| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 11 .11.2014 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Komisyonun çok değerli üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli bürokratları, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi bir hafta diliyorum, iyi çalışmalar diliyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın bütçesini görüşüyoruz. Bu bütçenin çalışanlara, emeklilere, yetimlere, dul ve kadınlara hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aynı film kaç kez izlenir acaba? Aynı yara kaç defa kanar, aynı acı kaç defa yaşanır bilen var mı arkadaşlar? "Siz gideceksiniz biz burada ne yapacağız?" diye soran Ermenekli madenci yakınına verilebilecek bir cevap var mıdır acaba? Ya da soruyu şöyle soralım: İnsan hayatını hiçe sayan, kârı insan hayatının önüne koyan bu pespaye, kepaze düzene söylenmedik laf kaldı mı acaba? Hangi laf yüzlerini kızartır, hangi söz vicdanları sızlatır? Yüzlerinin kızarmasını, vicdanlarının sızlamasını daha ne kadar bekleyeceğiz? Azgın ve arsız düzenbazlar neden dizginlenemez ya da nasıl dizginlenir? Ermenek'te 18 madencinin mahsur kalmasının ardından yeni ne söylenebilir, ne yazılabilir? Soma katliamının ardından yazdıklarımıza, söylediklerimize daha neler eklenebilir? Yazılmadık ve söylenmedik ne kaldı, hangi söz kaldı arkadaşlar? "Çalışma hayatında kaza yoktur, cinayet vardır." denmedi mi, söylenmedi mi? Çalışma düzeninin kaza olmayacak şekilde örgütlenmesinin işverenin sorumluluğu olduğu söylenmedi mi, yazılmadı mı? İşverenin işle ilgili her türlü riski öngörüp buna uygun önlemleri alması gerektiği söylenmedi mi, yazılmadı mı, konuşulmadı mı bunlar buralarda? İşverenin en son teknolojiyi kullanarak işçilerin sağlığını ve güvenliğini korumakla yükümlü olduğu defalarca, binlerce kez Meclis kürsülerinde ve bu komisyon odalarında söylenmedi mi? İster redevans ister hizmet alımı adı altında olsun özel sektöre devredilen kömürlerin kamuya ait olduğu söylenmedi mi? Adı ister redevans ister hizmet alımı olsun yapılan işin kamu kaynaklarını özel sektöre peşkeş çekmek olduğu yazılmadı mı, söylenmedi mi, konuşulmadı mı, haykırılmadı mı? Asıl işverenin devlet olduğunun binlerce kez altı çizilmedi mi? İş cinayetleri yaşanan madenleri denetlemekle yükümlü olan kurumların Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olduğu bu Meclis kürsülerinde, bu komisyon odalarında, meydanlarda, sokaklarda binlerce kez tekrarlanmadı mı arkadaşlar? İş yerlerindeki denetim elemanlarının iş güvenliği uzmanlarının, iş yeri hekimlerinin işverenden mutlaka bağımsız olması gerektiği defalarca söylenmedi mi arkadaş? Kamunun iş teftiş kapasitesinin zayıf olduğu, iş müfettişi sayısının yetersiz olduğu defalarca tekrarlanmadı mı arkadaşlar? İş teftiş raporları meslek örgütleri ve sendikalar tarafından istendiğinde ticari sır denilip reddedilmedi mi arkadaşlar? "Sendikanın ve toplu sözleşmenin girmediği madene, iş yerine Azrail girer." denmedi mi binlerce kez? "Taşeron çalışma düzeni, esnek, güvencesiz çalışma öldürür." denmedi mi? İş kazalarının organize birer cinayet olduğu, devletin ve patronun birlikte sorumlu olduğu söylenmedi mi arkadaşlar? Tekrar tekrar söylendi, yazıldı çizildi, haykırıldı. Binlerce insan, meydanlarda ve maden ocaklarının önünde, çocuklarını kaybeden anneler ve babalar, çocuklar tarafından binlerce kez tekrarlandı arkadaşlar. Türkiye'de iş cinayetleri üzerine söylenecek o kadar az şey kaldı ki biz söylüyoruz, onlar ise öldürmeye devam ediyorlar. Mevzuat mı? Türkiye'nin işçi sağlığı ve güvenliği mevzuatında eksiklikler olsa da sorun mevzuat sorunu değil. Mevzuat işçiyi koruyacak ciddi hükümler içeriyor. Peki neden ölümler önlenemiyor? Neden cinayetler artarak devam ediyor? Çünkü sebep teknik değil ekonomik, politiktir arkadaşlar. Madencilikteki özelleştirme, taşeronlaştırma ve güvencesiz çalıştırma düzenidir asıl sebep. Madencileri asıl olarak özelleştirme, taşeronlaştırma, güvencesizlik ve örgütsüzlük öldürmektedir değerli arkadaşlar.
