KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2016 yılı bütçesinin Bakanlığınıza, Bakanlığımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz. Size yeni görevinizde de başarılar diliyoruz Sayın Bakan. Ayrıca, odalarımıza göndermiş olduğunuz narenciye için de çok teşekkür ederiz, sağ olun, var olun.

Anayasa'nın 56'ncı maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin devletin ve yurttaşların ödevi olduğunu açık ve net bir şekilde belirtmektedir. Ülkemizde Çevre Kanunu'nun yayımlanmasının üzerinden otuz, Çevre Bakanlığının kuruluşunun üzerinden de yirmi beş yıl geçmiş bulunuyor. Çevre Kanunu'nun yayımlanması sonrası arka arkaya Hava Kalitesinin Korunması 1986, Su Kirliliği Kontrolü 1988, Katı Atıkların Kontrolü 1991, Çevresel Etki Değerlendirmesi 1993 ve Tehlikeli Atıkların Kontrolü 1995 Yönetmelikleri yayımlandı. Çevre Kanunu'nun yayımlanmasından bu yana geçen süre zarfında yayımlanan yönetmelik sayısı 40'a ulaşmış durumda.

1991 yılında kurulan Çevre Bakanlığı on iki yıllık bir faaliyet döneminden sonra 2003 yılında Çevre ve Orman Bakanlığına dönüştürüldü. 2011 yılına gelindiğinde ise Çevre ve Orman Bakanlığı ikiye ayrılarak Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile 2011 tarihli ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kurulmuş oldu. Aslında baktığımızda, çevre ve şehircilik, birisi gerçekten doğayı, tabiatı koruması gereken bir anlam, yüklem, öbür tarafı da şehircilik, sürekli imar, inşaat, beton. Dolayısıyla, bu kurulmuş olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aslında doğru bir bakanlık değil, kuruluş gerekçesi de yanlıştır. Bunun mutlaka ve mutlaka önümüzdeki dönemde gözden geçirilmesi ve yeni baştan, sadece tek başına çevre bakanlığı olarak tekrar inşa edilmesi ve kurulması gerekiyor.

Böylelikle çevre yönetiminin en önemli unsurlarından biri olan kurumsal süreklilik, bakanlığın sürekli olarak değişen, birleşen, ayrışan yapısıyla ortadan kalkıyor, Çevre Bakanlığı önce Orman Bakanlığının, günümüzde ise Bayındırlık Bakanlığının bir alt bileşeni hâline geliyor. Çevre Bakanlığının sürekli değişen bu yapısıyla birlikte dikkat çeken bir husus da çevre mevzuatında gerçekleştirilen sürekli değişikliklerdir.

Çevrenin korunmasının ekonomik gelişmenin önünde bir engel olduğu ön yargısının ülke yönetiminde hâkim olması, çevre mevzuatında bitmek bilmeyen bir değişiklikler sürecine yol açmaktadır. Özellikle, çevre mevzuatına hayatiyet kazandıran yönetmeliklerde yapılan değişikliklerin çokluğu ve bu değişikliklerin mevcut yönetmelik hükümlerinin gevşetilmesi şeklinde gerçekleştirilmesi dikkat çekicidir.

Bu konuda, bilhassa, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nde ve 2004 yılı sonundan itibaren Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nde yapılan değişiklikler örnek oluşturmaktadır. ÇED Yönetmeliği çevre sorunlarının çözülmesi adına en temel yönetmeliktir. Avrupa Birliğinde 3 defa değiştirilen ÇED Yönetmeliği ülkemizde 7 defa baştan aşağıya her bakan değişikliğinde yenilendi ve muafiyetler, hukuksuzluklar daha da artırıldı. 2002-2015 arasında yönetmelik 5 defa baştan aşağıya değiştirildi, son yirmi yılda 17 defa değişiklik yapıldı. Bu değişikliklerin bir kısmı odaların açtığı davalar neticesiyle yapıldı. Son olarak da 2014 yılının sonunda yine ÇED'de büyük bir değişiklik yapıldı.

Ülkemizde çevrenin korunması ve çevre yönetimine verilen önemin en önemli göstergelerinden biri de çevrenin korunması konusunda görevlendirilen bakanlıklara ayrılan bütçedeki paylardır.

2012 ve 2014 yılı bahar aylarında Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan çevre istatistikleri, 2012 yıl sonu itibarıyla atık su arıtımı, katı atık bertarafı, tehlikeli atıklar gibi konularda ülkemizin performansını değerlendirecek verileri bizlere sunmaktadır.

