KOMİSYON KONUŞMASI

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Kıymetli Başkan, değerli Komisyon üyeleri; bence gayet verimli ve başarılı bir Komisyon ilk turu oldu cevaplama sürecine kadar.

Açıkçası, gayet yapıcı eleştirilerin olduğunu da söyleyebilirim. Özellikle Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu enerji atmosferinde, özellikle ve özellikle bölgede yaşanan sıkıntılara binaen -ki gerek Zekeriya Bey gerek Bülent Bey olsun- muhalefet tarafındaki birçok arkadaş, birçok milletvekili dostumuz çok önemli tespitlerde bulundu.

Enerji Bakanlığı sadece enerjiyle alakalı mı bir iş yapıyor diye sorduğumuzda, hakikaten işin dış politika ayağı var, işin ekonomi ayağı var, işin ulusal güvenlik ayağı var, işin üretim, insana dokunan ayağı var. Tabii, eleştiriler, işte, bir cümleyi eksik kullandık, ondan az bahsettik, bundan çok bahsettik... Aslında sabaha kadar konuşulacak mevzular var, bununla ilgili belki günlerce konuşulacak mevzular var.

İşte, bütçenin kalemlerinden birazdan bahsederiz, sorulara tek tek belki geçeceğim ama öncelikle, Türkiye'nin enerji politikaları özelinde önümüzdeki on yılda yaşanacak süreçlerle ilgili biraz bir ufuk turu yapalım istiyorum. Şimdi, Türkiye özellikle ve özellikle, bugün bölgesinde yaşanan, enerjiye dayalı gerginliklerle alakalı olarak çok ciddi bir atmosferle karşı karşıya. Bunun içerisinde, Türkiye gibi sadece yalnız enerjiye bağımlı bir ülkeden bahsetmiyoruz, dünyadaki birçok üretime dayalı, ihracata dayalı, farklı çeşitlendirilmiş endüstrisini beslemeye dayalı sektörlere yatırım yapan ülkeler enerji bağımlısı dahi olsalar öncelikli yapmaları gereken unsurların başında aslında enerji portföylerini dengeli bir unsurla beslemeleri... Talep neye göre? İşte, 2002'de... Kıyaslayalım, kıyaslamayalım ama öyle ya da böyle bir gerçek var ki Türkiye'de kişi başı gelir artıyor, Türkiye büyüyor, üretim kapasitesi büyüyor ve bunu yaparken muhakkak suretle enerji sektörüne yatırım yapmak zorunda. İşte, bütçe ne kadar Enerji Bakanlığı... Dikkatli inceleyen arkadaşlar görmüştür ki Enerji Bakanlığı olarak bu enerji yatırımlarını biz yapmıyoruz. Özel sektörün önünü açıyoruz, bununla ilgili toplumsal, sosyal devlet olmanın gerektirdiği kalemlerde destek veriyoruz, sokak aydınlatmalarından tutun, park ve bahçelerle ilgili bütçemizin önemli bir kısmını teşkil eden kalemleriyle uğraşıyoruz.

Ama bütün bunların eşiğinde, Türkiye'nin, 1980'lerin ikinci yarısında başlayan, işte, liberal politikalar, liberalleşme dediğimiz, sermaye piyasalarında İMKB'nin ilk defa kurulmasıyla birlikte başlayan, ki beyaz yakalı dediğimiz insan profilinin 1990'lı yıllarla yavaş yavaş Türkiye'deki reel sektör aracılığıyla piyasaya girmeye başladığı, maalesef 1990'ların ikinci yarısıyla birlikte, ekonomik, siyasi krizlerle birlikte bu sürecin akamete uğramasıyla tekrardan 2002'den sonra Türkiye'de liberalleşen, serbestleşen, özel sektörün 1980'lere kıyasla yüzde 20'ye-80 kamu ağırlığında olan üretim profilini tam tersi bir istikamette, yüzde 80'in özel, yüzde 20'nin kamu payı noktasında yavaş yavaş piyasanın kendi doğal şartlarıyla oluşmaya başladığı bir süreci son on beş yıldır yaşıyoruz. Ortada çok net bir resim varsa o da bu. Bu süreç içerisinde, iktidarımız döneminde, Türkiye'nin bu değişim sürecinde enerji politikaları da bununla ilişkili aslında gelişti. Türkiye deneyerek, yaparak, dünyadaki muadil ve benzeri "benchmark" örnekleriyle yatırım yaparak, uygulamalar geliştirerek, yasal düzenlemeler yaparak, yaptığı yasal düzenlemelerin piyasadaki karşılığıyla ilgili oluşan arızi durumlarla -ki birçok eski vekillerimiz Mecliste ve komisyonlarda bunlara da şahit olmuştur- tekrar yeni düzenleme yapmamız gerekmiştir, yeni maddeler ayarlamışızdır, özel sektörün, yabancı yatırımcının önünü açan, tıkayan konularla ilgili yeni değişiklikler getirmişizdir. Buralarda, Komisyonda olan geçmişteki üyelerle bunların ciddi anlamda değiştirilmesi noktasında, iyileştirilmesi noktasında bir çaba içerisinde olmuşuzdur. Bu süreç, değiştirerek, yenileyerek bu noktadaki yasal düzenlemelerle yatırım ortamının, insanların hayatını kolaylaştırmaya yönelik farklı alanlarla ilgili, geliştirilmesiyle ilgili süreçler olmuştur. Nitekim Türkiye'de işte, madencilik noktasında, elektrik piyasaları noktasında birçok alanda da böyle olmuştur ve toplumumuzun, bu değişim, dönüşüm, büyümeye bağlı olarak enerji sektörü piyasasında birçok sorunla karşılaştık, birçok sorunu çözdük, karşılaşmaya da devam ediyoruz. Aynı şekliyle, Meclis ortamı içerisinde karşılıklı bunları tartışarak, konuşarak, anlaşarak daha da iyileştirilmesi yönünde birçok adımı da atacağız.

Peki, nedir enerji misyonumuz hususu burada çok önemli. Aslında biraz tabii, sabah, öğleden önceki seansta bahsettiğimiz stratejik vizyon, Türkiye'nin enerji bağımlılığı, enerjinin Türkiye ekonomisindeki rolü ve kaynak çeşitlendirilebilirliğine dayalı arz güvenliği, talep güvenliği, piyasaya ürünün sağlıklı bir şekilde, güvenli bir şekilde erişilebilirliğiyle ilgili birçok alanda Türkiye'nin yapmakta olduğu ve yapmak durumunda olduğu konularla da karşı karşıyayız. Bunun doğumuzda, kuzeyimizde ve güneyimizdeki rezerv kaynaklarına sahip coğrafya ile batımızdaki tüketen kaynakların ortasında olmamızın gerektirdiği doğal iklimden dolayı da Türkiye'yi bir yere koyduğunun farkında olmalıyız. Tabii, Türkiye hem bu rolünü oynamak durumunda hem de aynı zamanda ekonomik büyümesini gerçekleştirirken -burası çok önemli- rekabetçi, güvenli, güvenilir bir piyasa da oluşturmak zorunda. Şimdi, tabii, yenilenebilir kaynaklar kesinlikle olmalı, nükleer kesinlikle olmalı, kömür kesinlikle olmalı. Birini diğerine ikame edecek bir zenginliği yok Türkiye'nin, bu gerçekten hareket etmemiz lazım. Sadece kaynak çeşitliliği, bir kaynağa bağımlı olup olmama noktasında değil ama aynı zamanda Türkiye ekonomik anlamda da enerji portföyündeki dengeyi oluşturma noktasında da bunu yapmak zorunda. Niye bunu yapmak zorunda? Yani, birçok sorunun içerisine de dokunduğum için bu konuşma içerisinde... Biraz zıplayarak gideceğim, biraz dokunarak gideceğim. Nükleeri yapalım veya yapmayalım, kömürü destekleyen var muhalefetteki arkadaşlarımızın içerisinde, desteklemeyen var; işte, rüzgârı destekleyen var ama işte, kuşların göç yolu, yok, olmasın diyen var; işte, HES'i sayan var, saymayan var ama ortada bir hakikat var ki dünyada hiçbir ülke spesifik veya somut bir enerji kaynağına bağımlı değilse, işte, Latin Amerika'daki bir ülke sadece HES'lere dayalı bir üretim yapıyor çünkü ülkede diğer kaynaklarla ilgili bir potansiyeli yok, HES'lere dayalı bir üretim yapıyor, yüzde 90'ını da HES'ten yapıyor. Şimdi, siz, Türkiye'de zaten enerjiye bağımlıysanız, yerli kaynaklarınız da kısıtlıysa tüm bunların ülke, ürün çeşitliliğini ve dengesini oluşturmak zorundasınız. Biz de bunu oluşturmak zorunda olduğumuzdan hareketle Türkiye'nin bugünkü resmini ona göre iyileştireceğiz. Doğal gaza elektrik üretiminde bağımlılık, son beş, altı yılda yapılan süreçlerle birlikte yüzde 50'nin üzerindeki elektrik üretimini yüzde 38, 39'lara çektik. Bu oran biraz daha düşmeli mi? Gaz dağılımı dengeli olmalı mı? Olmalı ve bununla ilgili adımlar atılmalı mı? Atılmalı. Detaylara yine önümüzdeki süreçte, açıklamalarla alakalı gireceğim.