O yüzden, daha net ve köşeli konuşma zamanıdır şimdi. Türkiye'de inşaat, madencilik ve enerji sektörleri birer işçi cehennemine dönüşüyor, dönüştürülmektedir. Türkiye'nin benimsediği sermaye birikim ve enerji modeli nedeniyle bu sektörler büyümeye devam edecek. Bu sektörler kârlı ve tatlı sektörler, sermaye buralara üşüşüyor arkadaşlar. Bu sektörlerde iş cinayetlerini önlemek için acımasız önlemlere ve sert kurallara ihtiyaç vardır. Bunlardan biri madenlerin kamulaştırılmasıdır. Madenler kamunun malıdır, kamunun ciddi bir madencilik işletme bilgisi ve birikimi vardır. Araştırmalar ortaya koyuyor ki, madencilikte özel ve taşeron şirketlerdeki ölümler kamudan katbekat yüksektir. Türkiye'de kömür üretiminin en büyük müşterisi kamudur arkadaşlar. Kömürün önemli bir bölümü halka bedava olarak dağıtılmaktadır. O hâlde madenler neden özel sektör tarafından işletiliyor, neden özel sektöre devrediliyor? Hem maden işçisini korumak ve hem de kamunun kömür ihtiyacını karşılamak mümkündür.
Madencilikte iş cinayetlerini önlemenin en etkin yolu, madenlerin kamu tarafından işletilmesi, maden ocaklarının envanterinin ciddi bir biçimde yapılması ve perakende özel sektöre devredilen madenler yerine havza madenciliğinin öne çıkartılması gerekmektedir değerli arkadaşlar.
Bu nedenle, "amasız, fakatsız" madenlerin özel sektörden alınması ve kamu tarafından işletilmesi mutlaka sağlanmalıdır. Özelleştirmenin ve piyasacılığın her yere sirayet eden hegemonyası nedeniyle bu konuda yeterince gür ses çıkarılmadığı görülüyor. Artık bu mahcubiyetten kurtulmak ve yüksek sesle haykırmak gerekiyor. Madenler kamulaştırılsın. Daha ucuz ve daha güvencesiz işçi çalıştırmak için özel sektöre peşkeş çekilen madenler geri alınsın arkadaşlar.
Tereddüde mahal yok, en kötü kamu işletmesi bugünkü işçi cehennemlerinden daha iyidir arkadaşlar. Madencilik en tehlikeli sektörlerden biridir, madencilik şakaya gelmez; bilgi birikimi ister, kamusal hafıza ister, tecrübeli işçi ve yönetici ister, sağlıklı ve güvenli üretim için büyük yatırım ister. Türkiye'nin kamu madencilik birikimi bunların üstesinden gelebilir. Kamuda işçi daha kolay örgütlenir, hakkını daha kolay arar ama taşeronda ve alt işverenlerde işçilerin örgütlenmesi, sendikaşması, hakkını araması ne yazık ki bugün için mümkün değildir.
