| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop, MHP Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, AK PARTİ Grup Başkanı Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz, AK PARTİ Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin, AK PARTİ Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, AK PARTİ Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, AK PARTİ Grup Başkanvekili Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, AK PARTİ Grup Başkanvekili Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, MHP Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay, MHP Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, BBP Genel Başkanı Ankara Milletvekili Mustafa Destici ve 326 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4779) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 19 .01.2023 |
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, kamu kurumlarımızın değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Meclis Başkan Vekilliğinde uzun oturumları yönettiğimiz için arkadaşlarımızı dinleme alışkanlığımız var ve aslında birbirimizi dinleyerek de zaten bir noktaya varmamız gerekiyor. Bazen dinliyoruz, bazen dinlermiş gibi yapıyoruz ama dinlemeliyiz birbirimizi.
Ben öncelikle bir eleştiriyle başlamak istiyorum Başkanım Anayasa ve Adalet Karma Komisyonuyla ilgili. Tabii, burada konuşan arkadaşlarımızın hepsi samimiyet, samimiyet testi, ya buna bakalım, bakmayalım gibi konuşmalar yaptılar ama... Şimdi, tabii, Anayasa Komisyonu önemli bir Komisyon ve Anayasa Komisyonunun da gözetmesi gereken ilkeler var, maddeler var. İşte, önceki hafta 1.700 küsur dosya içinden 2 milletvekilinin dokunulmazlık dosyasının burada görüşülmesine bence Sayın Başkanım, en başta sizlerin itiraz etmesi gerekirdi. Neden 2 dosya, hem bizim Mersin Milletvekili Ali Mahir hem de İYİ Parti'den Sayın Lütfü Türkkan. Yani 1.700 küsur dosya içerisinde ben biliyorum ki -Meclis Başkan Vekilliğimden, gelen fezlekeleri bilirim oradan- çok önemli isnatlar ve iddiaların olduğu dosyalar var arkadaşlarımızın içinde ve bunca dosya, yüzlerce dosya arasından 2 dosyanın seçilmesi bir kere Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı ve bunu uygulamakla görevli olan da biziz. Anayasa Komisyonu, önüne geldiği bir dosyada önce bir usule bakmalı "Ya, kardeşim, 1.700 küsur dosyadan 2 tanesi geliyor ama diğerleri niye gelmiyor?" diye bir sorgulama yapılmalıydı Sevgili Başkanım.
Şimdi bu, niye öyle oluyor? Çünkü siyasi duruşlarımız işte bize Anayasa'yı da çiğnetiyor. Hâlbuki Anayasa'nın en önemli ilkesi eşitlik ilkesi; Feti Bey'in konumu neyse, Levent Gök'ün konumu da öyle olmalı.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Doğrudur.
LEVENT GÖK (Ankara) - Dolayısıyla bu, hoş olmadı, iyi olmadı, iyi bir sınav verilmedi Sayın Başkanım bu konuda. Yani bunun bir makul açıklamasının da yapıldığına şu ana kadar tanık olmadım. Dolayısıyla, 2 milletvekiliyle ilgili dokunulmazlık dosyasının getirilip diğerlerinin kalmasının bir kere açıklanması gerekir ki ben önceki dönemde, dokunulmazlığımızın kaldırıldığı dönemde gidip mahkemelerde savunmalarımı yapıp bütün davalardan da takipsizlik ya da beraat kararı almış bir kardeşinizim. Yani arkadaşlarımız bundan çekinmiyorlar ama bir adalet lazım. İşte, adalet olmayınca sorunlar da oluyor değerli arkadaşlarım. Her işi başı adalet, adaletin olmadığı bir yerde istediğiniz kadar iyi laflar söyleyelim, iyi sözcükler söyleyelim, birbirimize güzel duygularla bahsedelim; ne yazık ki gerçekleştiremiyoruz.
