| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a)Cumhurbaşkanlığı b)Millî İstihbarat Teşkilatı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç)Diyanet İşleri Başkanlığı d) Devlet Arşivleri Başkanlığı e)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f)Strateji ve Bütçe Başkanlığı g)İletişim Başkanlığı ğ)Savunma Sanayii Başkanlığı h)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ı)Yatırım Ofisi Başkanlığı i) Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı j) Finans Ofisi Başkanlığı k) İnsan Kaynakları Ofisi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 25 .11.2022 |
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlar, Saygıdeğer Cumhurbaşkanı Yardımcımız, değerli misafirler; hepiniz hoş geldiniz.
Ben de Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinden "Bütçe bir genel görüşmedir." kavramı çerçevesinde partimin görüşlerini dile getirmeye çalışacağım.
Öncelikle Sayın Başkan, gerçekten belki usulle alakalı ama bu görüşmeler artık Komisyonda sadece yürütmenin görselleri üzerine kurulan bir düzen şekline döndü. Yani esasen Türkiye'de tabii, bu konuşulur "yapıcı muhalefet" ama yapıcı iktidar hiç mi olmaz, hiç mi bu anlamda muhalefetin grup başkanlarının, grup sözcülerinin bu yürütülen politikalar hakkında düşüncelerini, bu müzakeredeki duruş yerlerini toplum da bir nebze bilsin istenmez? Sadece yürütmenin mensuplarının görüş ve önerilerinin, görüşlerinin halka yoğun bir propaganda hâline dönüşmüş bir Komisyon çalışmaları içerisindeyiz. Gerçekten bu millî iradeye ve Türkiye'nin potansiyelini harekete geçirmeye ters. Rahmetli Özal söylemişti "21'inci yüzyıl Türk Yüzyılı olacak." diye. Türk Yüzyılı veya Türkiye Yüzyılı Türkiye'nin potansiyelini harekete geçirmekle olur, iktidarın devamı için bu potansiyeli harcamakla olmaz. Potansiyel nasıl harekete geçirilir? Her bir arının bal yaptığı gibi herkesin varlığından ve bilgisinden ve enerjisinden faydalanmayı gerektirir. Bakın, o kadar ki bu işler böyle titizlikle hazırlanıyor ki bir seçim oldu -24 Haziran 2018- ve bu seçim bir Genel Kurula yetki verdi değil mi, bir Genel Kurul oluşturdu. Bu Genel Kurulda AK PARTİ'nin, dün iktidar partisi, bugün birinci partinin bir kanun veya taleple ilgili belirleme sayısı yok, gücü yok. Onun için de bir muhtaç parti durumunda ve onun için de ittifak yapıyor Milliyetçi Hareket Partisiyle. Dolayısıyla burada Milliyetçi Hareket Partisinin elleri kalkarsa burada da AK PARTİ'nin elleri sayılıyor ama Komisyona bakıyoruz arkadaşlar, bu Komisyonun toplam sayısı 30, AK PARTİ'nin Komisyon sayısı Sayın Oktay, 15. Bu milletin Genel Kurulda bir partiye vermediği iradeyi matematiksel hesaplarla burada vermek ne kadar anlamlı, vicdani ve demokrasiye uygun?
ERKAN HABERAL (Ankara) - Bu doğru değil!
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Anlarsınız, anlarsınız efendim. Bakın, anlarsınız.
