KOMİSYON KONUŞMASI

ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli kamu görevlileri, basınımızın seçkin emekçileri; biraz önce Sayın Bilgiç üye sıralarında otururken çok ilginç değerlendirmeler, konuşmalar yaptı, dedi ki: "Her işçinin başına bir müfettiş mi koyalım? Zonguldak'taki kömür ocaklarıyla Ermenek'i, Soma'yı karşılaştırmak büyük yanlışlıktır, büyük hatadır." Öyle sanıyorum ki Sayın Bilgiç bu konuşmayı yaparken bu konuda Sayın Bakanın 30/10/2014 tarihinde Milliyet gazetesinde yapmış olduğu değerlendirmelerden habersiz gözüküyor. Sayın Bakanın Milliyet gazetesinde çalışan bir muhabire verdiği demeç çok ilginç. Gerçekleri konuşmayacak mıyız? Şunu söylüyorum: Soma'da 301 kişi hayatını kaybetti. Asıl Bilgiç'le ilgili bölüme geliyorum. "Üç bakan indik, çıkarken hepimizin ceketleri sırılsıklam oldu. Düşünün içerideki durumu. Yüzde 35 eğim, 350-400 metre aşağı iniyor işçi. Raylı sistem yok, asansör yok, yaya olarak geri çıkmamız kırk beş dakika alıyor. Biz 200 metreye indik. Çıkıncaya kadar hiçbirimizde takat kalmadı. Bu işçi nasıl çalışacak? Herkesle konuşmaya varım."

Bilgiç, size hitap ediyor burada, dinliyor musun? Dinliyor musun, sana cevap veriyorum bunlarla.

BAŞKAN - Bana mı?

ADNAN KESKİN (Denizli) - Evet.

BAŞKAN - Baştan alabilir miyim? Buyurun. Ben sürenize ilave edeyim.

ADNAN KESKİN (Denizli) - "Yine, Sayın Bakan, aynı değerlendirmeden projelendirme ve arama ruhsatı veriliyor. Ara kardeşim, burada ne kadar bir rezerv var, bak. Bölgenin üç boyutlu görüntülerine kadar çekiliyor, sonra da üç yıllık dönem için de ruhsatı veriliyor. Bizim görevimiz bu aşamadan sonra başlıyor. Yani aslında tali görev bizimki. Denetimleri yapmak bizim görevimiz ama bakın, açıkça söylüyorum, Türk madenciliğinin yapısal sorunları var. Hodri meydan, bunları her yerde herkesle konuşmaya varım ben.

Bakın, mesela, Zonguldak'taki düzen: Orada basıyorsunuz asansör düğmesine, iniyorsunuz yüzlerce metre aşağıya. Keza raylı sistem, yatırım orada. Burada ise yatırım yok. Burası ve burası gibi küçük işletmelerde adam para harcamıyor, yatırım yapmıyor. Bu küçük işletmeler güvenlik açısından yatırıma engel işletmeler. Karaman'daki maden gibi iş sağlığı güvenliği hükümlerine uygun olmayan... İşveren, böyle küçük madenler olunca, az sayıda işçinin çalıştığı, rezervi tükenmek üzere olan bu tip ocaklara gereken yatırımı yapmıyor. Daha fazla kâr elde etmek için maliyeti minimumda tutmaya çalışıyor ve bu sebeple mevzuatın gereği olan tedbirlerin yarattığı masraftan kaçıyor. Ben işte bu tür madenlerin kapatılması gerekir diyorum. Size cevabı Sayın Bakan veriyor, ben vermiyorum. Yani Zonguldak'la biz mukayese yapmıyoruz. Sizin mukayesenizin ne kadar yanlış olduğunu ve bu konuda kazaların temelinde hangi gerçeklerin yattığını Sayın Bakan bu sözleriyle...

Bir başka şey daha söyleyeyim.

Sayın Bakan, sizi istifa etmek için söylemiyorum bunu ama demokrasinin kurumsallaştığı toplumlarda bile bu tür büyük olayların karşısında istifa bir erdemdir.

