KOMİSYON KONUŞMASI

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Öncelikle, 1'inci madde üzerine zeytinliklerle ilgili, Sayın Elitaş Bey'in maddeyi geri çekmeyle ilgili önergesine teşekkür ederiz.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Kendi getirdi, kendi geri çekiyor, niye teşekkür ediyoruz?

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Aslında bütün partilerin bu konuyla ilgili çekme önergesi vardı, bu tarz durumlarda bütün partilerin ortak önergesi hâline dönüşebilse çok iyiydi. Fakat gördüğümde, gerekçesini okuduğumda iyi ki kendi şahsı adına vermiş, bizler...

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Ben şahsım adıma veremem ki biliyorsunuz.

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Partiniz adına vermişsiniz, biz ayrıca... Çünkü gerekçeyi okuduğumda "Daha sonra değerlendirilmek üzere..." dediğinde, muhtemelen tekrar bir boşluk yakalandığında, Meclise bu zeytinliklerle ilgili kanunu tekrar getirmeyi düşünüyorsunuz.

AK PARTİ'si döneminde yapılan birçok kanuni düzenlemede, özellikle temeli, tarımı kökten yok etme hedefine kilitlenmiş olarak çıkarılan bir sürü kanun var. Maden Kanunu'nda 20'nin üzerinde değişiklik yapıldı. Bu düzenlemelerde orman, orman muhafaza, ağaçlandırma alanları, özel koruma bölgeleri, millî parklar, tabiat parkları, sit alanları, mera alanları, tarım alanları ve su havzaları madenciliğe açılmış. Şimdi de gözü zeytinliklere dikmiş görünüyorsunuz.

Aslında, burada sadece zeytinlikler yok; ben bölgeyi biliyorum, bölgede yerinde de incelemeler yaptım. Aynı zamanda orada, yıllanmış, "Akbelen Ormanı" diye geçen çam ağaçları da var. Bu konuya çok fazla kişi de temas etmedi.

Mera Kanunu'nda düzenleme yapılmış, hayvancılıktan vazgeçilerek bütün atıflar madenciliğe yapılmış. Orman Kanunu'nda değişiklikler yapılmış, ormanlarımızdan vazgeçilirken yine bütün atıflar madenciliğe yapılmış. İmar Kanunu'nda değişiklikler yapılmış, tarımdan vazgeçilerek atıflar yine madenciliğe yapılmış. Turizm Kanunu'nda değişiklikler yapılmış, yine ormancılıktan, tarımdan vazgeçilerek madenciliğe atıflar yapılmış. Yani ne yapılırsa yapılsın son durak madenciliğin gelişimi üzerine. Güya yönetmeliklerde madencilik faaliyetlerinden azade alanlar yaratılmaya çalışılmış ama tüm yönetmeliklerin ilke ve kararları çok kolay bir şekilde değiştirilmiş. Sonuçta, nihayetinde, ne Danıştayın kararlarına ne yargının kararlarına... Hatta bunlar yok sayılarak defaten önümüze tekrar tekrar getirilen bir zeytinleri yok etmeye dayalı, madenciliği geliştirme adına, enerjiyi önümüze koyma adına bir sürü sıkıntılı konuyla karşı karşıyayız. Hâlbuki, evet, enerji yoksuluyuz ama burada, fosil yakıtlar dışında da yenilenebilir enerji üzerine, yeşil enerji üzerine, RES, GES, bunların hepsine daha öncelik verilebilir. Sonuçta, bu konuda, en azından, bugün bile olsa geri adım attığınız için ayrıca sizlere teşekkür etmeyi de unutmamak gerekir.

Ben 2'nci maddede de yine buna benzer... Sonuçta, Anayasa Yüksek Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı verdiği limanlarla ilgili konuyu Mecliste 4'üncü defa gündeme getirdiğinizi görüyoruz. Bu, sizin liman aşkı nedir Allah aşkına, onu bir merak ediyoruz çünkü açıkçası, işte, Antalya'daki Katarlılara verileceği söylenen, bir yandan Akkuyu'da Ruslarla ilgili olan liman, bir yandan Çinlilerin özellikle pandemi döneminde limanların önemi de çoğalmışken Doğu Akdeniz bölgesinde, Lübnan'da büyük bir liman kurma durumu söz konusu iken bu şekilde, dünyada ortalama otuz-otuz beş sene olan limanları kırk dokuz yıllığına vermek... Hadi bundan öncekileri diye baktığınızda, bundan sonrakilerle ilgili kısım değil de, bundan önceki limanları tekrar tekrar, hele hele revize etmeden, piyasa şartları değişmişken, pandemi koşullarında navlun fiyatları artmışken buna acele etmenizin sebebi nedir Allah aşkına? Onu özellikle, ısrarla getirmenizi de anlamış değiliz.

