ettirelim. Hukuk bunun için gerekli ama maalesef, uygulamada bu her zaman böyle olmuyor; bazı zamanlar belirsizlik öyle artıyor ki yarın neyle karşılaşacağınızı bilemiyorsunuz.

Şu anda ülkemizde ciddi bir adalet sorunu var, bunu kabul edelim. Sayın Bakanım, sunumunuzu yaptığınız bu kitapta belirlediğiniz hususlara ve yine geçen seneki Adalet Bakanlığının bütçesiyle ilgili yapılan sunumda dağıtılan kitapçıklarda yazılanlara baktığımızda aslında çok şey yapıldı, gerçekten çok şey yapıldı. Buradaki yapılanlar gerçekten hayatta uygulanabilir olsa yeryüzü cenneti gibi bir şey var; mağdurların hakları, lekelenmeme hakkı, efendim, görüşme odaları, küçüklerin teslimi vesaire, Abdullah Bey sabah buna benzer çok şey söyledi. Bütün bunların hepsi yapıldı fakat maalesef, bu, Türkiye'de hukuk sorunu olmadığı anlamına gelmiyor; ülkemizde kesinlikle ve kesinlikle bir uygulama sorunu var.

Bu uygulama sorununun temelini de maalesef, ele geçirme kültürü ortaya çıkarıyor. Muktedir olanlar, elinde imkânı olanlar güç kuvvet kullanmaya geldiklerinde kendilerinden önce yapılan yanlışlıkları bu dönemde yapmamak gibi bir erdem göstermiyorlar, orada yapılan yanlışları aynen devam ettirerek bu kez başka bir grubu mağdur ediyorlar. Geçmişe baktığımızda biz neler görmedik. Mesela, "367 garabeti" diye bir hukuk garabeti çıkardılar. Efendim, şiir okudu diye bir siyasiyi siyasi hayattan men etmek için ellerinden gelen yapılmadı mı? Yapıldı. Efendim, Devlet Güvenlik Mahkemesi hâkimi gecenin bir yarısında Merve Kavakcı'nın evine gitmedi mi? Gitti. Bütün bunlar neydi? Bütün bunlar, gerçekten hukukun politize olması, hukuk aktivizmi ve dolayısıyla da "Elime fırsat geçti, bu fırsatı ben kullanayım." zihniyeti. Ele geçen fırsatta "Benden öncekiler yanlış yaptı, ben artık bu yanlışı yapmayayım." demek gibi bir erdem gösterilseydi bugün bambaşka bir yerde olacaktık. Bütün bunların hepsi yanlış yani burada hukuk gerçekten siyaseten motive olmuş vaziyette ve dolayısıyla da başlangıç noktası, çıkış noktası herkesin hakkını hukukunu teslim etmek değil; belli bir amaca yönelik olarak uygulamalar var. Bu, maalesef son derece yanlış, bunun yapılmaması lazım.

Tekraren söylüyorum; bunun da altında yatan, ele geçirme kültürü. Eğer bu kültür böyle devam ederse yarın sizin iktidarınız gider, bizim iktidarımız gelir; biz de aynı kültürü devam ettirirsek, eğer biz de bunu böyle yapmaya devam edersek bu ülkenin buradan kazanç çıkaracağı bir fayda vesaire de yok. Onun için öncelikle ve öncelikle bu kültürün değişmesi lazım. Biz başörtüsü yasağı sırasında el ele kortejler yaptık ve YÖK Kanunu'na lanetler okuduk, YÖK'e lanetler okuduk fakat bugün geldiğimiz noktada YÖK Kanunu'nu noktasına virgülüne dokunmadan hâlâ uyguluyoruz. Sistem maalesef bu, dolayısıyla çok önemli sorunlarımız var.

