KOMİSYON KONUŞMASI

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım, Değerli Bakan Yardımcıları, Bakanlığımızın çok kıymetli bürokratları, sayın basın mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Siz de konuşmanızda belirttiniz, Peygamber ocağı kahraman Türk ordumuz, milattan önce 209 yılına dayanan birikimi, tecrübesi ve şanlı zaferleriyle düşmanlarımıza karşı en büyük güç olmaya azimle devam ediyor hamdolsun. İcra edilmekte olan Pençe-Kılıç Harekâtı'nda üstün başarılar dilerim, Allah yardımcımız olsun. Ülkemizin bölünmez bütünlüğünü savunurken şehit olan kardeşlerimize Cenab-ı Hak'tan sonsuz rahmetler dilerim. Allah bizleri şehitlerimize layık eylesin. Gazilerimize sağlık, afiyet dilerim.

Son derece önemli bir Bakanlık; millî, adı üstünde millî bir meselemizi konuşuyoruz, millî savunmamızı konuşuyoruz ve soğukkanlı tespitler ve yorumlar yapmamız icap ediyor.

Değerli Bakanım, hain terör örgütü PKK'nın Gara bölgesinde 13 kardeşimizi şehit ettiği olaydan sonra 16 Şubat 2021 tarihinde Meclisimizde sunum yapmıştınız ve bu son derece kıymetli bir sunumdu, partilerüstü bir duruş sergilemiştiniz ve bu millî duruşunuzun, daha doğrusu millî davranışınızın devam etmesini sizden rica ederim. Çünkü son zamanlarda savunmamız açısından yine son derece büyük ve önemli meselelerle karşı karşıyayız; S-400 meselesi, F-35 meselesi, Karadeniz'in silahlanması mevzubahis. Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs konularında da Meclisimizi veya liderleri bilgilendirmenizi ben sizden hassaten rica ediyorum. Yine konuşmanızda belirttiniz "Milletvekili heyetlerimiz Amerika'da F-16'lar ve bazı diğer konularla ilgili temaslarda bulunuyorlar." diye. Bendeniz de bu temasta bulunan milletvekillerinden biriyim çok şükür. Ülkemizin hakkını, hukukunu NATO Parlamenterler Meclisinde temsil ediyoruz ve zaman zaman da NATO Parlamenterler Meclisi görevimiz dışında da farklı ülkelerde farklı siyasileri heyet olarak ziyaret ediyoruz ve Türkiye milletvekilleri olarak, partilerüstü davranış ve tutumla çok şükür bu faaliyetlerimize devam ediyoruz. Fakat ben bu F-16 konuları konuşulurken açıkçası üzülüyorum çünkü ben bir Türkiye Cumhuriyeti devleti milletvekili olarak F-16 istemekten ziyade F-35 ısrarını sürdürmeyi tercih ediyorum. Tabii ki kötünün iyisi diyeceğim, F-16'lar da bir ihtiyaç, bunun için de çabalarımıza devam ediyoruz fakat bizim F-35'i tekrar kazanmamızın icap ettiğini düşünüyorum. Yani AK PARTİ iktidarının -burada bir siyasi eleştiri yapmak durumundayım- S-400 tasarrufu Türkiye'mize maalesef gerek teknolojik gerek siyasi gerekse maddi yönden büyük maliyetlere sebep oldu, bunu telafi etmemiz icap ediyor. Öyle bir proje ki 1999 senesinde kurucu ortağı olduk, 1.015 parçasını üretiyoruz ve bizim için büyük bir de teknoloji transferi aslında ve buradan biz çıkmadık, çıkarıldık. Demin Sayın AK PARTİ Milletvekili "Çıktık." dedi. Hayır, çıkmadık, maalesef çıkarıldık, daha da onur kırıcı bir tavırla karşı karşıya kaldık; bu bana açıkçası dokunuyor.

Ordumuz çok güçlü çok şükür fakat ordumuzun yükü AK PARTİ'nin siyasi hafiflikleriyle artıyor, bunu da buradan ifade etmek zorundayım. Diplomaside ülkelerin gücü sözüyle tartılır fakat masada AK PARTİ ön yargılarıyla yapılan dış politika -iç politika için yapılan dış politika- masada geçerliliğini yitirdikçe askerî gücümüz test edilir hâle getiriliyor ve bundan endişe ediyorum. Masada her sözümüzün geçersiz kaldığı anda devamlı askerî gücümüzü devreye sokmanın doğru bir davranış olmadığını düşünüyorum. Tabii ki devreye girecek mecbur kalındıkça fakat bu mecburiyet neden devamlı doğuyor, bunu da kendi kendimize sormamız gerekir.

NATO'yla ilgili de bazı tespitlerim var. Biz 1952 yılında hem Rus tehdidine karşı hem de bir tercih sebebiyle NATO'ya dâhil olduk. Bu tercih neydi? Otokrat ülkeler ve demokrat ülkeler arasında bir tercih yaptık: Otokrasiye mi dâhil olacağız, demokrasiye mi biz meyledeceğiz; biz demokrasi mi istiyoruz, otokrasi mi istiyoruz? Devletimiz ve milletimiz otokrasi karşısında demokrasinin yanında durdu ve bugün de çok şükür o tavrımız devam ediyor. Bizim NATO'ya girişimizin en önemli sebebi hem Rus tehdidi hem de otokrasiye karşı olan tavrımızdı, bugün de bunun kararlılıkla devam etmesi icap eder yöneticiler tarafından da. Bu nedenle de Şanghay organizasyonu macerasına karşı ben son derece endişeli bir bakış taşıyorum. Bu Şanghay organizasyonuyla temas tabii ki kurulabilir, kurulmalı da, oradaki ülkeler de mühim ülkeler fakat kendi içlerinde bile bir ahengi olmayan, kendi içlerinde bile çekişmelerin olduğu ve hakiki farklı zıt kararlar verebilen bir uyumsuzluğu olan bir organizasyonda ve tamamen liderler üzerine kurulu bir organizasyonda bizim sözümüzün çok fazla geçebileceğini ben düşünmüyorum. Endonezya'daki toplantının da çok talihsiz olduğunu düşünüyorum. Endonezya'da Polonya sınırına düşen bomba sonucu toplanan NATO liderlerinin arasına Sayın Cumhurbaşkanımızın davet edilmemesini ben aynı şekilde ülkemize karşı onur kırıcı bir davranış olarak düşünürüm. Semerkant'taki otel lobisinde keyif masasında olmaktansa Endonezya'daki o ciddi masada olmayı tercih ederdim, bunu da buradan ifade etmek isterim.

Çok çok önemli başka bir mesele Akkuyu Nükleer Santrali. İlk günden beri, kanunun çıktığı günden beri çok ilgiliyim, bu konuyla ilgili hem Mecliste kanun çıkarken hem de daha sonra konuşmalar yaptım ve bu santralin statüsüyle ilgili olan endişelerimizi dile getirdik, santralin olmasıyla ilgili değil, lütfen bunlar yanlış anlaşılmasın. Bu yatırımla ilgili bizim bir sorunumuz yok, statüsüyle ilgili çok büyük endişeler taşıyorum. Burada Sayın Dışişleri Bakanı geldiğinde de sordum, Sayın Enerji Bakanımız da geldiğinde sordum. Her ikisi de buranın bir Türk santrali olduğunu söyleyemediler maalesef, hatta zımnen buranın bir Rus santrali olduğunu kabul ettiler. Bu çok çok tehlikelidir, korkarım ki bir Rus Truva atı olabilir. Bunun önünde ne gibi önlemler alıyoruz ben bunu bilmek istiyorum. Hele ki 2019 yılında normal sözleşmesinde olmamasına rağmen ek bir maddeyle liman eklenmesi bizi o zaman da şüphelere sevk etmişti ve sormuştuk "Bu limana neden ihtiyaç duyuluyor? Akdeniz'de bu liman neden?" O zaman bize radyoaktif atıkların Rusya'ya taşınması için bu limanın şart olduğu söylenmişti, biz de makul bulmuştuk fakat bugün öğreniyoruz ki -bu da reddedilmedi- Ankara'da bu radyoaktif atıklar için bir merkez oluşturuluyormuş. Bu limana o zaman neden ihtiyaç duyulacak? Rusya'ya bu radyoaktif atıklar taşınmayacaksa bu limana neden ihtiyaç duyuluyor? Bunu ben size sormak istiyorum. Buranın bir Rus santrali olduğu artık apaçık ortada. Zaten kanunda bu açık açık yazılı, biz buna o zaman da itiraz etmiştik. Ben Meclis konuşmamda şunu aynen telaffuz etmiştim. "Erzurum'un düşman işgalinden kurtuluşundan yüz dört sene sonra - iki gün fark vardı. O düşman kimdi? Ruslar'dı- neredeyse bir nispet yapar gibi biz bugün bu kanunla Ruslara bin hektar Türk toprağı, Akdeniz'de kıyı ve liman mı veriyoruz arkadaşlar?" diye sordum, ben buna bir cevap alamadım. Bütçe görüşmelerine kadar bunun cevabını alamamıştım, bütçe görüşmelerinde zımnen bunun cevabını aldım ve son derece büyük üzüntü taşıyorum maalesef. Buna karşı Bakanlığınızın özellikle önlem almasını rica ederim ve özellikle son zamanlardaki o radar mevzusu da bizi yine son derece endişelendiriyor. Burası bir Rus askerî üssüne mi dönüştürülecek? Bunu da merak ediyorum. Lütfen bunların cevaplarını sizden samimiyetle vermenizi istirham ediyorum.

