KOMİSYON KONUŞMASI

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkanım, ben de öncelikle bütün komisyon üyelerimize yaptıkları bu katkılardan dolayı çok teşekkür ediyorum.

13 arkadaşımız söz aldı, arkadaşlarımız ciddi katkılar yaptılar, ben de her bir arkadaşımızın yaptığı katkının dikkate alınacağının bilinmesini özellikle arzu ederim.

Tabii ki, bir tartışma yürütüyoruz. Bu tartışmada Hükûmet ve iktidar partisi bardağın dolu tarafından bakacak, muhalefet partileri de bardağın boş tarafından bakacak. Ama şunu sevinerek özellikle ifade edeyim ki, en fazla mutabakatın oluştuğu veya oluşacağı kanun tasarılarından birini görüşüyoruz. Doğrusu, bu beni çok memnun ediyor. Elbette muhalefet eleştirisini yapacak, bu eleştirileri bizim dikkate almamız, değerlendirmemiz bizim açımızdan son derece önemli. Ben de bu çalışmaları yaparken özellikle arkadaşlarıma rica ettim, dedim ki: "Muhalefet partilerimiz bu konuda ne demiş? Seçim beyannamelerinde, parti programlarında ne yazmışlar, ne ifade etmişler?" Ve bütün arkadaşlar... Sadece HDP'nin şeyini çok alamadım, yani çok detaylı bir başlık göremedim programında ama AK PARTİ'nin CHP'nin ve MHP'nin AR-GE ve inovasyon, girişimcilik açısından ne söylediğini şöyle bir tablo olarak çıkardım.

Burada gördüğüm, bir, bir kere çok büyük oranda, uygulamalardaki farklı önerileri bir kenara koyarsak, büyük oranda mutabakatın olduğu bir alan. Onun için de zaten bu kanun aslında teknik bir kanun. Doğrusu teknik düzenlemeleri çok fazla içeren bir kanun. O açıdan tartışmalar da, teknik düzeydeki tartışmalar da bizim açımızdan son derece önemli ve yol gösterici. Arkadaşlarımızın değerlendirmelerine bazı verilmesi gereken çok kısa kısa cevaplar olabilir veya bir değerlendirme olabilir, çok da zamanınızı almadan girmek isterim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Didem Engin'in "Etki analizlerini göremedik." şeklinde ifadesi oldu. Biz bu çalışmayı yürütürken, özellikle bakanlıkta en çok önemsediğimiz nokta etki analizleri, onu söyleyeyim. Ben bakanlık görevini devraldığım andan itibaren ilk verdiğim talimat bakanlığımızda Etki Değerlendirme Daire Başkanlığının kurulması.

Bakın, bir bakan olarak ben, bu yasada, pek çok yetkimi kurum ve kuruluşlarımıza devrediyorum, bakan olarak bunu yapıyorum. Neden yapıyorum? Bizim asli görevimiz politika belirlemek, gerekli düzenlemeleri yapmak, sektörleri çok daha ileriye taşıyacak gerekli akreditasyonları yapmak, gerekli düzenlemeleri ve denetimleri yapmak. Bizim bakanlık olarak odaklandığımız, yoğunlaştığımız alan bu. Hiç kuşkusuz, bu kanun tasarısının taslağını hazırlarken bu düzenleyici etki analizini yapmamamız mümkün değildi. Şu anda bu tasarının, AR-GE Reform Paketi'nin yaklaşık bir yıllık maliyeti bize 265 milyon 474 bin 600 lira. Bu bizim açımızdan önemli. Her bir maddenin alt kırılımları var, bunların hepsini tek tek hangi senaryoya göre bu maliyetlerin yapıldığını belki maddeler geldikçe konuşuruz.

Değerli arkadaşlar, özellikle genel değerlendirmelerin, doğrusu, çok detayına girmek istemem ama şunu da hakkın teslimi açısından söylemek durumundayız: Bakınız, şu anda Türkiye'nin millî eğitim sisteminde 900 bin öğretmenimiz var ve bu 900 bin öğretmenin 450 binden fazlası AK PARTİ iktidarı döneminde göreve başlayan öğretmenler. Şu anda da Meclisimizin de onayıyla her yıl sürekli en fazla kadroyu millî eğitime tahsis ediyoruz.