Şimdi, Leyla Hanım, sizin -az önce söyledim, burada mısınız diye- kararınız bende var yani biz onları çok irdeledik, biz konulara çok önemli ölçüde çalıştık ama Türkiye, ülkemiz, yurttaşlarımız acılar ve travmalar konusunda dahi bir araya gelemiyor. Çok önemli acılardan geçtik, çok önemli acılarımız var, çok önemli travmalarımız var; hepimizin de kusuru olan eylem ve uygulamalarda hepimiz bulunduk. Örneğin, Türkiye'de bir Sivas katliamı var, bir Maraş katliamı var, bir Başbağlar katliamı var, bir Roboski, Uludere... Ama ben toplumumuzun tümünün buralarda birleştiğini göremedim Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri. Sivas katliamının anmasına katılanlar bir başka kitle, Maraş katliamına katılanlar bir başka kitle, Roboski'de bir başka grup. Niye böyle? Peki, insanların öldüğü, acıların yaşandığı... Bu acılar hepimizin acısı değil mi, ölenlerin her biri yurttaşımız değil mi? Biz acılarımızda dahi birleşemiyoruz; bir kere bu yalın gerçeklikle yüzleşmemiz gerekir. Ben, iftiharla söyleyebilirim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Başbağlar katliamının anmasına da katılıyoruz, Sivas katliamının anmasında da varız, Maraş'ta da varız, Roboski'de de varız, her yerde varız, olması gerektiği gibi varız ve adını koyarak eylemlerimizle, söylemlerimizle bunu ifade ediyoruz. Dolayısıyla, bu travmaları aşmanın yolu öncelikle, bir kere hepimizin siyasal duruşlarını bir kenara bırakarak, olması gerektiği gibi, insani ve vicdani reflekslerimizi göstermemize bağlı; bu çok zor bir hadise değil, çok zor bir hadise değil ve bunu becerebilirsek bence Türkiye'nin temel sorunlarını aşabiliriz. Türkiye çok temel sorunları, çok köklü sorunları, kutuplaşmış sorunları yaşıyor ve sıkıntımız da buradan geliyor.
Şimdi, değerli AK PARTİ'li kadın milletvekillerimiz, elbette Cumhurbaşkanları önemli, kendilerine teşekkür ettiler milletvekili oldukları için ama değerli arkadaşlarım, ben bu salonda bir de Atatürk'e de bir teşekkürü beklerdim. Yani 1934 yılında seçme ve seçilme hakkını getirip özellikle cumhuriyetin ilanıyla en önemli bir proje olan kadın projesini hayata geçiren Atatürk'ün bir kere bu salonda anılması gerekir.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Teşekkür de yetmez.
LEVENT GÖK (Ankara) - Evet, teşekkür de yetmez çünkü 1934'te seçme ve seçilme hakkı geliyor, 1935'te yapılan seçimlerde 17 kadın milletvekili Parlamentoya giriyor.
Tabii, Türkiye'de bir yandan cumhuriyetin ilanı, kuruluşu ve onun ilkelerinin yerleşmesine dönük çabalar, bir yandan da karşı devrim çabaları hep paralel gitmiştir. Türkiye'de haklı olarak laik kesimin de kaygıları oluşmuştur ve bu çatışmalar zaten işte bizi bu noktalara getirmiştir. Zamanında çok daha kolay çözülmesi gereken sorunlar bir kangrene dönüşerek günümüzde de bizleri takip eder boyutlara gelmiştir. Şimdi, ne yapmamız gerekiyor? İşte bunlarla yüzleşebiliyorsak samimiyet testi işte burada ortaya çıkıyor. Samimi, gerçekten samimi olmak gerekiyor. Şimdi, örneğin, başörtüsü önemli kadınlar için ama değerli arkadaşlarım, hak ve özgürlükler o kadar geniş bir alan ki başörtüsü de tabii elbette bu alan içerisinde yer buluyor kendisine ama 8 Martta kadınlar Dünya Kadınlar Günü'nü kutlarken, polis tarafından dövülürken kimsenin sesi soluğu çıkmıyor. Neden, neden çıkmıyor? Niçin ya bir kadın... Haklarını savunmak için toplanmışlar ve ellerinde silah yok, ellerinde bir şey yok, çiçeklerle gelmişler alana; toplanan kadınlara polis şiddet uyguluyor. Burada da bir tavır göstermemiz gerekiyor.