Burada Erzurum'a da gelmek isterim Değerli Bakanım, Erzurum'da da bizim sorunlarımız var. Ben çok sık Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfı, şehit, gazi dernek, vakıflarını ziyaret ediyorum ve oradaki benim karşıma çıkan en önemli sorun bu şehit, gazi ayrımcılığı meselesi. Bu şehit, gazi ayrımcılığını lütfen sonlandıralım ve gazilerimize özel hastane hakkı, araç alımında ÖTV gibi isteklerini tekrar yerine getirelim.

Erzurum'umuzda 55'inci Ağır Bakım Fabrikamız var, çok önemlidir 55'inci Ağır Bakım Fabrikası, hem askerî önemi vardır hem de çok farklı bir özelliği vardır, sanatçıları sigortalar burası. Sanatçıların da bir gelecek yuvasıdır, geleceklerini burayla garanti altına alırlar, onlar da çok endişeli. 55'inci Ağır Bakımın sanki bir Sakarya Tank Palet Fabrikası akıbetine uğrayacağı endişesini taşıyoruz, bunu da hassaten rica ederim sizden. Buranın tekrar bir projeksiyonla, bir gelecek projeksiyonuyla, bir yatırımla canlanmasını rica ediyoruz.

Doğu Anadolu boşalıyor Değerli Bakanım. Bu göç meselesi Doğu Anadolu'nun en büyük sorunu. Bu coğrafyayı biz yalnızca kahraman ordumuzla, yalnızca kahraman askerimizle savunamayız, buranın halkının da olması lazım kırsalda özellikle. Erzurum 3 defa Rus işgali görmüş bir şehrimiz ve bir daha olmayacak diye bir şey hiçbir zaman yok Allah esirgesin fakat bu göçün önüne hem yatırımla geçmemiz lazım hem de ayrıca da Erzurum'dan çok eksiltilen, son yirmi senede çok eksiltilen askerî varlığımızın tekrar yerine konmasını, tekrar geri dönmesini sizden rica ediyorum.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz geçmiştir.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Son sözüm, biz hep deriz ki: "Batıda Çanakkale neyse doğuda Erzurum odur, Batıda Gelibolu neyse doğuda Aziziye odur, batıda Arıburnu neyse doğuda da Allahuekber Dağları odur. Ve Allahuekber Dağları'nın zirvesine çıktım, oradaki şehitliğimiz çok bakımsız, çok çok kötü bir durumda.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum Sayın Cinisli.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Ecdaddan utandım gittiğimde değerli Bakanım, buraya da bir el atmanızı, orayı ihya etmenizi sizlerden rica ederim.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım.