KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Bütün üyeleri yeniden selamlıyorum.

Evet, çok netameli bir konu. Bu konuda biraz daha serinkanlı olmamız gerekiyor çünkü taraflar burada, en azından Mecliste, Türkiye'de, çoğu hayatta. Bu sorunun hukuk yoluyla giderilmesi gerekiyor. Bütün çabamız, neden olunan, yapılan hukuksuzlukların bir an önce giderilmesi yönünde; öyle olmalı, bu yönde iradeleri birleştirmemiz gerekir. O nedenle birbirimizi dinlememiz gerekiyor.

Sayın teklif sahibi, hani, ben başından itibaren hep "Etki analizi nerede?" diye soruyorum. Bunda herhangi biçimde bir şey yapmak için değil...

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Problem yok Hocam ya.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Hayır, hayır, şey yapmak için değil.

Bakın, burada bile bunun eksikliğini görüyoruz. Yani kaç kişi haksızlığa uğradı, OHALİİK önünde kaç dosya var...

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Var Hocam, bütün notlar var, söz alacağım.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Ama Sevgili Vekilim, burada not önemli değil.

MURAT EMİR (Ankara) - Biz konuşalım, en son cevap verin siz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Cevap verin ama ben burada...

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Dün de konuştum.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Ben onları burada görebilmeliyim ama göremiyorum.

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Hocam, özür dilerim ben. Sadece bir parantez; dün burada bu notlarımın içerisinde aynısı var, hatta değişeni de şimdi ifade edeceğim ama dün buradaki o hengâmenin içerisinde, inanın, burada dinlenmedi, samimiyetimle söylüyorum, dinlenmedi.

MURAT EMİR (Ankara) - Siz toptan cevap verirsiniz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Evet, sonra verirsiniz. Ben şimdi herhangi bir biçimde itham... Çünkü beş yıldır burada tanık olduğum yasama faaliyeti darmadağınık; torbalar zaten bunu beraberinde getiriyor. Özensiz ve sanki bir bellek kopukluğu biçiminde sürekli olarak... Şimdi Sanayiye getiriliyor, aynı konu İmara getirilir, öbür hafta İçişlerine getirilir; gerçekten gayriciddiyiz, bunu kabul etmek lazım. Yani bu şekilde bir yasama faaliyeti Türkiye Büyük Millet Meclisine hiç yakışmıyor ama hiç yakışmıyor. Bunu her sefer görüyoruz.

Şimdi, bu konuda OHALİİK yani Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu, bilindiği gibi, 23 Ocak 2017'ye dayanıyor yani 685 sayılı Kararname'ye dayanıyor. Ben birkaç somutlaştırma yapmak istiyorum bu konuda somut fikir sahibi olmak için. Şöyle ki: Şimdi, bu, yaklaşık 30 kararname ve yaklaşık 30 kararnamenin ek çizelgelerinde yaklaşık olarak 120 bin, 130 bin kişinin adı yer alıyor. Örneğin, hiçbir zaman kişiselleştirmedim ama Yıldırım Hoca değindiği için onu biraz tavzih etmem gerekiyor, açıklığa kavuşturmam gerekiyor adlandırma yapmak için de. 7 Şubat 2017 gecesi yayımlanan 686 sayılı Kararname'de benim adım da vardı ek listede, 3 anayasacının daha adı vardı, Cihangir Hocanın da adı vardı.

Şimdi, tam iki hafta sonra Başbakana soruyorlar gazeteciler benim adımı da vererek, "Ne oluyor Sayın Başbakan? Nedir bu? Neden bu büyük kıyım?" diyorlar. Diyor ki Başbakan: "Hata oluyor, biz ek çizelgelerde kimlerin adının yer aldığını bilemeyiz, onları ancak basından öğreniyoruz; kurunun yanında yaş da yanıyor." Hatta benim adımı verince gazeteci "Biz Komisyon kurduk, Komisyon birkaç hafta içinde çalışmaya başlayacak. Hocalarımız gurur sorunu yapmasınlar, Komisyona başvursunlar." diyor. Şimdi, Başbakanın, Cumhurbaşkanından sonra kararnamede ikinci imza sahibi kişinin açıklaması. Tam bir ay sonra, bu kez Başbakan Yardımcısı Sayın Canikli'ye "Ne oluyor? Bunu niye düzeltmiyorsunuz?" diye soruyor zamanın Adalet Komisyonu Başkanı. O da "Biz hazırlamadık; o metinleri, o çizelgeleri MİT hazırladı. Dolayısıyla, evet, bizim altında imzamız var ama biz onu 16 Nisan oylamasından sonra düzelteceğiz, geri alacağız." diyor. Şimdi, bu iki şeyi belirttikten sonra -bunlar söylenmiş sözler, belgeleri var- Sayın Başbakan 6 Haziranda, oylamadan sonra şunu söylüyor: "Bizim oy oranımız yetmiş günde yüzde 30'dan 51'e çıktı." Şimdi, tabii, bu neyi ifade ediyor? Benim sivil kadavraları üzerine inşa edilmiş anayasa sözümü doğruluyor çünkü olağanüstü hâlde Anayasa'yı eleştiren kişileri üniversite dışına atıyor ya da kamu kurumlarından ve bu şekilde baskı ortamında bir Anayasa oylamasına gidiliyor.