Türkiye, modern mektep anlayışına 1862 yılında geçti, cumhuriyetten çok önce geçti. 1862 yılından 2002 yılına kadar Türkiye'de toplam 310 bin derslik varken, sadece AK PARTİ iktidarı döneminde biz buna yaklaşık 250 bin derslik ilave ettik. Ama eğitimde kalitenin artması için fizikî iyileştirme gerek şart fakat yeter şart değil. Fakat Türkiye olarak gelenekleri itibarıyla da -ben de eğitimci olduğum için konuyu bilen bir arkadaşınızım- ezberci bir anlayıştan geliyoruz. Bizim son on üç yıldır en fazla üzerinde durduğumuz konu bu ezberletici anlayıştan uzaklaşmak. Ama kolay değil, çok zor bir iş. Eğitim, meyvelerinin en uzun vadede alındığı alandır, kim ne derse desin. Ama "Bu pakette eğitim ayağı eksik." derken... Biz tabii ki AR-GE ve inovasyonla ilgili noktaları özellikle bu pakete koyduk. Yoksa bizim bu paketimizde ve diğer hazırladığımız strateji belgelerinde en fazla odaklandığımız alan nitelik sorunu. Evet, şu anda Türkiye'nin AR-GE ve inovasyon niteliğinde problem var, bunu biliyoruz. Ama bu, bir yılın, beş yılın, on yılın problemi değil. Bu, ezberci eğitim anlayışının bizim önümüze getirip koyduğu maalesef büyük bir birikim. Bunu aşmak için de çok ciddi çalışmaların olduğunu, defalarca müfredatta basitleştirmelerin yapıldığını, ezberci anlayıştan uzaklaşan pek çok düzenlemenin yapıldığını ben gayet iyi biliyorum.

Ama şunu da özellikle ifade etmem lazım: Hani, eskilerin güzel bir sözü var: Bir yılda ürün almak isterseniz toprağı ekin, on yılda ürün almak isterseniz ağaç dikin, yüz yılda ürün almak isterseniz insan yetiştirin. İnsan yetiştirmek bu kadar uzun, zor, meşakkatli, zahmetli bir iş. Onun için bir sihirli değnekle dokunarak eğitimi düzeltme şansımız yok. Belki önümüzdeki maddelerde konuşuruz. Mesela bakanlık olarak kodlama dersinin liselere zorunlu, ilk ve ortaokullara da seçmeli müfredata alınmasını ve kodlama dersinin behemehâl bizim eğitim sistemimize kazandırılmasının gerekliliğini düşünüyoruz ve bunu Millî Eğitim Bakanlığımıza resmen yazıyla bildirdik. Şu anda da Millî Eğitim Bakanlığımız bunun üzerine çalışıyor. Eğer "Sanayi 4.0" diyorsak bunu kodlamadan başlatacağız. Algoritma yazmayan bir gencin, bir genç kızımızın veya bir yavrumuzun "Sanayi 4.0"a ulaşması çok zor. Bunlar bildiğimiz ve adımlarını attığımız konular.

Bu 2023 hedefleriyle ilgili özellikle şunu söyleyeyim: Bakın, Türkiye hem bölgesel hem de küresel konjonktürde çok ciddi badirelerden geçiyor. Bu, hedeflerimizin şaşmasına sebep oluyor mu, oluyor. Ama bu hedeflerden ayrılmamak Türkiye'de bizim açımızdan önemli. Elbette, belki AR-GE'de yüzde 3'ü yakalamayacağız ama yüzde 2,5'u yakalarsak, bunu da o yüzde 3 AR-GE hedefinden dolayı yakalayacağız. Bizim insanlarımızın bu hedeflere kilitlenmiş olması bizim açımızdan önemli. Elbette eleştirileri göğüsleriz, bu konudaki eleştirileri mutlaka dikkate alırız ama Türkiye 2023 hedeflerine sarılmalı ki bugün yapması gereken işleri daha iyi yapsın.

Bakın, Sayın Emin Haluk Ayhan Bey dedi ki: "Ülkemizi 2023 hedeflerine taşıma yolunda kamu kesimi ve özel sektörün çok yoğun bir gayret göstermesi zorunluluk arz etmektedir." Bu, zannediyorum burada hepimizin ortaklaşacağı bir cümle. Niye? Biz, eğer bu ülkeyi cumhuriyet tarihimizin en anlamlı yıllarından birinde koyduğumuz hedeflere ne kadar yaklaştırırsak kendimizi o kadar başarılı hissedeceğiz, o kadar başarılı göreceğiz. Bu açıdan, bu cümleleri biraz da kamu bürokrasisinin, özel sektörün ve tüm paydaşların bu noktada ne kadar çok çalışması gerektiğini ifade etmek için yazıyoruz ama...

