KOMİSYON KONUŞMASI

RIDVAN TURAN (Mersin) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Bütün katılımcıları saygıyla selamlıyorum başta Sayın Bakan olmak üzere.

Şimdi ilk sözüm RTÜK'e. Bu "RTÜK" denen organizasyon bizim vergilerimizle orada. Biz Halkların Demokratik Partisi olarak Türkiye'nin 3'üncü büyük partisiyiz, milyonlarca insan bize oy veriyor fakat âdeta Nazi Almanyasındaki Propaganda Bakanlığı gibi iş gören RTÜK ve başındaki zat Ebubekir Şahin'in oradaki faaliyetlerinden razı değiliz, verdiğimiz bütün vergileri haram ediyoruz "Haram olsun son kuruşuna kadar." diyoruz. Bunu ahlaki bir yaklaşım olarak görmüyoruz. Bu kadar "Biz herkesin Hükûmetiyiz, herkesin iktidarıyız." diye palavralar atıyorsunuz, bari en azından birazcık böyle bakıldığında "Acaba öyle mi?" duygusunu destekleyecek icraatlarınız olsun.

Bakın, 1 Ocak 2021 ile 15 Eylül 2022 tarihleri arasında Halk TV'ye 37, Tele1'e 32, FOX TV'ye 19, KRT'ye 13, Flash Haber TV ve Habertürk'e dörder kez olmaz üzere 109 kez ceza verildi. Bunlar niye biliyor musunuz? Mesela, Kemal Kılıçdaroğlu'nun basın açıklamasının yayınlanmasından, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Hacı Bahattin Evgi Yatılı Erkek Kur'an Kursunda yaşanan çocuklara cinsel istismar olayına ilişkin haber yapılmasından, NUN Vakfının usulsüz ihalelerinin eleştirilmesinden, TÜGVA'nın... Falan falan, uzatmak mümkündür; zaman geçmesin diye okumuyorum. Bir kez daha söylüyorum: Haram olsun, RTÜK'e bizden giden, bu adaletsiz, bu hukuksuz, bu vicdansız yayın politikasından dolayı ve âdeta Nazi Almanyasının propaganda bakanlığı gibi fonksiyon görmesinden dolayı bizden giden her kuruşu ayrı ayrı haram ediyoruz; bu birincisi.

İkincisi: Arkadaşlar, şimdi, Sayın Bakan da anlattı, turizm gelirleri arttı falan ama burada üstünden atlanılmaması gereken bir mesele var, o da şu: Evet, gelirler artıyor, nominal olarak gelirler artıyor fakat vatandaş tatile gidemiyor. Yani yaratmış olduğunuz yüksek enflasyon ve yaşam krizi, yaşam maliyeti krizi sebebiyle insanlar tatile gidemiyorlar. Ben kendi ailemden, çevremden biliyorum, tatile gidip de rahatlıkla tatil yapabilen kimse yok. Dolayısıyla hizmet gelirleri artıyor fakat halkın geneli bundan faydalanamıyorsa o ancak ya yurt dışından gelenlere verilen bir hizmettir ya da ayrıcalıklı bir kesimin edindiği bir hizmettir, bunun altını çizmek lazım.

Sayın Bakan, Türkiye'de 25 bin civarında antik sit alanı var. 2.500'ü -arkeolojiyle özel olarak ilgilendiğim için söylüyorum- şu ya da bu şekilde kazılmış durumda, geri kalanı da ağırlıklı olarak definecilere terk edilmiş durumda. Mesela çok iyi bildiğim antik kentlerden bir tanesi Hattuşa, böyle gitse daha yüz yıl daha kazılacak Hattuşa. Biliyorsunuz oradaki deneysel arkeoloji çalışması JTI'nin finansmanıyla yapıldı, bu devletin oradaki sur duvarını yapacak parası olmadığından dolayı Japonlar orayı finanse ettiler. Gidin arkeologlarıyla konuşun, çok fazla dertleri var, yalnızca orası değil, aynı zamanda seçim bölgem olan Mersin'deki arkeologların da çalışma koşulları çok temelli bir mesele hâline gelmiş durumda. Yani ne kadar inanırsınız bilmiyorum ama Türkiye'de ortalama bir antik kente gidin, oradaki bekçinin cebine 100 lira para sıkıştırın, oraya istediğiniz gibi girersiniz seramik parçalarını toplarsınız, başka şeyler yaparsınız yoksa Kanatlı Denizatı Broşu'nun 2 defa Uşak Müzesinden çalınıp -sonuçta getirildi ama- götürülmesinin bir açıklaması olabilir mi? Yani müzeden çalınıyor, hani ortada duran bir şey değil. Şimdi bu arkeolojik sit alanları son derece denetimsiz. Bazı yerler var, mesela Truva dünyanın bildiği bir yerdir, işte Hattuşa dünyanın bildiği bir yerdir, Sagalassos Antik Kenti böyledir falan ama bunun dışında henüz yeterince kazılmamış olan bütün antik kentler Sayın Bakan, hazinecilerin saldırısı altında. Alandan da görüyoruz yani çok ciddi tahribat var pek çok yerde, o nedenle buraya başka bir zaviyeden bakmak lazım. Bir de biliyorsunuz Hitit uygarlığı Hint, Avrupa dil grubunu, dillerini kullanan, Hititçeyi kullanan bir halk ve Latin dillerinin buradan tevarüs ettiği biliniyor. Bu sebeple de pek çok Avrupalı açısından kendi kaynakları olarak görülen bir yer, o sebeple bu kadar ilgisizlik biraz fazla diye düşünüyorum.