Lafı uzatmaya gerek yok. Madencilikte iş cinayetlerini önlemenin yolu, tekrar kamu madenciliğine dönüştür. Söz bitti. Madenler kamulaştırılsın.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradaki tabloda görüyorsunuz. Sayın Bakan, Allah uzun ömür versin, altmış yıllık çok partili dönemde en fazla, en uzun Çalışma Bakanlığı yapan bakanlarımızdan biridir. Bugün itibarıyla toplam beş yıl iki ay, haziran ayına kadar devam edecekse, bir istifa söz konusu değilse beş yıl sekiz ay Çalışma Bakanlığını yapmış bir Çalışma Bakanı olarak tarihe geçecektir. Ama Sayın Bakan bir başka şekilde daha tarihe geçecektir. Gördüğünüz gibi, Sayın Bakanın beş yıl iki aylık süresi içerisinde toplam 8.504 işçi hayatını kaybetmiştir arkadaşlar. Bunlar tabii ki resmî rakamlardır, bunlar istatistiklere giren rakamlardır ama bizler biliyoruz ki istatistiğe girmeyen her gün binlerce, yüzlerce işçi, emekçi kardeşimiz iş cinayetlerinde hayatını kaybetmektedir ve toplam on iki yıllık AKP Hükûmeti döneminde de, yine resmî kayıtlara göre, toplam 14.700 artı 18 de Ermenek'teki işçi kardeşlerimizle birlikte 14.718 işçi bugün hayatını kaybetmiştir AKP'nin on iki yıllık iktidarı döneminde ve beş yıl iki ay, önümüzdeki haziranda bakanlık devam ederse beş yıl sekiz ay Türkiye'de rekor kıran bir Çalışma Bakanının işte karnesi budur arkadaşlar. 8.504 işçi hayatını kaybetmiştir.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; asgari ücret Türkiye'deki en büyük toplu sözleşmedir arkadaşlar. Türkiye'de şu anda reel olarak gerçek anlamda toplu sözleşme yapan işçi sayısı her ne kadar Sayın Bakanın söylediği gibi 1 milyonun üzerinde gözükse de resmen toplu sözleşme yapan işçi sayısı 700-800 bin civarındadır arkadaşlar. Ülkenin, 12 Eylül 1980'de nüfusu 40 milyon, toplu sözleşme yapan işçi sayısı 2,5 milyon, ülkenin nüfusu 75 milyon, toplu sözleşme yapan işçi sayısı 700-800 bin arkadaşlar. Ters orantılı bir durum var. İşte bunun adı neoliberal politikalar, bunun adı vahşi kapitalizmdir arkadaşlar. Kapitalizm insanı öldürür, kapitalizm insanı sömürür, kapitalizm insanı örgütsüz hâle getirir. İşte, tablo, on iki yıldaki rakamlar da budur.
Asgari ücret Türkiye'deki en büyük toplu sözleşmedir. Yılda 2 kez, ocak ve temmuz ayında belirlenen asgari ücrettir arkadaşlar. Ama gördüğünüz gibi enflasyon oranına fikslenmiş Asgari Ücret Tespit Komisyonunda işverenler ve Hükûmet ağırlıklı bir tespit komisyonunda tek kişi hesaplanarak asgari ücret tespit ediliyor. Arkadaşlar, hayatını tek başına sürdüren bir işçi var mıdır? Mümkün değil. Oysa uluslararası ILO sözleşmeleri bize 4 kişilik ailenin baz olarak alınması ve buna göre bir asgari ücretin tespit edilmesi gerekirken ne yazık ki asgari ücret Türkiye'de açlık ve yoksulluk sınırının çok altında bir ücrettir arkadaşlar.
Emeklilerin durumu bundan farklı mıdır arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam, toparlarsanız...
MUSA ÇAM (İzmir) - 11 milyonun üzerinde emekli var; SSK, BAĞ-KUR, Emekli Sandığı. Emekli ücretlerinin ne kadar düşük olduğunu, insanların bu emekli maaşlarıyla geçinemediği ve bunun dışında ayrıca bir iş yapmak zorunda kaldıkları, pazarda limon, mendil sattıklarını hepimiz biliyoruz. Özellikle çocuk okutan emeklilerin durumları son derece kötü. Bu işleri yaptıkları için veyahut da kendi adlarına bir iş yaptıkları için ayrıca yüzde 15 de sosyal güvenlik primi ödemek durumunda kalıyorlar.
