| Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
| Konu | : | (2/4780) esas numaralı Kanun Teklifi'nin Anayasa'ya aykırı olup olmadığı, tali komisyonlarda görüşülüp görüşülmediği, bazı maddelerinin Komisyonun uzmanlık alanıyla ilgili olup olmadığı ve diğer usuli eksiklikleri hakkında görüşme |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 14 .12.2022 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Şöyle: İç Tüzük 38'e göre "ilk önce" denildiği için diğer komisyonlarda da benzer durum oluyor. İlk önce Anayasa'ya uygunluk konusunu ele almaktayız. Bu bakımdan tabii ki benden önceki konuşmacılar bu konuya ayrıntılı olarak da değindiler. Ben, tekrara girmeksizin, önemli bulduğum bazı hususları sizlerle Komisyon huzurunda, üyeler ve konuklar huzurunda paylaşmak istiyorum. 3 başlık altında ele alacağım; birincisi, ön sorun. İkincisi; Anayasa'mızda yer alan, ekosistemi koruyan maddeler. Üçüncüsü de yasa önerisinde öne çıkan Anayasa'ya aykırılıklar.
Şimdi, ön sorun olarak, burada sıkça değinildiği üzere şu ana sorunlarla karşılaşmaktayız. 3 eksik var en başta. Birinci eksik; Anayasa'ya uygunluk incelemesinin yapılmamış olması. Bizim Komisyonumuz, Sayın Tarhan'ın sözcüsü olduğu Komisyonumuz Anayasa'ya aykırılık inceleme raporunu ortak imzayla sizin Başkanlığınıza sundu ya da sunmak üzere yani tetkik yapıldı.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Hocam, sunuyorum.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Evet, sunacak. Tetkik yapıldı çünkü...
BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Hocam, sunmamış bak, görüyorsun.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sunuyor şimdi, sunuyor. İmzalı ama. İmzalamışlar, sunuyor.
Dolayısıyla, bu İç Tüzük'ün gereği olarak tetkik, yazılı olarak yapılır, gerekçeli olarak yapılır ve 18 sayfadan oluşan bu tetkik, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü olarak yapılmış bulunuyor. Dolayısıyla "Aykırıdır." diyenler olduğu gibi, "Uygundur." diyenler açısından da bu şekilde bir tetkik ve yazılı bildirimin yapılması İç Tüzük madde 38 gereğidir. Birincisi bu.
Biz bunu yaptık ama ikincisini ve üçüncüsünü biz yapamazdık. Nedir ikincisi? Yasa etki analizidir. Yasanın etki analizi yapılmamış Sayın Başkan, değerli üyeler. Şöyle ki: Bu torba yasa, 8 kanunda 12 maddeyle değişiklik yapıyor ve bu 8 kanunda aslında yapılan değişiklikler bununla sınırlı değil; yalnızca bizim bu son dönemde, görev yaptığımız 27'nci Yasama Döneminde, bu yasanın değişiklik yaptığı kanunlarda bir veya birden çok kez değişiklik yapılmış; Maden Kanunu'nda 4 kez değişiklik, Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun'da 1 kez, Doğal Gaz Piyasası Kanunu'nda 4 kez, İş Kanunu'nda 5 kez, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda 17 kez, tam 17 kez, Elektrik Piyasası Kanunu'nda 9 kez, 7075 sayılı OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu Hakkında Kanun'da 3 kez ve 375 sayısıyla Kanun Hükmünde Kararname'de tam 15 kez. Şimdi, eğer bir yasama döneminde bu kadar, onlarca değişiklik yapılıyorsa 8 ayrı kanunda; demek ki çok ciddi bir sorun var. Evet, diyebilirsiniz ki: "Bu sorun, Bakanlar Kurulunun mevcut olmayışından kaynaklanıyor. Hükûmet olmadığı için böyle bir sorun doğuyor." Çünkü eğer hükûmet olsaydı, Bakanlar Kurulu olsaydı, parlamenter rejimde olduğu gibi, bu, yasa tasarısı olarak gelecekti ve bakanlar arasında dayanışma ve eş güdüm nedeniyle; hangi yasalarda değişiklik yapıldı, hangi yasalarda değişiklik öneriliyor; bütün bunlardan farklı bakanların haberdar olması söz konusu olacaktı. Ama bu böyle olmadığı için, yasama etki analizi bile yapılmadan gündeme geliyor ve burada görüşülüyor.
