KOMİSYON KONUŞMASI

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın değerli bürokratları, bağlı kuruluşların değerli yöneticileri, kıymetli milletvekilleri, basınımızın değerli mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının bütçesini dünya ekonomisinin ve siyasetinin kritik bir dönemeçten geçtiği bir zaman diliminde tartışıyoruz.

Konuşmama başlamadan önce, bu sabahın erken saatlerinde Düzce'de ve yakın illerde hissedilen depremden ötürü tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Ağustos 99'daki 7,6 büyüklüğündeki depremde kaybettiğimiz 17.500 vatandaşımızı, Kasım 99'da 7,2 büyüklüğündeki depremde kaybettiğimiz 845 vatandaşımızı da rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, en başta deprem olgusu olmak üzere, Türkiye'nin yoğun biçimde yaşamaya başladığı iklim krizinden kaynaklanan seller, yangınlar ve kuraklıklar gibi yer altı ve yer üstü afetleri, Türkiye'nin ciddi, bilimsel ve teknolojik tedbirlerle sorunlara yaklaşması gereken bir dönemden geçtiğimizi göstermektedir. Henüz geçen ayki Bartın Amasra'daki kömür madeninde metan gazı sıkışmasının sensörler ve uyarıcı mekanizmalar tarafından algılanmaması nedeniyle oluşan ihmal kazasında yitirdiğimiz 42 madencimizin yası sürerken bu sabahki deprem, sağlam bina teknolojilerinin, malzeme bilimlerinin, afet uyarı sistemlerinin, grizu sensörlerinin, yangın söndürme araçlarının, uçakların, orman gözetleme ve ikaz sistemlerinin, internet altyapısının, baz istasyonlarının ve kentsel dönüşüm için yaşamsal nitelik arz eden inşaat teknolojilerinin sanayi ve teknoloji politikalarımız açısından ne kadar hayati, ne kadar merkezî bir noktada olması gerektiğini bize bir kez daha hatırlattı. Dolayısıyla ister depremlerden ister Covid-19 gibi ülkemizi ve dünyayı etkileyen pandemik afetlerden ya da iklim krizinden kaynaklanan sellerden, orman yangınlarından ve fakirleştirici kuraklık ve çölleşmelerden bahsedelim, ülkemizin afet teknolojilerinin, erken uyarı sistemlerinin, tedbir, müdahale ve kurtarma teknolojilerinin insanlığımızın esenliği, yurttaşlarımızın hayatı, sanayimizin dirençliliği, kentlerimizin geleceği ve kalkınmamızın kesintisizliği açısından ne kadar hayati olduğunu unutmayalım. Sağlam yapılar, dayanıklı malzemeler, doğru yerlerde ve doğru yoğunlukta kentleşme, stratejik planlama, bilim ve teknoloji politikalarında buna uygun kadrolaşma, liyakat ve ehliyeti en üst düzeyde tutma, bu dönemde hiçbir zamanda olmadığı kadar önem kazandı. Dolayısıyla Türkiye'nin hem afetlerle mücadelede hem de insani ve endüstriyel kalkınma süreçlerinde, yüksek teknolojide, çip ve sensör ve bilimsel AR-GE ve inovasyonda, tarımsal üretimde kendine yeterlilikte, enerji verimliliğinde ve kendimize yeterlilikte, ulaştırma ve lojistik teknolojilerinde gerekli yatırımların yapılmasında, yüksek teknolojik girdilerin sağlanmasında, iklim dönüşümünde ve sanayinin dijital dönüşümünde, sağlık ve ilaç teknolojilerinde