Nükleer enerji, dünyada 441 tane nükleer enerji santrali var. Dünyada "çevre dostu" dediğimiz ülkeler dâhil, İsveç -birileri hani kuzey ülkelerini örnek gösteriyor ya hep dünyada- Finlandiya dâhil, birinde 10 tane, birinde 4, 5 tane nükleer santral var ve her birinde yüzde 35-40 arası elektrik enerjisi üretimi nükleer santrallerden üretiliyor. Fransa da yüzde 70'ten fazlasını nükleer santralden üretiyor. Amerika'da 99 tane nükleer santral var. Japonya diyoruz mesela arkadaşlar, bunu bilmemiz lazım. Yani, ben hep şunu ifade ediyorum: Bir insanın her konuda her şeyi bilmesi teknik olarak da IQ olarak da mümkün değil ama bizim bir bilgi sahibi olma noktasında çok önemli bir şey olarak görmemiz lazım çünkü fikir sahibi olmadan önce biraz araştırıp bilgi sahibi olmamız lazım. Japonya'yı eleştirdik veya Japonya'da nükleer kaza oldu, bununla ilgili gelişmeler ama iki ay önce Japonya, Fukuşima'da yaşanan sıkıntıdan sonra durdurduğu santralleri aralık ayı itibarıyla tekrar üretime geçirdi. İşin bir maliyet tarafı var, işin ekonomiye katkı tarafı var, işin çeşitlendirilebilirlik altyapısı var. Veya bütün dünya yenilenebilire geçiyor. Tamam, bununla ilgili aksiyonlar alınıyor, amenna. Peki, 2008'de Obama Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olduğunda yenilenebilire dönüşle ilgili ortaya koyduğu hedeflerden 2016 yılına geldiğimiz, görevi bıraktığı ve sekiz sene Başkanlık süreci içerisinde 2020'ye koyduğu hedeflerinin yarısını bile gerçekleştirebildiğini biliyor muyuz? Dünyanın ekonomik olarak en güçlü ülkesinden bahsediyoruz. Türkiye'nin bu noktada en önemli konusu, bağımlılık dengesini oluşturmanın yanında maliyet unsurunu da aşağıya çekmekle ilişkilidir. Bakanlığımızın temel politikası, ne diye soruyorsak kaynak çeşitliliğinde, bunun üzerine. Tabii ki insan, tabii ki çevre, tabii ki denge, tabii ki şu veya bu şekilde diğer maddelerin hepsi olmak zorunda. Çünkü, biz, elektrik enerjisinin üretilmesinde, enerjinin diğer kısımlarıyla ilgili, enerjiye her anlamda, doğal gazda bağımlıyız, ithal ediyoruz; petrolde bağımlıyız, ithal ediyoruz. Kömürde yerli kaynaklarımızın dışında -kalorisi düşük maalesef- ithale dayalı ürettiğimiz kaynaklar var. Türkiye'nin enerji noktasında büyümesini destekleyecek bu enerjiye ihtiyacı noktasında yaptığı yatırımlar ve bu yatırımlara dayalı bütün bunların hepsini kamu imkânları, kamu finansmanı ve kamu kaynaklarıyla yapmasının teknik ve mali olarak mümkün olmadığından hareketle, tabii ki piyasasının liberalleşmesi, özgürleşmesi, piyasanın bu konuda önünü açacak finansal yatırım ortamının iyileştirilmesiyle ilgili on iki-on üç senede biz çok önemli adımlar attık. Ha, yeterli mi? Ben yeterli olduğunu düşünmüyorum. Daha iyileştirilmesiyle ilgili bu noktada da adımlar atmak zorundayız. İşte, kayıp kaçak. Tabii ki Türkiye'nin bununla ilgili sorunları vardır, on üç sene önce de vardı, bugün de var ama "Bugün ile dün arasında, bugün ile yarın arasındaki nokta nedir?" diye soruyorsak, işte en önemli nokta orada geliyor. On üç sene önce Türkiye'de yüzde 25'lerde olan kayıp kaçak oranı bugün yüzde 15'lere inmiştir. Yeterli mi? Değil. Daha da iyileşecektir. Nitekim, Türkiye'de son dönemde doğuda yaşanan sıkıntılara dayalı bu noktadaki kayıp kaçağı bir kenara koyduğunuzda, diğer bölgelerin ortalaması Avrupa ortalamasına yaklaşmıştır, neredeyse tek haneli rakamlara doğru gelmektedir. Türkiye, bütün bunlara dayalı yaptığı iyileştirmelerin dışında çok önemli bir şeyi de yapmaktadır. Bakın, bu özelleştirmelerin artısından eksisinden bahsediyoruz. Türkiye'deki elektrik şebeke teknik alt yapı ömrü otuz ila kırk yıldır. Bunun birçok farklı argümanla açıklamasını ortaya koyabiliriz ama iki tanesi çok önemli bakın. Bir, bu kadar yaşlı bir şebeke alt yapısıyla Türkiye'deki tüketimin artmasına dayalı bu yaşlı alt yapının oluşturabileceği sıkıntılar, arızalar, problemlerle karşılaşmamanız mümkün değil. Peki, ikincisi? O günkü teknik ve kapasite alt yapısıyla yapılan bu yatırımlardan bahsedelim. Nedir bunlar? Türkiye'nin o gün itibarıyla kurulu gücü 15-20 bin megavatken, bunlardan bahsederken -ki 2002 yılında 30 bin megavatken- o teknik alt yapı kapasitesine göre inşa edilmiş enerji alt yapısı, elektrik alt yapısı bugün 70 küsur bin megavatlara çıkmıştır. 1 Ocak itibarıyla Türkiye'nin 73 bin küsur megavat kurulu gücü vardır. En yoğun dediğimiz, puantın en yüksek olduğu dediğimiz, geçtiğimiz yıl Ağustos ayında rekor kırılan dönemde 43 küsur bin megavat puanta ulaşmış bir Türkiye'nin tüketim kapasitesinden bahsettiğimiz bir iklimde bu kapasitenin dönem dönem bu alt yapıyı taşımamasını beklemek normaldir. Peki, ne yapacağız, oturacak mıyız? Tabii ki oturmayacağız. Bu yıl itibarıyla -EPDK Başkanlığımızla da istişare ederek- 2010 ila 2013 yılları arasında 21 bölgenin özelleştirilmesine dayalı, ELDER'e üye olan bölgedeki tüm şirketlerle oturduk ve toplantı yaptık. Bakanlıkça, TEİAŞ'ın ana hatları olmak üzere, özelleştirmeye bağlı üzerlerindeki iletim hatlarıyla ilgili sorumluluk ve yükümlülükleri gerçekleştirme noktasında 21 bölge için önümüzdeki beş yıllık yatırım planı çerçevesi içerisinde 18 milyar TL'lik -bakın, 18 milyar TL'lik- alt yapı yatırım bütçesi belirledik. Ve bunun her yıl, önümüzdeki 2020 yılına kadarki süreçte yapılmasıyla ilgili üçlü denetim mekanizmasıyla birlikte, bugün itibarıyla yenilenmiş alt yapı oranı yüzde 10-15'lerden yüzde 20'lere yaklaşırken bunun yüzde 70'lere, 80'lere çıkarılmasıyla ilgili, bu alt yapı yatırımlarıyla ilgili bu kesintilerin, bu problemlerin, bu sıkıntıların yaşandığı, insanımıza, vatandaşımıza, 79 milyona -78,7 milyona ulaştı Türkiye 1 Ocak 2016 itibarıyla- ulaşmış, 35-40 milyona yakın aboneye sahip bir elektrik piyasası özelinde daha kaliteli bir teknik alt yapı hizmetinin sunulmasıyla, müşteri memnuniyetinin oluşması için liberalleşen bu piyasaya Bakanlık olarak denetimle, takiple, bu sürecin daha iyi ve daha olumlu gelişmesi için de takip edeceğiz. Dolayısıyla, Türkiye'nin yapması gereken, yatırım noktasında iyileştirmesi gereken, yabancı, yerli ve yurt dışından kaynaklı yatırımın özel sektör yatırımının önünü açması gereken, yatırım ikliminin iyileştirilmesi gereken tabii ki şu veya bu şekilde... İşte, geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği Enerji Komisyonuyla yaptığımız toplantıda... 2007'de biliyorsunuz, ilk fasıl açılmış, Güney Kıbrıs'ta yaşanan problemlerle alakalı maalesef, fasıl açılamamış, bugün itibarıyla tekrardan hızlanan bir süreçle ilgili teknik müzakere sürecinde ortaya çıkan husus. Türkiye'nin yedi yılda yaptığı çok önemli gelişmeler var, çok önemli piyasa düzenlemeleri var liberalleşmesiyle ilgili, serbest ticaretin önünün açılmasıyla ilgili. Bugüne kadar enerji piyasasında, elektrik piyasasında yaptığı yasal düzenlemelerle ilgili çok önemli şeyler var ama göreceksiniz -özellikle Enerji Komisyonu daha fazla belki o noktada hemhal olacak bu süreçle alakalı, Bütçe Komisyonuna da gelecek konular muhakkak olacaktır ama- önümüzdeki dönemde piyasaların düzenlenmesi, denetlenmesi, takibi ki burada nükleer piyasasıyla ilgili de mevzu geçti. Bu konuyla ilgili Bülent Bey de bahsetti. Bu konuyla ilgili Avrupa Birliği raporu, TAEK raporu, farklı bir noktada yapılması gerekenlerle ilgili, özellikle nükleerle ilgili çok önemli yasalar gelecek ki bir tanesi de demin bahsettiğimiz üçlü paket; İşte, Kıyı Kanunu, Zeytinlik Kanunu, Elektrik Enerjisi Piyasası Kanunu. Avrupa Birliği uyum çerçevesi içerisinde Türkiye bunları yapmak zorunda zaten. Bunlara bağlı olarak piyasanın daha özgür ve liberal şartlar içerisinde gelişmesiyle ilgili her türlü yasal düzenlemeyi -Avrupa Birliği, insan hakları, özgürlükler noktasında- on üç yıldır nasıl hayata geçirdiysek, nasıl yaptıysak bunları yapmak durumundayız zaten. Bu verimlilik özelinde. Ha, bu bilgiler ışığında, birçok rakam var. Bahsedilebilir maliyetler, Avrupa'da kaçıncı sıradayız, Türkiye bu noktada kaçıncı sırada... Türkiye Avrupa'da en ucuz 5-6 ülkeden bir tanesi kişi başına düşen o noktada... Veya asgari ücrette 200 kilovat elektrik tüketen kişi başı noktasında elektrik faturasına yansıyan maliyet bugün itibarıyla daha iyi... Bunlarla ilgili rakamsal boyutu, Türkiye ekonomisinin kişi başı gelirinin Türkiye'nin büyümesine dair ortaya koyabilecek birçok şeyden bahsedebiliriz. Dolayısıyla, burada, "Rakamsal anlamda da, iyileştirme anlamında da nasıl görüyorsunuz?" diye sorduğunuzda bana, gayet iyi bir noktada ama yapması gereken çok daha fazla bir hususu ortaya koymamız gerektiğiyle ilgili bir durum. İşte, demin Erhan Bey de bahsetti. Nasıl baktığınızla ilgili. Gayet önemli bir örnekti aslında ama bunu şimdi nereden değerlendirdiğiniz... Yüksek teknoloji ürünlerinin payı 2002'de yüzde 5'ken, yüzde 5-6 küsurken ihracata oranı, yüzde 3,5'a düşmüş. Yüzdesel olarak doğru ama rakamsal olarak ben o zaman başka bir gerçeği söyleyeyim. Yüzdesel olarak Türkiye'nin ihracatı 36 milyar, yüzde 6'dan bahsediyorsanız 2 milyar dolardı bu rakam ama bugün 150 milyar dolarda 3,5 dediğiniz zaman 5 milyar doların üzerine çıkmış. Demek ki 2 milyar dolardan 5 milyar dolara çıkmış. Şimdi, resme nasıl baktığımızla alakalı bir iş.