Şimdi, burada ne yapılıyor değerli vekiller? Bu, "yargısız infaz" olarak adlandırabileceğim... Millî Güvenlik Kurulunun karar alma yetkisi olmadığı hâlde mesela, benim kararnamelerimde de 30 kararnamede de "Millî Güvenlik Kurulu tarafından terör örgütü olduğuna karar verilen yapı" diyor. Millî Güvenlik Kurulu hiçbir zaman anayasal sistemimizde idari merci olmadı, karar alan bir merci olmadı ama Millî Güvenlik Kurulu dediğiniz zaman "Eh, nasılsa Millî Güvenlik Kurulu dediğine göre, o zaman orada adı yer alanlar teröristtir."

Bakın, şimdi, burada konu bakımından, zaman bakımından ve mekân bakımından sınırsız yaptırımlar getirildi. Mesela, ben aynı zamanda, o sırada Sorbonne'da ders veriyordum, birkaç hafta daha ancak Skype'la devam edebildim yani bilim ve teknolojiyi o kadar denetleme olanağı olmadığı için, yoksa onu da keseceklerdi becerebilselerdi. Yani dünya çapında yaptırım getiriyor, bütün haklardan yoksun kılınıyor ve gazetede senin adını "terörist" olarak yaftalayarak çocuklarına, olursa torunlarına, gelecek kuşaklara bunu bırakıyor.

Peki, karşılığında ne yapıyor? Sorumsuzluk zırhı getiren 5 yasa çıkıyor 2016'dan 2020'ye kadar. Bu yasalarda "Bu işlemleri yapan kişilerin, bu kararları alanların ve bu kararları uygulayanların mali, hukuki, cezai, idari sorumlulukları yoktur." deniyor. Onlara da sürekli bir koruma getiriliyor. Peki, "siyasal eksik" diyeceksiniz; siyasala gerek yok çünkü zaten 2017 Anayasa kurgusunda siyasal karar düzenekleri, siyasal sorumluluk düzenekleri tamamen tasfiye edildi. Şimdi, işte buradaki tablo şu: Bizim, sizlerin eklediği... Tabii, siz eklemediniz, kuşkusuz size gönderdiler, hâliyle siz de bunu reddedemediniz. Burada bu Komisyon iki yıllığına kuruldu. Biz dedik ki: "Bu Komisyon bu kadar dosyayı bitiremez, mümkün değil, yargı yolunu tıkayacak." Nitekim, altı yıl oldu, biraz sonra açıklayacağınız sayılarla demek ki daha devam ediyor.

Ama hemen belirteyim, bu Komisyon çifte maaş alıyor; hâkimse orada hâkimlik maaşını alıyor, bir de orada Komisyon görevlisi olduğu için, hangisi olursa olsun. Tabii, ben onları töhmet altına almıyorum, "Niye siz çifte maaş almak için bunu iki yıldan altı yıla kadar uzattınız?" demiyorum ama dosyalar aynı, dosyalar belli. Mesela, barış akademisyenleri dosyaları var, Anayasa Mahkemesinin kararı var. Ağır ceza mahkemeleri 415 barış akademisyeni hakkında teker teker beraat kararı vermiş, Komisyon diyor ki: "Hayır, mahkeme kararı beni bağlamaz." Şimdi, böyle bir şey tasavvur edilebilir mi?

