KOMİSYON KONUŞMASI

KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan 2016 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesinin ülkemizin hayrına ve geleceğine iyilikler ve güzellikler getirmesini diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın toplam kömür tüketimi yaklaşık 7,7 milyar ton. Türkiye ise bunun 108 milyon tonunu tüketen bir ülke. Bu tüketimin büyük bölümü de yerli kaynaklarla karşılandı. Bu veriler Bakanlığın daha önceki açıklamalarından fakat Türkiye'nin dünyada bir üretici devi olmadığını da bilerek bu yaşamını planlamalıydı. Dünya ülkeleri arasında adı geçmiyor ama kömür madenleriyle, ölümlü iş kazalarıyla dünyada birinci oluyoruz. Soma'da, Ermenek'te insanlarımızı kaybettik ama sonuçlar, hiç ders çıkarılacak gibi uygulamaların olmadığını ülkemizde göstermektedir. Somalı işçiler tazminatlarını bile daha alamadılar. Ölümlerde birinci iken, üretimde, yenilenebilir enerji kaynaklarında ise dünyanın oldukça gerisindeyiz.

Enerji Bakanlığı madenlerde ölümlerin durması için ne yapacak, 2016 yılında da merakla beklemekteyiz. Bir ölüme dahi tahammülümüzün kalmadığını herkesin bilmesi gerekiyor. Madenlerde önce şirketlerin kârı değil, insanların, emekçilerin, işçilerin canı düşünülürse, gerekli güvenlik önlemleri alınırsa inanıyorum, ölümler de duracak, artık o çocuklar da babasız kalmayacaktır. Kısacası, rant için değil, insan ve ülkenin geleceği için yasal düzenlemeleri yapmak, bunları hayata geçirmek ve denetlemek durumundayız.

Birçok Avrupa ülkesinde güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi potansiyeli bizden düşük olmasına karşın enerji üretimi yapılmaktadır, birçok örneğini değerli arkadaşlarımız da az önce verdiler. Biz bu potansiyellerimizi kullanmak yerine inatla dışa bağımlılığı tercih ediyoruz. Peki neden? Bu dışa bağımlı enerji politikası kime, neyi kazandırıyor? Ama bu ülkeye, bu ülkede yaşayanlara kazandırmadığı kesin.

Türkiye'de yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının planlamasının tek elden yönetilmesi ve yatırıma uygun hâle getirilmesi artık bir an önce hayata geçirilmelidir. EPDK, yatırımcıya lisans veren ve yatırımcıyı belli kriterlerin içerisine sokan bir kurum olmanın dışına çıkmalıdır. Yatırımcının tek izin mercisi olan EPDK'nın, piyasanın ve ülkemizin ihtiyacı olan politikaları görerek uzun, orta ve kısa vadede planlar yapması artık zorunlu hâle gelmiştir. Yine, EPDK, bağımsızlığını ve tarafsızlığını hassas bir şekilde korumak ve enerjide en önemli aktör olmak durumundadır, lisans verdiği alanların yaşanabilirliğine dikkat ve azami özen göstermelidir.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; geleceğin gücü enerjidedir. Ülke olarak nerede olacağımızın göstergesi enerji gücümüzle belli olacaktır. Bugün dünyada enerji savaşları dönmektedir. Kendine yeten, yenilenebilir enerji potansiyelini kullanan, enerji politikasıyla dünyadaki konumunu belirleyen ülke olmak durumundayız. Büyümek, üretmek ancak enerjiyle mümkündür. Fakat bu enerjiyi HES'lerle, nükleer santral projeleriyle değil, doğaya dost, yenilenebilir kaynaklarla yapmamız gerekiyor. Bugün kentin dört bir yanında HES'ler derelerimizi kuruturken elde ettiğimiz enerjinin bir kıymeti kalmıyor. Unutmayalım, doğanın yararına olmayan hiçbir şey kamunun yararına olamaz değerli arkadaşlar. Bu kadar yaşamsal ve ikame edilemeyen bir kaynak olan suyun plansızca, hesapsızca, halka sorulmadan elektrik üretimi amacıyla şirketlere satıldığını ve kiralandığını içimiz acıyarak görüyoruz ve yaşıyoruz.

