| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı hakkında (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ç) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu d) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü e) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı f) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 09 .02.2016 |
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; büyük bir olasılıkla biliyorsunuz, dünyada en fazla komşuya sahip ülkeler sıralamasında Türkiye 8'inci. Etrafımızda dünya kadar ülke var ama bu etrafımızdaki ülkeler kadar, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri birbiriyle boğuşan, savaşan ve çok kanlı savaşların olduğu başka bir coğrafya da yok. Başka ülkelerin de komşuları var, o ülkelerin komşularından böyle kanlı savaş haberleri gelmiyor ya da onları seyretmek zorunda kalmıyorlar.
Yine hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki bu savaşların nedenlerinin başında kaynak paylaşımı geliyor. Orta Doğu'da yaşanmakta olan enerji kaynak paylaşım kavgası, bu enerji kaynaklarının dünya pazarlarına sunum yollarının denetlenmesi çatışması ülkemizin enerji politikalarının baş belirleyicisi oluyor. Dolayısıyla, bu konuları tam anlamıyla özümsemeden, bunları tartışmadan, neyle karşı karşıya kalacağımızı bilmeden enerji politikalarını belirlemenin veya konuşmanın pek fazla bir anlamı olmuyor.
Değerli arkadaşlar, ilk petrolün pompalarla yeryüzüne çıkartılmasının üzerinden neredeyse yüz elli, yüz yetmiş yıla yakın zaman geçti. Bu süre içerisinde dünya rezervlerinin yarısından fazlası kullanıldı. Geriye de 1,5 trilyon varil civarında bir rezerv kaldı. Bakanlığın notlarında "1,7 trilyon" deniliyor ama değişik verilerin ortalamasını aldığınızda bunun 1,5 trilyon varil olduğunu söylemek pek de yanıltıcı olmuyor. İşin ilginç yanı, bu rezervlerin yüzde 56,8'inin, işte bu bizim etrafımızdaki, -en fazla komşusu olan 8'inci ülkeyiz- 8 sınır komşumuzda, etrafımızda bulunan ülkelerde çıkıyor. Yüzde 56,8'inin 841 milyar varil olduğu düşünülüyor.
Değerli arkadaşlar, bu 7 ülke, etrafımızdaki 7 ülke, toplam rezervlerinin büyük bir kısmını dünyanın en ucuz maliyetleriyle çıkartıyorlar. Ulaşım yerleri sığ, dolayısıyla iletişim yolları o kadar fazla riskli değil, kolay. Böyle bir olay ister istemez süper güçlerin ağzının suyunu akıtıyor. Dolayısıyla da süper güçler, işte bu kaynaklara ve bunların iletişim hatlarına hâkim olmak ya da en azından o ülkeleri etki altına almak için çok önemli stratejiler geliştiriyorlar. Bu kapsamda ilk olarak 2003 yılında Irak işgal edildi. Irak petrol için işgal edildi görüntüsü vermedi elbette ki Amerika ama bunu daha sonradan Amerikan Merkez Bankası Başkanı "Evet, Irak'ı petrolü için işgal ettik." dedi. Bunu söyledi. Dolayısıyla, demokrasi reklamı altındaki gerçek neden petroldü, yakıttı.
Libya, aynı şekilde yine bir bahar havası içerisinde darmaduman edildi ve bırakıldı.
Kaya gazı ve özellikle kaya petrolü söylentileri, bununla ilgili çalışmalar sanki petrol savaşlarını bitirecek, Orta Doğu'nun önemini ikinci sıraya atacakmış gibi bir izlenim yaratılmasına neden oldu ama çok kısa süre içerisinde anlaşıldı ki hem parasal boyutta hem de doğa açısından çok yüksek maliyetlerle işletilecek bu kaynaklar hiçbir zaman bölgemizi kan gölüne çeviren bu nedenlere alternatif olamadı, olamıyor da.
Değerli arkadaşlar, bu kaynakların ortaya çıkması, hâlen sürmekte olan petrol ve doğal gaz kaynaklarıyla bunların dünya pazarlarına sunum yollarını denetleme savaşı şu anda en yakın komşularımızdan birisine sirayet etti: Suriye. Biliyorsunuz Suriye, İran, Irak, Katar petrol ve doğal gazının boru hatlarıyla Akdeniz üzerinden Avrupa pazarlarına sunulmasında stratejik bir köprübaşı. Bu nedenle çok önemli. Yani bu savaşların nedenlerinin tanımının içerisine girip oturuveriyor.
