KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Sayın Başkan, Millî Eğitim Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İkinci haftasına girmiş olduğumuz 2023 yılının ülkemiz için, milletimiz için, bütün bir insanlık için hepimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Değerli Başkan, saygıdeğer üyeler; doğuyla batının, kuzeyle güneyin kesiştiği Avrupa, Asya, Afrika gibi kıtaların birleştiği, bütünleştiği, tüm semavi dinlerin doğduğu ve bütün bir dünyaya yayıldığı, yine, kadim bütün medeniyetlerin, uygarlıkların neşvünema bulduğu son derece zengin ve mümbit bir coğrafyada yaşıyoruz. Aslında bakıldığında, tüm bu vadinin tam merkezinde, tüm bu arkeolojik zenginliklerin tam merkezinde "Paleolitik Çağ" dediğimiz o Yontma Taş Devri'nden Tunç Çağı'na; Hititler, Asurlar, İyon uygarlıklarından Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarına kadar çok farklı medeniyetlerin, çok farklı uygarlıkların, çok farklı imparatorlukların neşvünema bulduğu son derece zengin bir coğrafya Anadolu coğrafyası. Bu coğrafya arkeolojik anlamda, medeniyetler bağlamında, uygarlıklar bağlamında bu kadar zenginliği barındırırken bizim önümüzdeki yüzyılımızda bu zenginliklerimizi de keşfederek, bu zenginliklerimizi koruyarak, bu zenginliklerimizi dünyayla buluşturarak yön tayinlerimizi ve gelecek tayinlerimizi gerçekleştirmemiz gerekiyor. Diğer bir deyişle, belki de tabiri biraz caizse, nasıl yön tayinlerimizi gökyüzünün kadim yıldızlarına bakarak tayin ediyorsak bir bakıma yeryüzünün altındaki, topraklarımızın altındaki o kadim medeniyetlere de bakarak önümüzdeki yüzyılımızın, önümüzdeki geleceğimizin yönlerini, rotalarını tanımlamak, tarif etmek durumundayız.

Bunun için bu kadar zenginliğin üzerinde yaşam süren bir devlet ve millet olarak arkeoloji süreçlerimizin kurumsallaşması, odaklanmış ve fokuslanmış bir arkeoloji müktesebatına doğru derinleşmek adına arkeoloji alanında biraz kurumsal bir kimliğe kavuşma süreçlerine tabi olmamız gerekiyor. Aslına bakılırsa batılı ülkeler başta İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Avusturya olmak üzere 1900'lü yıllardan itibaren çok köklü bir arkeolojik kurumsallaşma süreci yaşamışlar ve hatta sadece kendi coğrafyalarıyla sınırlı kalmayıp farklı ülkelerde, bizim de ülkemizde -arkeoloji enstitüleri gibi- kendi ülkelerinde kurmuş oldukları enstitülerin şubelerini açmışlar ve bugün ülkemizde hâlen 8 farklı ülkenin 8 arkeoloji enstitüsü ve temsilcilikleri mevcut. Ama buna rağmen bizim aradan geçen yüz yıllık cumhuriyet tarihimiz ve daha öncesine baktığımızda kendimize ait kurumsallaşmış bir millî arkeoloji enstitümüz maalesef ki yoktur. Avusturyalılar 1890 yılında bulunduğumuz coğrafyada, ülkemizde arkeoloji enstitüsü kurmuşlar.

Tabii, Türkiye'nin içerisinden geçtiği süreçler, coğrafyamızdaki kırılmalar, savaşlar, oluşan yeni sınırlar, varlık sebebimizi, varlığımızı, hayati reflekslerimizi öncelememiz, refah arayışlarımız biraz lüks gibi görünen arkeoloji konusuna eğilmemizin de önünde bir engel teşkil etmiş geçtiğimiz yüzyıl içerisinde. Ama bu kadar büyük bir zengin müktesebat içerisinde, bu kadar zengin bir arkeolojik varlık, medeniyetler ve uygarlıklar üzerinde yaşam süren bir ülke olarak, belki de dünyanın en zengin arkeolojik coğrafyasına ev sahipliği yapan bir ülke olarak bir millî arkeoloji ve kültürel miras enstitümüzün ve bunu yönetecek bir vakfımızın artık elzem olduğunu görüyoruz. Eminim ki buraya kadar olan tüm süreçlere sizler de katılacaksınızdır. Özellikle şunu belirtmek isterim ki; arkeoloji artık tarihsel veya kültürel miras meselesi olmaktan çıkmış, artık bir kültürel diplomasi moduna da bürünmüş. Birçok ülke, aslında bakarsanız, arkeoloji üzerinden ve kültürel miras üzerinden farklı ülkelerde bir "soft power" olarak faaliyetlerini sürdürebiliyor.