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Sayın Bakan, o hedefler sizden önce vardı zaten, 2023 hedefleri. Tenkit etmek için söylemiyorum.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Yok, estağfurullah. Sadece ortak noktamız şu Haluk Bey: Bugün Türkiye'nin geldiği nokta, Türkiye için sevindiricidir ancak yeterli değildir. Hepimiz bunda mutabık mıyız? Türkiye'nin 2023'te dünyanın en güçlü 10 ekonomisi arasına girmesi hepimizi sevindirecek bir gelişme olmayacak mı? Olacak. İşte bu noktada en önemli adımlardan biri olarak bu AR-GE paketini görüyoruz, onu özellikle söyleyeyim. Bunun siyasi yönünü biraz önce muhalefetteki arkadaşlarımız da, iktidardaki arkadaşlarımız da söyledi. Bu kanun, bu noktada çok teknik bir kanun ve siyasi tartışması çok olan madde yok burada. Tamamı, tasarım ofisleri... Hangi arkadaşımızın AR-GE merkezi gibi desteklenmesine karşı durmasını bekleriz? İşte, CHP'nin de, MHP'nin de -HDP'yi, dediğim gibi, çok detaylı göremediğim için söyleyemiyorum ama- AK PARTİ'nin de seçim beyannamesinde de, Hükûmet programında da var olan ortak alan. Dolayısıyla, bu noktalarda, buradaki katkılarla da, inşallah, çok daha iyi bir noktaya geliriz diye düşünüyorum.

Biz bu paketle ithalatı teşvik eder miyiz? Hayır, kesinlikle etmeyiz. Biz bu paketle, ithal ettiğimiz özellikle ara mallarında AR-GE ve inovasyon yoluyla yerli üretimi artırmayı hedefliyoruz. Siz AR-GE ve inovasyon yaparsanız ithalat yerine kendi üretiminizi artırırsınız. Bizim zaten AR-GE ve inovasyona en çok destek vermemizin temel sebeplerinden biri ithalat bağımlılığımızı azaltmak. İhracatınızı artırırsınız.

Arkadaşlar, hepimiz çok iyi biliyoruz; sizler marka olarak, isim olarak biliyorsunuz. Şu takım elbiseyi her şeyiyle -markasını dahi- burada, Türkiye'de bastırıyor, Türk üreticiden 100 dolara alıyor ama dünyaya 500 dolara, 1.000 dolara satıyor. Tek şey var: Marka ve tasarımı kendine ait. Şimdi, bu noktada Türkiye'nin bu yetkinliği kazanması bizim için kesinlikle önemli.

Yabancı uzman konusunda... Orada özellikle Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu "yabancı uzman" ibaresini koyduk. Biz Türkiye olarak AR-GE... Ve artık dünya açık AR-GE'yi konuşuyor, dünya açık AR-GE'yi konuşuyor. Artık on yıl öncesinin AR-GE kavramı bugün geçerli değil.

Bakın, Amerika seyahatinde Tesla'yı ziyaret ettim. Bataryayla ilgili tüm birikimini dünyaya açmış, bütün bilgi birikimini, milyarlarca dolar harcadığı bütün birikimi dışarıya açmış, herkes ulaşabiliyor. "Niye böyle bir şey yaptınız? Bu sizin çok emek verdiğiniz bir alan." dedim, "Bunu benim kendi imkânlarımla geliştirmem çok kolay değil, ben bunu bir an önce ticarileştirmeliyim. Dünyada en hızlı kim geliştiriyorsa geliştirsin, bedelini öder, alırım." dedi.

Şimdi, dünya artık farklı bir AR-GE mantalitesine gidiyor. İnovasyon, açık inovasyonu biliyoruz ama dünya artık açık AR-GE'yi konuşuyor. Bizim burada, nitelikli yabancı istihdamını Türkiye'ye kazandırmakla, kritik alanlarda çok daha hızlı bir AR-GE ve inovasyon yeteneği kesinlikle kazanacağımızı düşünüyorum.

"Temel bilimlerle ilgili hangi üniversitelerin mezunları..." Arkadaşlar, bizim temel bilimlerde hedefimiz şu: İlk 25 binin içerisine temel bilimleri tercih eden gençlerimiz girsinler. Yani, daha doğrusu, ilk 25 bindeki öğrenciler temel bilimleri tercih etsin, burslardaki temel mantık bu. Ve geçen yıldan bu yıla kadar ciddi derecede bir artış var. Eminim önümüzdeki yıl daha da artacak bu sayı. Evet, en yüksek puanla Boğaziçi alıyorsa Boğaziçi'ni tercih etsin, en yüksek puanla ODTÜ alıyorsa ODTÜ'yü tercih etsin, İTÜ'yü tercih etsin. Nereyi tercih edeceği bizim için önemli değil, bizim için önemli olan: En yüksek puanlı öğrenciler temel bilimleri tercih etsin. Buradaki maddede de, kanun tasarısındaki maddede de biz üniversite ayrımı kesinlikle yapmayız. AR-GE şirketi, AR-GE merkezi, eğer Niğde Üniversitesinden bir temel bilimler mezununu çalışmak isterse de biz bu desteği vereceğiz, efendim -yani, ismi geldiği için söyleyeyim- Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinden birisini de çalıştırmak isterse vereceğiz, Boğaziçi'nden mezun birisini çalıştırmak isterse de vereceğiz. Bizim için orada üniversite ayrımı veya ayrımcılık kesinlikle yok. Önemli olan şu...