Bir üçüncü nokta ise çevresel etki analizinin yapılmamış olması. Oysa zeytinlikler ve limanlar tamamen ülkesel alanlardır; özellikle zeytinlikler ve bunların çevresel etki analizlerinin yapılmış olması gerekir.
Demek ki bu üç eksiklik birlikte değerlendirildiği zaman, geri çekilmesini gerektiren, bu torba yasanın geri çekilmesini gerektiren haklı nedenlerdir. Buradaki sorun -ben daha önce de bir vesileyle Genel Kurulda değinmiştim- homojen nitelikteki torba yasalar yapılabilir yani türdeş olan konuları düzenleyen torba yasalar yapılabilir kuşkusuz; ihtiyaçlar bunu gerekli kılabilir ama 27'nci Dönemde çoğunlukla heterojen yani ayrı cinsten olan alanlarda torba yasa yapılmış bulunuyor fakat bu yasa, heterojen olmayı da geçiyor, heteroklit bir torba yasa niteliği taşıyor, tıpkı -Sayın Elitaş hatırlayacaktır- cemevleri konusunu, hiç ilgisi olmayan bir torba yasaya, yasa önerisine doldurduğunuz, tıkıştırdığınız gibi. Burada da birbiriyle hiç ilgisi olmayan, tamamen tezat teşkil eden; örneğin, zeytin ağaçlarının kesilmesi ile OHAL KHK'leri yoluyla işlerinden edilen kişiler...
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Ve Sanayi Komisyonunda.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Ben çok düşündüm, çok düşündüm, acaba bu ikisi arasında bir bağlantı kurulabilir mi dedim; çok uzaktan bir bağlantı, evet, OHAL KHK'zedelerine haksızlık yapıldı, sivil ölülerdir bunlar ama "Ağaç kabuğu yesinler." denmişti. "Acaba zeytinlikleri kesmek yoluyla, bu şekilde, sivil ölülerin gıda malzemesi mi sağlanıyor?" biçiminde bir çağrışım doğmadı değil ama bunun dışında hiçbir ilişki söz konusu değil. Bu nedenle, heteroklit bir torba yasanın gerekçesini parti başkanlığı yoluyla, devlet başkanlığı ve yürütme adını verebileceğimiz anayasal rejimle gerekçelendirmek mümkün değildir. Burada bir hukukçu olarak hemen belirteyim, tabii ki olumlu maddeler de vardır ama olumlu maddeler eğer bu metin geri çekilmez ise ortada kalacaktır ve sanki tümüyle olumsuzdur biçiminde bir izlenim yaratacaktır. Bu nedenle, bu metin geri çekilerek esasen ilgili komisyonların uzmanlık alanına saygı gereği komisyonlarına gönderilmelidir ama tabii ki burada 3 madde var ki -özellikle limanlar, zeytinlikler ve KHK'liler konusu- mutlaka geri çekilip bunların ayıklanması gerekiyor ve hiç gündeme gelmemesi gerekiyor.
