KOMİSYON KONUŞMASI

KANİ BEKO (İzmir) - Evet, ben de çok teşekkür ederim Sendika Başkanı arkadaşlarıma, buralara kadar geldiler.

Sayın Başkanın yapmış olduğu sunumu dinledim, dikkatle dinledim. Siz de biliyorsunuz, ben de eski bir sendikacıyım. Aslında sunum güzel, anlattıklarınız da güzel, olması gerekenleri anlattınız. Şimdi burada ben de sizin raporunuzdan yola çıkarak bazı soruları sormak istiyorum. Biz yıllardır ILO 176 sayılı Maden Sözleşmesi'nin Türkiye'de uygulanmadığını söyledik ama geçen burada bir yönetici arkadaşım dedi ki: "Türkiye'de 176 sayılı Maden Sözleşmesi uygulanıyor." Yani şok oldum, siz de Maden Sözleşmesi'nin uygulanmadığını söylediniz. Keşke bu Maden Sözleşmesi yıllardır uygulanmadığından dolayı aşağıdan yukarıya biraz yürüyüşler, mitingler, direnişler, grevler yaparak yetkililerin dikkatini çekmiş olsaydınız daha iyi olur diye düşünüyorum, ki sizin ifadeniz de şöyle: "ILO 176 sayılı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi Aralık 2014'te onaylanmıştır. Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının çözümüne yönelik yapılan bu uygulamaların kazaları önlemede yetersiz kaldığı açıktır. Maalesef madenlerde mevzuatın tam olarak uygulanmadığı ve yapılan değişikliklerin yaşama geçirilemediği gerçektir. Bu nedenledir ki iş kazaları ve meslek hastalıkları devam etmektedir. Dolayısıyla uygulamaktaki eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir." Hatırlarsanız, Sayın Komisyon üyeleri, Sayın Başkan; bugün 7'nci toplantı, ben her toplantıda aynı şeyi ifade ettim. Ya, bu bana göre çok önemli bir konu yani bunun hayata geçirilebilmesi için üzerimize düşen görevi bizim mutlaka yapmamız gerekir, aksi hâlde önümüzdeki dönemde bu ölümler devam edecek.

İkinci bir şey "Yetersiz ve etkisiz havalandırma sistemi, olayın meydana gelmesindeki en temel unsurdur. Denilmektedir ki: 'Ayrıca bilirkişi raporunda açıklanan merkezî gaz izleme sistemi, verilen metan gazının müteakip defalarca potansiyel patlayıcı seviyelerine ulaşmasına rağmen ikaz ve alarm seviyelerinde maden ocağının kısmen dahi olsa boşaltılması yönünde önlem alınmadığı belirtilmiştir. Bu durumun izah edilecek bir yanı yoktur.' " Eyvah! Eyvah ki ne eyvah! Şimdi bu nedir arkadaşlar? Yani bunun arkası ölümdür. Şimdi, bunun arkası eğer ölümse sendikanın yapacağı tek şey: Orada şalterleri indireceksin, direniş yapacaksın, grev yapacaksın ta ki işçi sağlığı, iş güvenliği önlemleri alınıncaya kadar. Bakın bizi kimler yönetiyor, bakın?

Şimdi, bizim ilk yaptığımız Komisyon konuşmalarından sadece bir küçük ifade. Biz, Komisyon olarak bu kaza neden oldu sorusunu cevaplamaya çalışırken Türkiye Taşkömürü, TTK Genel Müdür Yardımcısı Muharrem Kiraz bilirkişi ön raporunun aksine, kendi yaptıkları incelemeleri... Şimdi, Muharrem Kiraz'ın ifadesini ben size anlatmak istiyorum, diyor ki Genel Müdür Yardımcısı Muharrem Kiraz: "Bilirkişi ön raporunun aksine, kendi yaptıkları incelemelerine göre facianın meydana gelmesinde havalandırmanın etkisi olmadığını söyledi. Yani bir anlamda kesinlikle bu konuyla ilgili karar verdi." Be Kardeşim, şimdi, 7 toplantı yaptık bugüne kadar. Savcılığın fezleke raporları var "havalandırmak" diyor, 7'ye yakın uzman arkadaşım "havalandırma" diyor ve buraya öğretim üyeleri geldi, onları dinledik "havalandırma" diyor. Yani sadece TTK Genel Müdür Yardımcısı "Havalandırma sağlıklı, sağlam." diyor. Ya, olacak iş değil ya.