Temel bilimlerde, bakın, iki şey çok önemli, motivasyon, tercihte. Bir, tercih ettiğinde burs; iki, daha da önemlisi, mezun olduğunda iş imkânı. Şimdi, biz burada "mezun olduğunda iş imkânı"nı biraz açıyoruz. Önümüzdeki süreçte göreceksiniz, üretim paketinde de temel bilimler mezunlarının daha fazla iş bulması konusunda gayret göstereceğiz. Sizler de bu konularda bu çalışmalara destek ve katkı verirseniz, eminim ki Türkiye'nin temel bilimler sorununu çözeceğiz, hedefimiz bu. Kesinlikle başka bir düşüncemiz yok.

Temel bilimlerle ilgili açıklamayı, Sayın Toğrul'la ilgili, ifadelerle ilgili açıklamayı YÖK Başkan Vekilimiz yaptılar. Temel bilimlerin bundan sonra çok daha iyi tercih edileceğini özellikle söylüyorum.

"Makale sayısı düştü ama etkisi azaldı." dedi Sayın Vekilimiz.

Aslında bu çok doğru bir bilgiye dayanmıyor, Sayın Vekilim, onu özellikle söyleyeyim. Bakınız, 2009-2014 dönemindeki yayın sayısındaki artış yüzde 24'ken atıf sayısındaki artış yüzde 54. Atıf, kaliteyi gösterir, doğru mu? Etkiyi gösterir. Bütün bilimsel çalışmalarda bir makalenin yayınlanması kadar o makaleye ne kadar atıf yapıldığı önemli. Türkiye'deki atıf sayısı, aslında, makale sayısının 2 katına çıktı. Elbette, arkadaşlar, hızlı, niceliksel artışların kalitede zaman zaman düşme oluşturduğu bir genel bilimsel gerçektir, doğru mu? Bilimsel gerçektir. Siz niceliği hızla artırırsanız nitelikte bir kayıp olabilir ama o kayıp da zamanla çok daha avantaja dönebilir. Bu noktada, Türkiye bundan korkmamalı. "Niteliksel artışımız düşüyor." diye niceliksel artıştan çekinmemeliyiz. Bugün niceliksel olarak artarız, yarın nitelik artışını kesinlikle sağlarız.

Bu noktada, belki, Sayın Toğrul'a bir cümleyle şunu ifade etmem lazım: Değerli arkadaşlar, bütün dünyada düşünce özgürlüğüyle ilgili genelgeçer kural vardır. Bu genelgeçer kuralın içerisinde kalındığı sürece hiç kimse bir akademisyenin bildirisine, görüşüne, ifadesine, düşüncesine, makalesine müdahale etmez, edemez, etmemelidir. Bu genelgeçer şudur: Eğer bir akademisyen düşünce özgürlüğü sınırlarında kalıyorsa, şiddeti ve şiddet uygulayanları övmüyorsa...

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Yok ki öyle bir şey.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Var. Yani, o bildirinin içeriğini...

Ben, şimdi, bu akademisyenlerle ilgili üç kategoride değerlendirdim olayı ki sonradan yaptığımız değerlendirme de bu değerlendirmemizi haklı çıkardı. Bir: Bu bildiriyi kaleme alanlar. Kesinlikle bu bildiri.

Bakın arkadaşlar, eğer Sur'da, Cizre'de, Silopi'de teröristler bir işgal girişiminde bulunmasaydı Türkiye'nin güvenlik güçleri gidip orada o operasyonları yapma ihtiyacı duyar mıydı? Duymazdı. Şimdi, böyle açık, çıplak bir gerçek varken bu bildiride devleti suçlayıp, orada canı pahasına ülkenin birliğini, bütünlüğünü sağlamayı amaçlayan güvenlik güçlerini suçlayıp, maalesef, terör örgütüne ima yoluyla dahi bir tek cümle, bir tek kelime etmeyen bir bildiriyi düşünce özgürlüğü sınırları içerisinde göremeyiz. Bakın, bütün uluslararası standartlar...

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Sayın Bakanım, Sartre Fransa'ya "Katil." demiştir.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Vekilim, nasıl?

BAŞKAN - Sayın Toğrul...