TÜİK 2012 yılı atık su istatistiklerine göre, 2012 yılında ülkemizdeki 2.950 belediyeye karşın yalnızca 460 atık su arıtma tesisi bulunmaktadır. Bu 460 tesisten Avrupa Birliği standartlarında arıtma yapan tesis sayısı 70 olup 2012 yılında arıtılan 3,3 milyar metreküp atık suyun 1,9 milyar metreküpü de bu tesislerde arıtılmıştır. 2012 yılında üretilen evsel atık su miktarının 4,07 milyar metreküp olduğu dikkate alınırsa belediyelerde üretilen atık suyun yüzde 80'inin arıtıldığı ancak AB standartlarında arıtılan atık su oranının yüzde 47 oranında olduğu ortaya çıkmaktadır. İmalat sektöründe ise 2010 yılında üretilen 1,3 milyar metreküp atık suyun 244 milyon metreküpünün yani yüzde 19'unun arıtıldığı anlaşılmaktadır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yetkin ve yeterli sayıda personele sahip olmaması ülkemizin çevresel yönetim denetim ve uygulama süreçlerinde de ciddi problemler oluşturmaktadır. Ülkemizin çevre yönetimindeki büyük problemler devam ederken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2009 yılından beri farklı versiyonlarını yürüttüğü mevzuat değişiklikleri süreciyle çevre yönetiminde uman meslek disiplini olan çevre mühendisliğini yok saymakta, dört yıllık çevre mühendisliği eğitimi ve diplomasını üç-beş günlük bir eğitim ile diğer meslek gruplarına "çevre görevlisi" adı altında verilen belge ile itibarsızlaştırıldığı "Çevre Görevlisi, Çevre Yönetim Birimi ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkında Yönetmelik" hükümleri kapsamında ticari bir rant hâline gelen eğitimler gerçekleştirmektedir.

2014-2015-2016 yılı içerisinde çevre görevlisi eğitimleri düzenlenmiş, dört yıllık çevre mühendisliği eğitimini başarıyla tamamlayan mühendislerimiz diğer meslek gruplarıyla birlikte eğitime tabi tutularak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Türkiye Çevre Koruma Vakfı (TÜÇEV) üzerinden yürüttüğü bir ticari ranta zorunlu tutulmuş, eğitim ve belge ücreti olarak ödenen yüksek rakamlarla karşı karşıya bırakılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yatırım ve betonlaşma bakanlığı olmamalıdır, özellikle betonlaşma bakanlığı olmamalıdır.

Dünyada biyolojik çeşitlilik anlamında çok önemli bir yeri olan ülkemizin çevrenin doğanın korunmasından sorumlu bakanlığı bugüne kadar bakanlığa yapılan toplam 56.071 çevresel etki değerlendirmesi başvurusunun yüzde 95'ini onaylamıştır. Şimdiye dek yalnızca 43 projeye olumsuz ÇED raporu verilmiştir.

Aynı bakanlığın bir genel müdürlüğünün "Mutlaka korunması gerekir." dediği bir bölge için başka bir genel müdürlük tahripkâr yatırımlara ÇED izinleri veriyor. Bu konuda birçok çarpıcı örnek, örneğin benim seçim bölgem olan İzmir Karaburun, Çeşme, Urla ve Seferihisar bölgesi de var.

Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Karaburun Yarımadası'nı "Nadir türlerin de yaşam alanı olan zengin ekosistemi ile kadim kültürü ve özgün üretimiyle uluslararası ölçekte çok değerli bir yarımada." olarak tanımladı ve gelecek nesillere aktarılması için "Mutlaka özel çevre koruma alanı ilan edilmesi gerekir." diyerek ÖÇKA ilan raporu hazırladı. Buna Enerji Bakanlığı hariç tüm ilgili kuruluşlar onay verdi. Bu rapor bakanlığın raflarında beklemeye alındı ve aynı bakanlık Karaburun Yarımadası'nın yüzölçümünün yüzde 71'ini rüzgâr santrallerine tahsisi için ÇED olumlu kararları verdi. Uluslararası anlaşmalarla ülke olarak korumayı taahhüt ettiğimiz Akdeniz foklarının kalan son yaşam alanı, denizlerin akciğerleri olan deniz çayırlarının Ege'deki en zengin bölgesi Karaburun denizlerinde de 600 bin metrekare alan Çevre Bakanlığının verdiği olumlu ÇED kararlarıyla balık çiftliklerine teslim edilmiş durumda.

Sayın Bakan, ÇED'in değerli yöneticileri; sizleri en kısa zamanda İzmir'de yarımadaya, Urla'ya, Seferihisar'a, Çeşme'ye, Karaburun'a, Ödemiş'e, Selçuk'a, Torbalı'ya bekliyoruz. Orada vermiş olduğunuz ÇED raporlarıyla birlikte İzmir'in nasıl talan edildiğini, rüzgâr gülleriyle, taş ocaklarıyla, mıcır ocaklarıyla, balık çiftlikleriyle İzmir'in nasıl katledildiğini gelin, orada bir kez daha kendi gözlerinizle görün. Bu doğa düşmanı uygulama Türkiye'nin her tarafında, dünyada sayısı 3-4 olan, Bulgaristan'ın kendi sınırları içinde kalan bölümünü korumaya aldığı longoz ormanları İğneada'da her türlü tahripkâr yatırıma açıldı, Karadeniz'de HES'ler, Yeşil Yol, Akdeniz'de Alakır Vadisi, kuzey ormanları, Urla ormanları, yüzlerce örnek vermek buna mümkündür. ÇED süreçlerine halkın katılımı, prosedürün yerine getirilmesi şeklinde uygulanıyor. Nihai ÇED kararları yerel halkın protestolarıyla katılmadığının bakanlık tutanaklarına geçtiği durumlarda bile "Halk toplantıya katılmıştır." deniliyor ve süreç böylelikle tamamlanmış oluyor. Bakanlık, ÇED raporlarının değerlendirilmesi toplantılarına, bakanlık aleyhine açılan davalara bakanlık yanında müdahil olarak katılan firma avukatlarının kurduğu bir derneği STK temsilcisi olarak davet edebiliyor. Mahkeme kararıyla ÇED olumlu kararları iptal ediliyor, Çevre Bakanlığı ivedilikle 2009/7 Genelgesi'ni uygulayarak yeni ÇED olumlu kararını hemen, anında veriyor.