kendimize yeterlilikte, ülkemizin insan kaynaklarının ulusal kendimize yeterliliğimiz açısından mühendis, doktor, teknisyen, araştırmacı kapasitemizin, üniversitelerimizin dirençliliğinin, kampüslerimizin özgür bilim üretme imkânlarının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmüş durumdayız. Ancak, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisinin yirmi yıllık iktidarının sonunda ve 2023 bütçesini tartıştığımız şu anda Türkiye'miz yerin altından ve yerin üstünden, afet krizleri, iklim krizleri, ekonomik krizlerden kaynaklanan bu tehditler karşısında yakın tarihinin en kırılgan koşullarından geçmektedir. Türkiye 2023 bütçesine çok yüksek bütçe açığıyla, çok yüksek dış ticaret açığıyla, enerji açığıyla, Merkez Bankasındaki yüksek döviz rezervi açığıyla, yüksek bilim açığıyla, bilim ve AR-GE açığıyla ve belki de en az bunlar kadar önemlisi, sanayimizde ve ekonomimizde çok yüksek beceri ve insan kaynakları açığıyla yakalanmış durumdadır. Dünyanın gelişmiş ülkeleri Endüstri 4.0, dijital ve yeşil dönüşümü tartışırken Türkiye'nin en gelişmiş sektörlerinde bile Endüstri 2.5, Endüstri 3.0 arasına sıkıştırılıp bırakılmış durumdadır. Dünyanın ortalama geliri 12.500 dolar iken IMF verilerine göre, Türkiye'de kişi başına gelir 9.500 dolarlara kadar inmiş, vasat altı bir gelir girdabına sürüklenmiş bir ekonomi; bunu destekleyen, bundan çıkışı sağlayamayan sanayi ve teknoloji politikaları girdabıyla karşı karşıyayız. AK PARTİ'nin yirmi yıllık vasat yönetimi altında Türkiye'nin gayrisafi millî hasılası dünya ortalamasının yüzde 0,8'ine sabitlenmiştir. Oysa nüfusumuz dünya nüfusunun yüzde 1,1'inden fazladır. Gayrisafi millî hasıla üretiminde etkili rol oynayan ve emek üreten göçmen nüfusu da dâhil ederek gayrisafi millî hasıla hesaplamasını yaptığımızda, 90 milyonu aşkın bir nüfusun ürettiği bir ekonomiyi 85 milyona bölerek aslında 9.500 doların da altında bir gelire çıpa attığımızı söyleyebiliriz. Bu rakam, 1980'lerin rakamıdır değerli milletvekilleri. 1980'lerde Türkiye, dünya gayrisafi millî hasılasının yüzde 0,8'ini üretebilmektedir dolayısıyla 2023'e gireceğimiz bugün de Türkiye kırk yıl geriye, kırk yıl gerinin gayrisafi millî hasıla dünya ortalamasına doğru geriye adım atmış durumdadır. Fakat bizim kategorimizdeki ülkeler, Kore'den Brezilya'ya, Singapur'dan Tayvan'a pek çok gelişmekte olan ülke yirmi yıl ileriye geçmiş, biz kırk yıl geriye giderken bu ülkelerle aramızdaki açık, maalesef, açılmıştır. Bu nedenle, maalesef, tartışmakta olduğumuz Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi ve 2023 yılı Cumhurbaşkanlığı yıllık programı bütçe planları, öncelikleri, hedefleri, stratejileri ve içinde bulunduğumuz maalesef kötü ekonomik tablo açısından ülkemizin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Neden? Çünkü Türkiye'nin cumhuriyetimizin 2'nci yüzyılına yaraşır bir kendine yeterlilik, insani kalkınma, bölgesel gelişmişlik ve yüksek yetenek