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Sartre Fransa'ya "Katil." demiştir ama Fransa Sartre'yi linç etmemiştir.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Şimdi, bakın, her dönemi kendi içerisindeki şartlarıyla birlikte değerlendirmek gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Toğrul, bitirsin.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bugüne kadar Türkiye'de Hükûmete yönelik, iktidara yönelik, hatta devlete yönelik pek çok eleştiri yapılmıştır, akademisyenler tarafından da yapılmıştır ama hiçbir açıklama şiddeti övme, şiddeti yapanları destekleme anlamına gelmemelidir. Bu noktada...

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Tek kelime yok, Sayın Bakanım, yapmayın...

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Ya, ben okudum. Şimdi, bir...

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Orada tek kelime şiddet yok.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bu üç noktada... Yazanlar açısından bu kesinlikle, bize göre, bir ihanet belgesidir. Ha, bunu üstün körü okuyarak imza atanlar açısından bu konuyu bir gaflet belgesi olarak görüyorum ama arkadaşının hatırıyla, özellikle hiç okumadan imza atan akademisyenleri de biliyorum, onlar açısından da üzerinde hassasiyetle değerlendirilmesi gereken bir konu olarak görüyorum.

Evet, Sayın Akif Ekici: "40-50 eleman 15'e düşüyor." Gerçekten, 2008'deki tartışmalarda ben de Meclisteydim, birlikteydik o dönemde. O dönemde 50 sayısı çok isabetli bir sayıydı. Şu açıdan isabetliydi: Bir anda 15'e düşürmüş olsaydık, bugün biz "AR-GE merkezleri amacının çok dışında. AR-GE merkezlerinde AR-GE yapılmıyor, bunlar üretimdeki mühendislerini AR-GE'de çalıştırıyorlar." gibi pek çok haksız eleştiriyle, belki, muhatap olacaktık. Ve bu başlangıçtaki o kuruluş döneminin zorluğunun 50 AR-GE personeliyle geçilmesi bugün böyle bir kanunun Türkiye'de, aslında, uygulanabilir olarak sürmesinin, bana göre, çok önemli bir adımıydı. Oradaki tartışmaları biliyorum, başta "100" diye geldi. Meclisimiz bu konuda, gerçekten, iyi bir tartışmanın sonucunda bunu 50'ye çekti. Biz ne yaptık? 2014 Haziranında bu sayıyı 30'a kadar çektik, biliyorsunuz. Ama 50 sayısıyla birlikte biz Bakanlık olarak da şunu başardık: Bir AR-GE merkezinin kurulumundan gelişimine kadar her merhaleyi kamu adına denetlemeyi, yönlendirmeyi özellikle oturttuk, sistemi oturttuk. 30'a indi, 30'u da şimdi oturttuk. Şimdi, 15'e sektörel bazda... Mesela bizim gıdada yeterince AR-GE merkezimiz yok. Niye? Gıdadaki firmalarımızın büyüklükleri 30 sayısına erişmeyi çok mümkün kılmıyor. Veya bilişimde yeteri kadar AR-GE merkezimiz yok. Şimdi, bundan sonra 15'e indirdiğimizde çok daha sorunsuz bir düzenleme, denetleme ve yönlendirme imkânımız olacak. Bu açıdan -o günkü tartışmaları da biliyorum ama- bugün 50 sayısının 15'e düşüyor olması... Sayın Ercoşkun bunun 5'e, 1'e düşmesi gerektiğini de söyledi. Aslında biz bunun yolunu baştan, 2000 yılında çıkan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu'yla aştık. Orada 2 kişiyle bile AR-GE yapsanız AR-GE desteklerinden, Teknoloji Geliştirme Bölgesi desteklerinden faydalanıyorsunuz. Bu açıdan, şu anda AR-GE merkezlerini biz biraz daha, özellikle kontrollü bir şekilde... Çünkü bu AR-GE merkezi olan firmalar yarın AR-GE merkezleriyle ilgili genel spekülasyondan çok etkileniyorlar. Bunu da mümkün olduğu kadar azaltmak istiyoruz.

Sayın Nureddin Nebati'nin... Etki analizleri önemli, Sayın Vekilim, önümüzdeki dönemde Bakanlığımızın en öncelikli alanı etki analizleri olacak. Şu anda -daha önce Bakanlığımızda sizi ağırladığımızda sizlere takdim etmiştik- şu kitapçıklar tamamen etki analizleriyle ilgili kitapçıklar. Bunlara başladık, bir buçuk yıldır bu analizleri etkin olarak yapıyoruz. Bundan sonra artık proje bazında etki analizlerine yoğunlaşacağız. Verdiğimiz her desteğin firmaya, sektöre ve ülkeye geri dönüşünü ölçeceğiz ve izleyeceğiz. Bakanlığımızın zaten özellikle Teknogirişimi ve SAN-TEZ'i TÜBİTAK'a devretmesinin, Teknopazarı KOSGEB'e devretmesinin altında bu alanlara daha fazla odaklanmak yatıyor.

