KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Aslında, tabii, bütçenin son dönemine geldik, arkadaşlarımız birçok şeyi özetlemeye çalıştı. Yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber aslında bizim ele almamız gereken konulardan biri Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi başlangıcında ne düşünülüyordu, hedefler neydi ve neler oldu? Ülkenin daha demokratik bir ortama gelinmesi düşünülüyordu. "Ekonomiyi bana teslim edin, 'faiz' diye bir şey kalmaz. Herkes mutlu olacak. Yoksulluk kalmayacak. Demokrasi gelecek, çatışma, kutuplaşma olmayacak." deniliyordu. Şu andaki geldiğimiz tabloda neler var? Tabii, buraya gelmeden önce, Türkiye dışında dünyaya da bakmak lazım. Dünyada çeşitli araştırma kurumları var. Dünya nereye gidiyor, neye evriliyor, buna göre nasıl önlemler almak lazım, neler yapılması lazım veya dünyanın gidişatını seyredip hangi konuda çaba harcamak lazım? Dünya giderek, aslında...

200'den fazla ülkede araştırma yapan Dem Enstitüsü diye bir enstitü var, bir demokrasi raporu yayınladı. Bu demokrasi raporuna göre dünyada son otuz yılda demokratik değerlerden giderek bir uzaklaşma söz konusu ve 1989 yılındaki seviyeye giderek bir gerileme ortada. Dünyada şu anda nüfusun yüzde 70'i otoriter rejimler tarafından yönetiliyor, yaklaşık 5,5 milyar insan. Son elli yılda otoriterleşme artıyor ve son on yılda daha da çok artış söz konusu, özellikle demokrasi çöküyor.

Peki, bu fotoğrafa baktığımızda Türkiye nerede yer alıyor? Türkiye açısından daha vahim, daha ürkütücü çünkü yapılan araştırmaya göre en çok otoriterleşme eğilimi olan 5'inci ülke Türkiye; Ruanda, Bangladeş gibi ülkelerle anılmakta, 179 ülke arasında 147'nci. Kutuplaşma neye yarıyor? Otoriterleşmeyle beraber seyreden bir süreç... İktidarlar, iktidarlarını sürdürmek için kutuplaşmayı daha çok öne çıkarıp, bununla beraber toplumda işsizlik, yoksulluk ve birçok problemin konuşulmasını önlemiş oluyor. Ne oluyor? Güvenlik, daha fazla güvenlik, daha fazla güvenlik. "Daha fazla güvenlik, daha fazla güvenlik" dediğinizde daha az hukuk, daha az hak, daha çok yoksulluk, daha çok işsizlik, daha çok korku ve yolsuzluk. Çünkü yolsuzluğun olduğu yerde yoksulluk da artıyor. En çok da ne olması gerekir yolsuzluğun olduğu yerde, yolsuzlukla mücadele edilmesi lazım.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle -bizim ele aldığımız sistemde- giderek demokrasi krizi artıyor, demokratik işleyiş azalıyor, belli bir azınlık büyük bir şatafat, lüks içinde yaşıyor ve milyonlar açlığa mahkûm ediliyor, sefalete mahkûm ediliyor, Türkiye, sefalet endekslerinde artık liste başını almış oluyor. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber insan hakları, yargı, ekonomi, kuvvetler ayrılığı yok olduğu gibi, tümüyle denetim ortadan kaldırılmış.

Daha önce, benim üç yıllık Plan ve Bütçe Komisyonu deneyimimde gelen kurumların artık giderek azaldığı veya yeterli bilgi vermediği de ortada. Yürütmede tümüyle orantısız, denetimsiz bir güçlenme söz konusu ve tümüyle Meclisin yetkisi saraya devredilmiş gibi. "Neden?" diyeceksiniz, Meclise gelen kanunlara baktığınızda kanunların yasallaşmasında şu ana kadar muhalefetin verdiği herhangi bir yasa geçmemiş; hep iktidarın, iktidar ile kendi ortağının... Rıza yerine baskı, rıza yerine korku ve bir norma dönüşmüş otoriter tarz artmış ve kayyum yönetimi tarzı giderek artık her tarafta benimsenmiş. "Ben atarım, ben bilirim. Bunu uzatırım, devam ettiririm." Baskı, şiddet, insan hakları ihlalleri, emek sömürüsü, gelir adaletsizliği, ekolojik yıkım tümüyle bir olağan rejime dönüşmüş.

Peki, sonuç; ekonomik kriz, buhran. Bu buhranla beraber herhangi bir çare yok, herhangi bir çözüm yok. Tek çözüm daha kutuplaştırıcı, ayrımcı, nefret dolu bir söyleme yönelmek ve böylece bu süreçle beraber tekrar iktidarda kalabilmek için provokasyonlara, gerginliklere devam ama milyonların açlığı, milyonların özgürlükten yoksunluğu, milyonların talepleri dikkate alınmıyor. Ne oluyor? Faiz düşüyor, Türk lirası değer kaybediyor, enflasyon artıyor ve korkuyla beraber insanlar daha da tedirgin, daha da bunalımda.

2018'den bugüne geldiğimizde artan bütün oranlar büyük çoğunluğun aleyhine, belli bir azınlığın lehine olmuş, zenginleşmiş ve giderek özgürlükler kısıtlanmış, demokratik değerler kısıtlanmış, baskı artmış...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Necdet İpekyüz, süreniz geçmiştir yarım dakika, farkına varmadım ben.

Son cümlenizi alayım.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Son cümle şu; yeni sistemle beraber ele alınması gereken süreç şu bütçeyle ilgili: Bu bütçe tekrar giderek kaotik ortamı devam ettirecektir. Daha demokratik ortam, şeffaf, katılımcı, hesap sorulabilir bir bütçenin olması lazım.

Teşekkür ediyorum.