Ayrıca, bu kaos yaratıldıktan sonra -belki haberiniz var- çok ilginç bir şekilde İsrail Golan Tepelerinde inanılmaz petrol rezervleri olduğunu söylemeye başladı, "Bulduk." dedi.
Diğer taraftan, Suriye'nin bir özelliği daha var, o da daha önceden "süper güç" olarak adlandırılan ve yeniden süper güç olma konusunda hızla ilerlemekte olan diğer süper gücün hataları nedeniyle Rusya'nın da tek deniz üssünün bulunduğu yer. Petrol ve doğal gaz kaynaklarına erişim ve denetleme, dünyadaki ekonomik gelişme ve liderlik yarışını ciddi bir biçimde etkiliyor değerli arkadaşlar. Bu etkileme de devam edecek.
Yapılan araştırmalar çok net biçimde şu anda Amerika'dan çok daha düşük gayrisafi yurt içi hasılası olan Çin'in ve bu nedenle de Amerika'dan çok daha düşük oranlarda petrol kullanan, enerji kullanan Çin'in önümüzdeki 2025-30 döneminde Amerika'yı geçeceğini ve Amerika'dan daha fazla petrol kullanacağını gösteriyor. Aynı şekilde bir dev daha geliyor, Hindistan. Hindistan da 2030'a kadar Almanya'nın gayrisafi yurt içi hasılasını aşıyor. Bu büyümelerin enerji gereksinimini kesin olarak göz ardı etmememiz gerekiyor G20 içerisinde yer alan ülkeler olarak da, bunları göz ardı edemeyiz. Çin bugün Amerika Birleşik Devletleri'nin kullandığının yarısı kadar günlük petrol tüketirken önümüzdeki süreç içerisinde Amerika'dan yüzde 20 daha fazla petrol tüketmeye başlarsa bunun mutlaka ve mutlaka sonuçları olacak. Bunu kesin olarak unutmamamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin bulunduğu coğrafyadaki enerji kaynaklarının son paylaşım kavgası Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'tan askerî varlığını çekmesinden ve Büyük Orta Doğu Projesi'nin uygulamaya başlamasından bu yana Amerika ve koalisyon ortaklarına hava harekâtıyla destek verilmesi, karada da taşeron olarak kullanılan ve işin ilginç yanı inanç ve etnik temele dayalı ayrılıkçı güçler ve terör örgütleri aracılığıyla yürütülüyor. Yeni bir şey söylemiyoruz, yıllardan beri konuştuğumuz, yıllardan beri yüreğimizi yakan bir olguyu dile getiriyoruz. Suriye'de de aynı yöntem 2011 yılından beri uygulanıyor. Ancak taşeronlar eliyle yürütülen bu kaynak paylaşım kavgasının son yıllarda giderek Sünni inançlı ülkelerden getirilen taşeronlara bırakılmaya başlanması, bu konudaki endişeleri bölgemizde çok daha fazla artırıyor.
Hatırlayın, bahar dalgası içerisinde, örneğin, Bahreyn'de böyle bir hareketlenme başladığı zaman Suudi Arabistan'ın ilk olarak bastırdığı demokrasi hareketi Bahreyn oldu. Daha sonra da Yemen Savaşı'nın, hem enerji hem de inanç temelli bir kaynağının olduğunu aradan bir zaman geçtikten sonra hepimiz öğrendik.
Değerli arkadaşlar, Rusya'nın 2015 yılının ikinci yarısında Suriye Hükûmetinin çağrısı üzerine bu ülkeye askerî destek vermesi, bu ülkede rejim değişikliği ve parçalanma projesini ortaya atan ve uygulamayı bekleyen devletler açısından büyük hayal kırıklığı oldu, daha doğrusu o devletlerin hesaplarını altüst etti. İşin garip yanı, gelecekte petrol gereksinimi Amerika'yı bile geçecek olan Çin ve İran -diğer petrol üreticisi ülke- Rusya'nın yanında yer aldı.
Burada bizim sürekli kendimize sorduğumuz soru "Suriye'nin içerisinde veya bu olayların içerisinde Rusya'nın ne ilgisi var?" sorusuydu. Gerçekten de "Rusya'nın Suriye'de ne işi var?" sorusunu hepimiz sorduk. Ancak şimdi net olarak biliyoruz ki Rusya da Amerika gibi, Almanya gibi kaynak paylaşım kavgasında payına düşeni korumak ve yeni paylar elde etmek için Suriye'dedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - İlave süre veriyorum.
