KOMİSYON KONUŞMASI

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarımızın değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2015 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Yaşadığımız son faciayla, Ermenek'te maden faciasında kaybettiğimiz işçilerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır ve tüm halkımıza başsağlığı dileyerek sözlerime başlamak istiyorum Doğrusu, bugün her yer kapkara. İlk kez bir bütçe görüşmesi böylesine acı, üzüntü ve ızdırap veriyor ve bu durumun sebebi kömürün karası değil, bu ülkeye bu acıları yaşatanların yüz karası; bu yüz karası, emekçiler için sanki alın yazısı.

Geçtiğimiz haziran ayında kamuoyuna "Soma tasarısı" gibi lanse edilen torba düzenlemenin komisyon aşamasında tam da burada "Soma faciasının da, bu iş katliamının da son olacağı konusunda ciddi kuşkularım ve bunun için de yeterince done var elimizde." demiştim. Maalesef, kaygılarım haklı çıkmış, emekçilerimiz ekmek parası için toprağa düşmeye devam etmiştir. Sözde, ders alınan, sözde, Hükûmet gündemine oturan iş cinayetleri, sırf Soma'dan sonra son beş ayda tam 575 emekçinin canını almıştır.

Bakınız, Türkiye iş kazalarında Avrupa'da 1'inci, dünyada 3'üncü sırada olup ülkemizdeki işçi ölümleri ortalaması Avrupa Birliğinin 8 katı düzeyindedir. Türkiye'de AKP iktidarı döneminde 2003'ten bugüne yaklaşık 14.500 emekçi hayatını yitirdi. 2002 yılında iş kazalarında 872 işçi hayatını kaybederken, sadece 2014'ün ilk on ayında yaklaşık 1.600 emekçi hayatını kaybetmiştir.

Allah aşkına soralım kendimize, her gün 176 iş kazasının olduğu, günde 4-5 kişinin iş kazaları sonucu hayatını kaybettiği bir ülkede Somaların, Ermeneklerin yaşanması şaşırtıcı mıdır? Kabul edelim, üzücüdür, kahredicidir, utanç vericidir ama ne yazık ki şaşırtıcı değildir. Doğrusunu isterseniz, ülkemizdeki tablo bu iken tüm bunlara "iş kazası" demek artık abesle iştigaldir. Açık bir şekilde, bunlar artık iş cinayetleridir, katliamdır. Yani iktidar sayesinde hayaller değil, ölümler, katliamlar gerçek oldu. Oysa tüm bu olumsuz tabloya hep dikkat çekildi. İşte, Soma faciasından hemen önce partimizin, AKP oylarıyla reddedilen Soma araştırma önergesi, işte, Ermenek'teki faciadan tam bir yıl önce TEMA Vakfının "Konya kapalı havzadır, linyit madenciliği yapılırsa yer altı suyu basar." uyarısı. İşte, bizim ve bizim gibi pek çok muhalefet partisi mensubunun iş kazalarına ilişkin verdiği bunca araştırma önergesi, soru önergesi var. Sonuç alınabiliyor mu? Maalesef, hayır. AKP'nin önceliği vatandaşın canı değil ki.

Hadi bizleri geçelim, ne de olsa muhalefet partisi mensubuyuz, peki, Devlet Denetleme Kurulu Raporu neden dikkate alınmıyor? Bizzat Cumhurbaşkanı Gül'ün talimatıyla madencilik sektörüne ilişkin inceleme yapan Devlet Denetleme Kurulu bundan tam üç yıl önce, 8 Haziran 2011 tarihli raporunun adı bile tabloyu özetliyor zaten: "Kamuoyunu derinden etkileyen ölümlere ve yaralanmalara neden olan maden kazalarının önlenebilmesi için gerekli olan düzenlemelerin araştırılması, incelenmesi ve değerlendirilmesi..."