Şimdi, az önce size söyledim burada mısınız diye. Leyla Hanım, bir kanuna atıfta bulundunuz, dediniz ki: "Bizi, kadınları koruyan 6284 sayılı Kanun var." Ama şimdi, 6284 sayılı Kanun'u söylediğiniz zaman da onun 1'inci maddesini de söylemek gerekiyor. Yani 6284 sayılı Kanun nedir? Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun. Bu kanunun 1'inci maddesi ne diyor? "Bu kanun uluslararası sözleşmelere ve İstanbul Sözleşmesi'ne dayanır." Şimdi, İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırıldığı bir ortamda ses çıkmıyor ve dayanılan, atıfta bulunulan kanunun 1'inci maddesinde de İstanbul Sözleşmesi'ne atıfta bulunuluyor. Şimdi, ortada çelişkili durumlar var değil mi? Şimdi, bunları aşmamız gerekiyor arkadaşlar, kafamızın berrak olması gerekiyor. Yani İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılmasına karşı çıkmak bence hepinizin yapması gereken bir talep de çünkü bizzat Hükûmetiniz döneminde geçirilmiş ve dayanılan 6284 sayılı Kanun'un da temelini oluşturuyor. Hâlen bu 6284 sayılı Kanun yürürlükte Feti Bey, yürürlükte; 1'inci maddesinde de İstanbul Sözleşmesi'ne atıfta bulunuyor "Yetkiyi buradan alıyor." diyor.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Biliyorum efendim onu ama İstanbul Sözleşmesi'nin de bir sürü sakıncalı yönü var.
LEVENT GÖK (Ankara) - Ama bu 6284 sayılı Kanun yürürlükte değerli arkadaşlarım. Siz de buna atıfta bulundunuz yani o bakımdan bunları hatırlatmayı bir görev sayıyorum, bir tartışma alanı açmak için de söylemiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabii, özgürlükler alanı geniş, özgürlükler alanı geniş olunca bizim Anayasa yapma tekniğinde... Elbette, bakın, değerli konuşmacılar belirttiler seçimlere az bir süre kaldığını ki artık tarihin konulduğunu da hepimiz biliyoruz. Örneğin bu seçimler altı ay önce olmuş olsa buradaki hazırunun profilinin değişik olacağını düşünüyorum yani sayısal bakımdan yerlerimizin, hepimizin değişmiş olabileceğini öngörüyorum. O benim tabii kendi açımdan iddiam, siz de daha farklı düşünebilirsiniz. Ama şimdi, artık seçimlere gidilen bir tablo içerisinde yeni Meclisin görevi olması gereken konular var ve bu konuların da Anayasa gibi konuların da çok dar bir zamana sıkıştırılması hiçbir zaman yarar getirmemiştir, bir kere teknik olarak bunların altını çizmemiz gerekir. Daha önceki Anayasa değişikliklerinde de konuştuk bol bol, bunların yarar getirmeyeceğini söyledik. Şimdi de nitekim uygulamadan kaynaklanan pek çok sorun yaşıyoruz ama tek taraflı bakıyoruz, Anayasa'nın bir toplumsal uzlaşma olduğu gerçeğini göz ardı ediyoruz Sayın Başkanım, göz ardı ediyoruz. Neden göz ardı ediyoruz? Çünkü sayısal çoğunlukla, işin yapılabileceğine dair bir yöntemle yola çıkıyoruz. Hâlbuki böyle değil, bütün dünyada anayasalar gerçekten sadece Meclisteki siyasi partilerin işi de değildir; sivil toplum örgütlerinin işidir, bütün kamu kuruluşlarının işidir, herkesin işidir, üniversitelerin işidir, baroların işidir, Barolar Birliğinin işidir. Çok geniş bir konsensüsle dört beş yıl süren tartışmalar yaşanmıştır değerli arkadaşlarım bazı ülkelerde. Bizde öyle oluyor mu? Olmuyor.