ERHAN USTA (Samsun) - Aynı rakam Sayın Bakan. Yani, o on iki yılın dolarını karşılaştırıyorsunuz, bunlar oran bazında.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Burada en önemli konu, Türkiye rakamsal olarak büyümeye devam ediyor, gelişmeye devam ediyor. 2 milyar dolardan 5 milyar dolara çıkarılmış.

ERHAN USTA (Samsun) - Yüzdelere, oranlara bakınız, rakamlarla olmaz bu işler.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Şimdi, dolayısıyla Türkiye'nin gelişmiş ülkelerle kıyaslanması, Türkiye'nin gelişmekte olan ülkelerle kıyaslanması, Türkiye'nin bölge ülkeleriyle kıyaslanması, şu veya bu şekliyle bardağa nereden baktığınızla alakalı çok farklı yorumlar yapabiliriz, o açıdan söylemedim. Burada esas söylemeye çalıştığım, önümüzdeki on yılda bölgede yaşanacak siyasette -ki Zekeriya Bey de bahsetti, farklı vekillerimiz de bahsetti- yaşanacak sıkıntılara dayalı Türkiye'nin ne tip stres testleri, hassasiyet testleri uyguladığıyla ilgili bir şey. Tabii ki Türkiye bu stres testlerine yönelik Enerji Bakanlığı özelinde olduğu gibi, tıpkı bakanlıklar da olduğu gibi çalışmasını gerçekleştiriyor. Ekip var mı? Var. Bununla ilgili strateji ekibimiz de var, bununla ilgili teknik ekibimiz de var, bununla ilgili Türkiye Cumhuriyeti devletinin Enerji Bakanlığında çok kıymetli arkadaşlar var, hiç merak etmeyin. Ama nedir? Türkiye'nin önümüzdeki dönemde yapması gereken süreçler sadece Enerji Bakanlığıyla ilgili değil, sadece Ekonomi Bakanlığıyla ilgili değil, sadece Dışişleri Bakanlığıyla ilgili değil, şu veya bu şekliyle tüm Türkiye Hükûmetinin, tüm Türkiye Cumhuriyeti devletinin her bir bireyine düşen bir resimden bahsediyoruz. Ülkenin dirliğiyle, beraberliğiyle, ekonomik büyümesiyle, kısır kavgalar ve dövüşler yerine ülkenin bütün enerjisini bu ülkedeki refah düzeyinin, gelir düzeyinin, özgürlükler düzeyinin daha iyi bir noktaya taşınması özelinde, Meclis çatısı altındaki en demokratik ortamlar olan bu ve benzeri komisyonlar özelinde açık, seçik, özgür bir şekilde fikirlerini beyan ederek -sizlerin ve bizlerin- güzel bir ortamda paylaşarak ortaya koyması gereken bir iklimden bahsetmenin en önemli konu olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, bu çerçevede, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, Hükûmeti olarak ve Enerji Bakanlığı olarak bizim, Rusya'yla yaşanan kriz, bölgedeki enerji bağımlılığı, Türkiye'deki İsrail gazı, bütün bu sorulara verilebilecek çok ama çok uzun, çok farklı yaklaşımlara dayalı, çok ciddi, farklı farklı tespitlerimiz muhakkak var. Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, Enerji Bakanlığı olarak bizim, öncelikle enerji arz ve güvenliği özelinde... İşte, doğal gaz dedik, petrol dedik, elektrik üretimindeki yerli ve yenilenebilir kaynakların geliştirilmesiyle ilgili dedik.. En basit, işte, İsrail sorusuna bu vesileyle cevap verelim. İsrail'le bugün yaşadığımız siyasi sürece dayalı, bugün yaşadığımız problemlere dayalı ilişkilerimiz en alt düzeydedir. Siyasi ilişkilerin normalleşmesini, düzelmesini beklemeden... Enerji Bakanlığı olarak benim bir görüşme yaptığımı sormuştu bir vekil arkadaş, ona da cevap olsun, ben bir görüşme yapmadım. Öncesinde de yapmadım, Bakan olduktan sonra da yapmadım. Sonuç itibarıyla, bu normalleşmeden sonra bu gaz rezervi bir anlam ifade ediyor mu? O günün konusudur, o günle ilgili teknik çalışma, alt yapı düzeyi, piyasadaki ve benzer piyasalardaki, etrafımızdaki coğrafyadaki kaynaklara dayalı, stratejiye dayalı değerlendirilecek bir konudur.

Yine, Bülent Bey, zannediyorum siz demiştiniz "Ciddi bir rezerv var." diye. Orada çok ciddi bir rezerv şu an itibarıyla yok. Büyük bir ihtimalle, henüz, birden fazla farklı resmî otoritenin onayladığı büyük bir rezervden bahsedilmiyor. Muhtemelen, birçok farklı kaynağın şu an itibarıyla ortaya koyduğu rezerv miktarı 1 trilyon metreküpün altında. Dünyada 4 büyük gaz üreticisi ve rezerve sahip ülkeden bahsediyorsak İran, Rusya, Türkmenistan ve Katar'dan bahsediyoruz. Yani, bu gaz rezervi çok önemli mi?

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Dünyada 2'nci büyük rezerv olduğu söylendi bir ara.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Söylenenler var ama ispatlanan, onaylanan uluslararası kriterde bir rakam yok ama ciddi bir gaz var mıdır, bu, Türkiye'ye bir alternatif midir, pazar oluşturabilir mi, Avrupa arz güvenliğiyle ilgili değerlendirilmesi gereken bir kaynak mıdır? Bu soruları siyasi iklimin normalleşmesinden sonra cevaplamak, bu istişare ve toplantılardan sonra adım atmak daha gerçekçi yorumlar ortaya koymamızı beraberinde getirir. Peki, sonra? Azerbaycan'dan bahsediyoruz, Irak'tan bahsediyoruz, LNG alt yapısından bahsediyoruz... İşte, doğal gaz deposu diyorsunuz. 