Peki, ne diyor Devlet Denetleme Kurulu raporunda, neymiş iş kazalarının sebepleri, bir bakalım: "Taşeron uygulaması, üretim zorlaması, kamu birimleri denetimlerinin etkinsizliği, geçmiş kazalardan ders alınmaması" sayılıyor iş kazalarının asıl sebepleri olarak. Evet, rapor 2011 tarihli ve bugün, üç yıl sonra biz yine aynı şeyleri konuşuyoruz. Üstelik ne yazık ki, bunlar ortadan kaldırılsaydı onca can yitip gitmeyecekti. Görüldüğü üzere, muhalefete kulak verilmiyor, sivil toplum dikkate alınmıyor, Devlet Denetleme Kurulu raporları hiçe sayılıyor.

AKP Hükûmetine bir daha seslenmek istiyorum: Allah aşkına, bu ne hırs, bu ne inat? İnsan hayatından bile önemli olan şey ne? "Vicdan, insaf, merhamet" kelimeleri yerini "cüzdan, kâr, ranta" bıraktı, neden vazgeçemiyorsunuz bunlardan?

Bu noktada Sayın Bakan Faruk Çelik'i Ermenek faciası sonrasındaki "Madeni kapatıyorsunuz, 50 kişi araya giriyor açtırmak için." ifadesi için tebrik etmeye hazırlanırken, Sayın Bakanın biraz önce "O sözler bana ait değildir." açıklaması üzerine, bana düşen görev Sayın Bakanın bu açıklamasını doğru kabul etmek. Peki, Sayın Bakanım, binlerce insanın ölümünün, bizzat sizin döneminizde 5 bine yakın emekçinin ölmesinin vicdani, ahlaki...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Aydın Bey, bana ait ama şimdi olay şöyle...

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Aynı kelime için Sayın Zozani'ye "Bana ait değil." dediniz, Sayın Zozani'ye cevap verirken "Bana ait değil." dediniz.

BAŞKAN - "Bana ait." dedi ve açıklama getirdi Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Hayır efendim ama "İşveren 50 kişiyi ara koyuyor." demek başka bir şey, yörenin, bölgenin...

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - 49 mu, 48 mi yoksa tamamı mı?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Hayır efendim. Bakın, lütfen, siz devlet deneyimi görmüş geçirmiş insansınız, yani sizden böyle bir şey beklemiyorum.

Şimdi, "İşveren 50 kişiyi araya koyuyor." demek başka bir şeydir, bir iş yeri, bir maden ocağı kapandığı zaman o yörede başka ekonomik imkân olmadığı için işçisinden işverenine, esnafından yöredeki tüm dinamiklere kadar 50 kişinin araya girmesi başka bir şeydir, benim anlattığım olay aynen böyle. Yoksa, "İşveren 50 kişiyi araya sokuyor." Filan gibi bir yaklaşım son derece çirkin bir yaklaşımdır.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Peki, sokuyor mu Sayın Bakan işverenler araya?

BAŞKAN - Sayın Erdoğdu...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Yoksa 50 rakamı doğru, yani, sizin dediğiniz doğru. Sayın Zozani diyor ki: "İşveren 50 kişiyi araya sokuyor." böyle bir şey yok.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - İşverenler araya adam sokuyor değil mi?

BAŞKAN - Sayın Bakanım, anlaşılmıştır konu, açık olarak ortaya çıkmıştır.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Madem, Bakan böyle bir açıklama yaptı, Sayın Bakan...

BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın, Sayın Ayaydın'ın vaktinden çalıyorsunuz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın Bakan, işverenler araya giriyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Tabii, efendim, işverenler de giriyor, işçisi de giriyor, esnafı da giriyor, kaymakamı da, valisi de, yöre milletvekili de, herkes diyor ki: "Bir an önce buranın açılması için ne yapılması gerekiyorsa yapın." Çünkü yörenin böyle bir gerçeği var yani, onu anlatmaya çalışıyorum. Siz de geldiniz, Ermenek'te de aynı durum var, başka bir iş imkânı olmadığı için, vatandaş bunu işçisiyle, yer altında işçi kardeşi olmasına rağmen kapatılmaması... Burada da milletvekili arkadaşlarımız aynı şeyi söylüyorlar, güvenlik içerisinde bu madenlerin çalıştırılması gerekiyor, çünkü o bölgede başka bir iş imkânı yok. O anlamda söylediğim aynı şey.

