KOMİSYON KONUŞMASI

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Teşekkür ediyorum Başkan.

Herkese başarılar diliyorum.

Ekonominin temel sektörlerinden biri olan sanayi hem üretim hem de istihdam açısından önemli bir sektör. Günümüzde ekonomik büyüme ve buna bağlı refah artışının büyük ölçüde sanayileşme ve ihracata dayalı üretim olduğu bilinen bir gerçektir. Gıdadan orman ürünlerine, enerjiden makine tesisatına kadar geniş bir yelpazeye sahip olan sanayi sektörü, üretim değeri yüksek ve gelişmişlikle paralellik göstermektedir. Sanayileşme, tarım, hayvancılık ve hizmet sektörlerinde de meydana gelebilir. Zira, ülkemiz, bu anlamda zengin bir kaynağa sahip olup ihracatı buna dayanan bir sanayi üretimi de yapabilirdi ama özelleştirme politikalarıyla şeker, yem, süt, orman ürünleri fabrikaları ya işletilmez hâle getirildi ya da kapatıldı. Tarım ve sanayisiyle birlikte yaklaşık 10 milyona yakın insanın geçimini sağlayan şeker pancarı tarımı ve sanayisinin, sağladığı çevresel ve sosyal faydaların yanı sıra, ülke ekonomisine de büyük katkıları vardı. AKP Hükûmeti, 20 Şubat 2018 tarihinde TÜRKŞEKER'e bağlı Bor, Çorum, Kırşehir, Yozgat, Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Turhal, Afyon, Alpullu, Burdur, Elbistan, Muş Şeker Fabrikalarını özelleştirdi. Bugün şeker pancarı ekicisi perişan, Türkiye şekerde dışa bağımlı, işsizlik ve göç artmış ve şeker ihtiyacını pancar şekeri yerine nişasta bazlı şekerden karşılıyor. Karma yem sanayisi insan gıdası olarak da kullanılan veya kullanılmayan ürünleri değerlendirerek hayvansal proteine dönüştüren çok önemli bir yan sanayi koludur ama bugün yem sanayisinde en büyük problem hububatlar, hububat yan ürünleri, yağlı tohumlar ve bunların küspelerinin fiyatlarındaki artışlardır. Sektörün yem ham maddeleri konusunda yüzde 40 oranında dışa bağımlılık söz konusudur.

1993-1995 yılları arasında YEMSAN'a bağlı tüm üretim birimleri özelleştirildi ve devlet de karma yem üretimden çekildi. Özelleştirilen 26 fabrikanın 6'sının üretim faaliyeti satılmış olduğu şirketler tarafından durduruldu. Özelleştirme adı altında yürütülen bu furyadan orman sanayisi de nasibini aldı. ORÜS'e ait işletmelerin bir bölümü holding ve büyük şirketlere satılmıştır. Arsa bedellerinin bile çok altında fiyatlarla belirli kişilere bu alanlar peşkeş çekildi.

