KOMİSYON KONUŞMASI

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, öncelikle, dikkat çeken bir durumu gündeme taşımak istiyorum, tutanaklara; sizin de dikkatinizi çekmek istiyorum. Şimdi, burada 10 Sayıştay raporu var. Sayıştay raporlarını ben her gün inceliyorum ama 10 kuruma ait Sayıştay raporunda dikkate değer bulgu yoktu. Cumhurbaşkanlığıyla ilgili Sayıştay raporunda bir şey olmamasını anlarım, orada nezaketen bazı konuların Cumhurbaşkanlığı içerisinde çözülmesini, rapora bağlanmadan buraya gelmesini anlarım ama diğer kurumları anlamam zor. Eğer "Hiçbir şey bulamadık." diyorsa Sayıştay, onu da anlarım, takdir ederim o zaman da ama böyle bir durum var. Diyanet İşleri Başkanlığı, TMSF, İletişim Başkanlığı -eski adıyla- Savunma Sanayii Müsteşarlığı Başkanlığı gibi yerlerde daha dişe dokunur bulguların, eleştirilerin olması gerekirdi. Yani, aslında, Sayıştay bulgusu olmaması bu kurumlara iyilik değil ya da devlete iyilik değil, kötülük yapılmış oluyor. Ne kadar çok eleştiri olursa o kadar kendilerini daha iyi düzenlerler, düzeltirler, daha olumlu olur; çok olumlu bir şey yapmıyoruz sonuç olarak.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, dünyada yeni bir denge arayışı var, siz de gayet iyi biliyorsunuz. Bu denge arayışı, özellikle batıdan doğuya doğru gücün kaymasını getiriyor. Doğuda yeni kalkınmakta olan, gelişmekte olan, ekonomisi gelişmekte olan ülkeler var, bunlar hızla kalkınıyor, bu kalkınma yarışında öne geçmeye çalışıyorlar. Ekonomik olarak oluşan bu algı aynı zamanda askerî, kültürel ve sosyal alanlar için de geçerli, o alanlarda da böyle bir yarış olduğunu görüyoruz, güç dengesinin değişmekte olduğunu görüyoruz.

Yine, küresel çapta dünyada en büyük göç olayını yaşıyoruz, çok büyük bir göç söz konusu, şimdiye kadar olmamıştı ve bu göç olgusu gelişerek devam edecek, öyle görünüyor; bu da tabii, dünyada özgürlüklere, demokrasiye ket vuruyor, büyük sıkıntılar doğuruyor. Batı ülkeleri kendilerine doğru olan bu göçten kendilerini korumak için daha devletçi, daha antidemokratik, daha milliyetçi, daha tutucu -kendi ülkelerine göre- eğilimlerini artırıyorlar, tavırlarını daha da sıkılaştırıyorlar; bunun sonucu olarak dünyada antidemokratik bir gelişme de mevcut; tabii, sonuçlarından bir tanesi bu.

Türkiye ise en fazla göç alan ülke, şu anda bizden daha fazla mültecinin olduğu -nüfusuna göre- başka bir ülke yok ama biz aynı zamanda göç veriyoruz. Gelen mülteciler eğitimsiz; bize entegre olmuş kişiler değil, kabul etmiş kişiler değil, biz de o yönde bir çalışma yapmıyoruz ama bir taraftan da biz göç veriyoruz; eğitimli, aklı başında, iyi yetişmiş gençlerimizi yurt dışına gönderiyoruz. Dün burada Sağlık Bakanlığı vardı; Sağlık Bakanlığıyla ilgili, özellikle doktorlarla ilgili büyük bir kayıp söz konusu son yıllarda. Onun haricinde, mühendisler için de yazılımcılar için de bilişim sektörü için de bunlar geçerli, böyle gerçekler var. Ayrıca, sermaye çıkışını da yaşıyoruz yani beyin göçü var, sermaye göçü de var. Sayın Maliye Bakanına sordum ben, cevap veremedi, vermedi: Mesela 2014, 2015'te yurt dışında Türk vatandaşlarına ait 150 milyar dolara yakın bir para mevcuttu; o zamanki Maliye Bakanı bunu açıklamıştı, 2 kere açıkladı; Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı kayıtlarıyla bunu tespit etmek mümkün. Şu anda, yurt dışında Türk vatandaşlarına ait bunun çok çok daha üzerinde, bu 150 milyar doların çok daha üzerinde, birkaç katı sermaye var yani büyük bir sermaye göçü de var beyin göçünün yanı sıra bu, vahim bir tablo yaratıyor. Türkiye'de bulunan mülteciler entegre edilmemiş, nerede oldukları belli değil, sayısını bile tam olarak bilmiyoruz.