Güney Kore'de biliyorsun bir feribot battı. Feribotun batışıyla ilgili, o tarihte Başbakanlık makamında olan kişinin hiçbir ilgisi yok. Onun sorumluluk alanında herhangi bir kusur tespit edilmiş değil. Tam tersine, feribotta yanlış yüklemeden kaynaklanan bir devrilme olduğu iddiaları oluyor ama Başbakan çıkıyor, kamuoyundan özür dileyerek istifa ediyor. Yani istifa bir erdemdir. Demokrasisi kurumsallaşmış toplumlarda bunun gereğini yerine getirmek bu şekilde, sizin yorumladığınız gibi, efendim, haksız bir talep değildir. Arkadaşlarımızın...

BAŞKAN - Sayın Keskin, benim bakış açım insan hayatına sizinki gibi kantitatif değil. Yani illa kazanın büyük olması gerekmiyor.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Bir dakika, bir dakika ya. İnsan hayatına bakışın işte meydanda ya burada.

Şimdi, öyle, günümüz Türkiye'sinde iş kazaları Türkiye insanının alın yazısı oldu.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Yani az kişi ölseydi...

ADNAN KESKİN (Denizli) - Bir dakika Hurşit Bey.

Ülkemiz iş kazalarında Avrupa'da birinci, dünyada ise üçüncü. Her konuda beceriksiz ve siyasi körlük abidesi olan iktidar, iş kazalarında Türkiye'yi şampiyon yaptığı için kutlamayı kendileri açısından bir kadirşinaslık, hak ve hakşinaslığın gereği görüyorum. 2013 yılında 1.235; 2014 yılının onuncu ayına kadar 1.600 kişi iş kazalarında yaşamını yitirmiş. Bakınız, devri iktidarınız döneminde, 2002'de başlıyor, artarak devam ediyor. Yalnız 2004'teki iş kazaları rakamlarını size kısaca sunayım: Ocak ayında 101 işçi, Şubat ayında 84, Mart ayında 122, Nisan ayında 124, Mayıs ayında 425, Haziran ayında 150, Temmuz ayında 130, Ağustos ayında 158, Eylül ayında 146, Ekim ayında 160 işçi. Bunlar kayıtlı çalışan işçiler. Kayıt dışı istihdam edilen kişiler bu hesaplara dâhil değil.

Türkiye'de iş kazalarında her gün 4 kişi hayatını kaybediyor, 6 kişi de sürekli iş kaybına uğruyor. Tasalluta aldığınız televizyon kanallarının ekranlarında nurlu ufuklar nutku sıkan iktidar sözcüleri devri iktidarlarında 14 bin kişinin iş kazalarında öldüğü, 30 bini aşkın işçinin de sakatlanarak engelliler sınıfına geçtiği gerçeğini, bu konudaki ahlaki sorumluluğunu unutmuş gözüküyor. Terör olaylarıyla ilgili değerlendirme yapılırken "Analar ağlamasın. Bu ölümlerden beslenenler var. Kan üzerinde siyaset yapıyorlar." diye meydanlarda nutuk sıkanlar iş kazaları gündeme geldiğinde göz yaşlarını unutuyor, yandaşlara peşkeş çektiği ocaklarda ölen işçilerin anası, yavuklusu, babası, çocuğu olduğu gerçeği üzerinde salt çekiyor. "Ölümler çalışan iş kolunun fıtratında vardır, onun doğal sonucu." diyerek acımasızlığın ve sorumsuzluğun en kaba örneği ortaya konuluyor. İş kazalarının ağırlıklı bir bölümü gerekli önlemler alındığında önlenebilir cinayetler. Bu kazalar kâr ve rant ihtirasının, yandaş yaratma, adam kayırma arzusunun, amacının insan yaşamından daha üstün tutulmasının bir ürünüdür.