Buyurunuz efendim.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim.
Özellikle de Suriye, İran, Katar, hatta İsrail ve Mısır'ın petrol ve doğal gazının Avrupa pazarlarına sunulması açısından kilit noktada bulunan Suriye'yi kontrol etmek istemektedir. Bunun kontrol edilmemesi hâlinde Rus doğal gazının Avrupa tarafından kullanılmasına ilişkin olarak ortaya çıkacak tehdidin Rusya elbette ki farkındadır. O nedenle, Suriye'de mevcut rejimin değişmesi ve askerî üssün kaybedilmemesi için Rusya bütün gücünü harcayacaktır diye düşünmemiz gerekiyor. Rusya'nın bunu kaybetmesi Rusya açısından gerçek anlamıyla bir darbe olacak. Bunlar bildiğimiz konular ama bunları konuşmadan, bunları değerlendirmeden sadece kendi kaynaklarımız, öz kaynaklarımız veya hangi kaynakla enerji üreteceğiz veya diğer kaynaklarımızı nasıl kullanacağız konusuna girmememiz gerekir diye düşündüğümden yeniden tekrar ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bu Arap Baharı dalgasıyla beraber altında bu neden olan savaşların bu ülkelere maliyeti gerçekten çok pahalı oldu. Bunları unutmamamız gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye açısından da bunları unutmamamız gerekiyor. Allah bize öyle bir bela göstermesin, kıyısından da geçirmesin diyebilmek için, bütün gücümüzle bunları dileyebilmek için bunları bilmemiz gerekiyor. Ben size sadece Irak'ta işgalden önce belirli yatırımlar, kısıtlamalar, ambargolar uygulanması sırasında yaşanan bir tek felaketi hatırlatmak istiyorum burada neye mal oluyor böyle savaşların sonucu diye. Bu ambargo kapsamında Irak'a su arıtma tesislerinde kullanılacak malzemelerin ithal edilmesini de yasakladılar. Irak'ın su arıtma cihazlarını, malzemelerini kullanamaması sonunda Irak'ta 5-6 yaşın altında yarım milyon çocuk öldü; 1,2 milyon kişi hayatını yitirdi. Bunları Batı pek fazla bilmiyor, bizler de pek fazla bilmedik.
Değerli arkadaşlar, bu savaştan sona 7,7 milyon kişi göç etmek zorunda kaldı; 5 milyon dolayında yetim, 3 milyon dul; 3,5 milyon dolayında tam yoksulluk sınırında sürünen insanlar. İşte, bu enerji savaşlarının mutlaka göz önünde bulundurulması gereken verileri. 1990 yılında Irak'taki kanserli sayısı yüz binde 40'mış, 2005 yılına gelindiğinde yüz binde 1.600'e çıkmış. 34 bin olan doktor 16 bine düşmüş, 2 binden fazla doktor ölmüş, sağlık personelinin büyük bir kısmı bir daha sağlık işlerinde görülmemişler.
Şimdi, aynı olguyu Suriye'de, bir de üstelik ortak olarak yaşıyoruz. Ortaya çıkan maliyet gerçekten farklı değil. 4,2 milyona yakın insan göç yollarında, 7 milyon Suriyeli de kendi ülkesi içerisinde göç ediyor.
Bütün bunların hepsi "Gerçekten olmayacak olay, mümkün değil, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünya bir defa daha savaş yaşamaz." diyen insanların göz önünde bulundurması gereken şeyler. Bunun nedeni enerji, bunun nedeni kaynak paylaşımı. Bu kaynak paylaşımının içerisine girildiği zaman nerede durulacağını ve nerede yer alacağını bilmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temizel, tekrar ilave süre veriyorum. Lütfen...
Buyurun.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Değerli arkadaşlar, bu enerji ve kaynaklara dönük savaşlar sonucunda dünya giderek insanlıktan çıkıyor. Dünya insanlıktan çıkıyor, bunu göz ardı etmeyelim ve bütün bunlara rağmen de bu kavga devam ediyor. Nedeni değişmeyen bu kavga, adına ne denirse densin, nereler kışkırtılırsa kışkırtılsın, nereler tahrik edilirse edilsin, bu kesin olarak devam ediyor.
MUSA ÇAM (İzmir) - Kapitalizm...