Enerji, elbette, bu çağda çok kritik ve temel bir ihtiyaçtır. Ülkemizin enerjide kendi kendine yeterli olması çok da önemli bir hedeftir. Ancak ülkemizde yaşandığı gibi bir elektrik piyasası gerekli altyapı, mevzuat, önlemler ortaya konulmadan özelleştirildiğinde, maalesef, ortaya çıkan tablo akarsularımızın yani can damarlarımızın etrafıyla birlikte yok olması oluyor.

Yüzyıllardır Tokat'a, halka ve doğaya yaşam veren Karakaya köyünden geçen Yeşilırmak suyu hidroelektrik santral projesiyle büyük bir tehdit altındadır. Daha önce hesapsızca Yeşilırmak yatağından alınan milyonlarca metreküp kum, çakıl ve benzeri malzeme ovadaki taban suyunu tarımı tehdit eder boyutta düşürmüş ve şimdi yapılan bu son HES'le de yaşanamayacak bir vadi hâline getirilmeye çalışılmaktadır. Yetkili kurumların "ÇED gerekli değildir." kararı ve kamulaştırma çalışmaları yapılmadan ormanları ve dere yataklarını talan edecek bu proje inşaatının başlatılması hukuka aykırıdır. Tokat'ta Kelkit Vadisi, Tozanlı Vadisi, Çekerek Vadisi ve en son Yeşilırmak üzerinde Kazova'nın başlangıcında Gözova ve Karakaya HES projeleri en önemli kaynaklarımızı tüketecektir. Dünyanın katılımcılık ve yöre halkının haklarının korunması konusunda bu kadar hassas olduğu bir çağda yörenin görüşleri alınmadan HES inşaatlarının yapılmasını kabul edemiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, elektrik enerjisi üretimi için bugüne kadar izlenen politikaların sonucu, ülkemiz, özellikle 1990'lı yılların ortasından başlamak üzere birincil kaynakta yüksek oranda ithalata dayalı bir üretim yapısına dönmüştür. AKP'nin iktidara gelmesi ve sektörün serbest piyasaya açılmasıyla birlikte elektrik üretiminde ithal kaynağa bağımlılık ağırlık daha da artmıştır, 2014 yılı sonu itibarıyla üretimdeki ithal kaynak payı 62,6'ya tırmanmış ve tavan yapmıştır. 2015 yılının ilk aylarında mevsim şartlarının üzerinde seyreden yağışların da artmasıyla elektrik üretiminde hidrolik enerjinin kullanımı daha da yoğunlaşmıştır. Buna rağmen 2015 yılı sonu itibarıyla da elektrik üretimindeki ithal kaynak payının 53-54 seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir. 2015 yılının ilk aylarında enerji iletim hatlarının yük akışında teknik sorunlar yaşanmış ve halkımız, bu boyutuyla ülkemizde ilk kez, dünya genelinde 7'nci büyük elektrik kesintisiyle tanışma fırsatı bulmuştur. Bu rekor AKP iktidarının izlediği serbestleştirme, özelleştirme, kârlılık için yasa tanımazlık, taşeronlaştırma ve kurumları siyasallaştırma anlayışlarını esas alan enerji politikalarının sonucudur ve bu yolun ucu da karanlık, sonu da karanlık, dünyada da çökmüş, sürdürülemeyen bir politikadır. Bu politikaların çökmesi üzerine yeni strateji halkı nükleer santrallere yöneltmek, sanki çözüm nükleerdeymiş gibi yanıltarak yoluna devam etmektedir. Yaşamı, havayı, suyu, toprağı, geleceği ve tüm canlıları savunmak için nükleere karşıyız. Halkın yaşamını tehdit eden rant kaynaklarına da karşı olmaya devam edeceğiz.

