| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 16 .11.2022 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım, Sayın Bakan, sayın bürokratlar, basının değerli emekçileri ve bu salonda bize hizmet eden değerli emekçi kardeşlerim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, kapitalist düzen insanın, yaşamın, doğanın ve emeğin düşmanıdır. Emek sömürüsü üzerine kuruludur kapitalist düzen ve doğayı sömürmek üzerine kuruludur. Dünyaya maalesef kapitalist bir düzen hâkim. Ama bu kapitalist düzenin hâkim olduğu bazı ülkelerde sendikalar güçlüdür, emek güçlüdür, siyasetçiler emekten yana görevdedir; o ülkelerde emek daha az sömürülür ve aynı zamanda orada emekçiler ölmez Sayın Bakan, orada emekçiler böyle "fıtrat" deyip "kader" deyip; iş cinayetlerinin üzeri örtülmez o ülkelerde. Bakın, demokratik ülkelerde bu anlamda işçinin, emekçinin hakkı esastır ve orada bir iş cinayeti dahi olsa yer yerinden oynar ama maalesef biz de işçiler ölür, onlarca, binlerce işçi ölür "Efendim, bu işin fıtratında var, kaderin de var." denilir. Neden? Çünkü biz demokratik bir ülke değiliz; bizde denge denetleme mekanizmaları maalesef işlemiyor, bizde sendikalar güçlü değil, bizde yalnızca sarı sendikalar var, sendikalar emeğin hakkını bu anlamda yeterince savunamıyorlar.
Bakın, biz otokratik bir ülkeyiz ve otokratik ülkelerde -Sayın Bakan, biliyorsunuz- olan her türlü hadise kadere, kısmete bağlanır, hiç bu meselenin üzerine gidilmez. Bakın, siz neredeyse beş yıldır Bakansınız, neredeyse beş yıldır o bakanlık koltuğunda oturuyorsunuz ve sunumunuzda şunu söylüyorsunuz: "Allah'tan rahmet diliyorum." Elbette hepimiz Allah'tan rahmet diliyoruz ama bizim görevimiz yalnızca Allah'tan rahmet dilemek değil Sayın Bakan, bu meselelerin artık olmamasını sağlamak ve şunu söylüyorsunuz: "Bu elim kazayla ilgili ihmali bulunan her kim varsa gereği yapılacaktır." Sayın Bakan, sabah uyandığınızda aynaya bakıyorsunuz değil mi? O aynaya bakarken kendinizle bir vicdan muhasebesi yapıyor musunuz? Size bunu net bir şekilde soruyorum. Bakın, ben sizin yerinizde olsam o koltukta bir saniye oturmazdım, derhâl istifa ederdim. Neden? Çünkü bu meselenin başsorumlusu sizsiniz. Siz istifa etmeden bu soruşturmaların etkin bir şekilde yapılabileceğini asla düşünmüyorum; bu, bir. İstifa edin Sayın Bakan, size tekrar çağrımdır.
İkincisi, bakın, buraya pek çok bürokrat gelmiş, bürokratların oturma sırası burada, bütün bürokratlarımız burada, saygın bürokratlar, bütün kurumların genel müdürleri burada, bir kurumun genel müdürü gelmemiş. Hangi kurumun olabilir acaba arkadaşlar?
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) - TTK.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bir kurumun genel müdürü burada yok.
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) - Yüzü yok.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürü Kazım Eroğlu burada yok, Allah Allah... Sayın Başkan, bütün kurumların genel müdürleri burada, bir kurumun genel müdürü gelmemiş.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Hapiste olması lazım.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Türkiye Taşkömürü Kurumu. Ne demiş? "Mazeretim var." Sayın Bakan, Türkiye Taşkömürü Başkanının mazereti nedir?
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Çünkü 42 kişiyi öldürdü.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Türkiye Taşkömürü Başkanı o aynaya bakarken acaba utanmış da mı buraya gelememiş? Milletin vekilleri ona hesap soracak diye mi buraya gelememiş? Acaba 42 kişinin ölümüne sebep olduğu, bunun müsebbibi olduğu için buraya gelememiş? Acaba, yine, 2013'te Zonguldak'ta...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, şimdi, cevap veremeyecek bir kişiye ilişkin çok ileri iddialar koyuyorsunuz ortaya; rica ediyorum.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, gelseydi buraya.