İkincil düzenlemeleri biz de çok önemsiyoruz. Arkadaşlarımız, bu yasa Meclisimizden geçer geçmez, Sayın Cumhurbaşkanımızın onayından sonra en hızlı şekilde ikincil düzenlemeleri de hayata geçireceğiz. Uygulamada karşılaştığımız bazı hatalar var, eksiklikler var; onları da bu seviyede, inşallah, gözden geçirip daha etkin ve verimli çalışan bir AR-GE ve inovasyon ekosistemi için Bakanlık olarak ve Hükûmet olarak üzerimize düşeni yapmanın gayreti içerisinde olacağız.

Özel sektörün AR-GE payı... Hedefimiz özel sektörün AR-GE payını yüzde 67'ye, yani üçte 2'ye çıkarmak. Özel sektör daha çok AR-GE yapsın, biz onları daha çok destekleyelim çünkü kamunun yapması gereken AR-GE alanları sınırlı olmalı. Temel AR-GE'de kamu olmalı, öncül AR-GE'de kamu olmalı, nitelikli AR-GE'de kamu olmalı ama özel sektörün yapabileceği AR-GE'de kamu özel sektörle rekabet etmemeli. Bu anlayışla TÜBİTAK'ı da yeniden yapılandıracağız. İnşallah, o kanun da bizim Sanayi Komisyonumuza gelirse orada da hep beraber detaylarını tartışırız.

Harun Karacan Bey'in söyledikleri çok teknikti. İnşallah, onu maddeler görüşülürken özellikle ifade edeyim.

Mali etki analizini biraz önce ifade ettik.

"Bakanlığa çok geniş takdir yetkisi tanınıyor." Arkadaşlar, hayır, burada Bakanlığa biz takdir yetkisi tanımıyoruz. Aksine, biz Bakanlıktan yetkilerimizi devrediyoruz. Ancak, takdir edersiniz ki, davulu birinin boynuna astığınız zaman tokmağı da ona vereceksiniz ki hesap sorasınız. Biz bu anlayışla hareket ediyoruz. Burada biz, şu ana kadar aldığımız hiçbir yetkiyi kullanırken sadece Bakan takdiriyle kullanmadık. Burası Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı. Biz bugüne kadarki hiçbir yetkimizi tek başına özellikle kullanmadık, aksine her bir yetki kullanılırken mutlaka bir komisyon ve komite marifetiyle kullanıldı. Maddelerin detayında konuşacağız. Bir yetki alıyorsak bunun önce ikincil mevzuatını çıkarıyoruz, sonra uygulama esaslarını belirliyoruz ve sonra o işi deruhte edecek yetkinlikte insanlardan komisyon oluşturuyoruz ama sorumluluk Bakanlığındır. Eğer muhalefet bize soru soracaksa bu yetkiyi bize vermeli ki "Arkadaş yarın bunu niye yapmadınız?" diye sorabilmeli. Ama bu da uygulamalarda eksiklikler de gördüğünüz zaman zaten bunları hem bizimle paylaşmanız hem de gerekli noktalarda gerekli eleştirileri yapmanız mümkün. Bu noktada hiçbir tereddüt taşımıyorum.

Bilişim alanında ara eleman ihtiyacının karşılanmasıyla ilgili özellikle Kazım Bey'in ifade ettiği konu bizim de çok gündemimizde. Şu anda Türkiye'de acil 70 bin bilişimde ara eleman ihtiyacımız var fakat işte bizim eğitim sistemimiz bunları yetiştirmekte zorlanıyor. Biz şimdi İŞKUR'la birlikte pilot uygulamayı Gebze Teknik Üniversitesinden başlattık. Bu elemanların uluslararası geçerlilikte bir sertifika alacak şekilde eğitim programını düzenliyoruz. Bunu inşallah en kısa sürede bütün ülkeye yaymak istiyoruz.

Bu TÜBİTAK'ın bursları ifadesi aslında çok net. Maksadımız şu: TÜBİTAK'ın burslarını alan gence "Sen TÜBİTAK'tan burs alıyorsun, ben Kredi Yurtlar Kurumundan senin bursunu kesiyorum." demesin. Tek düzenleme bu, bunun dışında hiçbir düzenleme yok. Biz bilimsel bursları desteklemeliyiz ki bilim insanlarını bu noktada özendirelim.