Şöyle ki bu ön sorunlara değindikten sonra, ikinci başlık altında, Anayasa'mız eksikliklerine rağmen Türkiye ekosistemini koruyan bir anayasadır. Bu da özellikle Anayasa'nın çevre, doğa, kıyılardan ormanlara kadar koruma öngören çeşitli maddelerine yayılmış olan hükümleriyle sağlanmaktadır. Biraz önce Sayın Kenanoğlu, galiba dil sürçmesi oldu; bunlar aslında kamu yararına düzenlemelerdir Anayasa'mızda ve doğrudur. Çünkü madde 43'le başlayan ana başlık "Kamu yararı"dır.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Doğruluğuna itirazımız yok
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Kenanoğlu "toplum yararı" ile "kamu yararı" arasında yeni bir tanım getirdi.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Kamu yararının üzerinde bir de toplum yararı var.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Ben düzeltiyorum çünkü burada 43'üncü maddeyle, kıyılardan yararlanmayla başlayan, toprak mülkiyetiyle devam eden; tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunmasıyla süren bu maddeler dizisi aslında kamu yararındandır. Çünkü kamu yararında flora var, fauna var; "homo sapiens" olmayabilir de ama esasen ekolojik dengeyi, ekosistemin dengesini dikkate aldığımız zaman flora, fauna ve "homo sapiens" birlikteliğini gözeten anayasal hükümlerin çok sayıda var olduğuna tanıklık edebiliriz. Bu açıdan, Anayasa'nın özellikle doğal kaynaklara ilişkin maddesi, ormanların korunmasına ilişkin maddesi, kıyılardan yararlanma, toprak mülkiyeti, tarım ve hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması; "kamu yararı" başlığı altında düzenlenen maddesi, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin maddesi, bütün bunlar belirttiğim ve diğerleri -hepsini belirtmeye gerek yok- aslında bütün olarak Türkiye'nin ekosistemini korumaya yönelik maddelerdir. Planlamayla ilgili hükümlere girmiyorum, kentsel kamu düzenini korumaya ilişkin hükümlere girmiyorum ama bunlar Anayasa'nın farklı hükümleriyle kırsal, kentsel ve kültürel çevre üçlüsünde bütünleşik çevresel bakış lehine koruma öngören maddelerdir.
Tabii, buradaki kilit madde 56'ncı maddedir. Buna özellikle değinmek istiyorum çünkü zeytinliklerle ilgili düzenleme, buradaki sorunsal -biraz sonra değineceğim üzere- 56'ncı maddede düğümlenmektedir. Zira 56'ncı madde devlete bir, Türkiye ekosisteminin bozulmasını önlemek; iki, Türkiye ekosistemini korumak; üç, Türkiye ekosistemini geliştirmek yükümlülüğünü veriyor, yüklüyor. Yurttaşlara da bu konuda hem koruma, önleme ve geliştirme yükümlülüğü hem de bu konularda hak özneleri olarak onlara haklar bahşediyor. Şimdi, bu açıdan, biraz önce değindiğim etki analizleri 56'ncı madde çerçevesinde bir anayasal yükümlülüktür. Özellikle Anayasa'nın 56'ncı maddesi gereği çevreyle ilgili yasaların çevresel etki analizinin bulunması hem çevre hukukunun genel ilkesi olan ihtiyat ilkesi gereğidir hem de bu maddenin açıkça devlete yüklediği yükümlülüğün bir sonucudur. İşte bu öneride bunun Anayasa'ya uygunluk analizinin yanı sıra, etki analizinin yanı sıra, bunun yer almıyor olması başlı başına bu metnin geri çekilmesini gerekli kılan bir durumdur. Bu konuda tabii ki Anayasa'nın diğer hak ve özgürlüklerinin -adil yargılanma hakkına kadar, "çevresel adalet" veyahut da "ekolojik adalet" kavramını kullanmaya varıncaya kadar- çevre hakkı lehine yorumlanması ve uygulanması gerektiğini söylemeye gerek yok herhâlde. Bu konuda tıpkı biraz sonra değineceğim üzere, Anayasa Mahkemesinin limanlar konusunda vermiş olduğu kararda kullandığı Anayasa'nın 13'üncü maddesi yani hakkın özüne dokunmamak ve sınırlamaların ölçülü olması ilkesi özellikle çevresel haklar açısından ve ülkesel haklar açısından geçerli bulunmaktadır.