Soma'daki maden ocağında yaşanan kazada Cumhurbaşkanlığı Yüksek Denetleme Kurulunun raporunun gereğinin yapılmaması, iş kazalarındaki aymazlığın, vurdumduymazlığın en sıcak örneğidir. Avrupa Birliği istediği hâlde iş kazalarını da içeren 9 no.lu genel sosyal politika ve istihdam faslının açılmaması, iktidarın bu konuda edilgen bir tavır sergilemesi siyasal iktidarın iş kazalarının en büyük sorumlusu olduğu gerçeğinin gün içine çıkmasını sağlamıştır. Bu konuda en önemli denetim mekanizması olan sendikalaşma, grev yapma özgürlüğünün AKP iktidarınca budanması iktidarın sermayeye hizmet etme hedefinin bir başka kanıtıdır. İktidarı yürürlüğe koyduğu yasalar sonucu ülkemizde sendikalı çalışan işçilerin oranı yüzde 4,5'tur.

Bakınız, sendikalaşma konusundaki rakamlara: 2002'de Türkiye'de çalışan işçilerin yüzde 9,5'u sendikalı, 2003'te 8-9, aşağı doğru inip geliyor, 2012'de 4,5'a düşüyor. Sürekli başka ülkelerle mukayese yapılıyor ama bu konuda Avrupa ülkelerinin Amerika ve Afrika ülkelerindeki sendikalaşma oranının Türkiye'deki sendikalaşma oranından daha yüksek olduğuna ilişkin rakamlar var. Maden ocakları riskleri azaltma, minimize etme, yaşam odalarını, kaçış yollarını işleyen sensörlerin, gaz maskelerinin bulunmaması, bu konuda denetim noksanlığı görülebilir kazaların engellenmesini güçleştiriyor. Can kaybının artmasına neden oluyor. Büyük acılara neden olan iş cinayetlerine tepki koymak, ders alınarak iş kazalarını asgariye indirecek önlemlerin alınmasını talep etmek yurttaşlık görevi, yurttaşlık hakkıdır. İş kazalarının meydana geldiği ocakların yer aldığı yerleşim alanlarına giden yetkililerin, müşavirlerin eşini, oğlunu, kardeşini, babasını kaybeden insanların serzenişlerine, tepkilerine tekmeyle tokatla yanıt vermesi, yöre halkının demokratik haklarını kullanarak yaptıkları toplantıların güvenlik güçlerince biber gazı, tazyikli su sıkılıp TOMA'lar kullanılarak engellenip dağıtılması iktidarın alın kiri olarak siyasi tarihte yerini alacaktır. Koşulları zorlayarak gerekli önlemleri aldırmadan daha fazla üretim yaptırarak kaymakamları, valileri araçlara bindirip seçmenlere bedelsiz kömür dağıtmak, yandaşları zengin etmek için devletin elindeki kömür ocaklarını kiralayan, özelleştiren iktidar oy çokluğuna dayanarak hesap vermekten kaçabilir ama tarih önünde iş kazalarının sanığı olma sıfatından, yaftasından kendisini kurtaramaz.

Siyasal iktidarın çalışma yaşamına bakışındaki bir başka çarpıklık kıdem tazminatıyla ilgilidir. Sayın Bakan kıdem tazminatı fonunda 79 milyar liranın toplandığını vurguladı, işsizlik sigortasında ve buradan 8 milyar liranın dağıtıldığını tespit ettim. Şimdi, Türkiye'de iflas eden, kapanan iş yerlerinde çalışan işçiler yıllara uzanan haklarını alamıyorlar. Örneğin, Denizli'de, basma boya fabrikasında çalışan yüzlerce işçi kıdem tazminatını alabilmek için aylarca direniş sergilediler. Fabrika üzerindeki haciz ve ipotekler nedeniyle haklarını alamayan işçilerin direnişi de bir sonuç getirmedi. İşverenlere 41 milyarlık prim desteği veren iktidar, işçiler gündeme geldiğinde finansman dengeleri, tasarruf gerekçesiyle bu işçilere kaynak aktarmada hasis davranmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADNAN KESKİN (Denizli) - Türkiye'nin gündeminden düşmeyen vergi adaletsizliği çalışma yaşamımızın kronikleşen bir başka sorundur. Vergi adaletsizliğinin en önemli nedenlerinden birisi olan vasıtalı vergiler toplam gelir vergisi içerisinde yüzde 61 büyüklüğünde seyrederken, gelir vergisinin yüzde 70'i stopaj olarak -kaynağından- memur ve işçilerden kesilen paralardan oluşuyor. Avukatın, doktorun, sarrafın asgari ücretle çalışan işçiden az vergi verdiği ülkemizde, kronikleşen vergi adaletsizliği Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında da çözüme kavuşturulamamıştır.