İhtisas komisyonları daha önce nasıldı? İktidar 40 üzerinden 25 alırdı.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Daha demokratik hâle geldi.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - 40'ın 25'i iktidar olurdu İsmail Bey. Bakın, 40'ın 25'i iktidar olurdu. O, bir iktidardan söz ediyoruz, bugün bir iktidardan söz etmiyoruz. Bugün eski sistem olsaydı siz bir iktidar partisi miydiniz? Hayır. Milliyetçi Hareket Partisiyle bir koalisyon ittifakı...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, hatibi dinleyelim, söz sırası geldiğinde itirazlarınızı yaparsınız.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Milliyetçi Hareket Partisiyle birlikte Komisyon oluşturmanız normal. Bu, değerli arkadaşların değil, bu, Başkanlık Divanının... Şimdi, bugün bakın, Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu... Burada doğru bir şey var, sayı tek, 17; iktidar, birinci partinin üye sayısı 8. Bu böyle. Yani bizim RTÜK üyeliğimizin alınması gibi, bu tür hesaplarla bir yere varılmaz. İşte, bu tür hesaplarla giden bir anlayışın millî iradeyi sandıktan çıkmasa da alma anlamında müdahalesi Türkiye'deki yapının, bu partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle oluşan atmosferin nereye geldiğini gösteriyor. Şimdi, temel olarak bu yapıcılığa buradan bakmak lazım. "Hep bizim dediğimiz doğru, hep bizim dediğimiz doğru." "Hep sizin yaptığınız yanlış." diyor muyuz biz? Demiyoruz. Bakın, burada dört yılı aşkın bir İYİ Parti masası var. Hep sizin yaptığınız yanlış demiyoruz, bu Bütçe Komisyonu görüşmelerinde de başından itibaren güvenlik birimlerinin bütçelerini onaylıyoruz, savunma sanayisinin bütçesini de onaylıyoruz ama siyah beyazcı bir anlayışınız var. Siyah-beyaz, sizinkiler beyaz, herkesin söylediği siyah yani Özgür Özel Bey'in bugünkü konuşmasının görüntü olarak topluma bir miktarının yansıması ne zarar verirdi Türkiye'nin potansiyelini harekete geçirmek için? Bizim konuşmalarımızın bir nebze görüntü üzerinden verilmesi ne zarar verir? Böyle bir hâkimiyet, 1889'dan beri siyasi partiyle tanışmış bir toplumda yok. Bu, dünyada hiçbir toplumu da bir yere götürmez, götürmemiştir de.
Bakın, Türkiye'de evet, bir kuvvetler ayrılığı vardı, aksak çalışıyordu ama bugün bir kuvvetler birliğine daldık ve Türkiye ne yapıyor? Savruluyor. Şimdi, konuşacağız. Samimi söylüyorum benim burada söylediğim tespit ve rakamlar herkesin masasında bir tartışma bırakmayacak şeyler. Rahmetli Özal'ın dediği ve sizin bu dönem bundan mülhem bahsettiğiniz yüzyıl böyle olmaz. Yarısını, bir kısmını alıp bir kısmını dışarıda bırakan bir şey olmaz. Bugün Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı açığı var, samimiyetle konuşalım bunu. Evet, seçtik, bir Cumhurbaşkanımız var ama bu sistemde -soruyorum size arkadaşlar- yürütmenin faaliyetlerinden memnun olmayan muhalif kitlelerin Cumhurbaşkanı var mı? Onlar dönüp de devletimizin bir Cumhurbaşkanı var, bizim bir derdimize çare olur diyorlar mı? Demiyorlar, diyemiyorlar. Bakın, bu sistemde sadece bugün Sayın Erdoğan'ı suçlamıyorum, bu sistem devam etsin, bir başka kişi Cumhurbaşkanı olsa ve AK PARTİ muhalefette olduğu için eğer aynı zihniyetle gidilsin; AK PARTİ de Cumhurbaşkansız kalacak. Böyle bir Türkiye'nin bütüncül olarak ileriye yürümesi...
(Gürültüler)
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bakın, İsmail Bey, olmaz bu, birtakım görevleriniz var, bu da sizde kötü bir alışkanlık. Buraya geldiğimden beri hep bunu söylüyorum ya.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, müdahale etmeyelim hatibe, sırası geldiğinde fikirlerimizi ifade edelim.