Şimdi ben sorularıma devam ediyorum Sayın Başkan. Burada diyorsunuz ki: "Kaza, üretim ve hazırlık çalışması yapılan eksi 300, eksi 350 kotlarındaki eksi 320 kalın damar tavanda bilirkişi raporunda belirtilen metan gazının bir kıvılcımla buluşarak patlaması sonucu meydana geldiği şeklindedir." Bu doğru bir şey ancak şimdi 7 uzman arkadaşımızın raporu var "Metan gazı drenajı Türkiye Taşkömürü üzerinde yapılmıyor." diyor. Hay Allah'ım ya! Ya, olacak iş değil ya, arkadaşlar ya. Bir akıl tutulması yok mu sizce? Yani burada uzman arkadaşlarım ve öğretim üyeleri de aynı şeyleri söyledi, "hayır" dedi. "Burada yani Taşkömürlerine bağlı ocaklarda metan gazı drenajı kesinlikle yapılmıyor." dedi. Siz de burada, buradan kaynaklandığını söylüyorsunuz. Yani bilemiyorum ya arkadaşlar. Benim gördüğüm kadarıyla biz, bu arkadaşlarımızı bile bile -üzülerek söylüyorum- ölüme göndermişiz.

Şimdi, bununla beraber, az önce arkadaşım da iletti... Ya, Sayın Başkan, bu, Karar gazetesinin manşeti. Televizyonda ben de izledim. Yani Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın lideri, Çanakkale şehitlerimiz, ya onlar bizim şehitlerimiz. Ya, burada hiç kimsenin onlara bir itirazı yok ama şimdi burada sizin sözleriniz bana göre -bilemiyorum ya- ya, bir sendikacı arkadaşıma hiç yakışmadı böyle bir ifade. Şimdi siz burada, şöyle yani... İşçi sağlığı, iş güvenliği isteyen uzmanları ve Sayıştay raporlarını hazırlayan Sayıştayı, fezleke hazırlayan savcıları ve polisleri ve işçi ifadelerini ve başka sendikacı arkadaşlarımızı ve diğer uzman arkadaşlarımızı burada üretimi engellemekle suçlayarak... Bunlar birer şeytan mıdır? Yani burada işçi sağlığı, iş güvenliği önlemleri alınsın diye çırpınan, çalışan, uğraş gösteren, ter döken ve buradaki eksikleri tespit eden bu arkadaşlarımız sizce şeytan mıdır? Ya, siz çünkü şöyle bir ifade kullanıyorsunuz: -Komisyon üyesi arkadaşlarım da bunu dinlerse çok mutlu olurum- Genel Maden İşleri Sendikasının Başkan Yardımcısı İsa Mutlu, siz geçtiğimiz gün yaptığınız bir konuşmada "Atalarımız Çanakkale'de savaşı bırakmadı, biz de üretim cephesinde can vermemize rağmen mücadeleyi sürdüreceğiz. Bizi bölmek, parçalamak isteyen, Amasra'nın kapatılmasını isteyen kitleler var. Şeytani işlerini yapmaya devam edecekler ancak bizim de mücadelemizi sürdüreceğimizi buradan ifade etmek istiyorum." demişsiniz. Bir sendikacı olarak madenciler sizin belki de arkadaşlarınız, orada hayatlarını kaybettiler; kalan madenciler arkadaşlarını, her gün beraber iş yaptıkları kişileri toprağa verdiler. Siz bu cümleleri kurarken, işçileri çalışmaya çağırırken Amasra madenlerinde işçi sağlığı, iş güvenliği önlemlerinin tam alındığına inanıyor musunuz? Herkesin ifade ettiği bir konu var, ben de onu ifade etmek istiyorum: Kaldı ki biz ilk toplantıda Amasra madenlerine gidecektik, Sayın Başkan şunu ifade etti, dedi ki: "Madenlerde yangın devam ediyor, madenlerde yangın devam ederken bizim oraya gitmemiz şu aşamada doğru değil." Ve bizim aldığımız bilgilere göre madenlerde hâlâ yangın devam ederken işçileri oraya göndermekle siz işçi kardeşlerimizi ölüme göndermiyor musunuz?

Bununla beraber, Sayıştay raporlarında, Emniyet fezlekesinde, işçilerin ifadelerinde, uzmanların raporlarında Amasra madenlerinin riskli ve tehlikeli olduğu belirtilmiş. Müfettişlerin de kapatma kararları sonrası idari mahkemelerle açılmış olan ve riskli ve tehlikeli olduğunu anladığımız Amasra madenlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri tam alınmadan işçileri ölüme terk ettiğinizin farkında mısınız?