Türkiye'nin de hem kendi coğrafyasındaki bu zenginlikleri açığa çıkarmak, korumak ve dünyayla bütünleştirmek adına kurumsallaşmış bir yapıya kavuşmasını elzem görüyoruz. Maalesef ki tarihimize baktığımızda arkeolojik zenginliklerimizin çok farklı ülkelerin istismarına uğradığını da görüyoruz. Avrupa Birliği Bakan Yardımcılığım döneminde ve daha önceki dönemlerde -sizlerin de birçoğunuzun müşahedesi olmuştur- Avrupa'nın en kadim müzelerini ziyaret ettiğimizde, British Museum gibi Louvre Müzesi gibi bu müzeleri ziyaret ettiğimizde maalesef, Anadolu'muza ait birçok tarihî antik zenginlikleri veya coğrafyamıza ait birçok tarihî zenginlikleri bu müzeleri süslerken görüyoruz. 1911'li yıllarda Gaziantep'in Karkamış ilçesindeki bu antik kentimizde, Cerablus'u da içerisine alan antik kentimizde o günün şartlarında kendisini bir arkeolog olarak da lanse eden Lawrence'ın arkeolojik çalışmalar yürüttüğü hepimizin tarihsel olarak malumu. British Museum'un "kazı çalışmaları" adı altında 1911'den 1920'li yıllara kadar süregitmiş Karkamış'ta ve Cerablus bölgesinde kazı çalışmaları vardı ve bunların aktörlerinden birisi de o günün ve bugünün meşhur isimlerinden birisi Lawrence'di. Aslında, bakarsanız o "kazı süreçleri" adı altında bölgenin sadece kültürel zenginlikleri değil, arkeolojik zenginlikleri değil, geleceği de huzuru ve istikrarı da bir bakıma kültürel zenginliklerimiz gibi çalınıp Avrupa'nın önemli başkentlerine taşınmış oldu.

Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü süreci ilk olarak Gaziantep'te 2014 yılında gerçekleştirilen 36'ncı Kazı Sempozyumu'nda gündeme geldi. O kazı sempozyumunda böyle bir millî arkeoloji enstitüsünün, Türkiye'nin ilk millî arkeoloji enstitüsünün kurulmasının artık kaçınılmaz ve elzem olduğunun gündeme getirilmesinin ardından Gaziantep Büyükşehir Belediyemiz, Kültür ve Turizm Bakanlığımıza bir başvuru yaptı ve bu yönde bir çalışmanın yapılması, bir hibe programı arayışının içerisine girilmesi öngörüldü. O yıllarda, 2014 yılında Avrupa Birliğinin hibe programı, IPA II Hibe Programı devreye girmişti 2014 ve 2020 yıllarını kapsayan. Bu hibe programı çerçevesinde "Kültür ve Sivil Toplum" alt başlığı altında Kültür Bakanlığımız ilk kez Avrupa Birliği Bakanlığına IPA II Projesi kapsamında bir Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsünün kurulması yönünde bir hibe programına, çağrıya başvuruda bulundu. Aynı yıl içerisinde Avrupa Birliği Bakanlığımız bu çağrıya olumlu yanıt verdi ve projenin 2015'ten itibaren çalışma süreçleri başlamış oldu. 2018 yılı itibarıyla, 2015 sonundan, daha doğrusu 2016 yılından sonra da benim Avrupa Birliği Bakan Yardımcılığım sürecinin başlamasıyla birlikte benim de çok yakından takip ettiğim ülkemize kültür ve arkeoloji alanında kazandıracağımız son derece kıymetli bir proje olarak projeyi takip ettik. Proje, Avrupa Birliğinin de son derece önemsediği bir projeydi çünkü Avrupa Birliği hem kültürler arası diyaloğu desteklemek adına hem de sivil toplum diyaloğunu geliştirmek adına bunu çok güçlü bir fırsat ve zemin olarak görüyordu. Nitekim Avrupa Birliğinin de buradaki Komisyon üzerinden takibiyle üç yıl, üç buçuk yıl gibi kısa bir süre içerisinde Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü Projemizi biz hayata geçirdik ve 2022 baharında projenin altyapı, üstyapı işlemleri tamamlanmış oldu, fiilî olarak, yapısal olarak proje faaliyete hazır hâle getirilmiş oldu.