Daha sonrasında, maddeye baktığımızda, belki liman ve zeytinliklerden dolayı çok öne çıkmamış ama BOTAŞ'ın borçlarının terkini söz konusu. Fakat dikkat ederseniz, BOTAŞ özellikle Varlık Fonuna devredildikten sonra sürekli zarar eden bir kuruluş hâline gelmiş. Biz aynı buna benzer, geçen yıl da BOTAŞ'ın borçlarını terkin etmiştik. Fakat burada esas dikkatimi çeken, bugün hâlâ biz merkezî bütçeyi konuşuyoruz, merkezî bütçe içinde terk ettiğimiz borçlar Ticaret Bakanlığının borçları. Merkezî bütçe içinde de bu borçların terkiyle ilgili bir hesaplama, muhasebe yok. Aynı şey genel sağlık sigortasıyla ilgili Çalışma Bakanlığının bütçesi için de geçerli, orada da terk ettiğimiz borçlar söz konusu ama daha bütçe çıkmadan bütçeyi delik deşik etmeye, kevgir etmeye başladık. Yani, aşağıdaki, o bütçenin onuncu ayda planlanmış şekliyle daha 2023 yılı başlamadan, bütçe kullanılmadan, bugünden bütçeyle ilgili 2 tane maddeyi burada konuşmamız da çok garip geliyor.

Yani, baktığımızda, bu, yasama, yürürlük hariç 12 maddenin bizimle ilgili kısmı, özellikle adından da belli olduğu üzere, "Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" dediğimizde, açıkçası adından da ortaya koyduğumuz şekliyle baktığımızda, bizi burada ilgilendiren sadece 3-4 tane madde var, haricindeki maddelerin bizimle hiç alakası yok ve bu konuda daha öncesinde de sizin de geçmişte, ilgili Komisyon olmadığımızdan dolayı geri çektiğiniz bir durum söz konusu olmuştu.

Sonuçta, 1'inci maddeye baktığımızda Çevreyi, Tarım Komisyonunu; 2'nci maddeye baktığımızda aslında Plan ve Bütçeyi; 3'üncü madde aynı şekilde; 4'üncü, 5'inci, 6'ncı maddeler yine aynı şekilde Çalışma Bakanlığını ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunu ilgilendiren maddeler; 10'uncu maddenin bizimle hiç alakası yok, OHAL'le ilgili; 11'inci, 12'nci maddeler yine Çalışma Bakanlığıyla, Çalışma Komisyonuyla alakalı; geçici madde desek yine Plan Bütçeyle alakalı konular.

Şimdi, gelelim, şu, OHAL'le ilgili konuya. Daha öncesinde altı yıl boyunca Cumhurbaşkanının kanun hükmünde kararnamelerle uzattığı bir mevzu. Bizim Komisyonumuz teknik bir Komisyon. Evet, şu anda, 2023 öncesinde alelacele getirmek için belki bu Komisyona havale edilmiş bir şey ama çok açıkçası, Sayın Cumhurbaşkanı bunu daha önce yaptığı gibi yine bir kanun hükmünde kararnameyle -bu sistem de şuna müsait- uzatabilir. Burada "Sayı az kaldı." dense de aslında, kanaat olarak baktığımızda, zaten kendi kurumlarından bu konuyla ilgili görüşleri, belli olduğu yere, tekrar ilgili bakanlıklara göndermek doğrultusunda, özellikle 27/5/2022 tarihinde Komisyon duyurusundan, Komisyonun internet sitesinden aldığım bir konuşma kısmını söylüyorum: "Komisyon, etkili iç hukuk yolu olarak hızlı ve aynı zamanda kapsamlı inceleme neticesinde başvurular hakkında bireyselleştirilmiş ve gerekçeli karar vermektedir." Biraz önce de arkadaş 89 tane dosya kaldığını söyledi. Komisyonun da bildiğim kadarıyla bir aylık daha bir süresi var. Ya bu dosyalar artık çözülebilir hâlde olmadığı için veya çözülebilir hâldeyse zaten bir an önce, o bir aylık sürede de yaklaşık 127 bin dosyayı inceleyen Komisyon bu 89 dosyayı da çok rahat bir şekilde inceleyebilir.

