KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, kıymetli milletvekili arkadaşlarım, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Oturma düzeninden başlayayım. Eğer Meclise göre oturmamız gerekiyorsa ters tarafta oturuyoruz yani iktidar Başkanın solundan başlar. O yüzden grupta da bir oturma düzeni var mı bilmiyorum.

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Burada bir oturma düzenimiz yok.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Yani özellikle Komisyonda böyle eğer Genel Kurula göre oturacaksak ters oturuyoruz arkadaşlar, haberiniz olsun sadece buranın oturma düzeni var. O yüzden oturma düzeni bence şaşırtmasın ama Komisyonumuzdan da kaynaklı bir oturma düzenimiz var. Biz iyi bir Komisyonuz, biz uyumlu bir komisyonuz gerçekten.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - İki Çorumlu yan yana geldiniz.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Efendim?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - İki Çorumlu yan yana geldiniz.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Olabilir, öyle bir özellik de var evet.

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Ne güzel şeyler söylüyor.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Komisyonumuz gerçekten uyumlu, iyi bir Komisyon.

Şimdi, o yüzden bizim başlarda muhalefet şerhimiz vardı -ben dört yıla yakındır bu Komisyondayım- uzmanlara itirazımız vardı, gittiğimiz cezaevlerinde bazen "Kiminle görüşeceğiz, bu sayı böyle mi?" diye ufak tefek tartışmalarımız vardı ama bakın, şimdi bunların hiçbiri yok Komisyonumuzda ama başka bir sıkıntı var, onu sonrasında söyleyeceğim.

Biz gidiyoruz, gayet uyumlu gideceğimiz cezaevlerini beraber belirliyoruz hangi cezaevine gidelim diye. Sonra cezaevine gittiğimizde örneklememiz de artık bir standarda girdi. Biz içerideki mahkûma hangi suçtan buradasın veya ne kadar cezan var diye asla sormuyoruz ama suç nevilerine göre farklılık gösterdiği için biz o suç nevilerini belirleyip ayrı ayrı ayrı hücrelere veya koğuşlara giriyoruz, örneklemeyi de doğru yapmaya çalışıp doğru bir sonuç elde edelim diye. Bu çabamız da oturdu, hiç tartışmıyoruz bu konuda. Ve raporlamaya gelince de ilk raporlarda uzmanlarımızla da konuşmuştuk, tartışmalar da olmuştu, artık tartışmıyoruz çünkü ne soracağımız bile 22'nci cezaevinden sonra belli oldu, standarda geldi. Aa, şu soruyu da sormayı unuttuk şeklinde davrandık ve orada dinlerken de şimdi bu tutanağa geçiyor, bu gerçek mi, değil mi, biz onu sormuyoruz. Tutanağa hepimizin duyduğu şeyleri geçiyoruz, bu da güzel bir şey, idare olmuyor. Şimdi ayrı biri bireysel bir yerde konuşuyorsa diyoruz ki: Ya, bak orada konuşuyorsun, belki bir şey söyleyecek ama o tutanağa geçmeyecek, biz sessizliği sağlayalım, birlikte konuşalım diyoruz ve tutanakta uzmanlarımızın ve hepimizin duyduğu şeyler kayda geçiyor. Çözümler de standarda bağlandı ama buradaki sıkıntı yol almakta.

Şimdi, Başkanım, şöyle karşılaştırıyorsunuz, siz diyorsunuz ki: "Eskiden cezaevleri işte berbattı, şöyleydi, bizim dönemimizde iyi oldu." Kabul ediyorum ama yahu zaman iyileşiyor, çağ iyileşiyor. Şimdi biz bu karşılaştırmayı nasıl yapıyoruz? Sizin eleştirileriniz o: "CHP çöp, CHP çamur." Hani belediyeler üzerinden söylediğinizde biz de diyoruz ki: Ya, siz 80'leri, 90'ları söylüyorsunuz. Bugün bir büyükşehirde, bir büyükşehre gittiğinizde hangi ilçede ailenizle zamanınızı geçiriyorsunuz, iyi vakit geçiriyorsunuz, rahatsınız? CHP'li ilçelerde. Hani böyle örneklemeler. Bence kıyaslamayı çok geçmişle yapmayıp bugün ne yapabiliriz? Evet, mesela benim en büyük aklımda kalan şey, ilk Sincan Cezaevine gittik, sular çamurlu akıyordu, o çamurların akmasını değiştirdik ya, su boruları değişti, benim için çok ciddi bir iyileştirmedir o.