İsmail Bey, rica ediyorum.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Kötü bir alışkanlık. Diyorum ki: Türkiye Yüzyılı, rahmetli Özal'la Türk Yüzyılı, bu Türkiye'nin potansiyelini harekete geçirmekle olur, hiçbir şekilde birilerini dışarıda bırakmakla olmaz. Olmadı, tarihte de olmadı, bugün de olmadı, başka ülkede de olmadı. Birtakım ülkeleri suçlamak, birtakım ülkelere böyle atarlı davranarak siyaset üretmek gerçeği görmemizi engellemiyor. Bugün bir yasama, bugün Cumhurbaşkanı açığı var. Bugün Cumhurbaşkanı... Türk tarihinde padişah ile sadrazam arasında bir fark var. Halktan herhangi birisi bir sorun olduğunda "Padişahım var, Cumhurbaşkanım var." Diyebilmeli, bir kişinin ayağına taş değdiğinde ya. Ama caminin balkonundan cami açılışında "Ce-Ha-Pe" diye bağıran bir Cumhurbaşkanı olmaz; bu tersine de olsa olmaz. Yani bugün Erdoğan gitti, bir başkası gelse de bugünkü sistem bir müddet sonra buna evirir, kesinlikle evirir. O nedenle bugünkü sistem Türkiye'ye bir mahkûmiyettir, temel mesele de budur. Bunu, buradan almak, buradan yaklaşmak gerekir. Bakın, 3 no.lu Kararname var elimde, bu 3 no.lu Kararname'de diyor ki: "Cumhurbaşkanı bir, iki, üç... Aşağıdaki görevler Cumhurbaşkanlığı süresiyle biter. 81 ilin valisi..." Bu, şimdi bir valiyi nasıl Cumhurbaşkanı dolayısıyla partinin valisi yapmaz? 90 küsur tane mevki, 1 tanesi valilik, büyükelçileri, bütün genel müdürler... Bakan Yardımcılarını anlıyorum, müsteşarlar gibi Hükûmetle gelir, Hükûmetle gider. Bir valinin görev süresinin bitimi, o Cumhurbaşkanı pazar günü akşam saat 21.00'de bittiğinde bitiyor. Nasıl bir bağlamışız arkadaşlar. "Nasıl yapalım?" diye bir soru gelebilir, bu çözmemiz gereken bir şey zaten. Büyükelçi, bilmem nerenin büyükelçisi, efendim Madrid Büyükelçisi Cumhurbaşkanının görevi bitti, bitti. Devlet nerede? Devlette devamlılık nerede? Devlette hafıza nerede? Devlet millet bütünlüğü nerede? İsmail Bey, Uşak Valisinin görev süresi Cumhurbaşkanı seçimiyle bitiyor. Diyeceksiniz ki...
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - İsmail Ağabey, önceden nasıldı?
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Ya, önceden böyle değildi tabii ya. Bilmiyorsan konuşma bari, önceden böyle değildi.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - İsmail Bey, rica ediyorum, sıra gelince fikrinizi söylersiniz.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Önceden -beyefendiler çok iyi bilirler- valiler Bakanlar Kurulu, Başbakan ve Cumhurbaşkanınca atanırdı; bunu almak için aynen bu işlemi yapmak gerekirdi. Onun için, vali beğenir, yapar; arkasından "Ben devletin valisiyim." der. Cumhurbaşkanında, valide, muhtarda bayrak bulunur. Türk devletinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel iskeleti budur; Cumhurbaşkanı, vali, muhtar, kaymakam Hükûmeti temsil eder. Türkiye'de biz bunları ezdik, geçtik. Biz Türkiye'de devletin kurumsal yapısını ezdik. Buradan olumlu sonuç çıkmaz, çıkmıyor da. İşte, bakın Kararname'ye arkadaşlar, burada göreceksiniz kimlerin Sayın Erdoğan... Sayın Erdoğan değil yarın başka birisi de olsa o vali ona ne kadar sadakatli olur. Bugün parti devleti var Türkiye'de. Sayın Engin Altay bir konuşmasında söylemişti. "Evet, biz 1946'da devletin partisiydik ama bugün bir parti devleti var." dedi. Parti devletlerinin olduğu ülkeler bellidir, nereye evrildikleri de bellidir, kaynaklarını nereye harcadıkları da bellidir. Bakın, bugün Türkiye'de dış politikanın dahi değişkeni, belirleyicisi Merkez Bankasındaki 128 milyar satışıyla başlayan süreçtir, önemli bir belirleyicidir. 