BAŞKAN - Sayın Bakan, açıklama için söz vereceğim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Aynı şey olur mu, açık net bir şekilde tutanağa...

BAŞKAN - Sayın Akçay, bakın, burada tam tutanak var, konuşuyorsunuz, ondan sonra "Tutanaklara geçmiyor." diyor arkadaşlar, şikâyet ediyorlar. Lütfen, isteyenlere ben her zaman söz vereceğim, sözde bir sıkıntı yok.

Sayın Ayaydın, buyurun lütfen, devam edin.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Tabii, Sayın Bakanın söylediği şeylerle ilgili bize düşen, onların doğru olduğunu kabul etmek ama keşke Sayın Bakan bunları siz basında da tekzip etseniz.

BAŞKAN - Etti efendim.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Ben görmedim, siz "Etti." diyorsunuz da.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Ben basına bir açıklama yapmadım Aydın Bey, talihsizlik burada. Ben basına bir açıklama yapmış değilim bununla ilgili. Bir yerde bulamazsınız bununla ilgili benim basına yaptığım açıklama.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Peki.

Bir elin parmakları kadar gözü dönmüş, rant peşinde koşan, vicdansız, sözde iş adamının zengin olması için nice elliler daha toprak olacak Sayın Bakanım. 10 kişi için ocaklar açılıyor emekçilerin ocağı sönüyor Sayın Bakan. Biliyorum, hiçbir sonucu olmayacak olsa da sizi insaf, vicdan ve sorumluluk anlayışınızla baş başa bırakıyorum. İşin trajikomik yanı da Sayın Bakanın tavrına paralel olarak Çalışma Bakanlığının da bizlerle, zekâmızla âdeta alay edişi.

Bakınız, geçtiğimiz gün Çalışma Bakanlığının 2013 faaliyet raporuna bir bakayım dedim bunca insan ölürken Bakanlık ne yapmış, diye. İnanmayacaksınız ama raporda kurumsal üstünlük olarak sunulan hususu aynen aktarıyorum: "İş sağlığı ve güvenliği konusunda yürütülen bilinçlendirme çalışmalarındaki artış..." Yanlış duymadınız. Bakanlık, iş sağlığı ve güvenliğinde öylesine iyi çalışmış ki, çalışıldığı hâlde bu kadar emekçimiz yitip gidiyorsa, eğer siz bu çalışmayı yapmasanız kim bilir daha nice emekçiler hayatından olacaklardı? Evet, görüldüğü üzere, iktidar, malum 50 kişiden başka kimseyi dinlememeye, kendi bildiğini yapmaya devam ediyor ve olan, ülkenin işçilerine oluyor. Oysa, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yasalaşırken söyledik; eksik, yetersiz denetim ve iş sağlığı piyasalaştırılıyor. Zaten yasanın adıyla da asıl amacınızı ilan etmiştiniz; iş sağlığı, işçi sağlığı değil. Önceliğiniz işçi değil, iş.