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Camlar...

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Ya da camlardaki o kalın şeylerin kalkması ki en son Espiye'ye gittiğimizde de vardı, orası daha boğucuydu, mesela onların da kalkması lazım. Onu da bir güvenlik gerekçesiyle ama güvenlik öyle ağır basmış ki içerisi kapkaranlık, aydınlık girmiyor, güneş girmiyor yani onların kalkması lazım. Ya da bazı yerlerde tel örgüler var, bazı yerlerde kamera var, yok, tel örgülerin olduğu yerlerde top verilmiyor. Ya, mahkûmlar o arada top istiyor "Ya, top oynayalım, sosyalleşelim." diyor, top yok mesela. Niye? "Güvenlik gerekçesiyle tellere değer, orada algılanır ya da duvar çürür, duvar dökülür." diye. Ya, bu denge öyle bir güvenlik açısından ağır basmış ki insan hakkı ve sosyalleşmeyi unutmuşlar bazı yerde. Top, hani sosyalleşecek, zaman geçirecek, oynayacak, onun için o kadar önemli ki o top ama sıvalar dökülür ya da o tel örgüye değer, oradan hassasiyet gelişir diye verilmiyor. Güvenlik çok ağır basmış ve bunları değiştirmeye çalışıyoruz.

Şimdi, 10 madde, ben Genel Kurulda da saydım. Başkanım, 10 madde sayıyorum. İşte iaşe bedelleri diyoruz, uygulama farklılıkları diyoruz.

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Say onları Ali Haydar Bey.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Koğuş içerisinde de -söyleyeyim- farklılıklar var yani uygulama birliği yok. Geçtik cezaevleri arasında, cezaevi kampüsünün içerisinde, cezaevleri arasında bile uygulama birliği yok. Kitap sayıları farklı farklı veriliyor, Espiye'de 3 kitap alanlar varmış, bazı yerlerde 10 kitap deniliyor. Koğuşun kalabalıklığı, yangın ihtimalleri falan ama bazı yerlerde de çok kalabalık, bu da çözülmeli. Diyarbakır boştu gittiğimizde, Silivri doluydu mesela. Niye boştu? Güvenlik gerekçesiyle.

Veyahut sevkler, hâlâ devam ediyor, pandemi dedik, pandemi bitti, sevkler açılmadı. Muayene, hastaneye sevk, kelepçeli muayenede -Başkanım söyledi- hâlâ bir adım atamadık ama hep sorun, hep yazıyoruz bunları. Bin hükümlüye 1 doktor düşüyor, bunu değiştirelim dedik ya, Sağlık Bakanlığıyla bu protokolü değiştirelim dedik, dört yıldır söylüyoruz, bir adım atılmadı.

Süreli, süresiz yayın, yasak kitap, Kürtçe veriliyor mu, verilmiyor mu, hâlâ bunu tartışıyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sırf Kürtçe değil, yabancı dil de verilmiyor.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Ya, bir yayının verilmeme gerekçeleri neye göre belirleniyor? Yani bunda bile bir birlik yok, bunun bir birliğinin sağlanması lazım. Yani yayın yasağı varsa vermeyelim ya da bir inceleme komisyonundan geçiyorsa, evet, Kürtçe, içinde ne yazıyor -biliyorum kaygıyı- o zaman bunun bir değerlendirilmesi lazım, ön bir değerlendirmeye tabi tutulup Kürtçenin verilmesi lazım. Bir yasaklık, bir aykırılık, bir iletişime dair bir kaygı varsa bakmak, yasaklılık da yoksa verilmesi lazım. Yani o kadar basit şeyler ama hiç ileri gitmedi.