2018'de 32 milyar dolardan eksi 52 milyar dolara gelmiş bir Merkez Bankası 84 milyar dolar... Para meselesi değil, bu sizin, Türkiye Cumhuriyeti'nin, hepimizin açığı meselesidir. Buradan basıyorlar, nereden görüyoruz. Son zamanlarda genel olarak bu hepimizin masasının üzerinde.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, efendim, biz sizin Meclis konuşmalarınızı, bütçe konuşmalarınızı geliyoruz, izliyoruz. Bakın Cumhurbaşkanlığı sisteminde 19 kere Orta Vadeli Plan, hedef ve kararlar açıklanmış, hedefler açıklanmış. İşte, mesela 21 Ekim 2022 Sayın Fuat Oktay bu şeyi; 25 Kasımda bir başka, burada ve sunumundaki konuşması. 20 Eylül 2018, Birinci Yeni Ekonomi Planı; 25 Şubat 2019, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklanmış hedefler var, 2018'den itibaren tam 19 kere. Ya, bunların bir tanesinde makro hedefi tutmaz mı arkadaşlar, bir tanesinin de makro hedefi tutmaz mı ya? Böyle bir öngörüsüzlük veyahut da duyarsızlık, böyle bir mekanizma olur mu? Geçen sene bütçeyi bağlarken bir enflasyon hedefi var 9,8. Ya, yıl bitiyor, Eylül-Aralık biterken geldi 36'ya yıl ortalaması ve işin garibi bugün Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle konuşulacak Finans Ofisinin Başkanı "Ocak ayında enflasyon negatif olacak." dedi, tarihî rekor kırıldı. Kimsenin kimseden haberi yok. Yasama, yargı, yürütme arasında irtibat değil, yürütmenin bile kendi arasında haberi yok. Şimdi, düşünün bu dışarıdaki özel sektörü, herkesi düşünün, kime güvenerek bir yol haritası yapacak? Bir yol haritası yapmayacak mı? X şirketi; siz, biz bütçe yapıyoruz da Türkiye Cumhuriyeti devleti adına, x şirketi yapmıyor mu? İnsanlar yapmıyor mu bütçe? Peki, kime güvenerek yapacak? Siz devlet olarak bir şey koyuyorsunuz. Bakın arkadaşlar, 20 Eylül 2018'de Orta Vadeli Plan açıklıyoruz diyoruz ki: "2020 yılında millî gelirimiz 1 trilyon 74 milyar olacak." Ne oluyor? 717 milyar dolar oluyor. Diyoruz ki: "2020 yılında enflasyon yüzde 5 olacak." Yüzde 300 artıyor. Efendim, geçen sene, Orta Vadeli Plan açıklıyoruz, diyoruz ki: "Enflasyon yüzde 9,8." Geçen sene 2021 yılında diyoruz ki: "2022 döviz kuru 9,27 olacak." "Efendim, 2023'te 9,77 olacak." Yerinde yeller esiyor. Bu firmalar batıyor, bu firmalar küçülüyor. Size... Bize güvenen bize -size demiyorum- devlete güvenen firmalar batıyor. O nedenle de giderek güvenmiyor zaten, o nedenle de hesabını başka şeylere yapıyor. Şimdi, bakın, sık sık diyorsunuz: " Efendim, biz böyle dedik ama üç ayda, beş ayda şu değişti, bu değişti." Değişmedi dünyada. Bakın, ben size bir hesap koyayım Sayın Oktay. Dünyada "Kırılgan 5'li" diye bir ülkeler grubu var, bunu hepimiz biliyoruz. Hindistan, Brezilya, Endonezya, Güney Afrika. Bunların paraları da değer kaybetmiş. Eğer Türkiye'nin 2018 başındaki döviz kurunda ortalama olarak bu, dünyanın "Kırılgan 5'li" dediği ülkeler kadar parası değer kaybetseydi bugün döviz kaç lira olurdu? 5 lira 21 kuruş. Bu aradaki fark devletten, milletten giden fark efendim, aradaki fark, aradaki fark. Bakın, işte aradaki fark bu. Faizi yüzde 9'a düşürüyoruz, enflasyon yüzde 85. Değerli arkadaşlar, bunun dünyadaki adı şudur: Fakirden al, zengine ver. Aynen kur korumalı mevduatta olduğu gibi, fakirden al, zengine ver. Biz Türkiye'de partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle ve son yaptığımızda fakirden alıyoruz... Zaten onun için de -birçok arkadaşımız da söyledi- ücretlilerin millî gelirden aldığı pay yüzde 32'lerden, 25'lere gerilemiş. Ortalama ücret, asgari ücret olmuş. Şimdi, bu çerçevede bunları... Bunlar hepimizin gördüğü şeyler.