Emeklilik yaşının yükseltilmesi insanları çalışırken ölüme mahkûm eden bir düzenleme olmuştur. Çalışan nüfusunun yarısının kayıt dışı olduğu bir ülkede kaynak sıkıntısı mezarda emekliliğin gerekçesi olamaz. Keza, yaşa takılan çalışanların sorununun çözülmesinin askıya alınmasını kaynak yetersizliğine bağlamak başka bir saptırmadır. Kayıt dışı çalışan 12-13 milyon kişinin kayıt içine alınması, yaşa takılanların ve mezarda emekli olacakların sorunlarını çözecek kaynağı oluşturacaktır.

İşsizlikle ilgili iyimser dokulu tespitlerin değerlendirmeleri gerçeklerle örtüşmüyor. Her yıl 600-700 bin gencin istihdam havuzuna girdiği bir ülkede, yatırım, üretim, ihracat artmadan büyümenin düştüğü ortamda işsizlik nasıl aşağıya çekilecek? İktidarın elinde Hazreti Musa'nın asası gibi istenileni yerine getirmeye elverişli bir asa mı var ki "İşsizlik düşsün." deyince işsizlik düşecek?

İşsizlik sigortası işlevini yapmıyor, amacına hizmet etmeyen bir işsizlik sigortasıyla karşı karşıyayız. İşsizlik sigortası...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keskin, lütfen toparlar mısınız.

ADNAN KESKİN (Denizli) - ...daraltan düzenlemeler nedeniyle işsiz kalan binlerce insan işsizlik sigortasından yararlanma şansını yakalayamıyor. Bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin vakit geçmeden yapılması çözülmesi gereken önemli bir sorunu Türkiye'nin gündeminden düşürecektir.

Çalışma yaşamımızın devası boyutlu bir başka sorunu çocuk işçilerin durumudur. 1-1,5 milyon çocuk işçi okula gidemiyor, elverişsiz koşullarda, çoğu sosyal güvenlikten yoksun çalışıyor. Yıllardır canlılığını ve güncelliğini koruyan bu sorun da gündemde yerini muhafaza etmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Ermenek'te bundan evvel de 2003 yılında bir kaza olmuş, o kazada da 10 kişi yaşamını yitirmiş fakat gerekli önlemler alınmadığı için 2014 yılında daha fazla işçinin hayatını kaybetmesine neden olan yeni bir iş kazası yaşandı. Burada, çalışma hayatında kaza yoktur, işveren işin bütün risklerini öngörmek ve ona göre önlemler almak, uygun araç, gereç ve malzeme kullanmak zorundadır, bunu yaparken en son teknolojiyi kullanmak durumundadır, özellikle çok tehlikeli işlerin şakası yoktur. Bu önlemleri almıyorsa orada üretim yapılmayacaktır. Hiçbir maden ocağı insanların yaşamından daha değerli değildir. Kömürün yer altından çıkarıldığı, işçinin yer altına gömüldüğü bir çalışma rejimi sürdürülemez, bu rejimi sürdüren herkesin eline kan bulaşır. Ne hazindir ki bunca felakete ve ölüme rağmen tek bir kamu yetkilisi hesap vermiyor ve istifa etmiyor, bırakın hesap vermeyi, Çalışma Bakanlığı denetim raporlarını dahi ticari sır gerekçesiyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keskin, lütfen son cümlenizi alayım.

ADNAN KESKİN (Denizli) - ...sendikalara ve meslek odalarına vermiyor.

Soma ders olmadı, umarım Ermenek ders olur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.