KOMİSYON KONUŞMASI

ORHAN YEGİN (Ankara) - Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımızı, burada bulunan bütün misafirleri ve milletvekillerini, komisyon üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bugün çokça konuşmalarda, özellikle basın hürriyeti, işte, basında yazılan herhangi bir şeyden, herhangi bir yorumdan hareketle, insanların tutuklandığı, zulme maruz kaldığı, hapislere tıkıldığı gibi şeyler anlatıldı. AK PARTİ iktidarı öncesinde takip ettiğim bir radyo vardı, o radyoda yaşanan bir süreçten bahsederek hemen hızlıca buraya geleceğim. Vaktiyle yurt dışında yaşayan bir kişi vefat ediyor, bir trafik kazası geçiriyor. Trafik kazasından sonra cenazesinin Türkiye'ye getirilmesi konuşuluyor, hükûmetle sevenleri görüşüyor, ediyor ve Süleymaniye Camisi haziresine hükûmet imza atıyor, dönemin Cumhurbaşkanı burayı kabul etmiyor, iptal ediyor onu; bunun üzerine başka bir yer ayarlanıyor ve kişi oraya defnediliyor. Sonra, bunun üzerine bir gazetede "Yiğit ölür, kalır eseri" isimli bir köşe yazısı yayınlanıyor ve o dönem takip ettiğim radyonun sabah programında o köşe yazısını okuduğu için, o köşe yazısını o sabah programında okuduğu için radyoda programı sunan, genel yayın yönetmenliği yapan, radyonun genel müdürü ve bütün yönetim kurulu üyeleri DGM'de ifadeye çağrıldı. DGM'ye ifadeye çağrıldı hepsi. Orada da ne geçiyor, biliyor musunuz ifadede? İfadede geçen şey şu: Önce oraya karar verilmiş hükûmet tarafından, sonra Cumhurbaşkanı onu kabul etmemiş başka bir yer söylemiş diye yazıyı yazan kişi... Ya, bu şekilde de bir başlık olmaz yani kuyu kazıcılığı; bir oraya kazıyorlar kuyu, bir buraya kazıyorlar anlamında bir şey yazmış. Bu ifadeden dolayı DGM'de hepsi ifade verdi, dava açılmak üzereydi hepsine; af çıktı, davalar açılmadı, kapandı ama aftan dolayı belki onlara dava açılmadı, kurtardı ama radyoları RTÜK tarafından on beş gün kapatıldı.

Şimdi, çok örnek var, sizlerin, her birinizin hayatında şahit olduğunuz, tanık olduğunuz. Türkiye ta oralardan çıktı, bugünlere geldi. Şimdi eksiklerimiz yok mu? Eksiklerimiz elbette var. O günlerden bugüne çok yol aldık, çok badireler atlattık ama bütün bu badirelere rağmen çok yol aldık. Hem vesayetle mücadele ettik hem "hukuk" dedik, hem kapatma davalarına muhatap olduk, hem "kanun" dedik. Evet "Mahkemenin verdiği karar içimize oturmuyor, vicdanımıza oturmuyor ama mahkemenin kararıdır, bu kararın gereği neyse bunu yapacağız." dedik. Her zaman hukuka vurgu yaparak, hukuka saygı duyarak, canımızı acıttığı zaman bile kararı doğru bulmadığımızı ifade edip hâkimlere bağırarak, çağırarak, el sallayarak, mahkemede dövmeye kalkarak vandalvari hamlelere, hareketlere girerek hiçbir zaman hukuku, hâkimleri, mahkemeleri basar boyuta gelmedik.

Şimdi, bazı iddialar oldu, o iddiaların karşısında bazı gerçekler var. Mesela şimdi, dedi ki: "İktidar vekiline hakaret edilince anında dava açılıyor, anında davalar açılıyor ama muhalefet vekillerine hakaret edilince hâkimleriniz, savcılarınız hiçbir şey yapmıyor Sayın Bakan." dedi. Sayın Bakanım, burada, sizlerin huzurunda kendilerine söylüyorum: Bakın, gelin, Mecliste yarın önergenizi verin, bir komisyon kuralım. Acaba hangi partilerden hangi milletvekilleri sosyal medyada veya başka mecralarda kendisine hakaret eden insanlara dava açmış? Kim ne kadar para kazanmış? Kim bu işi bir ekonomik gelir yoluna çevirmiş? Buyurun, gelin, Mecliste yapalım. O zaman, belki döner, Sayın Bakandan özür dilersiniz. Buyurun, gelin yapalım bunu.

Şimdi, bakın, arkadaşlar...

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - İftiralar var, iftiralar.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, herkes kendi sırasında fikirlerini söylüyor, müdahale etmeyelim lütfen...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Fikirleri konuşurken bir arkasına, önüne bakıp... Bir de değişik, böyle bazı bilgileri gizleyerek konuşanlar var. Şimdi, mesela, bak, ikinci baronun kurulmasıyla ilgili olarak eleştiri yapacak ama diyor ki: "Binlerce üyesi olan baroyla 100 üyesi olan baroyu bir tuttunuz." Ya, öyle bir şey var mı? Kanun ne diyor? "Bir yerde ikinci baro kurulacaksa en az 5 binden fazla üyesi olan baronun olduğu yerde ikinci bir baro asgari 2 bin üyenin müracaatıyla kurulur." diyor. 100 taneyi nereden çıkardınız? Niye bu tarz bilgileri saptırarak konuşuyorsunuz? Bak, bu bilgileri saptırmadan da haklı konuşmalar, haklı eleştiriler yapılabilir ama böyle bir yolu tercih etmek doğru değil.

Şimdi, yapılan işleri konuşup laf atamayan bazı eser miktarda vicdan sahipleri de var, eyvallah. Şimdi, onlar da diyorlar ki: "Kaç tane eylem planı yaptınız Sayın Bakan? Bu kadar eylem planı olur mu? Ne diyeceğiz biz? Nasıl cevap vereceğiz bu anlayışa? Tarih olduğu yerde duruyor, bundan sonra hiçbir şeye ihtiyaç yok, daha siz niye eylem planı getiriyorsunuz ya? Böyle bir şey olur mu? Yani şaşırmamak elde değil.

Şimdi, biri çıkıyor, hâlâ İmralı'dakinin cezaevi ortamının yoksunluğunun iddiasıyla "Yok, yapamadı, görüşme trafiğinden dolayı mağdur oldu, edildi." iddiasıyla konuşup hâlâ aynı yerlerde dönüp duruyor. Birileri, umut bağladıkları, kurtarıcı olarak gördükleri, yurt dışında kaçak yaşayan, yeraltı dünyasının bilinen isimlerinin iddia ve ithamları üzerinden yargının bağımsızlığının tartışmasını yapıyor ve bir zamanlar onlardan çok çektiklerini iddia edenler bile onların iddialarına umut bağlamış, yargıya ayar vermeye kalkıyorlar.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Savcılarınız harekete geçti mi?

ORHAN YEGİN (Ankara) - İşte, bu, sizin siyaseten düştüğünüz acziyetin resmidir, acziyetin, başka bir şeyin değil. Nerelerden medet umuyorsunuz?

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Sizin lehinize mitingler yaptı.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Şimdi, Şebnem Korur Fincancı'yı "İddialar araştırılsın." dediği için -bakın, lütfen iyi dinleyin- "Mesleğini temsil ettiği kurumun görevini yerine getirdiği için tutuklattırdınız." dedi. Bak, bak, ne kadar insanı inciten bir şey değil mi? Peki, olayın aslı ne? O olayın aslı şu: "İddialar araştırılsın." diye o saf, berrak, duru, temiz cümle kuran kadının asıl kurduğu cümle, ne biliyor musunuz? Diyor ki: "Daha önce de incelemiştim ben, belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan, kimyasal gazlardan, zehirli gazlardan kullanılmış çok çeşitli kimyasal silahlar var. Her ne kadar kullanılması yasak ise de ne yazık ki bu yasaklanmış silahların çatışmalarda kullanıldığını görüyoruz." Neyin araştırılmasını söylüyor ya? Neyin araştırılmasını söylüyor?

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Kameralarda...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Ya, dürüst olun, dürüst! Lafları gizleyerek...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, fikirlerinizi ifade ettiniz, dinleyeceğiz. Herkes sırası gelince fikirlerini söylüyor.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Kardeşim, deyin ki: "Bu cümleyi kullandı, bu cümleyle adam tutuklanmaz." Ama cümlesini eğerek, bükerek, kırparak "Araştırılsın." demiş. Ne araştırılması ya? "Kullanılmıştır." diyor.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Yanlış biliyorsun.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Şimdi, hanımefendi, bak, siz...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Böyle bir usulümüz yok. Rica ediyorum, karşılıklı konuşma usulümüz yok, herkes sırası gelince kendi fikrini ifade ediyor.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Şimdi, bak, hanımefendi, bir şey söylüyorsunuz, bana göre çok yanlış ve ayıp ediyorsunuz. "Bir avukat sosyal medyada 'bombacı' diye hedef gösterildi." dediniz ve -bak, buna hepimiz üzülürüz- ama eklediniz, dediniz ki: "Devletin bilgisinde olan telefon numarası ve adres bilgileri hızla yaygınlaştırılarak hedef hâline getirildi, sayısız tehdit ve ölümlerle tehditler alıyor." Bu kişinin telefon numarasının, adreslerinin bile isteye devlet tarafından sızdırıldığı iması yapıyorsunuz burada. Burada bunu yapıyorsunuz.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Kim sızdırdı o zaman?

ORHAN YEGİN (Ankara) - Hedef gösteren kim, kişiyi hedef gösteren kim? Zafer Partisinin Genel Başkan Yardımcısı.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Bilmiyor musun?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Böyle konuşma usulümüz yok değerli arkadaşlar. İkili diyalog usulümüz yok.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bu kişinin yaptığı şeyi devlet yapmış gibi anlatıyorsunuz, sonra da diyorsunuz ki: "İçiniz niye soğumuyor?" Sizin içiniz niye soğumuyor ya, ne oluyor? Ne bu nefret? Bu devlete duyduğunuz nefret nedir? Başkasının yaptığı işi de laf cambazlığıyla devlet yapmış gibi anlatmak bir gelenek midir ya? Nedir bu kin, nedir bu nefret?

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Yanlış anlamışsın.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Başkanım, sürem bitiyor, son.

Şimdi, daha geçenlerde, aynı partiden bir arkadaşı, bir kindaşı "Seçimleri AKP kaybedecek ve AKP'liler yargılanacak."

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu nasıl bir laf? "Kindaş"

ORHAN YEGİN (Ankara) - "Bunlar parti olarak değil, örgüt muamelesi görerek yargılanacaklar. Onları örgüt üyesi sıfatıyla yargılayacağız." demişti daha önce bir arkadaşı, bir kindaşı. Şimdi, bugün o partinin diğer bir üyesi "Sizin yeriniz orası değil Sayın Bakanım, sizin yeriniz benim nazarımda sanık sandalyesidir." dedi. İşte, kindar nesil! İşte, kindar nesil!

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Evet, son cümlelerinizi alalım.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Yazıklar olsun bu zihniyete! Yazıklar olsun bu zihniyete! Bu kin ve bu kibir en başta buna başvuranlara zarar, bu kin ve bu kibir en başta bunu kullananları yutar diyorum.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.

Sayın Tamer Osmanağaoğlu...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Başkanım, müdahaleler oldu; bir teşekkür etseydik, hayırlı olsun deseydik.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun, teşekkür edin.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Sayın Bakanım, bütçeniz hayırlara vesile olsun. Söylenecek çok söz var. Ya, sabırla oturmanın gerçekten zor olduğu dönemler. Bütçeniz hayırlara vesile olsun.

Eksik, saptırarak anlatımlar olmasın, doğru bilgiler üzerinden de eleştirmek mümkün; doğru bilgiler üzerinden konuşalım, istifade edilsin ya.