Yasamayla ilgili başka bir şey daha söyleyeyim ben, bakın hepimizin yaşadığı. Arkadaşlar, artık böyle bakılıyor Meclise. Sayın Oktay, 13 Ekim 2017'de biz kur korumalı mevduatı görüşüyorduk ve bir karar vereceğiz, -yani nihayetinde AK PARTİ'li arkadaşlar da, Milliyetçi Hareket Partisi de, HDP de, CHP de, İYİ Partide, grubu bulunan arkadaşlar- Cumhurbaşkanına 2023 yılının sonuna kadar kur korumalı mevduatla ilgili yetki verilmesi konusu var. Ve burada Maliye Bakan Yardımcısı var, Maliye Bakan Yardımcısı açıkladı dedi ki: "88,4 milyar lira maliyeti." Merkez Bankasına ne kadar? Bilmiyoruz. Hepimiz dedik ki ya: "Merkez Bankamıza da bir sorun." Sayın Başkan çok gayret etti, teşekkür ederim. Bütün arkadaşlar bekledik burada üç, dört saat. Merkez Bankasından bir arkadaş geldi, bak, samimi söylüyorum efendim, ona demişler ki: "Git onların yüzüne söyle; siz hiçbir şey değilsiniz ve bizi bir daha rahatsız etmeyin." Çünkü adam böyle yaptı, arkadaşımız. Arkadaşımızda suç yok. Oturdu, soruya şöyle bir cevap verdi: "Merkez Bankası, faaliyetlerini kendi kanunları çerçevesinde yürütür." Bunun için gelmesine gerek yoktu. Efendim, burada gülüyoruz ama aslında... Burada AK PARTİ, MHP, hepimiz Parlamentonun ağlanacak hâline gülüyoruz ve bunun hiçbir karşılığı olmadı yani hiçbir bedel ödenmedi, hiç kimseye "Sen bunu neden yapıyorsun? Bırak şu koltuğu!" denmedi. Siyasi sorumluluk zaten bu anlamda kalmadı. Bir siyasi sorumluluk... Bakın, İstiklal Caddesi'ndeki terörün Türkiye'de yani buna terörle, iç güvenlikle baktığınızda, Türkiye'nin nasıl bir elek olduğunu, nasıl bir oyun sahası hâline getirildiğini ve bütün bunlara rağmen biz bir ismin bu nedenle siyasi sorumluluk gereği sorumluluğu üstüne aldığını da duymadık, görmedik. Eğer bunu yapmazsak devam ediyor arkadaşlar. Bakın, aynen Türkiye'deki tren kazaları gibi, maden kazaları gibi devam ediyor. Eğer biz ilkine siyasi sorumluluk verseydik diğer kazalar olmazdı. Birinci maden kazasında siyasi sorumluluk gereği ilgili siyasi görevini bıraksaydı diğerleri olmazdı. Bütün sorumluluk millete kalıyor. Canlarımız ve ciğerlerimiz, bu anlamda, bu şekilde ortadan kalkıyor.
Efendim, ben başka bir rakam daha söyleyeyim, bu büyüme ve ekonomi konusunda yaptığımız metodoloji, zaman açısından...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Başkanım, toparlarsanız sevinirim.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Toparlayacağım efendim, ben bir müddet toparlayacağım, onun için de özet gidiyorum.
808 milyar dolarlık millî gelirimiz var bizim. Bakın, bizim 2013'te fert başına aşağı yukarı 12.400 dolar millî gelirimiz varmış, toplamda da 950 milyar dolar millî gelirimiz varmış. Biz o günkü millî geliri dondursak, millî gelirimiz sadece Amerika'nın enflasyonu kadar artsa bugünkü millî gelirimiz 1,2 trilyon dolar. Sayın Oktay, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, bugünkü 808 milyar doları enflasyondan arındırılmış olarak biraz geriye doğru götürdüğümüzde -bakın, bugünkü millî geliri geriye doğru götürdüğümüzde- bizim karşımıza satın alma gücü bakımından 2006 yılındaki millî gelire denk bir rakam çıkıyor. Bugünkü 808 milyar dolar 2006 yılında 806 milyar dolar oluyor geriye doğru baktığımızda, o günün millî gelirine baktığımızda. Türkiye, uluslararası enflasyonun gerisinde ve üzerinde diğer para birimi olarak kullandığımız, rezerv para birimi olarak kullandığımız gelirin gerisinde. Biz, 2013 yılında millî gelirimizi dondurmuş olsak ve sadece Amerikan enflasyonu kadar gelişmiş olsa fert başına millî gelirimiz bugün 16 bin dolar. Peki, bugün ne? Rakamlar 9.500 dolar, mültecileri düştüğümüzde 8.500 dolar. "Neden mültecileri düşelim?" diyeceksiniz ama bu 808 milyar doları hesaplarken mülteciler var bunun içinde, mültecilerin yarattığı millî geliri havuza koyuyoruz ama havuzu bölüştürürken onları saymıyoruz. Efendim, bu nedenle, 2012'den beri, 2013'ten beri Türkiye, reel olarak, satın alma gücü olarak fakirleşen bir ülke.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Tatlıoğlu, teşekkür ediyorum.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bitiriyorum Başkanım, sadece şeye geleceğim, bitiriyorum.