2010-2011 döneminde, iktidarımız döneminde geçen bir konudur bu. Türkiye'nin sadece şebekeye basım kapasitesi değil, doğal gaz depolama kapasitesiyle ilgili de atılan adımlardan bir tanesidir. Silivri'deki doğal gaz depolama kapasitemizin yanında Tuz Gölü'ndeki bu süreç 2011'de başlamıştır. Dünya Bankası ve uluslararası kredi işlemleri üç dört yıl sürdüğü için 2015'te inşaatına başlanmıştır. 2017 yılında ilk fazı, 2019-2020 gibi de ikinci fazı gerçekleştirip Türkiye'deki ikinci büyük gaz deposu hayata geçecektir. Peki, bunun yanında hem Marmara Ereğlisi'nde hem Aliağa'da gaz, LNG piyasasından spot veya uzun kontrata dayalı gaz tedarikine dayalı mevcut boru hattını da destekleyecek bir LNG alt yapısı, mevcut alt yapının yanında LNG alt yapısıyla ilgili genişleme kapasitesi, bunun yanında alternatif pazarlarla kısa-orta-uzun vadeli piyasanın genişletilmesiyle ilgili stratejik adımlar ve görüşmeler devam etmektedir. Türkiye önümüzdeki dönemde şu veya bu şekliyle COP 21'e bağlı olarak da çevrenin temizliği anlamında, çevrenin güvenliği anlamında da temiz kaynaklarla ilgili dengesini yürütmek tabii ki zorundadır. Doğal gaz da bunun yanında, güneş de, rüzgâr da, hidroelektrik santral de bunun yanında. Bütün bunların hepsini biz değerlendirmek zorundayız, değerlendirmek durumundayız. Bu portföyün içerisinde tabii ki kömür de... Soma faciası sonrasında Hükûmetimizle birlikte, o gün itibarıyla Parlamentoda yer alan arkadaşlarla birlikte bunun yasal düzenlemesi, bunun maliyet ayağı, bunun iyileştirilmesiyle ilgili ve orada, maalesef, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza dayalı yapılan düzenlemeler -ki o düzenlemeler kapsamında biliyorsunuz hem tazminat noktasında hem yardım noktasında hem işe alım noktasında ciddi bir düzenleme yapıldı- ve yer altı maden sahalarıyla ilgili yapılan düzenlemelere dayalı bugün itibarıyla... Ki yılbaşını özellikle Zonguldak'ta geçirmemizin bir sebebi de odur yani Türkiye'nin yerli kaynaklarıyla ilgili bir mesaj verme kaygısıdır, Zonguldak'a verdiğimiz önemin bir tarafıdır. Zonguldak'la ilgili bugüne kadar ki süreçler, bugün itibarıyla gelinen süreçler Türkiye'nin madencilik ve kömür alanındaki bir günlük sorunlarından bahsetmediğimiz bir resimle de ilişkilidir. İşte, ilk Maden Yasası 1956'ydı zannediyorum, sonra 1983-1984'te ikincisi ve bugün itibarıyla biz Bakanlık olarak yeni dönemimizde madencilik özelinde, kömür özelinde yeni bir düzenlemeyle ilgili de bir çalışma yapıyoruz. Allah nasip ederse, bizim dönemimizde inşallah, bu dönemde, Bakanlığımız döneminde bunu da Meclise getirmeyi, Komisyona getirmeyi de düşünüyoruz, bununla ilgili bir çalışma yapmayı da düşünüyoruz. Bir arkadaş bir önce şeyi sormuştu, "Meclisten geçen bu yasal düzenlemenin Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiyle ilgili nasıl bir şey düşünüyorsunuz?" diye. Bununla ilgili teknik çalışmayı çok yoğun bir ekiple de devam ettiriyoruz ve bu çalışma özelinde bu hafta -Allah nasip ederse- sonuna kadar kömürle ilgili, elektrik üretimiyle ilgili, elektrik termik santralleriyle ilgili paydaşlarla yoğun katılımlı bir arama toplantısı gerçekleştirdikten sonra, farklı paydaşları da dinledikten sonra olgunlaştırıp inşallah, kısa bir süre içerisinde, bu geçen yasayla ilgili de Bakanlar Kurulu kararıyla ilgili destekleme özelinde... Çünkü, hem özel hem kamu dengesi var burada. Burada piyasa noktasında çalışan insanlarımızın, madencilerimizin hem ortamının iyileştirilmesi hem maddi noktada verimli bir maliyetin ortaya çıkması... Çünkü, sadece sübvansiyonla bazı şeylerin ortaya çıkması kolay değil. Bununla ilgili olarak da fizibıl olması hususuna da bizim ciddi bir şekilde, dikkatli bir şekilde eğilmemiz gereken bir nokta var. Dolayısıyla, enerji konusu farklı boyutlarıyla; nükleer boyutuyla, yenilenebilir boyutuyla, konvansiyonel ürün boyutuyla, teknik alt yapı boyutuyla, madencilik boyutuyla çok geniş bir konu ve bu konuların her biri ulusal güvenlikle, ülkenin ekonomik büyümesi ve verimliliğiyle alakalı bir konu. On iki-on üç yılda yapılanlar çok önemli şeylerdir. Yeterli midir? Değildir ve Türkiye bununla ilgili iyileştirmeye gitmek durumundadır. Sosyal devlet politikasına dayalı, sosyal devlet olmanın gerektirdiği hususlar noktasında bu iyileştirmeleri yapmak... İşte, kayıp kaçak hususu deniliyor, sosyal yardımlar deniliyor, kömür yardımları deniliyor, birçok noktada iyileştirmeler... Yeterli midir? Daha iyisini, daha fazlasını yapmak durumundadır ama tabii ki, bütün bunları yaparken piyasanın daha sağlıklı bir şekilde kendi ayakları üzerinde durabilmesiyle ilgili yasal düzenlemeleri de yapmak zorundadır. Bu, şunun gibi: Ortada, liberalleşmeye dayalı, yasal altyapısına dayalı, henüz emekleme döneminde olan bir enerji piyasasından bahsediyoruz. İşte, EPİAŞ'ı geçtiğimiz yıl kurduk, Avrupa Birliğiyle ilgili önemli konulardan bir tanesidir, piyasanın kendi içerisinde rekabet ederek fiyat dengesini bulması. Bunu bulurken kamunun desteği, özel sektörün üretimi, bununla ilgili teknik altyapının...