Şimdi, arama ve sayımlarda bazı cezaevleri iyi, bazı cezaevleri diyor ki darmadağın ediyorlar. Öyle bir arıyorlar ki bu baskı mıdır? Mesela hani sistem tartışması yaptık ya, sistematik işkence var mı? Biz bunu değiştiremezsek bu tartışmaya devam edebiliriz. Sistematik olarak aramalar darmadağın edilerek yapılmaya devam edilecekse, bir düzenleme yoksa ve her şikâyete dair bunda bir iyileştirme yoksa bu sistematik işkence tartışması devam eder yani işkence sadece etini sıkmak değil, o aramayı her seferinde öyle yapıyorsanız ve düzeltmiyorsanız "Bu, sistematik işkence sayılabilir." tartışması devam eder.

Ya da ziyaret süreleri... Ya, geçen yıl değiştirdik ziyaret sürelerini, hâlâ farklı farklı uygulanıyor. Neye göre uygulanıyor biliyor musunuz? Cezaevinin büyüklüğüne, personel sayısına göre aslında. Personel sayısı azsa, yetersizse -o mahkûmu yeteri kadar- diğer mahkûmun hakkından geçmemek için biraz daha kısaltıyor. Hani siz yarım saat ve bir buçuk saat arasında düzenleme yaptınız, çok itiraz ettim, ben dedim ki buna: Bunu bir saat yapın, sabit olsun ama o zamanki Genel Müdürümüz kapıda "Olmaz, uygulayamayız, yeterli personelimiz yok, ona göre bir esneklik sağlamamız lazım." dedi. Hâlâ kırk beş dakika uygulanan yerler var, bir buçuk saat uygulanan yer görmedim. Ya, mahkûm yakını iki günlük yoldan gelip gidiyor mesela, gerçekten yani Diyarbakır'dan Edirne'ye gidiyor mesela. Ya, o kadar uzun yol, kırk beş dakika açık görüş yapıp geri dönüyor. Burada bile uygulama birliği yok, buna dair bir adım atamadık.

Nakiller, sevkleri söyledim.

Beslenme, mesela, 50 liraya çıktı. Bu, bizim Komisyonun çabasıyla çıkmıştır gerçekten. Enis Berberoğlu Vekilin de bu konuda çok katkısı vardır, ısrarla o da söyledi. En son 50 liraya çıktı, haziranda 22 liraya çıkmıştı, çok yetersizdi, bu da zaman içerisinde eriyecektir, muhtemelen eriyecektir bu enflasyon oranında ama bu iyileştirme iyi bir iyileştirme. Neden? Aynı şeyi infaz koruma memurları da yiyor aslında ve onlara dair bir iyileştirme olduğunda cezaevinde yemekler de düzeliyor çünkü 22 lirayla hangi besini mahkûma verebileceksiniz? Mahkûm karnını doyuramıyor, beslenmeyi geçtik yani yeterli besini almayı geçtik, karnı doymuyor. Böyle şeylerin de düzenlenmesi için iyi bir adım oldu.

Isınma bazı yerlerde sorun; bazı yerlerde dememeyeyim, genel anlamıyla. Elektrik faturaları, neredeyse her yerde "60 lira ödüyorduk, 300 lira oldu kişi başı." diyor. Ya, çok ciddi bir fark ve her gittiğimiz yerde bu dillendiriliyor. Siz dediniz ya Başkanım Genel Kurulda ben konuştuğumda "Çözüyoruz onu." Adım atılmamış. Enerji Piyasası Kurulu Başkanıyla görüştüm -ora düzenleyecek- onun haberi bile yok. "Ya, mahkûmlar ticarethane faturası mı ödüyor? Öyle mi? Mahkûmlar mı?" diyor, haberi bile yok yani bu konuda gerçekten adım dahi atılmamış.