Şimdi, Sayın Başkanım, bizim "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" denen uygulama tam kırk bir günde Komisyona geldi, Meclisten geçti; kırk bir gün, bütün hikâyesi bu; köklü değişiklikler getiren tabloyu, yasayı konuşuyoruz. Başka ülkelerde iki yıl tartışıyorlar, üç yıl tartışıyorlar, dört yıl tartışıyorlar; iyice olgunlaştıktan sonra, büyük bir konsensüs sağlandıktan sonra bunlar olabiliyor, bizde de böyle olmalı yani bu anlayışlara varırsak bu sorunlardan kurtuluruz.
Değerli arkadaşlarım, şimdi...
FETİ YILDIZ (İstanbul) - 100'üncü yılda var, 100 maddelik anayasa var, tartışacağız.
LEVENT GÖK (Ankara) - Tartışalım tabii yani elbette hiçbir kanun değişmez değildir.
MURAT EMİR (Ankara) - Torbadan bir şeyler daha çıkıyor bu arada.
LEVENT GÖK (Ankara) - Tartışılmasını da sağlamak gerekir, sağlıklı olanı yapmak gerekiyor, iki de bir yazboz tahtası değil, sağlıklı olanı yapalım.
Bakın, ben Meclis Başkan Vekilliğine bu Anayasa değişikliğinden hemen sonra geldim. Sayın Binali Yıldırım Meclis Başkanı ben de Meclis Başkan Vekiliyim, bir inceledik ki... Ben toplantıya davet ettirmesem Sayın Binali Yıldırım'ı bütçe görüşmelerini yapacak durumda değildik. Birçok husus unutulmuş değerli arkadaşlar, orada ilke kararları aldık, onlarla biz Meclisi bir süre götürdük, Meclisi bir süre o vardığımız mutabakat çerçevesinde götürdük. Sayın Fuat Oktay geldi Meclise On Birinci Kalkınma Planı'nı sunmaya, sunacak durumu yok. Neden yok? Çünkü Cumhurbaşkanı Yardımcılarının, bakanların Meclise gelmeleri 3 tane hâle bağlı: Gündem dışı konuşma talep ederse, olağanüstü hâl ilan edilirse o zaman çağrılırsa, bir de bütçede. Nasıl sunacak Sayın Fuat Oktay? Yine bu kardeşiniz buldu orada yöntemi, bir usul tartışmasıyla, Meclisin kararıyla Fuat Oktay'ı o gün orada...
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Mutlaka burnundan getirmiştir sizinkiler.
LEVENT GÖK (Ankara) - Yok, yok, merak etme.
Şunu söylüyorum: Birçok aksaklığı olan konuyu tecrübemizle yaşadık değerli arkadaşlarım, hâlen de yaşamaya devam ediyoruz. Bakın, bunları bir yerlere not edin, uygulamalardan bahsediyorum, yaşadığımız uygulamalardan bahsediyorum yani samimi olarak aşılması gereken konulardan bahsediyorum. Fuat Oktay'ı içeride oturtturduk, bir usul tartışmasıyla -Özgür Bey de oradadır- o konuyu ancak Meclisin kararıyla gündeme alabildik; yok, konuşmaya hakkı yok.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu bir kere samimiyet testi; herkes siyasal pozisyonuna göre taraf oluyor Sayın Başkanım; bu, tartışmasız. Şimdi, bir örnek vereceğim size, canlı bir örnek vereceğim: Geçtiğimiz yıl -ismini vermeyeyim burada, hepiniz biliyorsunuz, gerekirse de veririm- GATA'da bir Başhekim Yardımcısı çok eşliliği savundu, Medeni Kanun'u eleştirdi, "tweet"ler attı. Ben doğru düzgün bir tepki görmedim değerli arkadaşlarım, çok eşliliği savunuyor.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Yoğun bir tepki verildi o süreçte, sürüldü hatta yani.
MURAT EMİR (Ankara) - Hemen görevine başlatıldı Zeynep Hanım...
LEVENT GÖK (Ankara) - Usulen siz bilirsiniz, ben isim vermedim ki hani...
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Atıldı, gitti, geldi, epey dolaştı.
LEVENT GÖK (Ankara) - Efendim?
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Epey dolaştı.
LEVENT GÖK (Ankara) - Vallahi öyle bir dolaştı ki düğün bayram gibi dolaştı, öyle dolaşmaya can kurban.
MURAT EMİR (Ankara) - O kişiyi Başhekim Yardımcısı yaptılar GATA gibi bir yere, onu araştırın.
LEVENT GÖK (Ankara) - Şimdi, bakın, arkadaşlar, bugün burada ne konuşuyoruz? "Ailenin temeli" diyoruz değil mi? Bir şeyler diyoruz yani hepimiz ama bizim ailemizin temeli tek eşliliğe dayanmıyor mu? Şimdi, bu allanıp pullanıp korundu, şimdi hâlen eski görevinde. Şimdi, bir samimiyet testi... E, bu da bir samimiyet testi. Bunları bir görmemiz lazım yani bunlardan, samimiyet testinden geçilmeyince her laf boşta kalıyor.
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) - Fikri Sağlar çıktı, neler söyledi.
LEVENT GÖK (Ankara) - Kim?
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) - Fikri Sağlar çıktı, neler söyledi...
LEVENT GÖK (Ankara) - Şimdi o ayrı, siz onu konuşmanızda söyleyebilirsiniz, benim aklıma bu geldi.
Bakıyoruz, daha önce toplum...
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) - Kişiler üzerinden polemiğe... Kişilerin yaptığı herkesi bağlamaz.
LEVENT GÖK (Ankara) - Ama eleştireceksiniz, eleştirilmesi gerekirdi.
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) - Eleştirdik zaten.
LEVENT GÖK (Ankara) - Çok eşliliği savunuyor, hâlâ görevinin başında. Bu, iktidarın ayıbıdır; olmaz, olmaz.
Sayın Başkanım, toplumlar bu derin sancıları yıllar içerisinde derin tartışmalarla aşmaya çalışırlar. Bir zamanlar Türkiye'de "Kürt" demek suçtu. Şerafettin Elçi -eski Bayındırlık Bakanı- bu konuda "Kürt" sözünü kullandığı için ceza almıştır, hepiniz hatırlarsınız. Toplumlar işte bu tarz tartışmaları zaman içerisinde yaşayarak aşıyorlar, bütün toplumlarda da vardır bu tartışmalar; kolay değildir bu tartışmalardan çıkmak, kolay değildir yani belli bir aşama geçilir, belli bir olgunluk gerekir. Şimdi, burada, geçmişe dönük "Geçmişte şu yapıldı, bu yapıldı." derken herkesin birbirine söyleyeceği çok önemli konular vardır. Burada tabii, birbirimizi mahkûm etmek değil ama Türkiye gerçeğini de bilmek durumundayız. Hepimizin belleklerinde bir zamanlar karşı durduğu, daha sonra "Ya, buna niye karşı durdum?" dediği olaylar mutlaka vardır, hiç tartışmasızdır bu çünkü bu, Türkiye'nin bir gerçeğidir. Türkiye de zaten bu demokrasi mücadelesini işte böyle veriyor, bütün toplumlarda olduğu gibi veriyor.