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Bakan sorulara gelse artık.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, anladık hayat çok zor, tabii, iyi şeyler yaptınız da sorulara gelelim Sayın Bakan.

BAŞKAN - Aslında bu konuşulanların hepsi...

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Yok, yok, sorulara geliyorum.

BAŞKAN - Hayır, yani cevapları içindeydi bunun. Bunların hepsi söylendi, eleştirildi.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Bir kısmı içindeydi ama tek tek arkadaşlara da geliyor.

ERHAN USTA (Samsun) - Hepsi tek tek olmayınca anlayamıyoruz Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Bir iki tanesini anladınız, ben gülüşünüzden anladım. Erhan Bey anladı da, yabancı değil. Tabii, Erhan Bey'in, sağ olsun, ekonomi, iktisat geçmişi de olduğu için bizi o mindere çekmeye çalışıyor. Biz tabii, Ekonomi Bakanı değiliz, şu anda Enerji Bakanıyız, ekonomiyle ilgili sorulara da, yani az çok...

ERHAN USTA (Samsun) - Ekonomiyle ilgili de iddialarınızın olduğunu biliyoruz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - İddialarımız değil, fikirlerimiz var. Biliyorsunuz, iktisat öyle bir alandır ki yüzde 50 algıya dayalıdır. Hani, teknik teorilerin sosyal algısı, sosyal politik algısı fazladır, herkes bir teori yapabilir, altına iki tane de formül yazar "Bu benim teorim." der ama matematik gibi olmadığı için...

BAŞKAN - Sayın Bakan, bunun için ayrı bir seans yapalım yani şu sorulara başlayalım.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - İnşallah, Erhan Bey ile biz ayrıca onu bir yapalım.

Dolayısıyla, Erhan Bey'in sorularıyla ilgili, atamalarla ilgili mesela, ilk sorusuydu... Atamalarla ilgili biz, şu anda boş olan yerler var, bunlarla ilgili çalışmaları yapıyoruz. Sonuçta birkaç ay oldu geleli, bununla ilgili, sadece Türkiye değil, bölgede... Bu konuyla ilgili yasal mevzuat ve düzenlemelerin dışında Türkiye'de çok ciddi bir ekiple bu atamaları en kısa sürede inşallah gerçekleştireceğiz.

İşte, kömüre destekten bahsedildi, çalışıyoruz bununla ilgili olarak. Dediğim gibi, çalıştaydan sonra sektörü de dinleyip, üreticileri de dinleyip bununla ilgili olarak...

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama, ödemeler yapılıyor bu arada, değil mi Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Geçmiş dönemden gelen redevanslar devam ediyor, o ayrı. Biliyorsunuz, bunun kamu ayağı var, özel ayağı var. Özel ayağıyla ilgili kısmıyla ilgili bahsediyorum, Erhan Bey onu sormuştu. Bununla ilgili de inşallah, en kısa sürede -zaten yasal düzenleme geçti- Bakanlar Kurulumuza en sağlıklı çalışmayı sunduktan sonra bununla ilgili gelişme hayata geçecek.

Türkiye'de, şu veya bu şekliyle enerji üretiminin son on yıldaki KİT dengesiyle ilgili rakamdan bahsetmişsiniz. Bununla ilgili, yazılı olarak bunu size verelim, şu anda rakam olarak tek tek hepsini okumayayım ama yazılı olarak bunu veririz.

ERHAN USTA (Samsun) - İndirim yapacak mısınız?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - İndirim konusu, oraya geleceğim. Lehte fiyatla ilgili olarak da şöyle bir durum var: Türkiye 2009 yılı itibarıyla 500 küsur dolar ortalamayla gaz alırken son yıllardaki indirime bağlı, Türkiye birçok dönemde -200 dolarlar, 300 dolarlar- birçok kısmını sübvanse ederek, özellikle BOTAŞ üzerinde zarar da yazılarak, bilançolarından da Sayıştay raporlarından da takip ettiğiniz üzere, uzun dönem sübvanse etti ve birikmiş zararları noktasında bir noktaya kadar geldi.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - BOTAŞ alacaklarını alamıyor ki zararın sebebi o.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Tabii, son yaşanan süreçlerle birlikte, düşen trendlerle birlikte, son bir iki yıldır ki gaz fiyatları biliyorsunuz, geriden, konsolide olarak gelir ve 2015-2016 noktasında ortalama 50, 55, 60 dolar civarındaki bir maliyetle gaz fiyatının hesaplandığından hareketle, piyasada bir iyileşme var. Tabii ki, bu son gelişmeler, işte, tahkim konusu, Türkiye'nin bu tahkimdeki kazanması, oluşacak tazminat, BOTAŞ'ın bilançosunun iyileşmesi fiyatların düşmesine bağlı. İnşallah, bununla ilgili çok yoğun ve sıkı bir çalışma yapıyoruz, müsterih olun, emin olun hatta çünkü biz iktidar olarak, emin olun, halkımıza, indirim noktasında en sonuna kadarki çalışmaları yapıp bunu indirim olarak yansıtmak için de gereğini yapacağız. Ümidim odur ki inşallah, bu yıl içerisinde bu bilançonun iyileştirilmesine dayalı lehte fiyat indirimi, fiyatların düşmesine dayalı, inşallah, BOTAŞ özelindeki bilançonun da düzelmesine dayalı gerçekleştirmeyi düşünüyoruz.