Burada şöyle bir problem daha var: Yani iktidara dair milletvekilleri bu ayrımcılık meselesine ilişkin çok laf ettiler "Ya, Kürtler, Aleviler hangi ayrımcılığı yaşıyor?" diye. Kürtlere, Alevilere gitmeye gerek yok, bu ülkede mensup olduğum Türkmenlere ve Yörüklere ilişkin bir kültür kırım politikası izleniyor. Bunu da nereden biliyorum? Seçim bölgem Mersin'de Yörük köylerinde inanılmaz bir taş ocağı faaliyeti, kara yolu faaliyeti, ormansızlaştırma, merasızlaştırma faaliyeti var. Bunu daha önce Genel Kurulda da defalarca dillendirdim. Yani bir halkın üretim biçimini ortadan kaldırıyorsanız Sayın Bakan -Yörükler bu konuda son derece muzdaripler- bir halkın üretim biçimini, malını, davarını, yoğurdunu, peynirini üretme biçimini ortadan kaldırıyorsanız -ki taş ocakları Toros Dağları'nda bu işe yarıyor ne yazık ki- aslında orada bir kültür kırım politikası uygulanıyordur Çok açıkça ifade ediyorum, Yörük köylerine ve Yörük kültürüne ilişkin bu ülkede çok köklü bir kültür kırım politikası uzunca bir zamandan beri uygulanıyor. Bu insanlar davarlarının peşine gidemiyorlar, köylerine açılan taş ocakları onların su kaynaklarını kurutuyor, her gün o köylerden geçen yüzlerce kamyon oradaki üretim biçimini kökten tehdit ediyor. O sebeple yalnızca mesele Alevilere ve Kürtlere ilişkin bir mesele değil, işin bir de böyle bir tarafı var ama iktidara mensup milletvekilleri... İşte, muktedir olmak böyle bir şeydir. Muktedir olan aşağıda olanın, ezildiğini söyleyenin feryadını duymaz, bunu kale almaz, bunu önemsemez çünkü o muktedirdir; birinin ezilip ezilmediğine, muzdarip olup olmadığına karar verme mercisi odur. Aynı beyaz adamın Kızılderilileri ya da Afrikalıları anlayamaması gibi bir travmadır bu bizim ülkemizde. Oysa bu kadar çok kültürel farklılıkların olduğu yerde birileri "Ya, biz bu biçimde yaşamaktan hoşnut değiliz, şöylesi de olması gerekir." diyorsa demokrasi buna kulak vermeyi gerektirir. En somut örnek işte: Ya, Alevilerin sizin Bakanlığınıza bağlanması; su parasının, işte elektrik parasının devlet tarafından karşılanması. Bakın, yüzlerce Alevi köyü gezdik -bir Alevi Milletvekili olarak söylüyorum- hiçbir köyde Allah'ın bir kulu çıkıp da "Şu bizim cemevine bir güzellik yapın, şuraya bir su ile elektrik bağlatın da bunlar bedava olsun." demedi. Herkesin ortak talebi eşit vatandaşlık, inancına saygı gösterilmesi, cemevlerinin ibadethane olarak görülmesi. Şimdi, milyonlarca insan böyle söylüyorken bu nasıl bir hadsizliktir ki "Ya, hangi eşit olmayan vatandaşlıktan bahsediyorsunuz?" demek! Ne kadar ayıp bir şey ya! Ben böyle düşünsem bile bunu söylemem biliyor musunuz? İnanılmaz bir hadsizlik ve inanılmaz bir cüret! Bu, böyle olmaz yani barış içerisinde beraber yaşamanın ön koşulu, insanların kendi geleceklerinde söz sahibi olma hakkını demokrasinin en olmazsa olmaz, en elementer unsurlarından bir tanesi olarak görmekten geçer.

Bir başka mesele: Sanatçılara ilişkin ciddi bir kıyım var yani gece müzik yapamıyorlar, pandemiden kalan sıkıntılar hâlâ devam ediyor ve Bakanlığın sanatçılara yönelik olarak mutlaka bir perspektifinin, bir bakış açısının olması gerekir ama böyle olmaması gerekir; demokratik ve o insanların ihtiyaçlarını gören bir bakış açısının olması gerekir.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız...

RIDVAN TURAN (Mersin) - Yani bir ülkede bu kadar çok konser yasaklanıyorsa, bu kadar çok muhalif olma ihtimali olan etkinlik yasaklanıyorsa gerçekten bir insanın çıkıp da "Ya, bu memlekette demokrasi var." diyebilmesi için bir hayli cesaretli olması gerekir Sayın Bakan. Bu memlekette demokrasi falan yok. Bu kadar çok sanatçının, bu kadar çok konserin iptal edildiği bir yerde ne yazık ki insanların kendilerini ifade etme imkânları zaten elinden alınmıştır. Dolayısıyla eğer Bakanlık herkesin Bakanlığı olacaksa, herkese eşit mesafede olacaksa bu eksiklerinin mutlaka tashih edilmesi gerekir, yoksa böyle bir Bakanlık faaliyetinin bu memlekete hiçbir faydasının olmayacağını ifade etmek lazım.