Şimdi, sosyalleşme ve ıslah, ikisi birlikte değerlendirilmeli. Bu 19 Aralıkta, cezaevlerinde açlıktan sonra bir operasyon yapılmıştı. Onların talepleri F Tipine sevkte 10 kapı 10 kilit. Çok pazarlıkları oldu "pazarlık" da denemez bence buna, ölüm oruçları oldu vesaire. Ben tasvip etmiyorum ölüm oruçlarını ama bazı ölüm oruçları da vekilimin dediği gibi... Ya, bazıları diyor ki: "Ben yeniden yargılanmak istiyorum." Başka talepleri var ama mesela 2 mahkûm vardı -nerede olduğunu şimdi bilmiyorum- tek kişilik hücrede kalıyorlar; Kandıra olabilir. 2 mahkûm hükümleri kesinleşmemiş, ağırlaştırılmış müebbet verilmiş ama hüküm özlü veya yargılamaları devam ediyor, bilmiyorum ama güvenlik gerekçesiyle tek kişide tutuyoruz. Güvenlik gerekçesi ne biliyor musunuz? Bomba yapmayı biliyorlar. Ya, bomba yapmayı şuradan öğrenebilirsiniz ya, şuradan öğrenebilirsiniz, bu bir gerekçe olmaz yani kişi bomba yapmak istese telefondan bakar. Yani böyle güvenlik gerekçeleri, gerçekçi olmayan, keyfiyete giden güvenlik gerekçeleri var, doğru değil.

Garibe Gezer olayında da öyle. Garibe Gezer, daha önce intihara girişmiş, hakkında bir hüküm kurulmamış, kesinleşmemiş ve daha önce bir intihar meylinde bulunmuş; avukatıyla görüştüm, tek kişilik hücreden 3 kişilik hücreye alınmak istiyor. Ya, zaten psikolojisi bozuk, intihar eğilimi de var, niye yapmadınız? Burada intiharı tartışmıyorum. İşte, burada etkin soruşturmalar da gündeme geliyor Sayın Başkanım.

Kırıkkale'de bir olay -toparlıyorum- bu 2017'ydi sanırsam. Bir mahkûmun kolu kırılmış, mahkûm 2020'de ta Anayasa Mahkemesine kadar gitmiş, hak ihlali kararı verilmiş, görüntüler alınmış, mahkûmun kolu infaz koruma memurları tarafından kırılmış ama o zamanki savcılık görüntülere rağmen yani o görüntüye yani orantısız güç kullanma görüntüsüne rağmen takipsizlik kararı vermiş. İşte, bu olayda o savcı takipsizlik kararı verirse benzer olayların yaşanmasının önüne geçemeyiz. Etkin soruşturma yapılmalı. Bakın, görevini yapan, layıkıyla yapan infaz koruma memurluğu desteklenmeli ya da yöneticiler desteklenmeli; yargı çerçevesinde ya da yasalar çerçevesinde görevini yapıyorsa desteklenmeli ama yasaların dışına çıkıyorsa, keyfî davranıyorsa, ekstra bir mahkûma eza veriyorsa bu da etkin olarak soruşturulmalı. Bunu yaptığımız zaman güçlü devlet oluruz; yapmazsak, üstünü örtersek işte bu sefer "Öyle miydi, böyle miydi? İşkence var mıydı?" tartışmaları olur. Doğru yöntem etkin soruşturma.