Sayın Özel, Sayın Leyla Şahin'den çok açık yüreklilikle özür diledi, ben de görüşlerine aynen katılıyorum görüşlerine ama değerli arkadaşlarım, bu masada özür dilenmesi gereken bir kişi daha var. Üniversiten haksız yere atılan İbrahim Kaboğlu'ndan kimse özür dilemeyecek mi ya da ne zaman dilenecek? Bunları yapalım, yapalım. Geçtiğimiz aylar içerisinde Fransa'nın en büyük nişanını alan bir anayasa hukukçusu okuldan atılmış, birçok akademisyen atılmış; sebebi yok, gereği yok, bir şeyi yok; neden atılmış? FETÖ darbesinden sonra çıkarılan olağanüstü hâl kararnameleriyle atılmış. İbrahim Kaboğlu'nun FETÖ'yle ne alakası var? O fırsat bulunup o kararnamelerle atılmasını bir kere içimize sindirmemiz gerekir, karşı durmamız gerekir ve buradaki hazırunun da herkesin de İbrahim Hoca'dan "Yanlış yaptık." diye özür dilemesi gerekir. İşte, samimiyet testleri böyle gerçekleşir.
Türkiye'de geçenlerde bir gazetede vardı, sanırım Denizli'nin bir ilçesine bir kaymakam atanmış -yanlışsa bağışlayın- Alevi olduğu için bir haber oldu "Alevi bir kaymakam atandı." diye. Türkiye bunları çoktan aşabilmeliydi, aşmış olmamız gerekir yani Türkiye'de biz hâlâ etnik kökene, mezhebe göre bakarak tarif edemeyiz.
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) - Bizim bilmediğimiz bir sürü kaymakam da var.
LEVENT GÖK (Ankara) - Olabilir yani varsa bilinsin, belki bilemiyoruz ama geçen gün haber olduğu için söylüyorum. "Alevi bir kaymakam Denizli'nin bir ilçesine atandı." Bu haber midir sizce? Haber olmamalıdır çünkü Türkiye Cumhuriyeti etnisiteye göre, ırk esasına göre, dil esasına göre, mezhep esasına göre kurulmuş bir cumhuriyet değildir; Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlık esası üzerine kurulmuş bir cumhuriyettir; bunu anlatabilmemiz lazım.
Şimdi, yine bakıyoruz arkadaşlar, herkes mağduriyetleri birbirine göre sınıflandırırken Türkiye'nin çok acılı, sancılı dönemleri ve olayları var. İşte -ben daha geçen ay gittim- Uludere'deki, Roboski'deki hadise. 34 çocuğumuzun öldürüldüğü hadisede hâlâ adalet gelmedi oraya. Niçin gelmiyor? 34 ağlayan anne var orada. Bu acılar Türkiye'nin acısı değil mi arkadaşlar? Bunu ben eminim, hepiniz yüreğinizde...
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Acıları yarıştırma biçimi doğru değil.
LEVENT GÖK (Ankara) - Elbette değil.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Diyarbakır Anneleri var, Yasin Börüler var.
LEVENT GÖK (Ankara) - Elbette, gayet tabii.
Bakın, değerli arkadaşlarım, ben Grup Başkan Vekil olduğum zaman Diyarbakır Annelerinin büyük bir çoğunluğu geldi, oğullarımızı kurtarın diye bizimle görüştü yani biz de bu çabanın içerisinde olduk, hiç tereddüt yok bu konuda. Bir terör örgütüne teslim edilebilir mi? Buna hepimiz cevaz verebilir miyiz, böyle bir şey söz konusu olabilir mi? Devletin görevi, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının her birinin doğumundan ölümüne kadar en güvenli ortamda sağlığını, eğitimini, her şeyini sağlamasıdır.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, Türkiye, hukukun üstünlüğünde nerede? Bakın, gene özgürlükleri konuşuyoruz, o kadar geniş bir yelpaze ki 139 ülke arasında 117'nciyiz. E, bu iyi bir şey değil Feti Bey.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Kim yapmış efendim?