Sayın Başkanım, eğer müsaadeniz olursa buradan itibaren iki dakikalık Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitümüzü tanıtan iki dakikalık bir video var. Bunu geldiğimiz nokta itibarıyla size ve sayın Komisyon üyelerimize sunmak isteriz.

BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Buyurun, çalıştıralım videoyu.

(Video gösterimi yapıldı)

BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Buyurun, tamamlayın Sayın Şahin.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Burası bizim Gaziantep'te Hazine ve Maliye Bakanlığına ait ama Gaziantep Büyükşehir Belediyemize tahsis edilmiş Kendirli Kültür Merkezimiz ve hâlâ duvarlarında o Fransız işgal girişiminin kurşun yaraları da yer almaktadır ve onlar canlı ve diri tutmaktadır gazi şehrimizin o direniş ruhunu.

Müsaadeleriniz olursa Değerli Başkanım, enstitümüzle alakalı kısaca biraz bilgi vermek isterim görselde her ne kadar izlemiş olsak da. Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsünün fiziki tüm aşamaları ve kuruluş süreçleri projenin öngördüğü çerçevede tamamlanmış durumda ve toplam maliyeti 7,8 milyon euro şeklinde tezahür etmiştir. Projenin hayata geçmesinde yerli ve yabancı tam 430 bilim adamı rol almıştır. Proje kapsamında mülkiyeti hazineye ait olan -az önce de belirttiğim gibi- Gaziantep Büyükşehir Belediyesine tahsis edilen Kendirli Kültür Merkezi restore edilmiş, arkeoloji laboratuvarı, bir arkeoloji ve kültürel miras kütüphanesi yapıları oluşturulmuştur. Gerekli cihaz, kitap ve dokümantasyon, mobilya, mefruşat temin edilerek faaliyete hazır hâle getirilmiş, 27 uluslararası yayın yapılmış, 1 milyonu aşkın belge taranarak Türkiye'nin ilk dijital arkeoloji arşivi oluşturulmuştur. Dijitalleştirilme çalışmaları çerçevesinde Türk arkeoloji tarihinde ilk kez gerçekleştirilerek koruma, araştırmacılara ve topluma nitelikli bir veri tabanı sunma amacıyla Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü arşivlerinden tam 1 milyon 400 bin belge taranmış ve bunlardan 1 milyonu arşivlenmiş durumdadır. Devlet ve Osmanlı arşivlerinden 50 bin belge, 2.100 fotoğraf değerlenmiş; Türk Tarih Kurumu, Dışişleri Bakanlığı ve Ankara Üniversitesi arşivleri tarama çalışmaları bu süreçte tamamlanmıştır. Türk arkeolojisinin tüm dönemlerini kapsayan ilk yayın serisi yayınlanmıştır. Bu kapsamda, 12 çeviri, 15 yeni baskı olacak şekilde 27 kitabın basımı tamamlanmış durumda. Yayın kurulu tarafından belirlenen çeviri kitaplar Türk ve İslam arkeolojisi için oldukça önemli ve daha önce Türkiye'de çevirisi yapılmamış kitaplardan oluşmaktadır. Yeni basım olan 15 kitap ise temel referans kaynakları olacak şekilde kurgulanmıştır. Enstitü yayınları arasında Osman Hamdi Bey'in Fransızca kaleme aldığı 2 Müze-i Hümayun kazısının raporu da ilk kez Türkçe olarak okuyucuların hizmetine sunulmuş durumda.

Hakem dergi çalışması oldu, proje döneminde bir sayısı yayınlanmış, bir sayısı ise hazırlanmış bir hakem dergimiz söz konusu. Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü Dergisi'nin en kısa sürede tüm prestijli indekslerde taranan 1'inci sınıf bir dergi olması için de hâlihazırda tüm hazırlıklarımızı tamamlamış durumdayız. İlk sayısı yayınlanan derginin 2'nci sayısı için bilim insanlarından makaleler toplanmış, hakem kurulu tarafından değerlendirilerek yayınlanmasına onay verilmiştir; 2'nci sayı da yayına hazırdır.