Bakın, Ankara'nın göbeğinde -Ankara Türkiye'nin başkenti- geliyor bir Afganlı, 5 arkadaşını bıçaklıyor, öldürüyor, gidiyor; tekrar, geldiği gibi gidebiliyor. Nereden geldi, nereden çıktı, çıkış yaptı belli değil; böyle bir ülkeyiz. Türkiye'de mülteciler çalışıyor, kaçak çalışıyor; kaçak çalışıyor ama ücretli değil sadece, iş de kuruyor, esnafla rekabet edebiliyor, kayıt dışı olarak esnaflık yapıyor, iş adamlığı yapıyor; vergi numarası yok, sosyal güvenlik primi yatırmıyor ama çalışabiliyor, vergi yatırmıyor ama çalışabiliyor; böyle kayıt dışılığı da artırdık. Bir garip ülke oldu; sistemi, bu oluşumu kavrayamayan garip bir yapı var. Bu, tabii, Türkiye'de sorunları, suçu, sıkıntıyı daha fazla artırıyor.

Bunların sonucu, bir de ilave olarak, kamu mali yapısı, kurumların yapısı da bozulmuş vaziyette; gittikçe de bozuluyor, çok önemli hasarlar var kamu mali yapısında ve dinamik bir mücadele ortaya konamıyor, bunun en önemli sebebi de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi. Bu, bu olumsuz gelişimi kavrayamıyor bir türlü; bununla mücadele edemiyor Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi. Bunun sonucu olarak "Edebiliyor." diyorsak şunu söylemeniz lazım: Net hata ve noksan tarihte ilk defa 28 milyar doların üzerine çıkmış, bu nedir? Açıklayabilen şimdiye kadar olmadı. Bütün bakanlıklar buradan geldi, geçti; hiçbiri ekonomiyle ilgili bunu açıklayamadı. "Efendim, bu cari açık uyuşturucudur, mafya bağlantılıdır, diğer suç örgütleriyle bağlantılıdır." dendiği zaman da her şey söylendi. Peki, o zaman "net hata, noksan" nedir? Cari açık 60 milyar doları bulacak bu sene, bu nedir? Ya, insanın evine giren para, kaynağı belli değilse onu mutlu edebilir mi? Türkiye'ye de aynı şekilde giren para bizi mutlu etmiyor. Bütün mafya liderleri... Geçenlerde İtalyan mafya liderinin Türkiye'de dört sene sonunda yakalandığı, dört sene burada kaldığı; Sırbistan mafya liderinin sekiz yıl kaldığı; işte, Gürcü, Azeri, Rus ya da Balkan ülkelerine ait birçok mafya liderinin, mafyaların Türkiye'de olduğu, Türkiye'den kendi paralarının değerini belirlediği vesaire hep konuşuluyor; böyle bir ülke olduk. Güvenliğin, ekonominin, siyasetin suç trafiğinin iç içe geçtiği, maalesef, bir yapı söz konusu; net hata noksan rakamı, cari açık rakamı da bunları net olarak ortaya koyuyor. Bunlarla mücadele edilmesi gerekiyor. Burada ilgili kurumlar var. Millî Güvenlik Kurulumuz da herhâlde bunların farkındadır, bunlar rapor ediliyordur. Bunlar daha net mücadele edilmesi gereken tespitlerimiz ama bunlar Türkiye'yi çok daha fazla sıkıntıya götürebilecek gibi görünüyor. Onun için, bütün vatandaş endişeli, yarınlarıyla ilgili herkes kafasında soru işaretleri taşıyor. Bunların izole edilmesi lazım, bunlarla mücadele edilmesi lazım ama bu yapıyla mücadele etmenin sıkıntılı olduğunu görüyoruz. Bakın, şimdiye kadar bu konuları da gündeme getirmediniz. Yani Kabine olarak hiç kimse bu konuların ciddi olduğunu, bunlarla bu şekilde, şu şu şu şekillerde mücadele edildiğini, şöyle şöyle projeler ortaya konduğunu söyleyemedi. Bunlarla hâlbuki çok ciddi bir şekilde mücadele edilmesi gerekir. Türkiye'nin yeni bir vizyonla, anlayışla, programla mücadelesini ortaya koyması gerekir.

Ayrıca, bunların dışında bir konuyu da gündeme getirmek istiyorum. Bu hava harekâtımızın, güneyimizdeki harekâtın aşağı yukarı bir haftası oldu. Cumhurbaşkanımızdan sonra salı günkü toplantıda da Millî Savunma Bakanımız tekrar ifade etti, kara harekâtıyla destekleneceğini söyledi, şimdiye kadar desteklenmedi. Hava harekâtı ile kara harekâtı eş anlı veya hemen takibinde yapılır, uzamasının bir gerekçesi var mıdır? Onu da sormak istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, Cumhurbaşkanlığının ve bağlı kurumların bütçelerinin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.