Uluslararası yükümlülüklere girmeme gerek yok çünkü hepiniz vekiller olarak biliyorsunuz ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin en büyük kararları çevre alanında ne yazık ki ülkemize karşı verilmiş olan kararlardır. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde -muhtemelen Elitaş da o sırada Parlamentodaydı, 2004'te Sayın Elitaş, Meclisteydiniz, sizin de oyunuz var- Anayasa'nın 90'ıncı maddesine eklemiş olduğunuz cümle -son cümle özellikle- insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerin yasaların önünde olması, üstünde olması ilkesi bu açıdan, çevre hakkıyla ilgili düzenlemeler; açısından da geçerli olduğu için çevre hakkına ilişkin düzenlemeler Türkiye'nin onaylamış olduğu, taraf olduğu sözleşmeler bizim iç hukukumuzun üstünde yer alıyor, yasal mevzuatın ve onları da dikkate almamız gerekiyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Elitaş, 1908'den beri Mecliste!
BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Sataşmada bulunmayalım lütfen.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - İşte onları dikkat almamız gerektiği için aslında burada geriye götürülmezlik ilkesini de zikretmem gerekiyor. Çünkü bu, çevre hukukunun genel ilkesidir. Türkiye'nin de içerisinde yer aldığı...
BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Değerli Hocam...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Sözünüzü kesmiyorum, bir şey söyleyeceğim: Yazılı görüşünüzü tüm üyelere dağıtıyoruz, o yüzden biraz özetleyebilirseniz memnun olurum.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Tabii, özetliyorum zaten ben de, özetliyorum, öyle yapıyorum ama bu geriye götürülmezlik ilkesini zikretmek çok önemli çünkü büyük toplantılar, dünya zirveleri özellikle Rio Zirvesi'nden bu yana -ki Rio belirleyicidir, bir dönüm noktasıdır, geriye götürülmezlik ilkesinin kabul edildiği zirve- çevre alanını bozucu yani "flora, fauna, homo sapiens" dengesini bozucu düzenlemenin yapılamayacağı anlamına gelmektedir. "Siz zeytin ağacını kesemezsiniz." diye bir kural yok ama ekosistemi bozuyorsa, dengeyi bozuyorsa -ki burada biraz sonra belirteceğim gibi- orada geriye götürülmezlik ilkesini uygulamak durumundasınız. Yoksa bir ağacın kesilmesi kuşkusuz ilgili uzmanların raporlarına göre mümkün olabilir ama sorun bu değil, sorun ekosistemdir.
Sayın Komisyon Başkanı, beni uyardınız ama burada iki cümleyle bütünleşik çevresel bakış kuralını da sizlerle paylaşmam gerekiyor. Özellikle geriye götürülmezlik ilkesi çerçevesinde Rio Dünya Zirvesi'nden itibaren kabul edilen ve Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmeler çerçevesinde buna göre, bütünleşik çevresel bakış ilkesine göre kırsal çevre, kentsel çevre ve kültürel çevre birlikteliğinde Türkiye ülkesi bir bütünleşik çevre oluşturmaktadır. Bu bağlamda "Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür." kuralı bu bakımdan Türkiye ekosistemine uygulanabilecek, uygulanması gereken bir kuraldır. Ülkenin bölünmez bütünlüğü, aslında -devletin ülkesi ve milletiyle- yalnızca 3'üncü maddede değil, Anayasa'nın birçok maddesinde yer almaktadır. Dolayısıyla, nitelikli bir ülkeden söz edeceksek, çakıl taşı edebiyatından korunmuş bir ülkeye, ekosistemi korunmuş bir ülkeye geçmemiz gerekiyor ki bu yasa önerisinde bu bakımdan çok ciddi sorunlar bulunmaktadır. Bu açıdan da bunun değerlendirilmesi gerekir.