Yine, bölgesel eşitsizlikler bütün alanlarda olduğu gibi sanayi alanında da çok bariz olarak -bu fark- açığa çıkıyor. Özellikle Kürtlerin çok yoğun yaşadığı bölgelerde dün de aslında sürdürülen bu politika bugün de değişmiyor, özel bir politika olarak süregeliyor. Bölgede işsizlik ve yoksulluk gün geçtikçe artmaktadır, bölgede işsizlik Türkiye ortalamasının çok üzerindedir. Bundan dolayı batıya göç etmek zorunda kalan insanlar metropollerde çoğunlukla ucuz, kayıt dışı ve güvencesiz iş gücü olarak çalışmakta. İktidarın yanlış politikaları nedeniyle ne yazık ki bu kentler artık yaşanabilir kentler olmaktan çıkmıştır; eğitimden sağlığa, ulaşımdan istihdama, her alana kadar bu iller aslında diğer illerin çok gerisindedir. Bugün yapılan araştırmalar da söylüyor; 2022 yılı verilerine göre, en yaşanabilir kentler arasında son 8 yine bu illerden oluşmaktadır; bunlardan biri de aslında benim seçim bölgem Ağrı olmaktadır. 2021 yılı verilerine göre gelire dayalı göreli yoksulluk oranının en yüksek olduğu iller arasında yine Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt illeri bulunuyor. Bölgenin sanayi ve ticaret odası başkanları yaptıkları açıklamalarda ekonomik krizin yanı sıra işletme sermayesinin olmayışı, ham madde yetersizliği ve pazar darlığı gibi sorunların da firmaların kapanmasına yol açtığını ifade ederek artık bıçağın kemiğe dayandığını aslında feryat ediyorlar. Ekonomik krizler ve yeni kriz beklentilerinin de etkisiyle Erzurum, Ağrı, Muş, Iğdır, Van ve Kars'ta 36 fabrika, Elâzığ'da ise 14 fabrika kapandı. Bu illerde 100 fabrika ise düşük kapasiteyle çalışıyor, 25 tesisin ise finans sorunu nedeniyle yapımı yarım kaldı. Bu iller işsizliğin ve yoksulluğun en derin yaşandığı iller arasındadır, yatırıma ve istihdama dönük çalışma ise yok denilecek kadar azdır. TRA2 bölgesinin az gelişmişlikten kurtulması ve kalkınması açısından bölgede sanayinin geliştirilmesi yanında bölgede göçün azaltılması amacıyla bölgenin turizm ve dış ticaret potansiyelinden yararlanması gerektiği sürekli biçimde dile getirilmektedir ama bölgenin yapısal sorunlarına ne yazık ki kalıcı çözümler üretilmemektedir.

Yıllardır devam eden ve bilinçli bir politikanın sonucu olarak işsiz ve yoksul bırakılan bu bölge artık TÜİK raporlarından da kaldırılıyor. Bölgeler arası eşitsizliği ve adaletsizliği görünmez kılmanın bir yolu olarak TÜİK raporlarından kaldırılarak görünmez kılmaya çalışıldığını biliyoruz. Bölgeler arası eşitsizlik alanında 2011 yılında TÜİK verilerine göre sanayi sektörünün gayrisafi katma değer içerisindeki payı ülke genelinde yüzde 27,5 iken TRA2 bölgesinde yüzde 14 olarak sınırlanmıştır. Yine, imalat sanayisi ekonomik büyümenin lokomotifi konumunda bulunması ve yerel kaynakların farklı bir ürüne dönüşümünü sağlayabilmesi nedeniyle gerek ulusal gerekse bölgesel dışa bağımlılığı azaltma konusunda stratejik bir öneme sahiptir. Bir bölgenin ekonomik gelişmişliği imalat sanayisi sektöründe yapılan yatırımlar ve üretim kapasitesiyle de doğrudan ilişkilidir. Ağrı'da hayvancılık ve tarım, buna bağlı ürünlerde sanayi sektörünün geliştirilmesi ve yatırımların yapılmasıyla pekâlâ mümkündür. Bölge potansiyelinin değerlendirilmemesinden kaynaklı bugün Ağrı'da gençler başta olmak üzere binlerce insan büyük kentlere veyahut da yurt dışına göç etmek zorunda kalmaktadır. Göç nedeniyle Ağrı nüfusu bir önceki yıla göre yüzde 2 düşmüştür; bu oran, 10 bin kişiye tekabül etmektedir. Ağrı'da sık sık söylenen ve sanki Ağrı'nın tüm işsizlik ve yoksulluk sorunu çözülmüş gibi övündükleri Tekstilkent bölgesinde hâlihazırda konfeksiyon alanında faaliyet gösteren 2 yerli ve 2 ulusal düzeyde büyük ölçekli firma bulunmaktadır, toplamda 1.300 kişi istihdam edilmektedir. Oysa bu Tekstilkent'in temelleri atıldığında 20 bin kişinin istihdam edileceğinin çokça propagandası yapıldı. Bu kadar büyük bir istihdam alanı üzerinde bile AKP'li siyasetçilerin siyasi çekişmelerinden, işçileri yandaş sendikaya üye yapma dayatmalarından dolayı geçtiğimiz aylarda Tekstilkent atölyesi neredeyse bölgeden çekiliyordu.

