KOMİSYON KONUŞMASI

ZEYNEP YILDIZ (Ankara ) - Tahmin edebiliyorum Sayın Başkanım.

Şöyle: Özetin özetini çıkarmak dahi belki belirli noktalarda zor çünkü gerçekten bu meseleyi bizzat yaşayanlar var. Şimdi, ben açıkçası burada tartışmaların tamamına vakıf olamadım çünkü birazcık sonra geldim. Fakat, hani bakıyorum, Leyla Şahin Başkanım üzerinden ilerleyen bir mesele var. Bu mesele sadece Leyla Şahin'in meselesi değildi, bu mesele aslında herkesin meselesiydi.

Aslında, ben burada Meclisin en genç üyelerinden biri olarak bulunuyorum ama bazı kronolojik atıflar oldu ve 1992 doğumlu bir insan olarak bu kronolojik atıfların bir yerinde yer alıyor olmak bana biraz ağır geliyor açık konuşmak gerekirse yani bu meseleleri bizim bugüne bırakmış olmamız bana biraz ağır geliyor. Bu noktada açıkçası şunu görüyorum: Bir meseleyi konuşurken çok net bir şekilde o meselenin kendisine odaklanmamız gereken bir konu bu konu yani "Bu böyle ama şu şöyle, bu böyle ama bu böyle." diyerek meseleyi bulandırmadan, doğruca, dümdüz tartışmamız ve konuşmamız gereken bir konu olduğunu düşünüyorum çünkü burada bazen çok sistematik bir şekilde konuşmaların bir kısmını gördüm. O konuşmaların bir kısmında şunlara şahitlik ettim: "Belirli bir kesimin şu, şu, şu olaylar neticesinde hassasiyetleri oluştu, bu da böyle, böyle yasakları oluşturdu." gibi aslında yasaklara en temelde bir meşruiyet zemini arayışını zihin altı kodlarında okuyabildiğimiz cümlelere şahitlik etmek, açıkçası, benim lise yıllarımda yaşadığım bazı travmaları daha açık ve belirgin hâle getirdi kendi kişisel tarihim içerisinde çünkü burada her birimizin belki otobüste... Ben çok şahit oldum, otobüse bindiğimde yanımdaki herhangi bir hanımefendinin "Seni baban mı örttü? Seni kim örttü? Sen şundan dolayı mı örtündün, bundan dolayı mı örtündün?" diye benim bütün hayatımı bir bütün hâlinde sorgulama hakkını kendinde görebildiği kitlesel bir zorbalık hâlini gündelik hayatımızın her gününde yaşadık. Dolayısıyla, bunların her birinin yani belirli noktalarda münferit bazı olayların, herhangi bir fikrî altyapıya sahip olduğunu düşündüğümüz bazı münferit olayların, bakıyoruz, muhafazakâr kesime yakınsa bütün muhafazakâr kesimce bunun mahcubiyetinin yaşanmasının beklendiği ve bir kişinin yaptığından dolayı bütün muhafazakâr kesimin yeri geldiğinde bir bedel ödemesi ya da onlar adına bir adım atması gerekiyormuşçasına yaklaşımlar içine girildiği kısım kısım olaylarla karşılaşıyoruz ki burada da minik minik örneklerini gördük. Fakat kitlesel anlamda herkesin... Yani açıkçası, benim herhangi bir toplu taşıma aracında, herhangi bir yerde yürürken başörtülü olup bu tip olaylara rastlamamış, bu tip olaylara denk gelmemiş bir arkadaşım yok. Dolayısıyla, böyle bir kitlesel anlamdaki nefret suçu söz konusu olduğunda her ne hikmetse birilerinin geriye çekilerek bu meselelerin faili meçhul kalması benim nezdimde çok kabullenilebilir bir şey değildi. Açıkçası, biz, bu noktada, toplumsal uzlaşı zemininde çözülebilmesini sağlamak adına bu meselenin yoğun bir şekilde savaşının verilmesi, mücadelesinin verilmesi meselesini her zaman çok önemsedik.

Dedim ya, 1992 doğumluyum, ben de küçük bir kronoloji vermek istiyorum ve kişisel tarihime bir not düşmek için aslında burada bu konuşmayı yapmak istiyorum. 1999 yılı geliyor benim aklıma; ben 7 yaşındaydım ve bir grup kocaman, yaşını başını almış adamın bir kürsüyü çevreleyip "Dışarı, dışarı, dışarı, dışarı, dışarı..." dediklerini hatırlıyorum. Ben de aynı okuldan mezunum Merve Kavakcı'yla ve Merve Kavakcı, bugün burada oturuyorsam bunun fikrî altyapısını oluşturan... Gerçekten, o gün benim çocukluk bilinçaltıma işleyen oradaki o görüntü, benim bugün burada olmamı tetikleyen süreci başlatan hamledir; 7 yaşındaydım. Yine, 2008 yılında ben lise öğrencisiydim ve parti kapatma davasının iddianamesini okumuştum. İnsanların gündelik hayatında dinî vecibelerini yani insanların inanışlarını sorgulamıyoruz ama belirli noktalarda insanların günlük hayatındaki inanışından kaynaklanan davranışlarının dahi belirli noktalarda parti kapatmaya gerekçe teşkil eder mahiyette bir içerik teşkil ettiğine şahitlik etmiştim ve ben o gün hukuk okumaya karar verdim.