Şimdi, 1'inci maddesi konusunda, özellikle zeytinlik alanları konusunda, zeytinlik alanların maden faaliyetleri nedeniyle ortadan kaldırılma sonucunu doğuracak yasa öneri maddesi konusunda belirttiklerim ve raporumuzda yer alan hususlar geçerli olduğu gibi belki maden faaliyetleri -Türkiye'de Anayasa madde 168 etkili bir biçimde uygulanmadığından- sırasında karşılaştığımız büyük felaket ve cinayetlere de değinmekte yarar var. Çünkü bütün bu cinayetler -en son Amasra'da gördük- aslında bu alanları etkili bir biçimde düzenlememiş olmamızdan, denetim sistemini kurmamış olmamızdan ve yaptırımda ihmallerden kaynaklanmaktadır. Demek ki burada sorun sadece zeytinlik alanlarını yok ederek ekosistemi bozmak değil aynı zamanda düzenlemesiz, etkili düzenleme yapmadan, denetim sistemini işletmeden, yaptırım mekanizmasını uygulamaya geçirmeden maden faaliyetlerine izin verici sonuçlar doğuracağından bu şekilde felaketleri de beraberinde getirecektir.
Şimdi, değerli Komisyon üyeleri...
BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Hocam, "Özetleyeceğiz." demiştiniz ama...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Tabii, tabii, ben de özetliyorum zaten, okumuyorum.
BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Çok özet gibi durmadı Hocam.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Öyle bir şey yapamam zaten, mümkün değil.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - O kadar çok ihlal var ki hangi birini anlatsın?
BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Şimdi, öbürü, Anayasa konusunda, limanlar konusunda söyleyecek sözüm yok zaten benim. Söyleyecek sözüm yok çünkü Cumhur İttifakı'nı oluşturan her 2 parti vekilleri gerek komisyonlarda gerekse Genel Kurulda zaman zaman laf atarlar bana, derler ki: "Kaboğlu'nu dinlersek burada yasa geçiremeyiz." Hayır, Kaboğlu'nu dinlerseniz buradan yasa geçirirsiniz, nitelikli yasa geçirirsiniz. 8 maddede 80 kez, dört yılda değişiklik...
BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Hocam, şimdi komisyonlara ve Genel Kurula haksızlık yapıyorsunuz, her seferinde dinliyoruz sizi, bak şimdi de dinliyoruz.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Hayır, işte, ben de...
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Sadece dinliyorsunuz.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Sonuç yok, sonuç.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Anayasa Mahkesinden dönüyor daha sonra.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Bakın, Sayın Başkan, ben de diyorum ki: Kaboğlu öyle dedi, olmadı; işte, kapı gibi Anayasa Mahkemesi kararı duruyor. Demek ki Anayasa Mahkemesi her şeye karşın -dikkat edin, on altı ayda ortalama karar verebiliyor- altı aydan önce karar veriyor ve oy birliğiyle; çok az, çok istisnai bir durum. Şöyle bir şey oluyor: Evet, Anayasa'nın üstünlüğü, biz Anayasa'nın üstünlüğüne ant içtik ama Anayasa Mahkemesi "Evet, mesele vatan ise gerisi teferruattır." diyor ve bunu oy birliğiyle ne yapıyor? İptal ediyor. Dolayısıyla bu açıdan söyleyecek söz yok, sözün bittiği yer. Diğer arkadaşlar bunu vurguladı, Anayasa Mahkemesi kararı karşımızda duruyor iken böyle bir önerinin bırakın gündeme getirilmesini, düşünülmesi dahi söz konusu olmamalıydı.