Adalet Bakanlığının ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının performansını ölçmek için bence belli kriterler olmalı. Adalet Bakanlığının performans kriteri şu olmalı: "Bana tahsis edilen parayla ben, yurttaş ile yurttaşın arasındaki hukuk sorunlarını, yurttaş ile devlet arasındaki cezai ve kamusal sorunları acaba ne kadar azaltabildim? Dolayasıyla da bunun sonucunda topluma ne kadar huzur getirdim? Yaptığımız hapishanelerle değil kapattığım hapishanelerle övünebilme noktasına gelmem lazım." Fakat maalesef bizim ülkemizde böyle bir şey söz konusu değil. Biz, tahsis edilen paralarla maalesef yurttaş ile yurttaşın arasındaki sorunu, yurttaş ile devletin arasındaki sorunu azaltamıyoruz, azaltmak gibi bir gayretimiz, çabamız da yok. Bunu nereden biliyoruz? Siz de sunumunuzda söylediniz; yargının yüküne baktığımızda, yargının yükü gerçekten ağır. 2012 yılı ile 2021'i -kesin rakamlar var- kıyasladığımızda, bunu ister ceza mahkemelerindeki davalar açısından kıyaslayalım ister hukuk mahkemelerindeki davalar açısından kıyaslayalım gerekse Anayasa Mahkemesine yapılan başvurular açısından kıyaslayalım yani buralardaki sayılar maalesef azalmıyor, artıyor. Siz sunumunuzda birtakım azalmalardan söz ettiniz, bu azalmalar doğru fakat bu arada bir istinaf mahkemesi kuruldu, dolayısıyla, örneğin Yargıtayın yükü onun için azaldı, bazı mahkemelerin yükü de onun için azaldı. Aynı şekilde, dolayısıyla burada size tahsis edeceğimiz bütçenin harcanmasındaki amaç elbette daha iyi fiziki alanlar olmalı ama asıl amaç, yurttaş ile yurttaşın arasındaki sıkıntıyı, hukuk mahkemelerindeki dosyaların sayısını azaltmak olmalı, efendim, yurttaş ile devlet arasındaki sorunların içine girdiği dosyaların sayısını azaltmak olmalı.

Şimdi, 2021 yılında cumhuriyet başsavcılıklarında örneğin, faili meçhul dosyaların yüzde 90'ı zaman aşımına uğramış ve dosya kapatılmış. Keşke bunlar zaman aşımına uğramadan üzerine gidilse de bunların yanlış olduğu, böyle bir şeyin olmadığı, dolayısıyla devletin milletine, vatandaşına adil şekilde davrandığı söylenseydi de bu dosyalar böyle kapansaydı, bu çok daha takdire şayan olurdu.

Onun dışında, dediğim gibi, hukuk sorunu da devam ediyor. Anayasa Mahkemesine baktığımızda, Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru sayısı sürekli olarak artıyor. Eğer gerçekten yurttaşımız devletimizin 6 pakette yaptığı hukuk reformunun doğru dürüst uygulandığını ve kendisine birtakım yansımaların olduğunu fark etseydi eminim hiç kimsenin gidip de Anayasa Mahkemesine başvurması vesairesi gerekmezdi ama bu sayı giderek artıyor, giderek arttığı gibi de burada mesela "Hangi konularda başvurular artıyor?" diye baktığımızda toplam başvuru sayısı 392.758; bunun 311.097'si sonuçlandırılmış ve bununla sonuçlandırılanların içerisinde de hakkın ihlal edilmediği kararı yüzde 0,3. "Diğer" diye bir kalem var; o da yüzde 0,5. İdari ret yüzde 4,1 "En az bir hakkın ihlali" denilen konu yüzde 9,1. Yani bunların içerisinde de adil yargılanma hakkında yüzde 70,80 gibi bir oran yükseliyor. Demek ki ülkede yurttaşlar adil yargılandıklarına inanmıyorlar.

Dolayısıyla -sürem az kaldı- Sayın Bakanım, söylemek istediğim şey şu: Biz size bütçe veriyoruz, bunu yurttaş ile yurttaşın arasındaki, yurttaş ile devletin arasındaki sorunları azaltacak şekilde kullanırsanız ki bu da temel insan haklarına saygıdan ve bunun da gereğinin yerine getirilmesinden geçiyor. Herkes "Benim hakkımı devlet gözetim ve denetim altında tutuyor, dolayısıyla ben buna göre davranıyorum." diyebildiğinde kimsenin Anayasa Mahkemesine vesaireye gitmesine gerek yok. Yapılması gereken şey, eğer becerebilirseniz, kalan süreniz ile ömrünüz yeterse, şu ele geçirme kültürünü toplumdan bir çıkartın ve gerçek hukuku hukuk şeklinde de uygulatmaya yönelin ve dolayısıyla da kanunlar lafzıyla neyse uygulamada da aynı şekilde birey olarak bana yansısın, topluma yansısın ve toplum bu ülkede adalet olduğunu, hukuk olduğunu öğrensin ve bilsin ve dolayısıyla da şu masrafları yapmaktan kaçınalım.

Teşekkür ediyorum.