Burada, "Birilerinin örtülü ajandası mı var?" "Seçim yaklaşıyor." vesaire gibi farklı farklı yorumlara da şahitlik ettik. Açıkçası, burada bu konuyu gündeme getiren ilk biz olmadık ve burada seçim atmosferi yaklaşırken böyle bir konuyu da gündeme getiren biz olmadık ama temel hak ve hürriyetler söz konusu olduğunda bunların anayasal zeminde bir güvenceye kavuşması gerektiği hepimizin malumudur. Temel hak ve hürriyetlere ilişkin düzenlemeler kanun teklifiyle yapılamaz, dolayısıyla böyle bir şey gündeme geliyorsa bizim bunu anayasal zeminde çözüyor olmamız gerçekten önemli noktalardan biridir.

Yine, kronolojiden devam edecek olursak, 2010'da üniversiteye başladığımda başörtüsü yasağı devam ediyordu, Genel Kurulda nesne kullanmayı seven vekiller var ve gerçekten önemli işlevsel şov araçlarına da dönüşüyor bu; bunlardan birini asla yapmak istemem, hele ki kendi çok özelime dokunan, şahsiyetime dokunan bir konuda bunu asla yapmak istemem ama geçenlerde annem evi toplarken peruğumu bulmuş, ne kadar garip bir şey. Geçenlerde güzellik firmaları sahiplerinin bir problemi varmış, geldiler, dedi ki "Ben bilmem kim perukanın sahibi." A, ben sizden peruk aldım dedim. Ondan sonra geçenlerde de Şık Düğmenin önünden geçerken İzmir Caddesi'nin orada, oranın önünden geçtim ve dedim ki a, ben buraya uğramıştım biliyor musunuz, ekip arkadaşlarıma da bunu söyledim. Ne kadar garip bir şey, böyle çok marjinal bir durum bu; bu marjinal durumu biz sistemli bir şekilde yaşadık. Dışarıdan bakınca çok absürt geliyor, yurt dışındaki arkadaşlarımıza da bunun gerçekliğine inandıramadık uzun bir süre, yurt dışındaki parlamenterlerle de üniversite öğrencisi farklı farklı arkadaşlarla da bir araya geldiğimizde. Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Siz hani artık reşitsiniz de, "Ailenizin dahi dokunamadığı bir alana gelip nasıl devlet müdahale eder?" sorusunu kendimize çokça sorduk. Arkamda Figen Şaştım var, ben üniversiteye başladığımda "Başörtülü bu okuldan mezun olabilecek miyim?" sorusu bende cevapsızdı, "Ben başörtülü avukat olabilecek miyim?" sorusu bende cevapsızdı, davayı açtılar ve ben üniversiteden mezun olmadan elhamdülillah o dönemde başörtüsü yasağı da çözüldü ve ben avukat da olabileceğimi öğrendim ama ben üniversiteye başladığımda bunların hepsi benim için cevapsız sorulardı.

Ve 1999'a atıf yaptık, evet, 1999'da bir başörtülü yemin edemedi ve dolayısıyla başörtülü hanımlar seçme ve seçilme hakkını 2015 sonrasında, 2013'te defakto olarak bu yasağı bitirmiş oldular ama seçme ve seçilme hakkını 2015...

MURAT EMİR (Ankara) - Seçilme hakkı...

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Seçilme hakkını 2015'te aldılar. Dolayısıyla ben bu noktada Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a kalbî teşekkürlerimi sunma mesuliyetini üzerimde hissediyorum ve bu noktada bu meseleyi vicdanen kabullenen her konumdaki bütün insanlara burada bir teşekkürü borç biliyorum. Açıkçası CHP'nin bu noktaya, belirli noktalarda bunu bir kanun teklifi hâline götürmesine ilişkin noktaya gelmiş olmasını da çok değerli buluyorum. Biz her zaman için CHP'nin de bu noktaya gelmesini istedik açıkçası ve bugün CHP'nin geldiği noktada AK PARTİ'nin yirmi sene boyunca süren iktidarının ve gerçekten bu noktada sosyolojik dönüşümü sağlamak, toplumsal uzlaşıyı sağlamak adına attığı adımların çok değerli bir sonucu olduğunu düşünüyorum.

Buradaki bütün hazırunu saygılarımla selamlıyorum.