Yine, 21 Mayıs 2014'te, bu çatı altında "Taşeron uygulaması, emeğin sömürüsüdür. Bu yasama yılı kapanmadan bu taşeron sömürü anlayışını kapatacağız. Bunun bitmesi gerekir." dediniz Sayın Bakan, Soma faciası sonrası getirdiğiniz torba ile faciaların sebeplerinden biri olan taşeron sisteminden bırakın vazgeçmeyi, onu kurumsallaştıracak adımlar attınız. Ermenek'te yaşanan facianın ardından Başbakan Sayın Davutoğlu, maden ocaklarında olası tehlikelerin önceden tespit edilip önlem alınması için Başbakanlık BİMER de bir ihbar hattı kurulduğu müjdesini verdi. Günaydın Sayın Başbakan! Aslında, böyle bir müjdeye ihtiyaç yok. Bu konuda önlem almak, Hükûmet olarak sizin asli göreviniz. Bu konuda Bakanlığınıza bağlı denetim birimleri var. Bu birimlerin rutin denetimlerinde ocaklardaki bu eksiklikler görülüyor ve rapor ediliyor. Ama ne siz ne de sayın bakanlar bu konuda önlem almayı aklınızdan bile geçirmiyorsunuz. Yani denetim yapanlar cılız da olsa bir anlamda sizleri önceden haberdar ediyor. Ama siz bu resmî uyarılara kulaklarınızı tıkıyorsunuz, şimdiden halka müjde verir gibi "Biz size, BİMER'e ihbar hattı kurduk, siz buraya ihbarlarınızı yapın. Hatta gerekirse biz o ocakları da kapatırız." diyorsunuz. Sayın Başbakanın bu açıklaması tam bir acziyetin ifadesi olup günü kurtarma gayretidir. Sayın Başbakan bir taraftan çalışanlara muhbir olmalarını öneriyor, diğer taraftan, halkımızla âdeta alay ediyor. Sayın Başbakana soruyorum: Hangi çalışan, size yanında çalıştığı patronu şikâyet edebilir? Eğer bunu yaparsa ertesi gün kendisini kapının önünde görür. Kaldı ki, bu görevde Hükûmetinizin emrinde çalışan yüzlerce denetim elemanları var. Bu görev sizlerin ve onlarındır. Bu görevi yerine getiremiyorlar ise, Burada Hükûmet olarak sizin sorumluluğunuz vardır.

Bu vesileyle, ümitsiz de olsam, ülkenin faydası için Hükûmet olarak sizleri bu sözünüzü tutmaya, taşeron sistemini kaldırmaya, ona razı değilseniz en azından madencilik sektöründe kaldırmaya çağırıyorum. Her ne kadar, Cumhuriyet Halk Partisinin madencilik sektöründe taşeron sistemine son veren kanun tekliflerine Sayın Bakan önce "Olumludur, AKP olarak kanunlaşmasını destekliyoruz." Demiş, sonra bu düzenlemenin yasalaşmasına gelince AKP çark etmiş olsa da bu acılara son vermek üzere yine çağrıda bulunuyorum. Her ne kadar taşeron sistemini bu ülkeye hediye eden, kamuda taşeron sistemini yaygınlaştıran, özel sektöre öncü ve örnek olan AKP İktidarı da olsa artık yeter! Bu kadar bedel yetti de arttı bile. AKP Hükûmeti bir an önce kendine gelmeli, işçi sağlığını ve güvenliğini önceleyen, denetimi etkin ve bağımsız kılan, taşeronlaşmayı sonlandıran bir çalışma hayatı inşa etmeli! Ne yazık ki, insan hayatının bu kadar ucuz olduğu bir ülkede yaşam hakkına saygı göstermeyen bir iktidar anlayışına, emeğin ve emekçinin yanında durmayan bir Bakanlığa diğer haklardan, hukuktan ve ülke gerçeklerinden bahsetmek pek anlamlı olmadığından; işsizliğin artmasına, resmî rakamlarda yüzde 18'i geçen genç işsizliğin ciddi bir sosyoekonomik soruna dönüşmesine, İşsizlik Fonu'nun işlevini görmemesine, işsiz kalan emekçilere verilmesi gereken 78 milyar Türk lirasının hazine kâğıtlarında tutulmasına, SGK'nın elini her geçen gün daha fazla vatandaşın cebine atmasına, asli ve süreklilik arz eden kamu hizmetlerinde geçici ve güvencesiz işçi çalıştırılmasının yaygınlaşmasına, 4/B ve 4/C ve taşeron sistemine, bizzat Sayın Bakanın imza attığı 2014 toplu sözleşmesiyle pek çok memurun zararlı çıkmasına ve kamu çalışanlarının enflasyona ezdirilmesine ve yine bizzat Sayın Bakanın defalarca dile getirdiği memurlara disiplin affı, bir derece verilmesi gibi sözlerin tutulmamasına, sendikasızlaştırmanın AKP'nin politikasına dönüşmesi ve sendikal hareketlerin zayıflatılmasına, Avrupa'dan çok yüksek olan ve kadınlarda yüzde 50'yi aşan kayıt dışı istihdama... Detaylarına girmek istemiyorum.

Bu düşüncelerle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve ilgili kurumların 2015 yılı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.