Buradaki ana çelişki şudur: "Barış akademisyenleri" adını verdiğimiz öğretim üyelerinin çok büyük kısmı üniversitede görev yapıyor, zaten eğer suç olsa onlar görev yapamaz. Şimdi, düşünün, oraya bir biçimde adları girenler terörist ilan ediliyor, mekân, zaman ve konu bakımından birçok yaptırıma tabi tutuluyor ama altı yıl süreyle mahkemeye ulaşma hakları elden alınıyor. Şimdi, Cihangir Hocam diyor ki: "Daha benim dosyamın yanıtı gelmedi." Şimdi, burada, sizin önerdiğiniz öneride deniyor ki: "Bu dosyalar kurumlarına gönderilsin." Eğer kurum, keyfî olarak bir kişinin ihraç edilmesini sağlamışsa, ona neden olmuşsa o kurum o kişiyi alacak değil ki neden kuruma gönderilsin? Zira o kurum zaten mahkeme kararını uygulamıyor, mahkeme kararını uygulayamıyor.

Biz bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisi olarak adil yargılanma hakkı yasa önerileri çerçevesinde verdiğimiz 12 yasanın 1'i bu adı taşıyor. "Mahkeme kararıyla aklananlar" "Takipsizlik kararıyla sonuçlananlar" dosyaları diye bu kategorileri koyuyoruz, "Görevlerine iade edilecektir." diyor. İçişleri Komisyonunda bir buçuk yıldır bekliyor, işleme bile konulmuyor. Şimdi, biz hukuk dili kullanıyoruz, hukuki dil kullanıyoruz ve bu kararnamelerin altında imzaları bulunan kişiler ya aramızda -tabii, onlar tenezzül edip Komisyona gelmezler, Genel Kurula da gelmezler ama en azından benim kadar maaş alıyorlardır- kimisi bakanlık koltuğunda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Hocam son bir dakika, lütfen toparlayın.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Dosya sayısını söyleyecek birazdan, "89" diye geldi, şimdi, o zaman bu Komisyon altı yıldır çalışıyor; altı yıldır çalışan Komisyon eğer 120 bin dosyayı eritmişse... Tabii ki büyük kısmı haksız bir biçimde çünkü bana "suçlu" diyebiliyorsa Komisyon -benim bütün yaşamım saydam, hiçbir biçimde hiçbir cemaatle, hiçbir yasa dışı şeyle ilişkim olmadı- o zaman vay on binlerce kişinin hâline. Ne kadar keyfî karar verildiğini, keyfî ret kararı çıktığını buradan anlayabiliriz. Peki, elinde eğer 80, 90, 100 dosya kalmışsa 31 Aralığa kadar bitirsin, Komisyon kapansın ve o kişiler de daha fazla beklemek yerine hemen mahkemeye gitsinler.

Evet, yeni bir cendere başlayacak ama son olarak Sayın Başkan, özel yetkili idare mahkemesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler.

Şimdi, 25. Ankara İdare Mahkemesi, bakın, özel yetkili. Peki biz devlet güvenlik mahkemesini kaldırmadık mı? Özel yetkili ağır ceza mahkemelerini kaldırmadık mı? Kaldırdık ama bu dosyalar, bunlar için, bu amaçla kurulan bir mahkemeye gönderiliyor ve o mahkeme haklarında mahkeme kararı olan, aklanma kararı olan dosya sahipleri için Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanından yazı istiyor. Karar veriyor, ağır ceza mahkemesinin kararı var, "Hayır, o beni bağlamaz." diyor, Terörle Mücadele Dairesinden gelen yazıya göre karar veriyor. Şimdi, birer vekil olarak hangimiz bunu hazmedebilir? Hangimiz hukuk devletinde bu tür kumpasları seyredebilir? Evet, ülkemizde kumpaslar oldu ama yeni kumpaslar hepimiz için çok tehlikelidir. Biz bütün kumpaslara...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, son sözüm, bitiriyorum.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Hocam kaçıncı son ama lütfen.

Buyurun son kez.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın vekiller, şu anda "Bu konu benimle ilgili değil." diyebilme konumunda değiliz. Şu çelişkiye dikkatinizi çekerek bitiriyorum: Sayın Elitaş karşımda oturuyor, ben buradayım. Sayın Elitaş'ın birçok arkadaşı, AKP kurmayları beni aradı "Nasıl olur, siz terörist olamazsınız Hocam." dedi ama şu anda teröristim ve Sayın Elitaş'la karşı karşıya oturuyorum. Ya ben terörist değilim ya Elitaş'ın arkadaşları, bu şeye imza atan kişiler suçlu.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Hocam çok kibarsınız ya "Yüzüme bakıp utanmıyor musunuz?" desene Hocam.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Onu da sen söylersin.

Teşekkür ederim.