Bu hocayla çalışanların paylaşımı konusu bu kanunla düzenlenecek değil de, ikincil mevzuatta gerektiğinde düzenlenebilecek bir konudur. Biz burada hoca bazlı, yüzde 85'ini hoca alacak üniversiteden. Yani orada çünkü döner sermaye problemi uzun süredir Türkiye'nin gündeminde olan ve aşılamayan bir problemdi. İnşallah, bununla bunu aşacağız ama orada hocanın üniversitenin ne kadar altyapısını kullandığı, kaç tane akademisyeni çalıştırdığı, bunlar zaten üniversitenin onayından geçeceği için onlar orada zaten belirlenecek. Yani, bir kanuni düzenlemeye bu kadar detayın konmasının bir gereklilik olduğunu doğrusu ben şahsen düşünmüyorum.

Ben Tacettin Bey'e, özellikle bu işin partisinin olmadığı konusundaki düşüncesine yüzde yüz katılıyorum. Türkiye'nin geleceği için son derece önemli bir kanun tasarısını birlikte görüşüyoruz.

Marka ve logoların artması, işte bunu zaten bunun için hedefliyoruz. Tasarımızın olmadan markanız güçlenmiyor. AR-GE'niz olmadan markalaşamıyorsunuz, AR-GE'niz olmadan özgün ürünü daha yüksek katma değerle piyasaya ne yapamıyorsunuz? Veremiyorsunuz. Türkiye'nin bunlara artık inşallah odaklanması için bu kanun tasarısını getirdik. Uygulamada kesinlikle siyasi iradeyi sonuna kadar kullandığımızı, bugüne kadar Bakanlık olarak bu noktada çok ciddi çalışma yaptığımızı ifade etmek istiyorum.

Bürokrasinin azaltılması bizim Bakanlığımızın başlı başına bir konusu. Bizim şu anda BAMS adını verdiğimiz bürokrasinin azaltılması, mevzuatın sadeleştirilmesiyle ilgili iç denetim birimimiz çok kapsamlı bir çalışma yaptı ve 2016 yılının sonuna kadar bilişim altyapımızı da bu konuda bütün verileriyle elektronik ortamda tutacak şekilde tamamlayacağız ve 2016'nın sonunda hedefimiz Maliye Bakanlığımızın "Yazılı ıslak imzayla alınmalıdır." demediği hiçbir evrak ıslak imzayla alınmayacak ve Bakanlığa gelerek teslim edilmeyecek. Önemli bir kısmını hiç istemeyeceğiz, şu anda istenen evrakların önemli bir kısmını hiç istemeyeceğiz. Bir kısmını diğer kurumlardan protokollerimizi yaptık, biz kendimiz alacağız, vatandaştan istemeyeceğiz. Bir kısmını da elektronik ortamda elektronik imzayla veya mobil imzayla alacağız.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sayın Bakan, bir izin isteyebilir miyim?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Estağfurullah. Ben de bitirmek üzereyim.

İnşallah, uygulamadaki konuları hep beraber değerlendirme imkanımız olacak. Hasan Bey'e ben katkıları için gerçekten çok teşekkür ediyorum.

Tahsin Bey'le ilgili, şu yerli otomobil konusuna birkaç cümleyle değineyim.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin yerli otomobil macerası -daha önce de söyledim- 1894 yılında başlıyor. 1894 yılında Türkiye bunu başarabilseydi bugün Türkiye en azından bir Almanya'yla rekabet eden ülke olurdu ama 1961 yılında Devrim otomobilinin başına geleni herhâlde bu salonda bilmeyen yoktur. Hangi gerekçelerle bu projenin itibarsızlaştırıldığını, hangi lobilerin bu konuda devreye girerek Türkiye'de Devrim otomobilinin ticarileşmesini engellediğini hepimiz biliyoruz.