Öte taraftan, bu tekstilkentlerde çalışanlar büyük bir oranda İŞKUR üzerinden işe alınmaktadır; geçici olarak, ucuz iş gücü olarak çalıştırılmaktadır. Bu işçilerimizin hiçbir hakları ve güvenceleri bulunmamaktadır. Her an işten çıkarılma tehdidiyle karşı karşıyalar ki en son Ağrı'da bu Tekstilkent'te bir sendikaya üye oldukları gerekçesiyle onlarca tekstil işçisi işten çıkarıldı. Kimisi "Biz küçülmeye gidiyoruz, kaynaklarımız yeterli değil." gibi gerekçeler sunularak işten çıkarıldı. Hâlâ daha işe dönmeyi bekleyen onlarca tekstil işçisi var. Bilmiyorum, sizin bilginiz var mı ama kentte böyle bir umut kapısı olarak vadedilen, üzerinde çok siyasi söylem üretilen, aslında bir ranta, siyasal bir ranta dönüşen bir alanda bile aradan iki üç yıl geçmeden gelinen aşamada Tekstilkent'in kentten çekilmesi tartışılıyor. İşe alınan gençlerin büyük bir bölümü ise bildiğimiz ekonomik kriz ve sendikalaşma hakları gerekçe gösterilerek işten çıkarıldı. Yani yoksulluğun bu kadar ön planda olduğu Ağrı gibi bir kentteki Tekstilkent'te bu işçilerin iş kıyımının yaşanması da ciddi bir sorun olarak önümüzde duruyor.

Yine, gençlerin terk ettiği bir diğer yer ise ülkenin kendisidir. İktidarın yanlış politikaları sonucunda yapılan bir araştırmaya göre gençlerin yüzde 70'i Türkiye'de yaşamak istemiyor. Çünkü gençler geleceklerine dair kaygılı oldukları gibi düşünce ve fikirlerini de dile getiremiyorlar. Ülkenin içinde bulunduğu işsizliğe, yoksulluğa, yanlış gidişata dair itiraz eden tüm kesimler gibi gençler de düşüncelerini ifade ettikleri için, bu itirazları nedeniyle yargılanmakta, tutuklanmakta, fişlenmekte ve sorgulanmaktadır. Son zamanlarda ekonomik konular üzerinde gerçekleştirilen sokak röportajlarında gençlerin ekonomik krizden, hayat pahalılığından ve geleceksizlikten söz etmeleriyle "Çıkart, telefonunun markası nedir?" gibi, aslında şiddetle gençler yüz yüze kalıyor. Hani burada bilimden, teknolojiden, uzaydan söz ediyoruz ama gençlerin bir telefonunun markası bile büyük bir meseleymiş gibi gençlere bir şiddet olarak geri dönüyor. Burada da hani sizin söz ettiğiniz "Sanayi alanında, teknoloji alanında bu kadar gençlerle çalışıyoruz, bu kadar gençler bu sürecin içine dâhildir." gibi söylemleriniz ile sokaktaki yansıması arasında fark var Sayın Bakan. Yani buradaki söylemler ile aslında bizim sokakta yaşadığımız, tanık olduğumuz gerçeklikler birbirine hiç uyuşmuyor; politik olarak da bu meseledeki yaklaşımın sorunlu olduğunu düşünüyoruz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Yine, yüksek teknoloji çağındayız ama AKP hâlâ sanki dumanla haberleşmemiz gerekiyormuş gibi bir algı yaratıyor bu telefon meselesinde. O açıdan, burada bu politikalardan, güzel şeylerden söz ediliyor, kitapçıklarda böyle çok hayalî şeyler dile getiriliyor. Açıkçası, sunumunuzu dinlerken, kitapçığa bakarken kendi kendime dedim ki: Acaba gerçek hangisi? Bizim sokakta yaşadığımız, bizim karşılaştığımız mı, halkın yaşadığı mı? Yoksa, işte, bu salonlarda, kameralar karşısında böyle allandırılan, ballandırılan, süslendirilen söylemler mi? Hakikatin de halkın yaşadığı olduğunu hepimiz de biliyoruz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Ben teşekkür ediyorum.