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Değerli arkadaşlar, ülkemiz bu açıdan kendi öz kaynaklarına dönme konusunda önemli çalışmalara büyük bir hızla başlamak zorundadır. Elbette ki bu bölge içerisinde "Ben buradan çekiliyorum, ben burada yokum." deme hakkına sahip değildir, olmaz öyle şey, diyemez de zaten ama buna rağmen, bu bağımlılıklarını büyük bir hızla tüketmek zorundadır.
Çok önemli bir şey söyleyeceğim, bir eski maliyeci olarak: Türkiye'nin kendi öz kaynaklarına dönmesinin bir tek yolu vardır değerli arkadaşlar, o da devlet gelirlerini yüksek enerji kullanımına bağlamaktan vazgeçmek. Siz eğer vergi gelirlerinizi, en kolay bir şekilde, petrol kullanımının üstüne koyduğunuz yüzde 200-260'lık oranlarla karşılarsanız, bu kolay kolay vazgeçilecek bir alan değildir. Bir daha tekrar ediyorum: Devlet gelirlerini enerji kullanımından alınan yüksek düzeydeki vergilere bağlı kılmaktan kurtarmak zorundasınız, zorundayız. Çünkü işimiz çok kolay; bir taraftan araştırmıyoruz, ithal ettiğimizin üzerine yüzde 300 koyuyoruz, tahsil edilmesi en kolay vergi oluyor ve bununla bütçe açıklarımızı kapatıyoruz, "Herhangi bir şeye gereksinimimiz yok, bak ne güzel idare ediyoruz." diye geçiştiriyoruz. Atılması gereken en önemli adım budur. Bunu kesinlikle ve kesinlikle göz ardı etmemek gerekir.
Bir taraftan da yeniden, geri dönüşebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda yatırım yapmak gerekir. Bunları yeniden tekrar etmeyeceğim, arkadaşlar da söylediler, sizler de belirttiniz zaten. Bunları yapmak için bir taraftan masraf gerekiyor, bir taraftan da en kolay aldığınız vergilerden vazgeçiyorsunuz; işte zor olan bu, Türkiye'yi zorlamamız gereken bu. O nedenle, bu olayı müthiş şekilde önemsememiz, özel sektörün "Bu alanlar pek fazla verimli alanlar değildir." konusundaki tartışmalarını göz önüne alarak, bir tarafa atılmadan, kamu kaynakları tarafından kesinlikle ve kesinlikle bu alanların geliştirilmesi gerekiyor.
Türkiye'nin yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanma potansiyeli tahminlerin ötesinde büyük. Özellikle güneş enerjisi, fotovoltaik sistemlerde nanoteknolojilerin kullanılmaya başlamasıyla beraber pik yapacak önümüzdeki süreç içerisinde. Şu iddiada artık çok net olarak bulunuyor: Otomobillerin üstündeki "sunroof"lar var ya küçücük bir pencere, o "sunroof"ların fotovoltaik ve nanoteknoloji uygulamaları sayesinde otomobillerin artık herhangi bir şeye gereksinimi kalmadan, bor pilleriyle de gereken depolamayı yapmasını sağlamasıyla beraber enerji gereksinimi ortadan kalkacak. Bunlar konuşuluyor. Bunların konuşulduğu bir yerde olay gerçek anlamıyla çığırından çıkıp insan öldürme noktalarına geliyor. Türkiye'nin bu olayı kesin olarak yabana atmaması gerekiyor.
Hidroelektrik santraller ve özellikle de diğer enerji kaynaklarını gerçekten konuşmak istiyorum ama vakit yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temizel...
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - O nedenle nükleer santral ve iki konuya daha değinerek bitirmek istiyorum.
Sayın Başkan, özür dilerim, ben disiplinli bir insanımdır...
BAŞKAN - Estağfurullah efendim.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - ...ama yaralı olduğunuz ve dertli olduğunuz konularda eğer bir uyarma görevini yerine getirmezseniz zaten buralarda oturmanın anlamı yok diye düşünenlerdenim, sadece de bunu yaparım, başka bir şey yapmam, biliyorsunuz.
BAŞKAN - Gayet iyi tanıyoruz efendim sizi.
Buyurun.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Şimdi, değerli arkadaşlar, nükleer enerji bizim ülkemiz açısından gerçekten doğru çözüm müdür? Haa, şunu hemen, peşinen söyleyeyim: Biz yıllarca Atom Enerjisi Kurumumuza gözümüzü dikip bakan insanlardanız. Türkiye'nin de bu sektörde kesinlikle varlık olmasını, bir şeyler yapmasını, en azından sürekli kullanmıyorsa bile, yani bütün alanları kapsayacak şekilde büyük yatırımları yoksa bile bir atom santralinin de olması gerektiğini her zaman söylerim; ayrı bir olay. Ama şimdi kalkıp da Türkiye'nin 2 tane incisinde Japonya ve Rusya'yla yani atom santrali konusunda çok kötü sicili olan, felaket yaşamış 2 tane ülkeyle oturup da santral yapmanın manası nedir Allah aşkına? Ve üstelik de bir şey yaptığımız falan da yok. Rusya'yla yapılan anlaşmaya bakıldığında, onlardan bilmem kaç yıl boyunca alım garantisi vererek enerji alacaksınız, üstelik de oradaki alanların tamamını insanlar üs olarak kullanacaklar. Sonra da herhangi bir sorunla karşılaştığınız zaman, doğal gaz bağımlılığı yetmiyormuş gibi, al sana bir de nükleer enerji bağımlılığı. Almanya'nın büyük bir hızla nükleer enerjiden çekildiği; Avusturya'nın yaptığı, çok güvenli, pırıl pırıl bir atom santralini -Tuna Nehri'nin kıyısında- üstüne çiçek resimleri yapıp da tamamen kullanım dışı bıraktığı yani hiç kullanıma açmadığı ülkeler grubunda yaşıyoruz biz. O nedenle, atom santralleri konusunu Türkiye kesin değerlendirmelidir. Değerlendirilmelidir ama bu işi olduğu gibi Japonya'ya, Rusya'ya ihale ederek oturmamalıyız. Bizim yıllarca gözümüzü dikip baktığımız bu Atom Enerjisi Kurumu ne yaptı Allah aşkına bunca zamandır? En son insanları da Rusya'ya eğitmek için gönderip arkasından da ters yüz geldiğimize göre...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temizel, lütfen sözlerinizi bağlayın.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, şunu söylemeden bitirmeyeceğim: Bor bizim stratejik ürünlerimizden biridir. Bunun ham madde olarak ihraç edilmesi nedeniyle kaybımız tahmin edilecek boyutların çok çok üstündedir. Şimdi, raporlara büyük bir hızla göz attığım zaman gördüm ki bor tarımda gübre olarak kullanılmak üzere çalışmalar yapılıyor imiş, olabilir, yapılabilir de ancak, Sayın Bakanım, Dünya ve Ülkemiz Enerji ve Tabii Kaynaklar Görünümü kitapçığını açtığınız zaman, orada 23'üncü sırada leonardit diye bir madde göreceksiniz. Bu, leonarditten daha verimli bir gübre, hatta tamamen çorak, kum, taş, ne derseniz deyin, bütün onları büyük bir hızla verimli toprak hâline getirebilecek bundan daha değerli bir ürününüz yoktur. Alternatif kullanım alanları olan borla vesaireyle ne uğraşıyorsunuz? Ve üstelik dünyada en fazla rezerve sahip olan bir madde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Oluşmamış kömür, organik madde diye bakın. Kullanıldığı andan itibaren çöle hayat veren bir maddedir bu. Şurada baktım büyük bir hızla listesine, 2003 yılından 2013 yılına kadar tek 1 gramlık kullanım yok. 2013 yılında ve 2014 yılında bir kıpırdanma olmuş. Kim kullanıyor, kim öğrendi veya kim istiyor? Açıp bakın altına, yüzde 90 ihtimalle İsrail'e gidiyordur çünkü oradaki çöl kumlarının tarım alanı hâline getirilmesinde kullanılıyor ve bu rezervler oransal olarak bizde dünyada en fazla rezerv olanlardan bir tanesi.
Başka fırsatlar olduğu zaman yeniden değerlendiririz, bunların üzerinde dururuz ama eğer bölgenizdeki stratejileri, bölgenizdeki savaşları kendi çıkarlarınızı da düşünerek ama beladan uzak kalarak, bütün bu politikaların üzerine kurmaz, bütün bürokratlarımız, Dışişlerimiz, Enerji Bakanlığımız bu ciddiyet içerisinde herkesten farklı bu olaya bakmazsa korkarım ki biz bu işlerin içerisine dalmak zorunda kalırız. Allah bizi bundan korusun.
Bütçeniz hayırlı olsun.