Oysa ülkemiz çok zengin yenilenebilir enerji kaynaklarına sahiptir. Yeni Bakanımızla yeni politikanın yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanma noktasında çevre dostu, doğa dostu üretimlere özen gösterilmesini ve teşvik edilmesini bekliyoruz. Rüzgâr ve güneş potansiyelimiz bunların başında gelmektedir. Güneş enerjisinden yararlanma noktasında ne yazık ki çok geç kalmış bir durumdayız. Neden yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmıyoruz? Bu potansiyeli de neden boşa harcıyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bir dakika, süre vereyim.

Buyurunuz.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Güneş enerjisinden elektrik enerjisi üretimi konusunda kendini geliştirmiş, artık dünyaya teknolojiyi ihraç eden bir konuma gelmiş olan Almanya'nın bu konuda çok önemli mesafeler kat ettiğini hepimiz bilmekteyiz. Bu örneği ülkemizde uygulayarak nükleer ve benzeri, doğayı tahrip eden enerji üretme noktalarından arzu edilen noktaya taşınabiliriz.

Elektrikte özelleştirmeler sonucu Türkiye'nin her yerinden yurttaşlar birçok sorunla karşı karşıya, bunu hepimiz de bilmekteyiz. Elektrikte devlet hâkimiyetini özel sektöre devreden özelleştirilmelerde maliyetlerin düşürülmesi, kayıp-kaçağın önlenmesi ve rekabetin artırılması amaçlanmıştı. Fakat gelinen noktada elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinin ardından, yurt genelinde her bölgede şirketlerden kaynaklı bir dizi sorunlar yaşamaktayız. Sürekli olarak şirketler lehine düzenlemeler yapılırken, özel şirketler büyüyüp kârına kâr katarken asgari ücretli gariban vatandaşlar yüksek faturaların, ödeyemediği faturaların ve kalemlerin altında ezilmektedir.

Elektrik dağıtım şirketinden şikâyetçi olmayan, şirketler tarafından mağdur edilmeyen kentler, köyler, kasabalar bulunmamaktadır. Daha dün Erzurum'da asgari ücretli bir vatandaşın 22 liralık bir harcama bedeli olmasına karşın 70 lira fatura ödemek zorunda kaldığını basın ve medyadan izledik. Yine, geçtiğimiz aylarda Tokat'ta eylül ayı dâhil, kırsal kesimde 640 köyde, 24 kasabada... Kentleri çok iyi takip edemedim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİM DURMAZ (Tokat) - ...ama onlarda da ekim ayından itibaren sayaçların okunmadığını gördüm.

BAŞKAN - Sayın Durmaz, lütfen toparlayalım.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum efendim.

Ve zammın geleceği de biliniyordu Sayın Bakanım. Ama ocak ayında yeni fatura ve yeni zamla bu insanlara bu faturalar gönderildi. Konuyla ilgili 10 Ocakta Bakanlığınıza sorulmak üzere Meclis Başkanlığına bir soru önergesi de verdim ama bir ay olmasına karşın cevabını da alamadım. Bu firmalar hakkında bir yaptırım kullanacak mıyız? Bunu da oldukça merak etmekteyim.

Yine, yöremizde, özelleştirilmiş şirketler -85 tane Tokat'ta, 80 küsur Sivas'ta, 70 tane Yozgat'ta- şu kışta kıyamette insanları işten çıkardılar. Özel odalara alıp aynen kredi kartı sözleşmelerinde okumadığımız o bit gibi yazılar gibi, ne olduğu bilinmeyen ama "Al sana dört aylık tazminat." deyip ellerine tutuşturdukları zarf içinde paralarla bunları imzalatıp işlerine son verdiler. Ama bu duruma da Sayın Bakanlığınızın duyarlılık gösterip el koymasını, var olan işsizliğe yeni işsizlikler katılmaması noktasında özel sektörün ülkede bir bedel ödemesinin yolunun açılmasını istiyorum.

Daha fazla zamanınızı almıyorum. 2016 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum ve son söz de şunu diyorum: Türkiye önümüzdeki yıllarda petrol fiyatlarındaki düşüşlere aldanmadan bu ülke için gerekli olan enerji politikasını bir an önce de oluşturmalıdır diyorum. Hepinize teşekkür ediyorum.