inşasına dayalı, liyakatli kadrolarla ülkeyi yönetme stratejilerine son verilmiştir. Dış açık, bütçe açığı, dış borç ve bilim teknoloji açığını tescil eden bu bütçe, bağımlılığın, sektörlerimizde özellikle ham madde, ara mal, enerji ve yüksek teknoloji bağımlılığının arttığı, yüksek faizle KOBİ'lerimizin borçlanarak ayakta durmaya çalıştığı, sektörlerimizin bir kısmının iflasın eşiğine sürüklendiği kırılgan bir ekonomik tablo sunmaktadır. TÜRK TELEKOM'u, selüloz ve kağıt fabrikalarını, şeker fabrikalarını, gübre fabrikalarını ve büyük rafinerileri özelleştiren AK PARTİ hükûmetleri tüm bu sanayi ve teknoloji alanlarında Türkiye'nin kırılganlığını ve dışa bağımlılığını arttırmıştır. Kötü ekonomi yönetimi yüksek enflasyon, beslenme krizi, barınma sorunları, ısınma bütçeleri nedeniyle bir yandan gelir dağılımı bozulurken diğer taraftan KOBİ'lerimiz, KOBİ ekosistemimiz dijital ve yeşil dönüşüme hazırlanmak için planlama yapmak yerine, 1,8 trilyonu bulan borçlarla kırılganlığı artmış bir biçimde boğuşmaktadır.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın sunumunda iktidarın geçtiği yirmi yıl büyük bir başarı öyküsü olarak anlatıldı ancak atlanan bir konu oldu: Yirmi yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında bir tane dahi kamu endüstriyel kompleksi, kamu fabrikası yapılmadı; bu bilgi, Sayın Bakanın sunumunda yer almadı. AKP iktidara geldiğinde, 2002 yılında İSO 500'de ilk 20'de 6 tane kamuya ait büyük sanayi şirketimiz var iken bugün, İSO 500'de ilk 20'de bir tane dahi kamuya ait sanayi şirketi yer almamaktadır. Yirmi yılın sonunda kamu sektörü sanayide bir hiç hâline getirilmiştir. Türkiye'nin öngörüsüz ve verimsiz özelleştirmelerle cezalandırılması neticesinde tedarik zincirlerimiz sanayimiz açısından, kritik ham maddenin, ara malların üretimi açısından büyük zarar görmüştür.

Sayın Başkan, Değerli Bakan, değerli milletvekilleri; dünyanın gelişmiş ekonomileri ve firmaları dijital ve yeşil dönüşümü yakalamaya çalışırken Türkiye'nin sanayisi yanlış politikalar yüzünden Endüstri 3.0'a bile ulaşabilmenin mücadelesini vermektedir. Ulusal sektörlerimiz arasında birbirini besleyen değer zincirleri, katma değer yaratma ve vasıflı iş gücü istihdamı konusunda standartlar tutturulamamakta sosyal katmanlar sektörler, bölgeler ve firmalar arasındaki eşitsizlikler artmaktadır. Bu durum ise kümelenme avantajları yaratılmasını ve ölçek ekonomisi oluşturulmasını güçleştirmektedir. Ulusal sanayimizin en önemli sorunlarından biri, eşitsizliklerden ve faktör verimsizliklerinden kaynaklanan ölçeklendirememe sorunudur. Uluslararası standartlarda teknolojiyi takip eden, bütçeleme yapan, vasıflı personel istihdam eden, işçi istihdam eden firmalar ile Anadolu'daki OSB'lerdeki ya da KOBİ'lerimiz arasındaki değer zincirinin kurulamaması yüzünden yabancı firmalar bizim piyasalarımızda şirketlerimizi çok ucuza satın alabilmekte ve ulusal ekonomimizin altını boşaltabilmektedir.

Değerli milletvekilleri, ulusal düzeyde toplam faktör verimliliğini ölçen bir kurum ve bir organizasyon maalesef Türkiye'de yoktur. Bu kurumun bulunmamasının eksikliği çok ciddi bir şekilde hissedilmektedir. Verimliliği ölçemeyen, faktör verimliliğini ölçemeyen bir ülkenin dijital dönüşüme ve yeşil dönüşüme hazırlanması, bunu gerçekleştirmesi, gerekli stratejileri belirleyebilmesi mümkün değildir. İşte, bu nedenle de büyük bir KOBİ devrimine ve çok ciddi, yeni bir kamu girişimciliğine ve yatırımcılığına ihtiyaç vardır. Yanlış özelleştirmelerden ziyade toplam faktör verimliliğini öne çıkaran kamucu, KOBİ'ci ve kooperatifçi bir zihniyetle ekonominin yeniden şekillendirilmesine ihtiyaç vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Orta Doğu ve Asya'dan vasıfsız kaçak göçmen ithal eden merdiven altı bir atölyeye dönüştürülmüştür. AKP'nin kendi bakan ve yöneticilerinin de itiraf ettiği gibi, Türk sanayisi sadece ucuz göçmen emeğiyle ayakta durabilen ve rekabet gücünü sağlamaya çalışan merdiven altı, kayıt dışı, vasıfsız ve kırılgan bir atölyeye, bir tampon fabrikaya, tampon ekonomiye dönüştürülmüştür. Orta Doğu ve Orta Asya'nın gariban ve vasıfsız iş gücünü bir kalkınma stratejisi gibi sunan, dünyada devlet destekli ilk ve tek markalaşma programı olan TURQUALİTY'i Suriyeli kaçak işçiler istihdam ederek "SURQUALİTY"e dönüştüren bir ekonomi, bir sanayi ve teknoloji politikası size aittir.

Stratejik sektörlerimizde yaşanan mühendis göçü, araştırmacı göçü, teknisyen açığı, uzman açığı maalesef bir ulusal güvenlik sorunu hâline gelmiştir. TÜBİTAK bünyesinde sürdürülen tersine beyin göçü çalışmaları sektörlerimizin ve kamu kurumlarımızın beyin göçü koridorunu tersine çevirememektedir. Sanayimizin ve tüm sektörlerimizin beceri açığı çözülemediği gibi, derinleşmektedir. İstihdam ve eğitim arasındaki bağ kapatılamamakta, sanayimizin ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda mesleki ve teknik eğitimdeki plansızlık ve bakanlıklar arasındaki koordinasyonsuzluk KOBİ'lerimizi felç etmektedir. OSB yönetimleri buna çare olarak kendi bünyelerinde kendi ihtiyaçları doğrultusunda çeşitli teknik ve mesleki liseler kurmak ve kurdurmak zorunda kalmaktadır. KOBİ'lerimiz AK PARTİ döneminde sahipsiz, borçlu ve vasıflı iş gücü bulamayan bir konuma sürüklenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayimizde kalkınma, katma değerli üretimin artırılması amacıyla Bakanlık ve bağlı kuruluşlar tarafından verilen destek ve teşviklerin tek merkezden yönetilmesi için başlatılan hamle programında değerlendirme aşamalarında ciddi sıkıntılar olduğunu görmekteyiz. Programın değerlendirme komisyonunda görev yapan uzman ve bilirkişiler tarafından incelenen ve belirlenen kriterlere göre bazı projelere ret verilmesine rağmen Bakan Yardımcıları tarafından destek ve teşvik sağlanması hakkında kurum içinde bile ciddi şikâyetler yaşanmaktadır. Uzman görüşleri ve komisyon tavsiyeleri yok sayılarak Bakanlık üst yönetiminden oluşan komite kararlarıyla teşvik ve destekler keyfî ve siyasi bir biçimde dağıtılmaktadır. Sanayici ve üreticilerimize desteğin keyfî ve siyasi bir şekilde dağıtılıyor olması KOBİ'lerimiz arasında haksız rekabet yaratmakta, nihayetinde zarar gören ulusal Türk sanayisi ve sanayicimiz olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: OSBÜK verilerine göre, ülkemizde 360'ı aşkın organize sanayi bölgesi vardır fakat yirmi yıllık iktidarınızın sonunda ulusal sanayimizin çok gereksinim duyduğu organize sanayi bölgelerinin lojistik altyapısını oluşturan demir yolu sadece 10 tanesine ulaştırılabilmiştir. AK PARTİ iktidarı yirmi yıllık iktidarının sonunda Türkiye'nin altyapı sorunlarını, OSB'lerimizin altyapı sorunlarını, atık yönetim sorunlarını, enerji yönetim sorunlarını, vasıflı iş gücü sorunlarını çözmemekte ısrar etmiştir. Sanayimizin en temel ihtiyacı olan küresel lojistik ağlarının ulusal ekonomimiz için bir avantaja dönüştüğü bugün de OSB'lerimizin çok küçük bir bölümünde demir yolu ulaşımının olması bir intihardır. Oysa OSB'lerimizde üretilen ürünler daha uygun maliyetle ülkemizden ihracatı sağlamak üzere Anadolu'nun içinden, Doğu Anadolu'dan, Güneydoğu Anadolu'dan, İç Ege'den limanlarımıza çok daha kolay bir şekilde ve maliyetsiz bir biçimde enerji krizinin yükseğe çıktığı bu dönemde sorunların çözümünde bir alternatif olabilecektir. Bu nedenle, demir yolu bağlantılı OSB'lerimizin sayısının artırılması en az ihtisas OSB'lerinin sayısının artırılması kadar önemlidir. OSB'lerimizin dijital dönüşüme, yeşil dönüşüme hazırlanması Endüstri 4.0'ı geçtik, Endüstri 3.0'a ulaştırılması için öncelikle bu altyapı sorunlarının çözülmesi gerekmektedir.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; yerel ve bölgesel kalkınmayı hızlandırmak, bölgesel eşitsizlikleri azaltmak amacıyla özerk bir yönetim modeliyle kurulan kalkınma ajansları maalesef Bakanlığın bürokratik ve siyasi etki alanı altında kaybedilmiştir. Sadece gündelik talepler için mesai yapan verimsiz bir yapıya dönüştürülmüştür. Düşük bütçesi ve gelirleriyle atıl ve iş göremez noktaya getirilmiştir. Kalkınma ajanslarının etkin bir şekilde çalışması ve ülkemizin bölgesel kalkınmasına etki sunması, katkı sunması bu yüzden mümkün olamamaktadır. Sizlerin de gayet iyi bildiği gibi kalkınma ajanslarımızda uzman kaçışı özellikle son yıllarda çok ciddi bir boyuta ulaşmıştır. Buna ek olarak, maalesef, kalkınma ajanslarında genel bir eğilim olarak Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin, İstanbul, Mersin, İzmir ve Ankara başta olmak üzere, önemli projelerine destek verilmemektedir. Kalkınma ajansları bütçe gelirlerinin önemli bir kısmını büyükşehir belediyelerimizden almasına rağmen Sosyal Gelişmeyi Destekleme Programı ve Cazibe Merkezlerini Destekleme Programı kapsamında CHP'li belediyelerin projelerine karşı ayrımcılık yapılmaktadır, dışlanma yapılmaktadır. Bu hâliyle kalkınma ajansları Cumhuriyet Halk Partisi belediyeleri için dışlanma ajanslarına dönüşmüştür.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; unutmayınız ki, büyük kısıtlamalara ve engellemelere rağmen büyükşehir belediye başkanlarımız halkımıza, yurttaşlarımıza, Türkiye Cumhuriyeti'nin nüfusunun yarısından fazlasına hizmet vermeye gayret etmektedirler. Bu zor günlerde kalkınma ajanslarının onlara köstek değil, destek olması çok önemlidir. Bir diğer dikkat çekmek istediğim konu Girişimci Bilgi Sistemi'ndeki veri eksiklikleri ve bu eksikliklerden kaynaklanan ciddi plansızlıklar ve organizasyonsuzluklardır. 8 farklı kurumun idari kayıtlarından oluşan verilerin bütünleşik şekilde yer aldığı ve sanayinin gücünü ortaya koyan bilgi sistemi olarak sunulan Girişimci Bilgi Sistemi havuzunda ülkemizde bulunan OSB'lerde -altını çiziyorum- kaç firmamızın olduğu, kaç mühendisimizin, teknisyenimizin, uzmanımızın hangi kalifikasyonla çalıştığı, AR-GE harcamalarının ne olduğu, teknoloji envanterinin, ithalat ve ihracat destinasyonlarının miktarlarının ne olduğu bilgisi yer almamaktadır, tasnif edilmiş bir şekilde yer almamaktadır. OSB'lerimiz kendi kaderine terk edilmiştir. Yani sanayimizin röntgeni çekmek amaçlı sistemin kendisinde dahi sanayi gücümüzün ve envanter mevcudiyetimizin sağlıklı bir alt kırılımı maalesef yoktur. Bu hâliyle, Bakanlık, OSB'lerden, KOBİ'lerimizden, insan kaynağı durumundan habersiz bir şekilde sanayi ve teknoloji politikası belirlemeye çalışan, elinde sağlıklı veri setleri olmadan kararlar alan bir Bakanlık durumuna düşme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yirmi saniyeniz.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Bakanlık uzman kadrolarındaki motivasyon eksikliği, teknokentlerin uzman kadrolarının ücret koşullarının düzeltilememesi, OSB'lerin üst yönetimlerindeki profesyonel kadroların gerekli desteği alamaması sorunu "millî teknoloji, güçlü sanayi" vizyonunun gerçekleştirilmesini imkânsız kılmaktadır.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sürenizi aşmış durumdasınız. Bir iki cümleyle toparlarsanız, rica ediyorum. Diğer arkadaşlarımız, diğer boyutlarını ifade ederler.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Son cümle olarak söylüyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Türkiye'nin Model Fabrikalar ve prototip üretim merkezlerine on yıl-on beş yıl önce geçmesi gerekiyordu Sayın Bakan. 5 milyon avroya mal edilen PROTA gibi bir merkez, en az 150 tane emsaliyle Anadolu'nun her yerine dağıtılmış olmalıydı bugün; 2022 yılında. 700-800 milyon dolara mal edilen ANKAPARK dinozorları yerine, tanesi 5 milyon avrodan 150-160 PROTA gibi merkezi ve Model Fabrikayı Türkiye inşa edebilirdi.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Bakınız, bir inovasyondan bahsedeceksek Sayın Bakanım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok çok aştık sürenizi. Rica ediyorum, son bir cümle, son bir cümle...

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Bitiriyorum. Yarım dakika istirham ediyorum Başkan.

Bakın, madem bir "hamburger" sataşması yaptınız, ben de mukabele edeyim Sayın Bakan, nüktedan bir şekilde. Bakın, bugün Türkiye'de inovasyondan bahsedeceksek ihracatımızın kilogram/dolar değerindeki düşüşünü sizin yaptığınız gibi örtmek istiyorsak belki de şu tür inovasyonlardan bahsetmek durumundayız: Sanayi, KOBİ, Endüstri 4.0; dijital ve yeşil dönüşüm konusunda mevzuat hazırlığı bile olmayan bir Bakanlıktan bahsediyoruz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok aştınız süreyi. "Bir cümle." demiştiniz. Rica ediyorum...

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Tamam, bitiriyorum Başkanım.

Ama üzülerek söylüyorum, AK PARTİ'nin son döneminde inovasyondan bahsedeceksek eğer kaçakçılık inovasyonundan, kara para aklama inovasyonundan, organize suç ve mafya inovasyonundan, pasaport sahteciliği...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - ...mazot kaçakçılığı, gıda tağşişi, bitcoin yolsuzluğu inovasyonundan bahsetmemiz gerekiyor. Türkiye, maalesef, bu tür bir yoz inovasyon sistemine ve merdiven altı kara ekonomiye değil, cumhuriyetimizin 21'inci yüzyılda hak ettiği Atatürkçü, kamucu, KOBİ'ci, kooperatifçi kalkınmaya gereksinim duymaktadır.

Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.