Bu güzel ülkenin doğası Çevre ve Şehircilik Bakanlığının marifetiyle ne yazık ki katledilmektedir.

Kısa bir süre oldu, bir kadın Bakanımız, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına siz oturdunuz, inanıyoruz ki hiç olmazsa bundan sonra bu tip hukuksuzlukların, bu tip antidemokratik uygulamaların sizin döneminizde -bir kadın Bakan olarak- sona ermesini istiyor ve bekliyoruz, sizleri de yakından takip edeceğimizi bilmenizi istiyoruz.

Sayın Bakan, İzmir Körfez Projesi otuz üç aydır ÇED izni bekliyor. Çevreye etkileri ve yer seçimleri nedeniyle tartışma yaratan çeşitli enerji yatırımlarıyla maden ocaklarına peşi sıra ÇED onayları verilirken 15 Mayıs 2013 tarihinde, bir daha söylüyorum, 15 Mayıs 2013 tarihinde İzmir Körfezi'nin yüzülebilir hâle getirilmesi ve denizin temizlenmesi için istenen ÇED başvurusu hâlâ Ankara'dan onay beklemektedir. Ama gelin, Sancak grubuna, yandaş gruba İzmir Urla'da rüzgâr gülleriyle ilgili hemen, anında ÇED raporları veriliyor, Urla ormanları kesiliyor, biçiliyor, talan ediliyor ama İzmir Körfezi'ni temizlemek için İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı otuz üç aydır -otuz üç aydır arkadaşlar, üç gün değil, otuz üç gün değil- Çevre ve Şehircilik Bakanlığında bu proje bekliyor.

Urla'da söyledik, Selçuk'ta söyledik, İzmir'in en güzel yerlerine taş ocakları, mıcır ocakları, mermer ocakları verilmiş ruhsatlı arkadaşlar. Bergama, İzmir'in en güzel, Türkiye'nin en güzel çam fıstığı üretilen yerleridir arkadaşlar. Türkiye'nin en önemli ticari merkezlerinden birisi, çam fıstığı arkadaşlar. Granit ocaklarına verilen ruhsatlardan, taş ocaklarına verilen ruhsatlardan, mermer ocaklarına verilen ruhsatlardan dolayı sekiz yıldır Bergama'daki çam fıstıkları doğal döllenme gerçekleştiremedikleri için mahsul alınamamaktadır arkadaşlar. Neden? Verilen ÇED raporlarının sonucunda oraya gidiliyor, adam işletmeyi kuruyor ama Ankara'daki arkadaşlar, Bakanlıktaki arkadaşlar orayı harita üzerinde bilmenin ötesinde ne yerine gitmişler, ne bakmışlar, ruhsatı, lisansı vermişler, adam gitmiş, oraya ocağını kurmuş -taş ocağı, mıcır ocağı- doğayı katlediyor arkadaşlar. Dolayısıyla, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çam, toparlamanız için ek süre veriyorum tekrar.

MUSA ÇAM (İzmir) - Toparlıyorum.

...daha çok Çevre Bakanlığının yapması, Şehircilik Bakanlığının imarla ilgili olayları kaldırması gerekiyor. Bizim çevreyi korumamız gerekiyor.

Sayın Bakan, biz güzel bir Türkiye aldık büyüklerimizden, atalarımızdan ama bizden sonraki kuşaklara, çocuklarımıza ve torunlarımıza daha güzel bir Türkiye'yi emanet etmemiz ve onlara teslim etmemiz gerekiyor. Bunun koşulu da daha yaşanılabilir, daha güzel bir Türkiye, özellikle Anayasa'mızda belirtilen maddeye uygun bir şekilde iyi bir çevreyi gelecek kuşaklara teslim etmektir diyoruz. 2016 bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Size de yeni görevinizde başarılar diliyoruz. Bu ilk bütçe görüşmesinde son derece naif, son derece yapıcı bir konuşma yaptık ama önümüzdeki ekim, kasım ayında yapılacak olan bütçe görüşmelerinin sizin açınızdan da çok zorlu geçeceğini bilmenizi istiyoruz. Başarılar diliyoruz.