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) - Yüzü yok.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Rica ediyorum...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, gerçek bunlar. Niye, gerçeği de...
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Gelseydi.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Rica Ediyorum...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Gelseydi; Allah, Allah.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Rica ediyorum ama kurumdan yetkili arkadaşımız burada.
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) - Kaldırıp kıçını gelseydi.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Kurumdan yetkili arkadaşımız burada.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Gelseydi Sayın Başkan. Bu konuda kendisinin mazereti nedir acaba?
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) - Katil olması.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, Sayın Başkan, Sayın Bakan; demokratik ülkelerde böyle bir hadise olduğunda ilk olarak o kurumun genel müdürü görevden alınır.
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) - Evet.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Görevden alınır ki bu soruşturmalar etkin bir şekilde yapılsın. Bu kişi sabıkalı üstelik Zonguldak Kozlu'da olan maden faciasından dolayı üç yıl dört ay hapis cezası almış, sonra para cezasına çevrilmiş. Yazık değil mi, böyle sabıkalı bir kişiyi Türkiye Taşkömürü Başkanı olarak tutuyorsunuz! Ve o kişi sabıkalı ve sonra geliyor, 42 kişinin ölümüne sebebiyet veriyor yaptığı ihmaller nedeniyle.
Sayın Bakan, bakın, bu anlamda "Kader, fıtrat." diyemezsiniz. Ya, biz kamu eliyle bütün enerji piyasasının, enerji alanının yönetilmesi gerektiğine inanıyoruz; özelleştirmeye karşıyız ama 90'lı yıllarda olduğu gibi kamu yeterli yatırımı yapmadığı için, gerekli tedbirleri almadığı için orada bu kazalar, cinayetler oluyor Sayın Bakan. Siz de yeterli yatırımları yapmadınız. Sayın Bakan, bakın, işçi kardeşlerim ne diyor; şu işçilerin yüzüne bir bakın lütfen ya! Lütfen, hepimiz, yüzümüz varsa şu işçilerin yüzüne bir bakalım. Bu işçiler "Burası patlayabilir." demişler cinayetten önce. Ya, "Gaz kokusu alıyoruz." demişler arkadaşlar, "Gaz kokusu alıyoruz." demişler. Ya, gaz kokusu alınıyorsa ne yapılır? Yer üstündeki hizmetliler bunu bir ihmal, bunu bir şüphe olarak görüp derhâl sistemleri kontrol ederler. Ya, insan burnuyla gaz kokusunu alıyorsa o cihaz bunu almıyorsa ya da aldığı hâlde birileri "Devam edin, bizim için önemli olan kömürdür, insanın bir önemi yoktur." diyorsa Sayın Bakan, burada "kader, fıtrat" diyemezsiniz. Bu açıkça bir cinayettir, cinayettir. Bu cinayetten sonra demokratik ülkelerde ne bakan kalır ne hükûmet kalır ne Taşkömürü başkanı kalır. Bir kişi istifa etmedi Allah için ya, bir kişi görevden alınmadı Allah için ya, bu nasıl bir iştir? Buraya gelmiyor, bakın, milletin vekillerine gelip hesap vermiyor; yüzü yok ki buraya gelsin Türkiye Taşkömürü Başkanı. Ben sizin yerinizde olsam şu anda milletin vekillerinin huzurunda onun görevden alınma kararını imzalarım Sayın Bakan.