Görüleceği üzere, Komisyon kişilere bir hak arama yolu olarak kurulmuş ve incelemeleri terör örgütlerine ve Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, organ veya gruplara üyelik, mensubiyet, aidiyet, iltisak veya bunların irtibatı yönünden yapmıştır. Dolayısıyla, buradaki görüşlerin bir kısmı üst amir kanaatine dayanmakta, bu durum hak arama hürriyetinde güçler eşitliği ilkesine de açıkçası aykırı. Komisyonun görevlerini devralan kurumlara bu görevlerin hangi usul ve mekanizmalarda yürütüleceği, kurumlar nezdinde komisyonların mı kurulacağı ya da üst amir kanaatiyle mi bu yetkinin kullanılacağına ilişkin hiçbir açıklama bulunmamakta, bunu yasa yapma tekniğine de aykırı bir usul olarak görmekteyiz. Yani böyle bir şey getirecekseniz, bizim teknik Komisyondan ziyade, Sayın Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanlığı kanun hükmünde kararnameleriyle bunu yapmasını öneriyoruz.

Son olarak da sendikalarla ilgili kısma gelecek olursak açıkçası bunu "iktidarın sarı sendika aşkı" diye tarif etmek durumundayım. Bunu, bu şekilde bir düzenlemeyle yandaş ve sarı sendikaların, hem kendi sendikalarından üye istifalarını engellemek hem de sendikal mücadelede rakibi olacak olan diğer sendikaları yok etme amacını taşıyan bir madde olarak görüyoruz. Dün bizi, Komisyonu bilgilendirirken de bu konuyla ilgili bürokrat arkadaşımızın verdiği bilgiler çerçevesinde de aslında bu yolla değil başka türlü yollarla sendikalardaki eksiklerin denetlemesi yapılabilir diye düşünüyoruz.

Sonuçta, aslında yüzde 1'lik olan bu oranı, Danıştay 12. Dairesi sendikalar arasında eşitsizlik doğurduğu gerekçesiyle oy birliğiyle iptal ettirmiş durumda. Dolayısıyla, yine aynı şekilde sendikalar arasında eşitsizlik daha da bariz bir şekilde devam edecek, sendikalar arasında yüzde 1'lik üyelik şartı eşitsizlikten dolayı iptal edilirken, bu yetmezmiş gibi şimdi yüzde 2'lik bir baraj getirilmek isteniyor.

Kamu çalışanları yandaş sendikaya üye olmak zorunda gibi bir mevzuat düzenlemesi söz konusu. Bu yapılan düzenlemeyle barajı aşamayan sendika üyelerine 450 lira gibi, yüzde 2'den fazla sendikaya üye kaydetmiş sendikalara ise 706 lira gibi toplu sözleşme ikramiyesi vererek kamu çalışanlarını zorluyorsunuz. Bununla da kalmıyor, açıkçası taraf hâline getirmek durumunda bırakıyorsunuz. Böylesine anlamsız ve antidemokratik bir düzenlemenin hukuki himaye görmesi mümkün değildir, bunu sendikal bir darbe olarak görüyoruz yani gidişatı yaklaşan iktidarın sendika içindeki üyelerinin azalmasıyla ilgili bir önlem olarak düşünüyorsunuz ama bu sizin bumerang gibi ayağınıza dolanır diye düşünüyorum.

Kamu sendikalarını tahakküm altına almaya çalıştınız, yetmedi, şimdi de memurun iradesini üç kuruş vererek satın almaya çalışıyorsunuz gibi bir durum söz konusu; eşit davranmanız gerektiğini düşünüyoruz. Sendikaları siyasetin arka bahçesine çevirmek isteyenler, sendikaları tekelleştirmek isteyenler toplu sözleşmedeki kayıpları perdelemek için memura rüşvet gibi teklif verenler bilsinler ki memurlar, kamu çalışanları satılık değildir ve bu oyuna asla gelmeyecektir diyor, Komisyonu saygıyla selamlıyorum.