Ve üçüncü ve son nokta -diğerlerine girmiyorum Sayın Başkan, uyarmasaydınız da girmeyecektim çünkü nihayet heyet önünde konu oldukça açık- biraz önce belirttiğim gibi Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu. Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu neden kuruldu? Sayın zamanın Başbakanının, kendisini aynı zamanda "son Başbakan" olarak da deklare eden kişinin...
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Harakiri Başbakan.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - ...beyanıyla: "Biz hata yapıyoruz, ek çizelgelerde kimlerin adlarının yer aldığını biz bilemeyiz, binlerce kişinin adı var, biz basından öğreniyoruz bunları. Komisyon kurduk, Komisyonun önüne gitsinler adları yer alan kişiler ve Komisyon önünde aklansınlar." Komisyon kuruldu, iki yıllığına 2017'de kuruldu; bir uzatıldı, iki uzatıldı, üç uzatıldı, dört uzatıldı; olmuyor, bitmiyor. Bu kez, şimdi uzatmıyoruz, dosyaları kurumlarına gönderiyoruz. Burada 2 önemli saptama var sayın üyeler; değerli üyeler, ülkemizin bugünü ve geleceği için çok önemli, biz hukuk devleti olacak mıyız olmayacak mıyız, bu bakımdan. Anayasa Mahkemesinin kararı var, ağır ceza mahkemelerinin kararları var, Komisyon diyor ki: "Ben bu kararlara uymak zorunda değilim." Bakın "ad hoc" bir komisyon OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu ve ağır ceza mahkemesi kararlarına karşın dosyaları reddediyor. Bunlar, reddettiği dosyalar idare mahkemesine gidiyor -Ankara 25. Özel İdare Mahkemesine- Emniyet Genel Müdürlüğü...
BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Hocam, istirham edeyim, lütfen biraz toparlayın.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum, bu çok önemli.
Burada yazmayan hususlar... Bu çok önemli.
Birkaç cümle lütfen, bitiyorum bununla.
BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Lütfen...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - ...Terörle Mücadele Daire Başkanı bir yazı gönderiyor mahkemeye ve mahkeme bu kez ağır ceza mahkemesi kararları, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda karar vermek yerine Terörle Mücadele Dairesinin gönderdiği bir yazıya binaen karar veriyor.
Şimdi, bakın, biz diyoruz ki "Dosyaları kurumlarına gönderelim." Peki, Başbakanın dediği gibi, Ankara Üniversitesi MİT'le iş birliği yapan, işte, rektörü belki daha iyi makamlara getirir diye Hükûmetle iş birliği yapıp işte, şu kadar yüz öğretim üyesini üniversiteden atan Ankara Üniversitesi ile "Hayır, ben atmıyorum." diyen ODTÜ. Kime gidecek bu dosya? Ankara Üniversitesine gidecek. Yahu, kendisinden attığı elemanı geri alır mı? Yapmayın, beyler, bayanlar; yapmayın arkadaşlar.
Sayın üyeler, bunu yapamayız yani bu metinleri okuyalım. Bu şekilde, biz Anayasa andımıza ihanet edemeyiz. Evet, ekosistem için, limanlar için mesele vatansa gerisi teferruattır dedim. Kırk dokuz yıllığına... Belki çocuklarımız da göremeyecek bunu... 37'nci yasama meclisinin iradesini ipotek altına alıyoruz bununla ama bu son nokta, sacayağı, gerçekten, OHAL bittikten beş yıl sonra hukuk devletinin bütün kazanımlarının bir kez daha bilerek ve isteyerek katledilmesi anlamına gelir.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Muğla) - Bu kanun teklifini tümden...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Değerli üyeler, bu konuda hepinizi madde 81 üzerine içtiğimiz andı yeniden hatırlamaya çağırıyorum. Farklı partilere mensup olabiliriz ama 8 Temmuz günü Anayasa'nın üstünlüğüne hep birlikte ant içtik ve o andın asgari gereklerini burada yapacağımıza dair inancımı belirtir; dikkatle dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder, saygılarımı arz ederim.