Sayın Bakan, Soma'da 301 madencimiz öldü; gereğini yapmadık, adaletini sağlamadık, bütün tutuklu sanıklar serbest bırakıldı. Bakın, o günden bugüne, Amasra'ya kadar, tam 673 madencimiz katledildi. Ya arkadaşlar, her gün 3 kişi, 5 kişi öldüğünde haber olmuyor biliyor musunuz? Her gün madenciler ölüyor bu ülkede, her gün, her 10 günde bir, bir Amasra oluyor bu ülkede ama toplu katliamlar ancak haber olabiliyor. Yani 30 kişi, 40 kişi, 50 kişi bir anda öldüğünde haber olabiliyor, Soma olduğunda haber oluyor. Ya, Soma'dan Amasra'ya kadar 673 insan katledildi bu ülkede ve bunların büyük çoğunluğunda siz Bakan olarak görev yapıyordunuz Sayın Bakan. Her gün bu ülkede madenciler ölüyor, ya bizim 10 mislimiz kömür üreten ülkelerde bizim yüzde 1'imiz kadar madenci ölmüyor; nasıl kader oluyor? Ya Almanya'da nasıl kader, kader yok mu Almanya'da, Almanya'da Allah'ın hükmü yok mu ya, yok mu orada? Efendim, İngiltere'de yok mu, Fransa'da yok mu bu kader, orada geçerli değil mi? Niye bir tek bizim ülkemizde bu kader geçerli de başka ülkelerde geçerli değil, niye fıtrat oralarda geçmiyor değerli arkadaşlar? Bunun hesabını sormayacak mıyız değerli arkadaşlar?
Sayın Bakan, grizu faciası dünyada kalkmış artık, dünyada grizu faciası yok, Çin'de Hindistan'da bile yok; niye bir tek bizde grizu faciası oluyor ya? Bu işin çok kolay bir teknolojisi var, o teknolojiyi etkin bir şekilde kurup, havalandırmayı etkin bir şekilde yapıp; yukarıda, yer üstü hizmetlerinde bu işin başında işini bilen, ehil insanlar olursa, bunlar da etkin bir şekilde denetlenirse Taşkömürü Kurumları tarafından -ama o beyefendi buraya gelmiyor, yüzü yok- Enerji Bakanlığı tarafından, Çalışma Bakanlığı tarafından grizu faciası diye bir şey olmaz.
Eskiden, şu anda uçan uçakların yüzde 1'i kadar uçak uçuyordu her ay 1 uçak düşüyordu. Şu anda 100 katı kadar uçak uçuyor havalarda ama uçaklar çok daha az düşüyor, yılda 1 tane ya duyuyoruz ya duymuyoruz; niye? Çünkü bilim gelişiyor, teknoloji gelişiyor, siz "fıtrat" derken "kader" derken bilim diye bir şey var, Allah hepimize akıl fikir vermiş, bilimi insanlık üretmiş. Bu bilimi etkin kullanmazsanız, yeterli yatırımları yapmazsanız "kader" deyip "fıtrat" deyip iş cinayetlerinin üzerini örtersiniz; bunları kabul etmiyoruz Sayın Bakan. Ve tekrar size çağrı yapıyorum "İstifa edin!" Sayın Bakan. Türkiye Taşkömürü Başkanının görevden alınma kararnamesini imzalayıp istifa edin. Etkin soruşturmalar yapılsın, sorumlular yargı önüne çıkarılsın, hesap versin ki bir daha bunlar olmasın. Bakın, siz istifa etmezseniz, Türkiye Taşkömürü Başkanını görevden almazsanız, etkin soruşturmanın önünü açmazsanız bu ülkede tekrar Somalar tekrar Amasralar olacak. Her gün bu ülkede maden emekçisi ölüyor ve bunların vebali sizin boynunuzadır Sayın Bakan.
Bakın, sizin üzüldüğünüzü biliyorum, gözyaşı da döktünüz ama siz gözyaşı dökme makamında değilsiniz. Hepimiz insanız, vicdanımız var, şu göğüs kafesimizin içinde atan kalp elbette yaralanır ama siz üzülme makamında değilsiniz, beş yıldır Bakansınız; istifa etmeniz gerekir ki bir daha bunlar olmasın. Türkiye Taşkömürü Başkanı görevden alınsın Sayın Bakan. Bu açıdan, kamu eliyle elbette bu işler yapılmalı ama kamu yatırım yapmadığı için bu cinayetler maalesef oldu. Ya, maden emekçilerinin canı pahasına yapılan madenciliğe lanet olsun! Bakın, enerji ihtiyacımız elbette var. Kömüre dayalı bir enerji piyasası yönetmeye çalışıyorsunuz; niye? Çünkü dünyada kömür pahalandı. "Vuralım geçelim efendim, maksimum kömür üretimini yapalım." Ne pahasına? İnsan canı pahasına. İnsan canı pahasına yapılan maden üretimine lanet olsun.
