KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Çok teşekkürler Sayın Başkan anlayışınız için.

Hemen belirteyim: Sayın Başkan, Hakan Bey "Uludağ'ı ziyaret ettiniz mi?" dedi. Ben 20 Mayıs 1969'da tam zirveye çıktım, 20 Mayısta kar üzerinde ama bugün herhâlde mayıs ayında o karı göremezsiniz.

Şimdi, ikinci konu, Baki Bey Anayasa konusunda bana bir eleştiri yöneltti. Şöyle, bizim partilerimiz ayrı olabilir, dünya görüşlerimiz ayrı olabilir ama ortak paydamız Anayasa madde 81 üzerine ant içmiş olmamız "Anayasa'nın üstünlüğüne, insan haklarına..." diye. Şimdi, bu açıdan, bence "Anayasa'ya aykırı." denildiği zaman -buradaki şeye getireceğim- "Aykırı" denildiği zaman aykırılık gerekçesini ortaya koymak ki biz onu yapmaya çalıştık. "Aykırı değildir." diyenler ise onların da "Şu nedenle aykırı değildir." demeleri gerekiyor ama İç Tüzük 38'inci maddeye göre "Tetkik edilir." diyor. Biz tetkik ettik, çok yönlü olarak tetkik ettik ve aykırılık yönlerini saptadık ama "Aykırı değildir." diyenler "Aykırı değildir." dedi yalnızca, neden aykırı olmadığını, mesela ekosistem açısından ele almadı. Anayasa madde 169'u, bizim, Meclisin asli ve genel düzenleme yetkisine sahip olduğu hâlde ormanlık bir alanda tasarruf yetkimizin sınırlı olduğunu bile dikkate almadı. Neden 169'a aykırı değildir, bunu dile getirmedi ya da 56'ncı maddeye göre Gökan Bey'in ayrıntılı olarak belirttiği üzere Çevresel Etki Değerlendirmesi neden yok? Yani böyle bir yasa önerisinde bir etki analizi, Çevresel Etki Analizi olmayacaksa o zaman hangi yasa düzenlemesinde Çevresel Etki Analizi olacak? Şimdi, bütün bunları, o zaman, sizin ve "evet" oyu verenlerin "Efendim, Çevresel Etki Değerlendirmesine gerek yok, şu nedenle." demesi gerekir. "Etki analizine gerek yok, şu nedenle." demesi gerekir. "Devletin önleme, koruma ve geliştirme yükümlülüğü, şu andaki mevzuata göre bu düzenlemeyle daha iyi olacak, daha etkili olacak, şu nedenle." demesi gerekir ama bunu demeden "evet" oyu verince, o zaman ne oluyor? "İbrahim Kaboğlu Anayasa'ya aykırı olduğunu öne sürüyor." diyorlar bazıları sizin gibi; bu bakımdan, tabii, sizi yakından takip eden bir vekil olarak teessüflerimi iletmek durumundayım.

Anayasa Mahkemesinin kararlarına bakalım yani ben tabii ki vekillere şunu soramam: "Siz Hakan Bey'in altında imzası olan metni neden böyle yazdınız?" demenizi beklerdim demiyorum. Yani "Anayasa'ya uygun metin yazın." demek, buna girmiyorum ama Anayasa Mahkemesi kararlarını okuduğumuz zaman ki bildiğiniz üzere, herkes biliyor; sondan önceki atamada Yargıtayda görev yapmayan bir kişi bile Anayasa Mahkemesine gönderilebildi; altmış yıllık Anayasa Mahkemesi tarihinde ilktir bu. Buna rağmen, Anayasa Mahkemesinin 27'nci Dönemde verdiği kararların -yani bizim buradan götürdüğümüz kararlar- yarısından fazlası iptal yönünde oluyor. Şimdi, bu açıdan bakıldığı zaman, hele hele çevre gibi hepimizin ortak alanı olan bir konuda düzenleme yapıldığı zaman, zannediyorum ortak paydalarımızın daha bir hassasiyetle öne çıkarılması gerekiyor.

Şöyle bitireceğim bunu: Mesela bilanço kuramı yani bu yasa önerisinin getirecekleri ve götürecekleri konusu. İhtiyat ilkesi uygulanır burada çevre hukukunun genel ilkesi olarak ama biz bunların hiçbirini göremiyoruz. Yani size yönelik olarak konuşmuyorum sadece, "evet" oyu veren vekillere de bu yanıtım. Ama bunları göremiyoruz yani biz beklerdik ki... Benim anayasacı olmamı bir yana bırakın, çünkü hepimiz bu toprakların çocuğuyuz, işte, 1969'da, ben Uludağ'a zirveye kar üstünde çıktım diyorum. Dolayısıyla, bu alanda ortak paydamızın daha bir geniş olması ve hassas davranmamız gerekirdi ve bu çerçevede çevre hukukunun asgari temel ilkeleri yerine 2 kavram var sadece gerekçe olarak: Bir, yetki karmaşası ama yetki karmaşası niçin, hangi makam görev yapmıyor onu belirtmiyor. İki, "turizm" deniyor. Oysa turizm bizim gelecek kuşaklara aktaracağımız ekosistemden daha değerli değildir. Bizim kaygımız, diğerleri arasında bu dengenin kurulmasıdır ama bu dengenin kurulmadığını görüyorum burada, hem genel gerekçede hem madde gerekçelerinde ama hepsinde ortaya çıkan "Çevre yönetimini merkezîleştirelim." Bir Vekilimiz, Sayın Alban sordu: "Neresi?" dedi. Cerattepe'nin de sırada olduğunu öğrendim. Peki, o zaman ne kalacak? Kaz Dağları'ndan Uludağ'a kadar, Cerattepe'den bilmem ne dağlarına kadar, Kapadokya'ya kadar; o zaman şöyle yapalım: Türkiye bütününü saraya bağlayalım, saraya bağlayalım. Ayrıca bir bakanlığa ya da çevre yönetimine gerek olmasın. Şimdi, bu açıdan, zannediyorum öyle bir alandayız ki bu alanda hepimizin daha saydam, daha açık, daha bir politikaüstü yani bizim mensup olduğumuz partilerin ötesinde söz söyleme çabasına girmemiz gerekir.

Bu bakımdan, son olarak söylüyorum: Bu çok yönlü olarak Anayasa'ya aykırıdır. Bir maddesine değil, çevresel konuları düzenleyen maddelerine ve hak ve özgürlükleri düzenleyen maddeler çevre hakkına da uygulanır, Anayasa'ya aykırıdır ve Bursa ekosistemi açısından da Uludağ'ın ekosistemi açısından da son derece tehlikelidir, ilgili riskler taşımaktadır. O nedenle, gerekçelerimizle, 18 sayfada açıkladığımız gerekçelerimizle biz buna karşıyız.

Evet, teşekkür ederim.