Bir başka şey, bu genel bir sorun: Ülkemiz iş cinayetlerinde Avrupa'da 1'inci, dünyada 3'üncü durumda. ITUC'un en son yaptığı açıklamada dünyanın en kötü çalışma koşullarının olduğu 10 ülke arasında Türkiye'nin de bulunduğu gerçeği varken bugüne kadar kendi iş yerlerinizde bu konuyla ilgili yapmış olduğumuz eylemler, direnişler, yürüyüşler, mitingler var mıdır?

Bununla beraber son olarak da şunları söylemek isterim: Şimdi, benim sendikacı olduğumu biliyorsunuz yani daha önce de ben söyledim, tam kırk beş yıl bu konuyla ilgili mücadele ettim, yıllarca işçi sağlığı, iş güvenliği komisyonlarında da görev aldım. Benim bildiğim kadarıyla, bir işçi sağlığı ve iş güvenliği komisyonunun iş yerinde olması lazım ve bu komisyonun da bir karar defteri olması lazım; bu karar defterinin içerisinde bir işveren temsilcisi, bir sendikacı, bir de teknik bir arkadaşımız -madenlerde maden mühendisi- olması gerekir. Şimdi, sizin almış olduğunuz bu son kararı Komisyon üyesi olan arkadaşlarımıza bir okur musunuz? Yani katliam ve patlama olmadan önce işçi sağlığı, iş güvenliği iş yeri komisyonun en son aldığı kararı anlatırsanız çok memnun olurum.

Bir de işçi sağlığı, iş güvenliği uzmanının yapmış olduğu denetimler sonrası hazırlamış olduğu raporların -biliyorsunuz, biz de öyleydi- sendikalara bir nüshası gönderilirdi. İşçi sağlığı, iş güvenliği uzmanları, o iş yerinde almış olduğu kararı ve raporu eğer sendikanıza ilettiyse, patlama öncesi en son raporu da burada senden tabii ki dinlemek isteriz.

Amasra madenlerinde işçiler ailelerine sürekli olarak bir patlamanın olabileceğini ifade etmişler, zaten bunları biz televizyonlarda da izledik ve madenci ailelerinden de duyduk. Ben geçen hafta Sakura Hastanesindeydim, ben oradayken bir arkadaşımız vefat etti. Dolayısıyla, oradaki ailelerden de ben bunları dinledim, kulaklarıma inanamadım yani işçiler sendikalarına anlatması gereken şeyleri neden evde ailelerine anlatıyorlar, bunu anlamakta ben çok zorluk çekiyorum. Eğer size bunları anlattılarsa siz bunların önlemini neden almadınız? Diyorlar ki burada: "İş yerlerinde riskli ve tehlikeli bir durum var, bizi patlatacaklar yani bizi ölüme sürüklüyorlar." Ve bu riskli ve tehlikeli olan durumu, konumu ailelerine anlatıyorlar, size anlattılar mı, siz bunları dinlediniz mi? Eğer dinlediyseniz bu konuyla ilgili almış olduğunuz tedbirleri tabii ki burada öğrenmek isteriz.

Bir başka şey, 1978 yılından bu yana Amasra madenlerinde kurulmuş olan avadanlık sisteminin evsafını yitirdiği birçok uzman tarafından tespit edilmiş, Sayıştay raporlarına kadar bunlar intikal etmiş, buralara zaman zaman para cezası kesilmiş. Sayıştayın işaret ettiği patlamanın olabileceği raporlarından belliyken siz bu raporları hiç merak etmediniz mi? Dört yılda 3 kez yapılan avadanlık ihalesi iptal edilmesine rağmen konuyla ilgili sendika olarak madenlerde bu kadar tehlikeli ve riskli oluşum meydana gelmişken, işçi sağlığı, iş güvenliği önlemleri, tedbirleri alınmamışken bu konuyla ilgili siz hangi tedbirleri aldınız?

Bir de sorum; dört yılda 3 kez bu avadanlık ihalesi iptal edilmiş, ihale neden, niçin iptal edildi? Bu bana göre çok önemli, bunu da ben öğrenmek istiyorum. Siz bir Sendika Başkanı olarak "İşverenler, siz işçi sağlığı, iş güvenliği önlemleri almadıktan sonra biz bu madenlere işçi arkadaşlarımızı gönderemeyiz." demeliydiniz, biz sizden bunu beklerdik.

Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin sunumunda, Amasra maden ocağının birkaç kere kapatıldığı fakat idare mahkemesince bu kararların iptal edilerek yeniden faaliyete başladıkları vurgulanmıştır. Bu kararlar karşısında sizler neden bir uyarı eylemi yapmadınız? Yani idari mahkeme... Şimdi, burada müfettiş arkadaşları biz dinledik, Bakan yani yöneticileri de dinledik, bize şunu söylediler: "Biz Amasra madenlerindeki riski ve tehlikeyi gördük. Sonuç itibarıyla konuyla ilgili dava açtık ve sonuçta madenlerin kapatılmasıyla ilgili kararlar verildi ve daha sonra da idari mahkeme bu kapanma kararını kaldırdı." Aman Ya Rabb'im ya! Yani beni yanlış anlama, beni sakın yanlış anlama; ben orada Sendika Başkanı olacağım, Amasra'yı var ya, o idari mahkemenin başına yıkarım ya! Ya, burada bir karar alınmış, burada riskli, tehlikeli bir ortam var. Ya, kardeşim, siz idari mahkeme olarak bunu nasıl kaldırırsınız? O zaman burada 1'inci derecede suçlulardan biri de sizsiniz yani suçlu ortağısınız, onu söylemeye çalışıyorum yani idari mahkeme kararlarını kaldıranlar için söylüyorum.

Bir de geçen hafta aslında ben de dinledim Çalışma Bakanını. Kendisine ben Komisyonda sordum: "Neden uygulamıyorsunuz Maden Yasası'nı?" Şimdi, ben 7 kez Avrupa'da Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) toplantılarına katıldım, DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Bey de burada, bizim çalışmalarımızı bilir. Ya, dolayısıyla şunu anlatmaya çalışıyorum: Yıllarca hep yürüyüşlerde, mitinglerde, basın açıklamalarında, basın toplantılarında Maden Yasası'nın uygulanmasıyla ilgili her fırsatta bunları ifade ettik, mutlaka siz de ifade etmişsinizdir, bugün de bunu söylediniz. Bu aslında bana göre çok güzel bir şey, çok iyi bir şey fakat burada Bakanlık yetkilileri uygulandığını söyledi. Ya, bu hoş bir şey değil yani Çalışma Bakanı kendisi uygulanmadığını söyledi Komisyonda. Bu bana göre madenler için çok önemli bir şey dolayısıyla son bir şey daha söyleyerek sözlerimi burada toparlamak istiyorum.

Şimdi, 2005'te başlayan Avrupa Birliği uyum süreci kapsamında Türkiye'nin ilk işçi sağlığı, iş güvenliği yasası olan 6331 sayılı Yasa, 2012'de yürürlüğe girdi. Ancak yasa, meslek örgütlerinden çokça tepki çekti, yasa öncesi iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının ve iş yeri hekimlerinin eğitimi ve kontrolü siz de biliyorsunuz Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve Türk Tabipleri Birliği tarafından yapılıyordu. 6331 sayılı Yasa, bu alanı ortak sağlık ve güvenlik birimleri aracılığıyla piyasalara açtı, yasayla birlikte eğitim ve kontrol Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve Türk Tabipleri Birliğinden alındı. Şimdi, bu yetki, bu bağımsız kurum ve kuruluşlardan alındıktan sonra patronlara verildi. Yani Türkiye'nin her tarafında hangi iş yeri olursa olsun patron kendine yakın bir iş sağlığı ve güvenliği uzmanına maaşını vererek kendi iş yerini denetletiyor. Ya, böyle bir şey olmaz! Bak, siz de burada raporda söylediniz yani yıllarca hep beraber haykırdığımız şeyler bunlar. Kardeşim, ben kendi iş yerimi iş sağlığı ve güvenliği uzmanına para veriyorsam ben bu iş yerimi kapattırmam ne kadar tehlikeli ve riskli iş olursa olsun. İşte, ondan dolayı biz -arkadaşlar, lütfen, bunun altını kalın harfle çizelim- Avrupa'da iş cinayetlerinde 1'inci, dünyada da 3'üncüyüz; istatistiklere bakın, sizin elinizde vardır raporlar. 2002 yılı, AKP iktidara geldi, AKP iktidara geldiği günden bu yana bu yasayı değiştirdi ve 30 binin üzerinde arkadaşımızın ölümüne neden oldu ve on binlerce yaralı var. Bunları siz biliyorsunuz, siz sendikacısınız, evlerine gidip ziyaret ediyorsunuz. Bizim bu konuyla ilgili gerçekten ortak bir mücadele vermemiz gerekir düşüncesi içerisindeyim.

Buralara kadar gelen arkadaşlarıma ben gerçekten teşekkür ederim. İleriki saatlerde sormam gereken bazı sorular varsa tekrar soracağım.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim.