| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a)Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b)Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı c)Türk Standardları Enstitüsü ç)Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu d)GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı e)Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı f)Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı g)Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ğ)Türk Patent ve Marka Kurumu h)Türkiye Bilimler Akademisi ı)Türkiye Uzay Ajansı i)Kalkınma Ajansları (Ankara, Batı Karadeniz, Çukurova, Güney Ege, Kuzey Anadolu, Serhat) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 23 .11.2022 |
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, iyi niyetinize sığınarak bir şeyi arz etmek istiyorum. Sabahki tartışmalar esnasında, muhalefet sıralarından bir milletvekili arkadaşımız bağırarak, bir şeyler söyleyerek buradan çıktı gitti. Siz de ona, ben kulaklarımla duydum, "Yaşınızdan utanın." dediniz.
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI MUSTAFA VARANK - Evet. "Yaşınızdan başınızdan utanın." dedim.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Evet, "Yaşınızdan başınızdan utanın." dediniz. Şimdi, ben bu Meclisin en yaşlı üyesiyim. Son dört yılda bu tür eleştirileri -eleştiri diyeyim, aslında hakaret bu da- çok duydum. Dolayısıyla, eğer söylenen bir söz yanlış ise o yanlış sözün 80 yaşındaki, 70 yaşındaki kişi tarafından söylenmesi ile 30 yaşındaki, 40 yaşındaki bir kişi tarafından söylenmesinin bir farkı var mı? Yanlış, yanlıştır. Dolayısıyla, bunun yaşla ilgisi nedir? Doğrusu, ben, bunu yadırgadım ve size yakıştıramadım, açığını söylemek gerekirse ama ben alıştım buna. Herhâlde bundan sonra da bu tür eleştiriyi -aslında bu tırnak içinde hakaret ama- duymaya devam edeceğiz. Dolayısıyla, bunun söylenmemesi çok doğru olurdu diye düşünüyorum.
Şimdi, efendim, yürütmekte olduğunuz sanayi politikasının elbette bir makro çerçevesi var. Bu makro çerçeve, meri mevzuattaki düzenlemeye göre; önümüzde On Birinci -beş yıllık bir plan- Kalkınma Planı var, o plandan hareketle yapılan bir orta vadeli program var ve bu orta vadeli programdan hareketle de yıllık programlar yapılıyor. Dolayısıyla, bu kitapçıkta bize sunduğunuz sanayi politikalarıyla ilgili eylemlerinizin çerçevesini 2023, 2024 ve 2025 yıllarını kapsayan orta vadeli program belirliyor. Bu programda, iktidarın siyasi tercihini kullanarak ekonomi politikalarını oturttuğu çerçeve, arz yönlü bir ekonomi politikası. Bu arz yönlü ekonomi politikasının oturduğu temel de şöyle: Türk lirası değerleştirilecek, Türk mallarına dış piyasalarda rekabet gücü kazandırılacak; bunun sonucunda daha fazla mal satacağız, ihracatımız artacak, döviz gelirlerimiz artacak. Artan döviz gelirlerinden dolayı, dövize olan ihtiyacımız azalacak; bunun sonucunda döviz fiyatları tekrar geriye dönecek ve dolayısıyla buradan fiyatların geçişkenliği azalacak, enflasyon düşecek ve bunun sonucunda da tekrar halka tamamlanacak, ekonomik büyüme hızlanacak ve dolayısıyla da istihdam artacak, işsizlik azalacak.
Şimdi, bugün geldiğimiz noktada, bu programın çalışıp çalışmadığını bazı verilerle denememiz, sınamamız, ölçmemiz gerekiyor. Peki, bu verilere, değişkenlere baktığımızda ne görüyoruz? Gördüğümüz şu: Şu anda Türk lirasının değer kaybı bir şekilde makro ihtiyati tedbirlerle kısıtlandı, Türk lirası üç aşağı beş yukarı bir yere sabitlendi gibi. Dolayısıyla, bunun sürdürülüp sürdürülemeyeceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz ama enflasyon yüksek hem de olabileceğinden fazla yüksek, politika faizi olabileceğinden düşük, mevduat faizi daha da düşük. Bugün, makro ihtiyati tedbirlerle alınan zorunlu, zorlayıcı düzenlemelerle Türkiye Cumhuriyeti hazinesi yurt dışında ihraç ettiği eurobond faizinden daha düşük bir Türk lirası faizi üzerinden borçlanıyor ve bankalar da buna mecbur edildi tabii. Bankalar şu anda kredi vermek ile vermemek arasında da gelip gidiyorlar ama sizin programınız krediyle büyümeyi öngören bir program; bunun da çelişkisini yine önümüzdeki dönemde göreceğiz. Bu politika çerçevesinde, değersiz Türk lirasıyla yapılacak olan ekonomik aktivitenin sonucunda cari açık azalacaktı; maalesef, eylül sonu itibariyla geldiğimiz noktada hem dış ticaret açığı hem oradan da hareketle cari açık artmış vaziyette; dış ticaret açığı 100 milyar dolarları, cari açık da 50 milyar dolarları zorluyor. Dolayısıyla, bunun, tabii, sürdürülüp sürdürülemeyecek olması... Bana göre sürdürülemez fakat siz siyasi bir heyetsiniz, tercihinizi bu yönde kullandınız ama önünüzde şöyle bir sıkıntı var, sorun var: Türk ekonomisi ihracat yapabilmek için yalnız ve yalnız, acaba, kur üzerinden, değersiz TL üzerinden mi uluslararası piyasalarda rekabet etmeli? Şu andaki yaptığınız iş, TL'yi değersizleştirip oradan rekabet etmek ama geldiğimiz noktada, ithalat ve ihracat hadlerine baktığımızda şunu görüyoruz Sayın Bakanım: Aynı miktar dövizi elde edebilmek için maalesef daha fazla miktar bazında mal satmak zorundayız; aynı şekilde, aynı miktar ithalatı yapabilmek için aynı miktar malı alabilmek için bir önceki yılda ödediğimiz döviz miktarından daha fazla döviz ödemek zorundayız. Kabul edin veya etmeyin, karşı taraftaki arkadaşlar elbette buna itiraz edecekler ama bunun adı "fakirleştiren ihracat" 100 doları kazanabilmek için bu fakir fukara milletin o kadar girdisine, çabasına rağmen ürettiği 500 kilo domatesi satarak elde ettiğimiz 100 doları, bugün, 1,5 ton domates satarak elde ediyoruz; bu, fakirleştiren bir ekonomik düzen. Peki, bunu nereye kadar götüreceğiz? Bu nereye kadar sürdürülecek? Nominal olarak Türk lirası değer kaybediyor ve bundan sonra da bazı -dediğim gibi- idari tedbirlerle bunun önüne geçildi, duraksadı bir miktar ama sürdürülemeyeceği belli. Ama bu nereye kadar gidecek? Dolayısıyla, Türkiye'nin orta ve uzun vadede bu rekabetçiliğini sürdürebilmesi için Türkiye'nin toplam faktör verimliliğini arttırması gerekiyor yani verimliliğini artırması gerekiyor. Peki toplam faktör verimliliği nedir diye baktığımızda; herkesin bildiği gibi üretimde 2 ana faktör var; bir emek var, bir de sermaye var; ne kadar çok emek koyarsanız, ne kadar da sermaye koyarsanız çıktısı o kadar fazla olur ama bunun da bir sınırı var çünkü sermaye sonsuz değil, belki emek bir noktaya kadar sonsuz fakat orada da eğer işinizi düzgün yaparsanız emek kısıtı ortaya çıkar. Dolayısıyla, bunun, 3'üncü bir üretim faktörü... "Toplam faktör verimliliği" dediğimiz bir şey, bu son derece önemli; dolayısıyla, sermaye ve emek dışındaki bütün unsurların toprağın faktör verimliliği olarak tanımlanması gerekir ve dünyada da bu böyle tanımlanıyor. Dolayısıyla bunun içerisinde ne var? Bunun içerisinde benim size verdiğim "selamünaleyküm" var; sizin, sabahleyin, ilgiliye "Yaşından utan." dememeniz var, bunun içinde hukuk sistemi var, bunun içinde adalet sistemi var, bunun içinde yönetim sistemi var; bunun içinde iş ortamı var, teşvikler var, vesaire vesaire. Bütün bunlar eğer düzgün çalıştırılır ise emeğin ve sermayenin yanında bunların da Türk ekonomisine ve dolayısıyla da Türk ihracatına çok büyük katkıları olacağı aşikârdır.
Şimdi 1990-2000 dönemindeki faktör verimliliğine baktığımızda eğer bunu bir sıfatla tanımlamamız gerekirse buna "İyi." diyebiliriz ama aynı tanımı 2002-2007 dönemi için yaparsak "Çok iyi." dememiz lazım çünkü bu dönemde toplam faktör verimliliği oldukça yüksekti; Türk lirasının değerlenmesine rağmen artan verimlilik nedeniyle yüzde 5'lere, yüzde 6'lara varan reel faize rağmen çok büyük miktarda yatırım yapıldı, ihracat arttı 2002-2007 döneminde. Dolayısıyla o dönemde faktör verimliliğinin toplam büyümeye katkısı yüzde 2,6'ydı yani bu, emeksiz ve sermayesiz bir büyüme katkısı, bu son derece önemli. Bugün bu, bir ara yüzde 0,5; yüzde 0,6'lara düştükten sonra son üç yılda bu faktör verimliliği maalesef eksi... Dolayısıyla bu sadece ekonomiyle ilgili değil; bunun içerisine eğitim de giriyor, sağlık da giriyor, hepsi de giriyor, o nedenle -sürem bitti- yapmanız gereken şey Türk lirasını ucuzlatarak ki enflasyondan dolayı Türk lirasının reel de olarak da değeri artıyor, ihracatı da kısıtlıyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ederiz.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Yapmanız gereken şey: Şu kitapta bize sunduğunuz, çoğuna katıldığım ama bazısının da sadece üstünkörü olarak yazıldığı, üstünkörü olmasının nedeni de bize girdiyi veriyorsunuz da çıktıyı vermediğiniz için söylüyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bir dakika, bir dakikanızı daha rica ediyorum, lütfen.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son bir cümle alalım.
Buyurun.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Dolayısıyla yapmanız gereken şey: Bu kitapçıktaki girdilerin nasıl sonuç vereceğini bize anlatmanız. Teknoloji parklarında çok büyük işler yapılmış, elbette, bunun bir gecikmeyle sonucu ortaya çıkacak fakat bize, burada, bunun, mesela önümüzdeki üç yılda bu yatırımların sonucunun ne olacağı konusunda iki cümle söyleseydiniz, ne zarar ederdik?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum, sağ olun.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Girdi var, sonuç yok.
Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
Yalnız bir konuda hakkı teslim edelim. Plan Bütçede de sürekli kanun yaparken de üzerinde durduğumuz bir konu bu, etki değerlendirme raporları. İlk defa bu kadar kapsamlı bir çalışma yapıldığını gördük. Sayın Bakanımıza ve ekibine özellikle bu etki değerlendirmelerden dolayı teşekkür ediyorum. Bu önemli gerçekten etkilerini ölçmemiz...
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, bunu bize önceden verselerdi de biz bu kadar kelimeyi israf etmeseydik.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Peki, teşekkür ediyorum.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Gelecek yıl kullanırız, peki.