Sayın Bakan, istifa etmeyeceğinizi bildiğim için sunumuma devam edeceğim. Maalesef, bu ülkede böyle cinayetler olur ve kimse istifa etmez. Keşke istifa etseniz de beni utandırsanız Sayın Bakan.
Sayın Bakan, enerji bir haktır; su ve barınma gibi enerji bir haktır, elektrik ve doğal gaz da artık bir lüks değil bir ihtiyaçtır ve biz enerjinin bir hak olduğuna inanıyoruz. Nasıl ki barınmanın bir hak olması gerektiğini düşünüyoruz; kamu eliyle bu sağlanmalı, yurttaşlarımızın barınma hakkı sağlanmalı, su ücretsiz olarak yurttaşlarımıza sağlanmalı diyoruz çünkü bunlar yaşamsal ihtiyaçtır, aynı şekilde, doğal gaz ve elektrik de yaşamsal ihtiyaçlardır Sayın Bakan. Bizim parti programımızda şu var ve iktidar olursak bunu uygulayacağız: Elektriği, doğal gazı, suyu ve interneti ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz yapacağız. Şimdi arkadaşlar diyecek ki: "Ya, bu mümkün mü, kaynak nerede?" Kaynak var, "ihtiyaç sınırı" diyoruz çünkü bakın, bir sosyal konutta, bir dar gelirli evde ne kadar elektriğe, ne kadar doğal gaza ihtiyaç varsa biz onu ücretsiz olarak vereceğiz, tüm hanelere ücretsiz olarak vereceğiz; bu mümkün. Bütçe tercihlerini değiştirirsek, saraylara, savaşlara, yandaşlara giden kaynakları durdurursak, bunun mümkün olduğunun hesabını yaptık Sayın Bakan. Şimdi, burada siz şöyle bir şey söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: "Biz yüzde 75'ini doğal gaz faturalarının karşılıyoruz." Şimdi burada 2 tane yanlış var: Bir, siz ödemiyorsunuz bunu Sayın Bakan; biz ödüyoruz, millet ödüyor, 85 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı vergileriyle ödüyor. Sayın Cumhurbaşkanı "Biz ödüyoruz, Hükûmet ödüyor." diyor; bu doğru değil. 85 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı vergileriyle ödüyor; bu bir. Buradaki ikinci yanlış şu Sayın Bakan: Uyguladığınız politika. Ya, yurttaşlarımız eşit mi yani gelir anlamında eşit miyiz, servet anlamında eşit miyiz? Birileri malikânelerde yaşıyor, yağda, balda, çörekte, efendim kârına kâr katmış, bütçe kaynakları yüzde 1'e doğru çalışıyor. Şimdi siz diyorsunuz ki: "Malikânede oturanın da faturasının yüzde 75'ini, gecekonduda oturanın da faturasının yüzde 75'ini ben ödüyorum." Allah Allah; bunda bir adalet görüyor musunuz Sayın Bakan? Bakın, biz ne öneriyoruz biliyor musunuz? Gelin, ihtiyaç sınırına kadar -diyelim ki 200 kilovatsa, kaç metreküp doğal gazsa, o yörenin iklim özelliklerini de katarak tabii ki; Ağrı'nın doğal gaz ihtiyacıyla -eksi 30 dereceyi görüyor- Antalya'nın bir değil- coğrafi özellikleri gözeterek elektrik ve doğal gaz ihtiyacını belirleyelim her ilçede, her ilde ve orada ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz verelim ama artanını artan oranlı bir tarifeye koyalım. Niye? Çünkü zenginler daha büyük evlerde yaşıyorlar. Vallahi, garibanlar battaniyeyle oturuyor arkadaşlar, biliyor musunuz? Ama zenginler atletle oturuyor evinde; ayarlıyor efendim klimayı, kombiyi 25 dereceye, maksimum derecede yakıyor. Garibanlar kombiye dokunmaya korkuyor Sayın Bakan biliyor musunuz? En son ne zaman bir garibanın evine gittiniz bilmiyorum ama havalar şükür şimdiye kadar sıcak gitti ama bundan sonra soğuklar bastıracak ve garibanlar doğru düzgün kombilerini açamıyorlar. Şimdi bu anlamda, sosyal bir tarifeye, sosyal bir düzene, sisteme geçmek zorundayız. Bununla ilgili de önerimiz, ihtiyaç sınırına kadar elektrik ve doğal gazın ücretsiz olmasıdır. Yani malikânede oturan ile gecekonduda oturanı aynı tarifeye tabi tutmanız doğru değil Sayın Bakan.
İkinci söyleyeceğim şey de şu: Şimdi, esnaf var -küçüklerden bahsediyoruz- değil mi Sayın Bakan, esnaf? Ya, küçük esnaf ile zincir markete aynı tarifeyle elektrik veriyorsunuz. Ya, burada bir adalet var mı Sayın Bakan? Bir mahalle bakkalı ile -o 3 harfli- A101'lere, BİM'lere, bilmem nelere aynı fiyattan elektrik veriyorsunuz. Bu nasıl bir adalet arkadaşlar ya! Gelin, burada da sosyal bir tarifeye geçelim, küçük esnaflara da ihtiyaç sınırına kadar elektriği ücretsiz verelim ve o zincir marketlere artan oranlı tarifeyle elektrik verelim; hadi buyurun. Bakın, adaleti sağlama yöntemini gösteriyorum size. Başka ne yapalım? Çiftçiye ya çiftçi... Ya, gıda güvenliği... Bakın, enerji güvenliği elbette önemli ama gıda güvenliği ondan daha da fazla önemli Sayın Bakan. Çiftçiye de ihtiyaç sınırına kadar -küçük çiftçiye, tabii ki o sanayileşmiş sistemlerden bahsetmiyorum- elektriği ücretsiz verelim Sayın Bakan. Bakın, bu tarifeye geçelim ki enerjiyi bir hak olarak yurttaşlarımıza sunabilelim.
Diğer bir mesele, değerli arkadaşlar -üçüncü konu da- doğayı katletmeden şu enerjiyi üretmeyi beceremedik Sayın Bakanım. Bakın, her yerde bir isyan var, değil mi; köylü isyan ediyor. Ya şu zeytin ağaçlarından ne istediniz Sayın Bakan? Hadi, her yeri katlediyor bu 5'li çete de -yandaşınız olan- ya şu zeytin ağaçlarının olduğu yerlerdeki madenlere de zeytin ağaçlarını katlederek üretme hakkını, bu izinleri yasalara ve Anayasa'ya aykırı olarak nasıl verebiliyorsunuz Sayın Bakanım? Ya, memleketimiz bu kadar büyük bir ülke, korunması gereken havzalar var. Elbette maden de çıkaracağız, elbette enerji üretimi de yapacağız ama burada korunması gereken alanları tamamen belirleyip geri kalan alanlarda da zeytin ağaçları olsun, doğal sit alanları olsun, insanların yaşam alanları olsun, bunları korumaya alsak olmuyor mu? Ya, siz uçuyorsunuz, ben de uçuyorum; her yer delik deşik Sayın Bakan ya, her yer delik deşik arkadaşlar. Memleketin her yeri delik deşik olur mu ya? Ya, burada bir havza belirlenir, belli alanlarda belli yoğunlaşmalar yapılır, geri kalanlar rahat bırakılır bu anlamda madencilikte. Maalesef bunu yapmıyorsunuz. Niye? Kâr meselesi var; doğa önemli değil, çocuklarımızın emanetini biz katletmişiz, bunun bir önemi yok.
Sayın Bakan, karbon sıfır... Ya, karbon sıfırdan şurada bahsetmediniz, biliyor musunuz? Yok. Niye bahsetmediniz? Çünkü öyle bir derdiniz yok. Bakın, 2053 hedefine ulaşmak için bizim hangi yılda karbon maksimuma ulaşmamız lazım? Hâlâ artıyor karbon üretimimiz, değil mi? 2028'de, 2030'da maksimum seviyeye ulaşmamız lazım. Böyle bir niyetiniz var mı? Yok, kömür üretimini artırmaya devam ediyorsunuz, doğal gazı maksimize ediyorsunuz. Yani şöyle "Ben karbonu 2028'e kadar maksimize edeceğim, sonra da şu trendde azaltacağım" diye bir vizyonunuz yok.