LEVENT GÖK (Ankara) - Bu uluslararası kuruluşların şeyleri...
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hayır efendim, böyle bir şey yok, yapmayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Nasıl yok?
LEVENT GÖK (Ankara) - Neyse cevap verirsiniz.
Basın özgürlüğünde 180 içine 149...
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Bakın, saygın, çok güzel kurumlar var amenna ama bunlar...
LEVENT GÖK (Ankara) - Bunların hepsi uluslararası kuruluşlar.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Ama bakın, bunlar birilerinin fonladığı ve masa üstünde yazılan şeyler, yapmayın.
LEVENT GÖK (Ankara) - Yok, şimdi öyle değil, değil.
Arkadaşlar, öyle değil.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Endeksin devamında 100 bin kişiden bahsediliyor.
LEVENT GÖK (Ankara) - Abdullah Bey, bir izin verir misiniz.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Devam edin ona...
LEVENT GÖK (Ankara) - Siz bana ondan sonra cevap verin, yani şöyle...
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hayır, bakın ama ülkemizin saygınlığına gölge düşürmeyin.
LEVENT GÖK (Ankara) - Bakın, arkadaşlar, durumumuz böyle ama ya, Yargıtay Başkanının "Türkiye'de adalete güven yüzde 30'un altında" dediği bir Türkiye'de yaşıyoruz.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Fransa'da yüzde 17, hocam söylesin.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Adalet Bakanlığında daha önceden "Cüzdanım ile vicdanım arasında sıkıştım." diyenler de vardı, biliyorsunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) - Olabilir, olabilir; bunları aşalım.
MURAT EMİR (Ankara) - Suimisal emsal olmaz.
LEVENT GÖK (Ankara) - Bakın, arkadaşlar, ben şimdi Türkiye'nin gerçeklerini anlatıyorum. Burada söylediklerimin tümü belgelidir, hepsi gerçektir.
Şimdi önemli bir konuya daha gelelim. Elbette bu kısıtlamalar ve yasaklamalar nedeniyle pek çok arkadaşımızın, kardeşimizin eğitim hakkından yararlanamadığı bir gerçeği vardır, bu ortada duran bir yaradır. Ama değerli arkadaşlarım, Türkiye'deki eğitim ve devlet dairelerine girmeyle, yükselmeyle ilgili Türkiye'de bir FETÖ gerçeğini konuşmadan geçebilir miyiz? Türkiye'deki çocuklarımızın, gençlerimizin, nesillerin geleceklerini çalan bir FETÖ gerçeğini buradan söylemeden geçebilir miyiz? Bu gerçekle yüzleşebildik mi? O darbe gecesi işte, arkadaşlarımız, Özgür Bey de Divandan çıktı, Sayın İsmail Kahraman'ın yanında Divan Kâtibi oldu, ben de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına "Darbe karşıyız." diye konuşmalar yaptım, benden sonra Sayın Bekir Bozdağ geldi, o sırada bombalar düştü. Umut ettim ki o gün bu kutuplaşmalar biter diye. Biz FETÖ konusunda bile anlaşamadık, az önce dediğim Türkiye'deki acılar konusunda olduğu gibi.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Ama bir hafta sonra isimlerini okuttunuz "kahraman" diye.
LEVENT GÖK (Ankara) - Yok, yok.
Şimdi, biz bu konuda önemli sınav verdik, bedenimizi ortaya koyduk. Özgür Bey'in yaptığı konuşmalar, benim, Grup Başkan Vekilleri Sayın Naci Bostancı -o zaman- Sayın Mustafa Elitaş ve Meclis Başkan Vekili Ayşenur Bahçekapılı, onlarla olan o günkü süren diyalogumuzu -onların hepsi hayatta- çok rahatlıkla öğrenebilirsiniz.
Dolayısıyla, bizim Türkiye'yi bir normalleştirmeye getirmemiz için elbette yapılması gereken pek çok adım var siyasi backgroundlarımızı bir kenarda bırakmak kaydıyla; işte, samimiyet burada gerekecek.