ERHAN USTA (Samsun) - Hazine ve Kalkınma tarafı "İndirim yapmayacağız." diyorlar, onu pozitif olarak yazdılar.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - O günkü fiyatlardan değil...

BAŞKAN - İkinci çeyreğin sonunu bekleyin arkadaşlar, ikinci çeyreğin sonunu bekleyin.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Şöyle: Hazine ve Kalkınma tarafıyla ilgili açıklama son bir haftada gerçekleşen tahkim gelişmesinden önceki bilgiye dayalı. Ondan sonraki süreçte bunu tabii ki istişare edeceğiz, bütçeyi ona göre koordine edeceğiz, onunla ilgili gelir gider dengesine bakacağız. Bu yönde bizim umudumuz Enerji Bakanlığı olarak, bilanço ve bütçe dengesini olumlu yönde etkilemesine dayalı inşallah bu yıl içerisinde bu indirimi yansıtmak için uğraşmak, gayret, çaba sarf etmek.

Şimdi, Rusya'ya enerji ithalatı bağımlılığıyla ilgili konudan bahsettik ki bu konudan birçok vekilimiz bahsetti, işte, Rusya, enerji politikaları, bağımlılık... Aslında bu 7, 8 kişinin sorusuna birlikte cevap vermeyi istediğim bir konu bu. Rusya'yla alakalı süreç, Rusya'yla gaz ilişkileri, Mavi Akım konusu, Batı Akım konusu, biliyorsunuz, iktidarımızdan önceki döneme dayalı bir süreçtir. 97-98 süreci, bu sürecin ortaya çıkması, Mavi Akım'ın uzun dönemli bir şekliyle Rusya'yla doğal gaz anlaşmasına dayalı, 2002 öncesine dayanır. Onun dışında, Batı Akım'a baktığımız zaman ki Rusya'dan 2 tane boru hattından gaz tedariki, biliyorsunuz, salıyoruz, Batı Akım'ı zaten Batı coğrafyası üzerinden, Avrupa'ya giden Batı aksının Türkiye'ye bağlanmasıyla oluşan bir süreçtir. Türkiye uzun dönemli gaz anlaşmalarının özellikle Rusya kısmını iktidarımızdan önce, sonrasındaki süreçte de Türkiye'nin gaz talep ve arzına dayalı, iç piyasa gelişmesine dayalı ortaya koymuştur. Tabii, Türkiye-Rusya enerji ilişkilerinde son aylarda gelişen bu tansiyona dayalı, enerji alanında biz, somut, siyasi ve ekonomik anlamda bize yansıyan herhangi bir olumsuzluk yaşamadık. Onu bilelim, yani vatandaşımıza da söylüyoruz, sizlere de söyleyebiliriz, herhangi bir olumsuzluk yansımadı. Tabii, bir ülkeye bu kadar bağımlılık, elektrik üretimindeki gazın payı ne kadar yüksek, ne kadar fazla? İktidarımız son yıllarda zaten bununla ilgili önemli adımlar attı. İşte, nitekim, siz de zikrettiniz, yüzde 50'lerin üzerinde olan, elektrik enerjisi üretimindeki doğal gaz payını, işte, bu yıllar itibarıyla, 2015 sonu itibarıyla yüzde 40'ın altına çektik. Bu, bir kaynağa, özellikle elektrik enerjisi üretimindeki bir kaynağa bağımlılığın rasyonel sepet bazında, bağlamında baktığımızda, daha dengeli bir şekliyle yönetilmesinin gerekliliğiyle de alakalı bir konu. Bunu önümüzdeki dönemde, alternatif pazarların oluşturulması, yerli kaynaklara ve yenilenebilir kaynaklara yönlendirilmesiyle bu portföyü yüzde 39'ların daha da altına, 40'ların daha da altına, daha dengeli bir elektrik enerjisi üretim portföyüne dönüştürmeye yönelik çalışmalarımız tabii ki devem edecek.

Onun dışında, Rusya, nükleer enerjiden bahsettik; niye Rusya'ya bağımlılığımız artıyor hususu. Bu da önemli aslında çünkü biz, özellikle nükleer enerjisi yatırımı özelinde Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bir sent para koymuyoruz. Yabancı yatırımcı geliyor, Türkiye'ye yatırım yapıyor, bu elektrik enerjisini üretiyor ve bunun payı içerisindeki... Eğer bir ikameyse siz, elektrik enerjisi üretimdeki nükleer payının oluşmasıyla birlikte buna muadil -ki Akkuyu için konuşuyorum bunu- yıllık yaklaşık 8,5 milyar metreküplük gaz ithalatını ikame edebilecek bir nükleer potansiyeli de oluşturuyorsunuz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Alım garantisi veriyoruz değil mi?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Tabii ki.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bizi hafife almayın, rica ediyorum ya.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Şimdi, dolayısıyla, bir projenin, bir yatırımın fizibil olmasıyla ilgili, yatırımın oluşmasıyla ilgili siz finansal modeller oluşturmak durumundasınız. Tabii, Türkiye Cumhuriyeti'nin devleti trilyonlarca dolarlık gayrisafi millî hasılası olur, kasasında trilyonlarca dolar olur, bütün hepsini kendi cebinden para ve sermayeyle yapar, o ayrı bir konu. Ülkenin finansmanı, ülkenin yatırım ortamının iyileşmesi, uzun vadeli yatırıma yabancının cazip bir şekliyle ilgi ve alaka duyması; Türkiye bunu başarmıştır. Bakın, bütün bu bahsettiğimiz projelerin tamamını Türkiye bu mantıkla ortaya koymuştur. Üçüncü köprü, üçüncü havaalanı, İzmir otobanı, Türkiye'de yapılmış yüzlerce hastane, yollar, köprüler. Dün, Ulaştırma Bakanlığını izlediniz. Türkiye devleti olarak özelleştirme kapsamında, yap-işlet-devret'le, farklı modellerle yaptığımız yatırımlar var. "Kamu olarak biz, ekonominin yüzde 80'ini biz yöneteceğiz." mantığıyla ki eski Türkiye böyleydi, ekonominin yüzde 80'ni kamuydu, yüzde 20 de özel sektördü, kalite hak getire, verimlilik hak getire, müşteri memnuniyeti hak getire. Dolayısıyla, hayatın normalleşmesi, gelişmesi, o anlamda bakıldığında kalitenin daha bir artması hususuyla alakalı bir tarafı da var. Dolayısıyla, Rusya özelinde baktığımızda, Türkiye-Rusya ilişkileriyle alakalı, bu noktadaki bu soruyu bağlama özelinde yapabilirsek, bir noktada açıklamak gerekirse, enerji sektörünü olumsuz anlamda etkileyecek bugüne kadar henüz olumsuz bir gelişme bizim tarafımızda, Bakanlığımız özelinde yaşamadık. Tabii, enerji ilişkisi, enerji anlaşmaları, enerjiyle ittifaklar veya ortaklıklar, uzun süreli güvene dayalı konulardır bunlar. Yani "Bugün kızdım, şunu yaptım; yarın kavga ettim, onu yaptım..." Uluslararası sözleşmeler, mahkemeler, güvenilirlik, uluslararası ilişkiler açısından... Dolayısıyla, bunların oluşmasına dayalı herhangi olumsuz bir risk yaşamadık ama Rusya özelinde değil, Türkiye'nin enerji çeşitlendirilebilirliği özelinde tüm bunları yapması gerekiyor mu? Kesinlikle ve kesinlikle gerekiyor.

Şimdi, Musa Bey sormuş, IŞİD... Bununla ilgili Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetkili makamları, Bakanlık olarak bizlerin yaptığı açıklama ki "Amerika ve Rusya" dendi. Zannediyorum, orada gündemi biraz eksik takip ediyoruz. Amerika, Rusya'nın bu açıklamasının olduğu günün hemen akabinde bunu reddeden, safsata olduğunu ifade eden açıklamalar yaptı, gerçek dışı olduğuna yönelik açıklamalar yaptı ama tabii ki "Amerika şunu şöyle dedi, bunu böyle dedi." demekten ziyade, ben Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşı olarak -bir bakan olmaktan önce- böyle bir iddiayı üçüncü bir şahsın dillendirmesi... Nasıl bir iddiayı? Türkiye Cumhuriyeti devletini, terör örgütü ilan ettiği bir kurumla, şahıslarla, ne idüğü belirsiz bir yapıyla ilişkilendiriyor olmak bence utanç vesilesi bir konudur. Türkiye Cumhuriyeti devleti, böyle bir terör örgütüyle hiçbir ama hiçbir, bırakın ticari, ekonomik, hiçbir ilişkiye girmez. Onun için, bu konunun ötesinde bir açıklama yapmaya gerek duymuyorum. Dolayısıyla, IŞİD...

AHMET YILDIRIM (Muş) - On ay öncesine kadar öyle değildi. On ay öncesine kadar "öfkeli gençler"di bunlar, Başbakan böyle tanımladı.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devleti, IŞİD'i, DAEŞ'i dünyada ilk terör örgütü ilan edilen ülkelerden bir tanesidir.

BAŞKAN - 2013'te.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) -Dolayısıyla, bütün bu süreçler özelinde, bu, cevaplaması bile abes görülecek bir konu ama üç beş kişi sordu diye haydi böyle bir şekilde geçelim.

Musa Bey'in diğer sorularından bir tanesi, dağıtımdaki işten çıkarılmalarla ilgili. Bununla ilgili yaptık ama tabii, burada şöyle bir durum var: Bakanlığımız ve EPDK özelinde yapmış olduğumuz şeylerin dışında, özellikle dağıtım ve özelleştirmeler noktasında bakıldığında, özel sektörün işlettiği bir alandan bahsediyoruz. Türkiye'de 21 dağıtım bölgesi özelleştirilme kapsamı noktasında. Bugüne kadar ortaya çıkan resim özelinde, özel sektörün tıpkı diğer sektörlerde olduğu gibi, elektrik dağıtımında da kendi tasarrufunda olan bir konudan bahsediyoruz. Ancak, buna rağmen, gerek biz Bakanlığımız olarak gerek EPDK, insan kaynağı yönetimi noktasında ilişkili firmalarla yakın teması, özellikle işten çıkarılma konusunda hassas iletişimini sürdürmeye devam ediyor.

Baki Bey'in sorusu: "Barajlar satılacak mı?" "Barajlar satılacak mı?" hususu, bakın, burada çok önemli bir şeyden bahsediyoruz, iktidarımız döneminde, ciddi sayıda enerji santralinin özelleştirilmesini gerçekleştirdik. Burada, yapılan stratejinin en önemli noktası şuydu: Neydi? Türkiye'de ortalama yaş ömrü on yıl, yirmi yıl, otuz yıl üzerinde olan kamunun sahipliğinde olan santrallerle ilgili çok önemli bir sorunla karşı karşıyaydı Türkiye. İşte, enerji verimliliğinden bahsettik "yenilenebilir" dedik, demin bahsettiğiniz birçok konu var ya, bu kapsam ışığında, hem daha verimli kullanılması hem bu kaynakların etkili yönetilmesi kapsamında, Türkiye, bu anlamda devlet olarak çok ciddi santral özelleştirmesinin önünü açtı ve ciddi sayıda, yüzde 20'lerde, 30'larda, 40'larda verimlilikle çalışan birçok santralın özelleştirilmesiyle birlikte -ki, devlet olarak, siz kapı kapı, tek tek bütün bu santralları, ihaleye çıkacaksınız, teknik şartname alacaksınız, şunu yapacaksınız, bunu yapacaksınız, o iptale gidecek, o şuna gidecek- özelleştirilmesi kapsamında Türkiye'deki yerli ve yenilenebilir kaynaklar -HES'ler için, kömürler için- daha verimli kullanılması noktasında özelleştirme kapsamında önemli adımlar atmıştır. Nereye kadar? Bütün barajlar satılacak mı? Şahsi görüşüm, bütün barajların satılmasıyla ilgili bir durum söz konusu değil. Türkiye'nin büyük kapasite ve rezervlere sahip önemli elektrik üretim santrallerinin tamamını özelleştirmek gibi bir stratejisi yok, tıpkı, bütün piyasanın liberalleştirilmesi gibi. Türkiye, nasıl bankacılık sektöründe önemli bir liberalleşme yaşadıysa ve kısmi ve anlamlı bir noktada kamu payı devam ediyorsa piyasanın normalleşmesiyle ilgili, enerji piyasasında da önemli bir noktada özelleştirildiği gibi, anlamlı bir noktada da kamu payı, üretim anlamında piyasada denge mekanizması unsuru oluşması noktasında da devam etmek durumundadır. Buna bu şekilde bakılabilir.

Şirin Bey'in söylediği konu, elektrik kesintileri ve Sinop ve Mersin'deki nükleerle ilgili konu. Bu iki konu aslında çok önemli iki konu. Bu konuyla ilişkili birçok soruyu da aynı çerçevede aslında değerlendirmek istiyorum. Demin de kısmen cevap verdiğim bir konu bu.

Özellikle elektrik kesintileri, 21 dağıtım bölgesinde yatırım ihtiyacı ve buna dayalı olarak şebeke ve bireysel tüketim, bölgesel tüketim, sanayi tüketiminin artmasına dayalı maalesef, yaşlı ve eski şebeke altyapısından kaynaklı, önümüzdeki dönemde kesintilerle muhatap oluyoruz, olacağız ama amacımız, dediğim gibi, 21 bölge özelinde takiple, yatırımın takibiyle bunu önümüzdeki beş yıl çok ciddi bir şekilde iyileştirerek kesintileri minimum düzeye çekecek noktalar oluşturmak, Sinop da bunlardan bir tanesi.

Sinop-Mersin hususuna geldik yani nükleer santral gerekli, gerekli değil sorusuna en az on beş dakika, sırf sadece ona cevap verebilirim, yirmi dakika, yarım saat cevap verebilirim ama şu özelde: Sadece nükleer santraller...

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sayın Bakan, biz nükleer santral illa olmasın demiyoruz ama yer seçimi yanlış.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Oraya geleceğim.

Nükleer santral yapmak için şöyle bir teknik altyapıyla veya siyasi bir bakış açısıyla hareket edemezsiniz, bu benim şahsi görüşüm değil, teknik çalışmalar özelinde dünyadaki uluslararası standartlara dayalı, takip edilmesi bir usuldür. Nedir bu? O da şudur: Bununla alakalı yaklaşık 18 tane kriter vardır. Nedir? Deprem bölgesiyle alakalı husus, hava sahasıyla ilgili bir husus, su kaynaklarına yakınlığıyla ilgili bir husus, şununla, şununla, yaklaşık 18 tane kritere göre...

BAŞKAN - Sayın Bakan, bu çok kapsamlı, bunu yazılı gönderseniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Yazılı da gönderirim ama bunu kısaca özetleyeyim. Kamuoyunun bilgilendirilmesi açısından da, vekillerimizin bilgilendirilmesi açısından da çok kısaca paketlemek istiyorum şunu. Aslında önemli yani yanlış bilinen genel kanaatlerle ilgili önemli bir konu bu, bunu bilmek lazım, hakikaten bunu bilmek lazım.

18 tane kriter: Uçak yollarıyla alakalı mı? Göç yollarıyla ilişkili mi? Deprem fayının üzerinde mi? Su kaynaklarına yakın mı? Niye? Çünkü bunun santral dönüşümüyle ilgili su kaynaklarından beslenmesi lazım. Açık galeri mi kapalı galeri mi? Açıksa bununla ilgili su tüketim ihtiyacı fazla olacak, kapalıysa fazla olacak.

MUSA ÇAM (İzmir) - Onlara bakıyor musunuz?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Dolayısıyla, bütün bu kriterlere dayalı ortaya koyulan değerlendirmeler noktasında Türkiye'deki birçok bölge, puanlama yapılıyor, bu puanlamaya dayalı ortaya çıkan, puanlama noktasında en güvenli, en doğru, en fizibl bölgeler seçiliyor. Sinop ve Mersin bununla alakalı bir konu. Tabii, bunun kamuoyuyla iletişim tarafı, kamuoyunun onayı tarafı, ÇED sürecinde bununla ilgili...

MUSA ÇAM (İzmir) - İzmir Yarımadasına yaptığınız rüzgâr gülleriyle alakalı olarak da bunlar yapıldı mı? Teori olarak öyle onlar.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - ...sivil toplum kuruluşları, sosyal kuruluşlarla bununla alakalı toplantılar yapıldı, bununla ilgili sonuçlar takip edildi.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Bu kriterlere uyuldu mu Mersin'de?

MUSA ÇAM (İzmir) - Buradan, Ankara'dan lisans veriyorsunuz, gitmiyorsunuz bile oralara.

BAŞKAN - Sayın Şimşek, Sayın Çam, bakın, hiç kimse size konuşurken müdahale etmedi, yapmayın.

MUSA ÇAM (İzmir) - Kırk beş dakika biz konuşmadık ama. Biz on iki dakika konuştuk, Bakan kırk beş dakika konuştu.

BAŞKAN - Affedersiniz, 20 kişi on ikişer dakika, hesabı öyle yapacaksınız.

Buyurun Sayın Bakan, son dört dakika zaten, sizi konuşturmak istemiyorlar.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Yok, hızlıca... Yok, yok. Sağ olsunlar vekillerimiz, canları sağ olsun.

Tabii, bunun çevreye etkisi, bununla ilgili acaba toplumsal olarak bölgenin ne kadar etkilendiği, etkilenmediği... Mesela, şunu bilmek çok önemli bir konu: Fransa'da Paris'in dibinde nükleer santral var. 90 kilometre yerleşim yerine yakın santraller var. Bununla ilgili...

AHMET YILDIRIM (Muş) - Atıkları nerede Sayın Bakanım? Bu atıklar Orta Anadolu'da.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Böyle hamasi konuştuğunuz zaman, bilgiye dayalı olmadan...

AHMET YILDIRIM (Muş) - O Paris'teki nükleer santralin atıkları nereye depolanıyor?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Dolayısıyla, 60 tane, 70 tane nükleer santral var, tek tek hepsinin neresi, bir araştıralım bakalım, nereye atılıyormuş bakarız.

Dolayısıyla, 90 kilometre yakınında, 60 kilometre yakınında...

BAŞKAN - Ben depolamıyorum, bana bakma.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Sizin memlekete de, Isparta'ya da koyuyorlar.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - New York'ta 60 kilometre New York'a yakınlıkta santral var.

Dolayısıyla, nükleer santralin çevreye etkisinden bahsediyoruz, bakın. Nükleer santralın yıllık 50 mikrozibert etkisi varken, bir kere MR cihazına girip çıkan bir insanın etkilendiği radyasyon ne kadar, biliyor musunuz? Bakın, bir yıllık nükleer santralin etrafında yaşayan bir insan 50 mikrozibert radyasyona muhatap olurken, bir MR'a giren -sağlıkçılar "MR'a niye girdiniz bu kadar radyasyon var." diye biraz kızacak ama- 6.900 mikrozibert.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sayın Bakan MR'ı bırakın Çernobil'den bahsedin. Normal şartları düşünmeyin, komple düşünün.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Dolayısıyla, dünyada bugüne kadar 3 tane nükleer santral kazası olmuş, değil mi? Bir tanesi Amerika'da, bir tanesi 1986'da Çernobil'de, diğeri de bildiğiniz gibi, Japonya Fukuşima'da, 2013'de.

Biliyorsunuz, uçaklar da düşüyor, kömür santrallarında kaza oluyor. İşin doğası gereği, işin teknolojisi gereği, siz en iyisini, en güvenlisini, en sağlıklısını halkınızın, vatandaşınızın iyiliği noktasında, gelişimi noktasında yapmakla mükellefsiniz. Nitekim, bu kaygılardan bahsediyoruz ya, bence daha çok kaygı duymamız gereken, haklı kaygılarınızın içerisinde, kesinlikle katıldığım kaygılarınız içerisinde haklı olarak duymamız gereken şöyle bir kaygı var: Türkiye'nin sınırına onlarca kilometre yakınlıkta, Ermenistan'da otuz, kırk yıllık teknolojiyi, eski bir teknolojiyi haiz Ermenistan'da nükleer santral var. Allah korusun. Bulgaristan'da...

ERKAN HABERAL (Ankara) - O da Rus teknolojisi.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - 1970'lerin teknolojisi. Fukuşima da Japon teknolojisiydi o zaman; öbürü de, Indiana'daki de, Amerika'daki de Amerikan teknolojisiydi. Böyle bakmamak lazım. Bence şöyle bakmak lazım diye şahsi olarak düşünüyorum, tabii özgürsünüz nasıl düşüneceğiniz noktasında, dayatmak için söylemiyorum ama bence bakmamız gereken nokta şu: Halkımızın güvenliği noktasında, uçaklar düşüyor; o zaman uçağa binmeyelim. İşte, kuş yollarını göç yollarını etkiliyor, ne yapmayalım, rüzgâr yapmayalım. Tarlalarımız şey oluyor, güneş yapmayalım. Türkiye'nin, teknoloji noktasında dünyadaki genel trentlerden ayrı bir trent izlemeye, ne altyapı lüksü var ne güvenlik anlamında bir lüksü var ne ekonomik lüksü var. Türkiye, dünyadaki "best practice" dediğimiz en iyi uygulamaları taşıyıp, Türkiye'deki uygun ekonomik ve kültürel iklimle de uyumlu bir şekilde en iyilerini getirmekle mükellef, enerji de bunlardan bir tanesi, nükleer de bunlardan bir tanesi...

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Sürdürülebilir enerji diye bir şey var Sayın Bakan.

ERKAN HABERAL (Ankara) - Eski teknoloji.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Dolayısıyla, özellikle ve özellikle...

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - TTK'ya işçi alacak mısınız Sayın Bakan?

BAŞKAN - Arkadaşlar, son on dört saniye, Sayın Bakana selamlama için bari müsaade edin.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Bayağı bir konu var, hangi birini...

BAŞKAN - Sayın Bakan, gerisini yazılı göndereceksiniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Yok, şöyle...

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Daha sorulara cevap vermedi ki.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Mesela kaya gazı sorusu gelmişti, ona da hemen bir cevap vereyim.

Mesela kaya gazı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, süre doldu efendim.