Sayın Bakan, bakın, bu anlamda AR-GE faaliyetlerine Almanya bizim harcadığımızın belki yüz, belki bin katı fazla para harcıyor. Hani "enerji depolaması" dediniz ya, kaç para AR-GE harcaması yapıyorsunuz enerji depolama meselesine? Bak, Almanya 10 milyarlarca dolar para harcıyor ve geleceğin meselesi enerji depolamadır. Rüzgâra, güneşe elbette yatırım yapacağız ama enerji depolama tesisleriyle ilgili AR-GE gerekir. Yani şu telefonu bir gün çalıştıran pil yerine on gün çalıştıran pili bulan geleceği yakalayacak. Hani, bütün bu ürettiğiniz kömürlerin bin misli kadar Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları katma değer kazanacak. Sayın Bakan, arabasını 500 kilometre yerine 1.500 kilometre götüren pil yapan geleceği yakalayacak. Öyle "Ben arabanın şasesini dışarıda yaptım, Togg yaptım, yüzde 65'ini ithal ettim..." Hiç hikâyesi olmayan bir Togg meselesiyle olmaz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Size göre hikâyesi yok.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Togg'u 1.500 kilometre götürebildiğimiz zaman, onun pilini ürettiğimiz zaman Togg'un bir hikâyesi olacak. Bak, Tesla öyle yaptı, bizim de öyle yapmamız lazım. Enerjiyi de ürettiğimiz yerde depolayabildiğimiz zaman, rüzgârın esmediği...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son bir dakikanız...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - ...güneşin olmadığı zaman depolayabildiğimizde Sayın Bakan, bu anlamlarda öne geçeceğiz.
Bakın, Sayın Bakan, şu anda en önemli enerji kaynağı bizim tasarruf etmediğimiz enerji kaynağı. Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde bile vallahi şu oda çok sıcak. Şimdi düşünün, Avrupalılar kazakla oturuyorlar arkadaşlar. Paraları olmadığından değil, öyle bir alışkanlıkları var; kışın kombiyi 19 dereceye ayarlarlar, yazın da klimayı 27 dereceye ayarlarlar. Bizde yazın klima 18 derecede çalışır, kışın da kombi 26 derecede çalışır; böyle bir alışkanlığımız var. Bu alışkanlığı değiştirmek üzerinde bir çalışmanız var mı? Bak, enerji tasarrufu diyorum. Enerji tasarrufu yapan binalar, cephelerinden enerji üreten binalar Sayın Bakan, yerinde üretim esas değil mi? Siz nükleer santral kuruyorsunuz, kömür santralleri kuruyorsunuz oysa dünya artık bu konuda da ademimerkeziyetçiliğe geçti.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, süreniz dolmuştur.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bir dakika.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir dakika süreniz yok.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ama hep verdiniz, bana da bir dakika verin.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yok, vermedim, uzattı arkadaşımız.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yani fiilî olarak bir dakika oldu.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Fiilî olarak uzattı yani kimseye bir dakika vermedim.
Bir saniye, şöyle bir şey de söyleyeyim, birkaç cümle söylemenize müsaade edeceğim...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya Sayın Bakan, insicamımı bozuyorsunuz.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir saniye, bir şey söyleyeyim...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Otuz saniye verin, bitireyim, sonra siz şey yapın.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Peki, bitirin hadi.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yerinde üretim esas Sayın Bakan, yerinde üretim artık. Böyle büyük enerji santralleri kurup, oradan oraya aktarıp enerjinin yarısını kaybettiren düzenler artık bitiyor; fabrika neredeyse orada üretim yapılıyor, evin çatısında, cephesinde üretim yapılıyor. Bu konularda hiçbir vizyon ortaya koymadınız, geleceğin teknolojileri buralarda Sayın Bakan ama ben size son cümle olarak şunu söyleyeceğim: Soma faciasından sonra, bu, Amasra'daki faciadaki sorumluluğunuz nedeniyle istifa edin ve Türkiye Taşkömürü Başkanını da istifa etmeden önce lütfen görevden alın.