Van'da söylediler bize; bir intihar, evet, intihar olduğu belli -hani hukukçuyuz, kısmen biliyoruz- ama o intihara sürüklenme sebebi neydi, önlenebilir miydi? Bunlar etkin olarak araştırılsa cezaevlerinde intihar oranları düşer. Birçok şeyi birlikte yapabiliriz ama sonucu şöyle bağlayacağım: İnfaz koruma memurları hakkında da birkaç söz söyleyeyim, tutanağa geçsin. Gerçekten çok zor şartlarda görev yapıyorlar. Pandemi sürecinde on beş gün boyunca cezaevinde kaldılar, evlerine gitmediler ama talepleri vardı, bakın, kadro talebi vardı. Sözleşmeli ile kadrolu arasında farklar var, bu farklar giderilsin, kadroya alınsın, kadroda ilerleme sağlansın, bir de "Güvenlik işi yapıyoruz." diyorlar. Evet güvenlik işi yapıyorlar, doğru değil mi? İnfaz koruma memurları güvenlik işi yapıyor ama güvenlik kadrosuna alınmıyorlar. Dört yıldır söylüyoruz bu konuda bir adım atılmadı, bir adım atılmadı, yapmamız lazım. Şimdi, bunu nasıl bağlarız.

En son kapanışta bir soru soracağım. Burada, işte, her şey tamam, bizim muhalefet şerhimiz yok, güzel, her şeyi oturttuk, artık gözü kapalı bu raporu hepimiz yazabiliriz ama sonuç ne? Ne yapacağız yani dört yıldır değişmedi ya, ne yapacağız, ne yapmamız lazım? Ben diyorum ki bunu Meclis Başkanlığı kanalıyla Adalet Bakanlığına bir sonuç bildirgesi olarak gönderelim, "Taleplerimiz budur." diyelim, oturup bunu çalışalım, tartışalım, saatlerce tartışalım ama diyelim ki: "Evet, oy birliğiyle aldığımız şu kararlar, Adalet Bakanlığından bunu istiyoruz." deyip Meclis Başkanlığımız kanalıyla yazalım, sonuç alalım, ilerleyelim. Yoksa benzer raporları yazmaya devam etmenin kıymeti yok.

Son olarak...

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Soru...

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Hemen -son olarak sorum- eksik bir şey kalmasın...

Tamam, son olarak şöyle bir şey mahkûm yakınlarından geldi: Bize her gelene biz inanmıyoruz, araştırıyoruz, elbette araştırıyoruz gerçekliği var mı diye. Hem mahkûm yakınlarının hassasiyetini de gözetiyoruz burada çünkü gözleri, kulakları içerideki yakınlarında. Biz bir şey söylediğimizde onlar ciddi anlamda telaşlanıyorlar. O yüzden bir gerçekliğini önce bilip ondan sonra konuşmak gibi böyle bir dikkatli hassasiyetimiz var.

Şimdi mahkûm yakınlarından çok yoğun geldi. Bir televizyon kanalı kaldırıldı, yerine bir televizyon kanalı konuldu ve bütün cezaevlerine bir bildiri şeklinde kâğıt verilip "Şu kanal kaldırıldı, bu kanal konuldu, yarın sabah bilmem kaçta da Adalet Bakanımız bu programda konuk olacaktır." diye mahkûmlara bir gün önceden yazı dağıtıldı mı? Bu çok önemli bir şey. Niye? Mahkûmlara böyle bir yazı dağıtmak ne demek? Mahkûmun umudu zaten af. Dillendiriliyor, 2 siyasi parti konuşuyor, diyor ki: "Af tartışması var." Ya, bunu mahkûma yapamazsınız mesela. Düşünsenize, mahkûmun yerine koyun kendinizi. "Adalet Bakanı ne diyor? 'Af' mı diyecek? Eyvah! Böyle bir bildiri geldi, 'iyi' mi diyecek, 'kötü' mü diyecek?" Sabaha kadar uyumamıştır. Böyle bir bildiri dağıtıldı mı? Dağıtıldıysa kimin talimatıyla dağıtıldı? Onu da açıklıkla bilmek istiyorum.

Sabrınız için teşekkür ederim.