O nedenle, bu realiteyi görmek ve buradan çıkmak lazım; tabii ki bugünkü siyasi atmosferi dışarıda bırakarak çıkmak lazım.
Dış politikaya da bir söz söylemek istiyorum: Evet, dün eleştiriyorduk biz, dün diyorduk ki: "Ya, siz, ana ilkeleri, ana koridoru, kadim Türk dış politikasını bırakarak başka bir politika, başka alanda başka oyuncular, başka bir rol üstleniyorsunuz." Ama bugün eleştirmiyoruz, bugün endişeleniyoruz çünkü dün şunu diyorduk: "Uluslararası politikada, hele kardeş ülkelerde ülke içi ihtilafın bir parçası olmayalım; ülkede ittifakı sağlayan olalım, bize bu yakışır." ama ısrarla Mısır'da, Suriye'de ve bütün bu bölgelerde ihtilafın bir parçası oluyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Tatlıoğlu, araya gitmeden Milliyetçi Hareket Partisine de söz vermek istiyorum.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bitiriyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ -Bir bağlayabilirseniz sevinirim.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bitiriyorum.
O nedenle, böyle bir savrulma var. Bakın, biz geçen hafta Kıbrıs'taydık efendim, Cumhuriyet Bayramı'nı kutlamak için, Sayın Şentop geldi. Kıbrıs'ta hem Cumhurbaşkanı hem Meclis Başkanı dedi ki: "Biz, 1878 yılında Osmanlı askerinin burayı terk etmesinden itibaren hep Mehmetçik'i bekledik. Ta ki doksan altı yıl sonra, 1974'te Mehmetçik geldi. Tam bununla ilgili, kendimize bir duruş, tavır, yeni bir yapı belirlerken 2004'te Türkiye'yle beraber, bu sefer, Mehmetçik'i kovalamak için ne gerekiyorsa yaptık."()
BAŞKAN CEVDET YILMAZ -Sayın Tatlıoğlu, çok aştık süremizi.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bitiriyorum efendim, bitiriyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Rica ediyorum.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - "Annan Planı'na koştuk. Allah, bu Türkleri sevdiği için, baktı Türklerden fayda yok, Rumları imdada çağırdı da bugün mavi vatanımız var." dedi.(*) Şimdi, bu savrulmaları, bu maliyeti... Eğer o gün bunu yapmasaydı bu maliyeti nasıl ödeyecektik biz?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok teşekkür ediyorum.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok aştık, rica ediyorum.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Tamam, bitiriyorum.
O nedenle, bu savrulmalar gerçekten bugün endişe veriyor.
Sonuç olarak, değerli arkadaşlar, Türkiye, evet, çok güzel bir yüzyıl yaşayacaktır. Bu çeyrek yüzyılı kaybettik ama çok güzel üç çeyrek 21'inci yüzyıl da Türkiye'yi beklemektedir.
Bakın, Türkiye'nin bugün ihtiyaç duyduğu bütçe miktarı 350 milyar dolardır.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Tatlıoğlu, rica ediyorum.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bitiriyorum, son paragrafım Sayın Başkan.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bu 350 milyar dolar bugünkü gelirden çıkmaz ama 2013'ü korusaydık 1,5 trilyonluk bir millî gelirimiz olurdu. O nedenle, Türkiye'nin gücü, bu gelirini 1,5-2 trilyon dolarlara çıkarmaya yeter. Türkiye'nin böyle bir potansiyeli var. Enerjimizi hukukun ve liyakatın tesisine yoğunlaştırarak bunu yapmamız mümkün ve bunu Türkiye, inşallah, yapacaktır. Onun için de önümüzdeki dönem bu siyasal atmosferin değişimiyle beraber yeni bir çıkış olacaktır.
Ben çok teşekkür ederim.
Saygılar sunarım.