Şimdi, otomobilde bir paradigma değişimi yaşanıyor. Bakın, otomobilde teknoloji değişiyor. Artık içten yanmalı motor, şanzıman, diferansiyel dönemi kapanıyor. Artık içten yanmalı motor yerine bir elektrik bataryası ve elektrik motoru göreceğiz. Bu dünyada bir geçiş süreci yaşanıyor. Türkiye'nin avantajı ne? Türkiye'nin avantajı otomobil piyasasına devler hâkim olduğu için bunlar bu geçişleri çok hızlı yapmıyorlar. Türkiye, bu otomobilde paradigma değişiminin yaşandığı bir dönemde iki şeyi başarabilir. Bir: Yerli marka üretir. Bu, Türkiye için çok önemli ama en az bunun kadar önemli bir şey daha var: Yeni teknolojileri Türkiye bu sayede geliştirebilir. Ticarileştiremediğiniz hiçbir teknolojiyi sürekli geliştiremiyorsunuz. Ticarileşme olmazsa AR-GE'nin sürekliliğini sağlamak mümkün olmuyor. Biz, bu yerli otomobil markası hiç oluşma hedefi olmasaydı bile her şeyiyle fikri mülkiyet hakları bize ait bir platformu almak zorundaydık. Önümüzde iki yol vardı. Bir: Bu aracı sıfırdan kendimizin geliştirmesi. Yani, her türlü parçayı kendimiz önce dizayn edeceğiz, sonra mühendisliğini yapacağız, sonra prototipini yapacağız. Bunun dünyadaki tecrübesi ortalama beş yıl ve yaklaşık 1 milyar dolar. Ama biz ne yaptık? Biz Saab markasının 4 tane ayrı modeli var. Bu 4 tane modelin bütün fikri mülkiyet haklarını satın aldık, sadece markayı satın almadık, Saab'ı satın almadık. Ama bu bizim için bir başlangıç, bu bizim için nihai ürün değil. O prototipte görülen dizaynı piyasaya sürmeyeceğiz, öyle bir niyetimiz de yok. Bizim TÜBİTAK'ta ve Türkiye'nin diğer kurumlarında, özel sektörde var olan teknolojik birikimi bu araca yansıtacağız. Biz, 40 milyon avro vermekle Türkiye'nin beş yıl bu işe zaman harcamasını ve yaklaşık 1 milyar dolarlık maliyetten kurtulmasını sağladık. Bu, Türkiye açısından son derece önemlidir. Bu otomobil işini bilen herkes de bilir ki bu akıllı bir iş. Niye? Çünkü Hyundai'de bakın...

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Sayın Bakanım, platformda elektrikli araç üretilmez. Biz bunu iddia ediyoruz.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Hayır, hayır, hayır. Şu anda elektrikli araçların tüm platformu bütün tip onayları yapılmış, içten yanmalı motorlardır. Hiç orada bir tereddüt yok. Şu anda bakın...

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Mercedes dahi başarısız oldu, Opel de başarısız oldu.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Hayır, hiçbirisi başarısız olmadı. Şöyle söyleyeyim: Arkadaşlar, bu konu, bizim çok yoğunlaştığımız bir alan. Bu konuda siz ya tutacaksınız her şeyi sıfırdan geliştirmeye kalkacaksınız ki buna gerek yok, Türkiye şu önümüzdeki beş altın yılı iyi değerlendirmeli. Beş altın yılı Türkiye iyi değerlendirirse Türkiye "Bu konuda dünyada ben de varım." diyebilir. Eğer bunu değerlendiremezse biz beş yıl sıfırdan bir araç geliştirmeye kalkarsak o zaman... Bakın, bu emisyon skandalından sonra elektrikli araca yönelim arttı, dünya elektrikli aracı daha fazla gündemine aldı. Şimdi, bazı büyük firmalar, teknoloji firmaları otonom araçlar diye başladı ama yakında siz piyasada bu büyük teknoloji firmalarının araçlarını, elektrikli araçlarını görürseniz şaşmayın. Türkiye'nin önünde altın bir fırsat var. Türkiye bu fırsatı iyi değerlendirirse hem bir marka oluşturur hem de Türkiye'de yeni otomobil teknolojilerini dünyada geliştiren, satan, ihraç eden bir ülke olur. Bu amaçla, eğer daha detaylı bilgi almak isterseniz özelde de oturur sizinle her türlü bilgiyi paylaşırız, bu noktada hiçbir sorunumuz yok.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, mümkünse toparlayabilir miyiz?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, son...

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Önerge verdim, cevap alamadım.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Hangisini?

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Bakanlığınıza önerge verdik, cevabını alamadık.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Hayır, şu anda arkadaşlar hazırlıyorlar, size cevap vereceğiz. Yani o konuda...

Bakın, şunu söyleyeyim: Bunu yaparken biz hiçbir konuyu "Ben böyle istiyorum, böyle olacak." anlayışıyla çalışmıyoruz. TÜBİTAK'ta çok ciddi bir ekip çalışıyor. Ve bakınız bu teknolojilerde Türkiye mutlaka teknoloji üreten olmalı, geliştiren olmalı ve ihraç eden olmalı. Bunu yapmak zorundayız. Bu bir memleket meselesi. Eğer bugün, Türkiye bu konularda zaman kaybetmezse yarını kurtarırız. Yoksa yarın bizim otomotiv yan sanayimiz bile ciddi krizlerle karşı karşıya kalacak çünkü otomobilde mekaniğin ağırlığı azalıyor. Mekaniğin ağırlığı azaldığı için de özellikle bizim sektörümüzün bir çıkış yolu bulması lazım. Bunu da inşallah yeni teknoloji alanlarıyla başaracağız.

Ben Sayın Başkanım, diğer tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. İnşallah maddeler bölümünde konuları daha detaylı tartışırız.

Teşekkür ediyorum.