İlk Millî Arkeoloji Şûramızı gerçekleştirdik 2022 yılı içerisinde. Arkeolojinin bilim, meslek, eğitim gibi konularda teori ve uygulama alanlarında geldiği düzeyi tanımlamak, ideal gelecek için yol haritası çizmek ve devlet, yerel yönetimler, STK'ler gibi paydaşları bir araya getirecek I. Arkeoloji Şûrası'nı 15-17 Haziran 2022 tarihinde gerçekleştirdik ve şûrada bilim ve araştırma, arkeometri, eğitim, sanat, turizm gibi konularda 11 adet komisyonun kurulması da kararlaştırıldı.

Kütüphane, Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitümüz için olmazsa olmaz unsurlardan birisiydi. Enstitü için gerçekleştirilen en önemli çalışmalardan birisi ihtisas kütüphanesi ve Türkoloji kütüphanesiydi. Türkoloji kütüphanesi için 50 binin üzerinde dijital kaynak derlendi. İhtisas kütüphanesi için ise iş birlikleri ve kaynak tarama çalışmaları devam ediyor.

Eğitim programları çerçevesinde 4 öncelikli grup belirlendi ve gruplara özel içerikler tamamlandı. Bu gruplardan ilki enstitü personeli eğitimiydi. Bir diğer eğitim grubu ise lise düzeyindeki öğrencilerin eğitimi. Diğer eğitim gruplarında kamu kurumları ve sivil toplum yer almaktadır. Tüm eğitim programları tamamlanmış olup programlara ait canlı yayın kayıtları enstitü internet sitesi üzerinden yayına sunulmuştur.

Arkeoloji Enstitümüzün diğer önemli bir çalışması, arkeoloji tur rotalarının belirlenmesi. Arkeoloji; kültür ve tarihe karşı ilgiyi yükseltmek, halka kültür ve doğa koruma bilincini aşılamak, Türkiye arkeolojik turları için yeni ve nitelikli alternatifler üretmek amacıyla Anadolu, Balkanlar ve Orta Asya'yı kapsayan 3'lü paket olmak üzere 43 tur rotası çalışması tamamlanmıştır. Tüm bu rotaların detaylarını barındıran özel bir katalog çalışması da tamamlanıp basılmıştır.

Arkeoloji Enstitümüzle alakalı genel hatlarıyla vereceğimiz bilgiler bundan ibaret. Burası İbrahim hocamın ilgi alanına giriyor; Sayın Hocam, Anayasa'mızın 63'üncü maddesi devletlere ülkelerinin arkeolojik kalıntılarını, zenginliklerini, kültürel miraslarını koruma misyonunu, görevini veriyor. Böyle bir anayasal alt başlık altında, böyle bir zemin üzerinde vakfımızı inşallah sizlerin de katkı ve desteklerinizle hayata geçirmiş olacağız.

Vakıf şu açıdan çok önemli: Az önce de konuşmamın başlarında belirttiğim gibi, birçok ülke arkeolojiyi bir kültürel diplomasi zemini olarak kullanarak farklı ülkelerde farklı faaliyetlerini yürütebiliyor. Türkiye'nin geliştiği, büyüdüğü, nüfuz coğrafyasının genişlediği, bölgesel bir güç hâline geldiği süreçte kültürel dış politikamıza arkeoloji konusunu da bir kültürel diplomasi modülü olarak eklememiz ülkemizin farklı coğrafyalarda arkeolojik çalışmaları yürütmesi adına, bu alanı da "soft power" olarak devreye sokması bağlamında, tarihsel olarak bağlarımız bulunan ülkelerle arkeoloji düzleminde ve zemininde tekrar canlılık sağlamak adına, o kan alışverişlerimizi tekrar sağlamak adına, ilişkilerimizi geliştirmek adına, o coğrafyalarda, nüfuz coğrafyalarımızda arkeolojik kazılar yapmak adına böyle bir vakfın ve enstitünün kurulması son derece elzemdi. Bugün de vakfımızın kanun teklifiyle Komisyonumuzun ve siz Değerli Başkanımızın huzurundayız. Umarım çalışmalarımız, vakıf çalışmamız, yasamız hayırlara vesile olur.

Şimdiden ben siz Değerli Başkanıma ve saygıdeğer Komisyon üyelerime katkılarınız ve destekleriniz için saygılarımı sunuyorum.

Hayırlara vesile olmasını diliyorum.