Sayın Recep Özel konuşmasında dedi ki: "Bizim verdiğimiz önergeyi kabul edin, siz niye önerge veriyorsunuz?" Ama tartışmalar böyle oluyor Recep Bey.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Ben onu demedim., tartışılabilir dedim. Siz o "önergemiz kabul edilmiyor"un arkasına sığınmayın dedim. Sizinki kabul edilir, biz de ona sığınmayalım, siz de ona sığınmayın dedim.
LEVENT GÖK (Ankara) - Şöyle: Elbette her partinin bir bakış açısı olacaktır, doğaldır bu tartışmalar yani bu tartışmalardan çıkacaktır bütün her şey; bunlara fazla takılmamak gerekir.
Ben özellikle zamanı da tabii ekonomik kullanmaya çalıştım ama biraz da toparlayalım isterseniz.
Şimdi, özellikle 41'inci maddeyle ilgili Medeni Kanun'daki yazılı hükümler ortada değerli arkadaşlarım yani bunun getirilme nedeninin, çok daha gerçek bir şeyin açıklanması gerekir. Yani kanunda erkek ile kadının evlenmesine dönük hükümlerin nasıl olması gerektiği zaten yazılıdır. Bunun dışında, bunun bir anayasal hüküm hâline getirilmesinin gerekçelerini ben yeterli ve tatminkâr bulduğumu söyleyemem.
Dolayısıyla, şimdi yapılması gereken, bütün hak ve özgürlükler alanında gerçekçi analizleri yapmak ve hak ve özgürlükleri bir bütün olarak değerlendirecek olgunluğa erişmektir. Eğer bu olgunluğa erişirsek bakın, Türkiye'nin önü çok da açılır, çok daha da gelişiriz; herkes birbirine daha da mutlu bir şekilde bakar, sevgiyle bakar, saygıyla bakar ama siyasal düşüncelerle atılan adımların, siyasal bir fayda sağlamaya yarar çalışmaların şu ana kadar Türkiye'ye hiçbir zaman yararı olmamıştır; çok net söyleyeceğim sözlerdir.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Sayın Başkanım, tutumunuzu da söyleseniz gecenin bu saatinde, bir de tutumunuzu söyleyin.
LEVENT GÖK (Ankara) - Tutumumuzu söylüyoruz işte biz zaten. Biz katkımızı söyleyeceğiz yani katkımızı maddelerde söyleyeceğiz tabii ki.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Tutumunuzu görelim.
LEVENT GÖK (Ankara) - Söyleyeceğiz canım yani şu anda geneli üzerinde konuşacağız arkadaşlar, maddeler üzerinde zaten görüşmelerimizi yapacağız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Önerge vereceğiz daha net tutum belli edeceğiz.
LEVENT GÖK (Ankara) - Eğer Sayın Başkan da talep ediyorsa hani görüşmeler de devam ederse zaten az sonra öğrenirsiniz ama Sayın Başkan da toplantıyı fazla uzatmak istemiyor anladığım kadarıyla, ona da saygı gösteriyoruz.
Şimdi, doğal olarak, siyasi angajmanlarımızı bir kenara bırakarak, gerçekten samimi, demokratça, insan haklarına saygılı ve insan haklarına dayalı olarak -hem saygılı hem de insan haklarına dayalı- darbe yönetimlerinin getirdiği Anayasalardan Türkiye'yi kurtarabilirsek bence Türkiye'nin önünü açacak en güzel hamle budur. Bütün yurttaşların da güvence altına alınması gerekir; Türkiye'de yaşayan herkese kökeni ne olursa olsun, dili ne olursa olsun "Ben iyi ki Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyorum. Benim her türlü hakkım var, her türlü hukukum var, her türlü güvencem var." dedirttirebiliyorsak, o zaman Türkiye gerçekten hepimizin arzu ettiği bir ülke olur diyor, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.