Sayın Bakan, konuşmanızda dediniz ki, konuşmanızın 11'inci sayfasında diyorsunuz ki: "Emeklilerimizin yıllardır beklediği intibak düzenlemesi hayata geçirilmiş, 1 milyon 783 bin emeklimizin maaşlarına 450 TL'ye varan iyileştirme yapılmıştır." Şimdi soruyorum Sayın Bakan: Geçtiğimiz günlerde yapılan bu düzenleme intibak yasası mıdır, değil midir? Burada ben size sordum, dedim ki: Sayın Bakan, intibak yasası mıdır? "Hayır, bu intibak yasası değildir, 2000 yılından önce yapılan bir yanlış hesaplamadan dolayı yeni bir düzenleme, yeni bir hesaplamadır." dediniz ve intibakı reddettiniz. Şimdi gelmişsiniz burada 11'inci sayfasında diyorsunuz ki: "Bu bir intibaktır." İntibaksa 11 milyonun faydalanması gerekirken sadece, sizin rakamlarınıza göre, 1 milyon 783 bin kişi faydalanmış... 450 lirayı söylüyorsunuz ama 10 liranın da yansıdığını hiç söylemiyorsunuz. 450 liranın yansıdığı rakam yaklaşık olarak 35 bin kişi Sayın Bakan. 35 bin kişiye 450 lira civarında yükselmiştir ama 10 lira ile 450 lira arasında en düşük alan rakamların sayılarını vermediniz. Bu nedenle, gerçek anlamda bir intibak yasasına ihtiyaç vardır ve bunun için de bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.
Defalarca konuşuyoruz, rahmetli Mevlüt Aslanoğlu şimdi burada olsaydı mutlaka bir tişört giyerdi, yaşa takılanların sorunlarını ve problemlerini burada dile getirirdi. Bu insanlar 3.600 gün üzerinde prim ödemediler, 5 bin gün, 10 bin gün, 9 bin gün prim ödeyip de emekli olup ama yaşa takılmaları nedeniyle hiçbir sosyal güvenceleri olmayan ve gerçekten sokakta büyük sorunlar, büyük problemler yaşayan ve bundan dolayı da intihar eden insanlar var. Şimdi, siz bunlara kulaklarınızı kapatamazsınız, bunları duymazlıktan gelemezsiniz, bunları görmezlikten gelemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam, toparlayabilirseniz lütfen... İkinci defa verdim.
MUSA ÇAM (İzmir) - Toparlıyorum...
Sayın Bakan, bir de sendikal haklar var. Döneminizde -deminki rakamları verdim- bu beş yıl iki aylık süre içerisinde ve sekiz ay olacak olan bu dönem içerisinde ne yazık ki Türkiye'de sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki yasaklar ve engeller birçok düzenleme yapılmasına rağmen, hâlâ ILO sözleşmelerine uygun sıfır baraj getirilememiştir. Önümüzdeki dönemde burada olmayacağınıza göre, giderayak, gerçekten uluslararası ILO sözleşmelerine uygun bir düzenlemeyi yapmak... Bu kadar günahın, bu kadar vebalin olduğu bir yerde insanlar desinler ki "Bizim için de bir düzenleme yaptılar."
Kuşkusuz Sayın Bakana bir yargısız infaz yapmıyorum. Beş yıl iki aylık dönemde bu kadar cinayetleri söylerken bunun tabii ki kuşkusuz tek sorumlusu olarak Sayın Bakanı söylemek, ona karşı bir haksızlık ve insafsızlık da olur, bunu biliyorum ama bunun tümü on iki yıldır bu ülkeyi yöneten AKP Hükûmetidir ve uygulanan neoliberal politikalardır ve sömürü düzenidir diyor, dinlediğiniz için de hepinize çok teşekkür ediyorum. 4'üncü döneminizi tamamladınız. Bundan sonraki siyasi yaşamınızda veyahut da bundan sonraki yaşamınızda sizlere sağlık ve başarı diliyorum Sayın Bakan.
Teşekkür ediyorum.