| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 11 .11.2014 |
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli Komisyon üyeleri, sayın bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu belirtmeme izin verin: Burada iş kazalarını konuşuyoruz Sayın Bakanım, Çalışma Bakanlığı bütçesini konuşuyoruz ve Türkiye'de en sorunlu, en problemli alanlardan birini konuşuyoruz ama iktidar partisine mensup arkadaşlarımızın sıraları bomboş. Demek ki AKP sıralarındaki arkadaşlarımız konuştuğumuz bu konuların önemini kavrayamamışlar ya da konuştuğumuz bu konuları önemli bulmuyorlar. Bu aynı zamanda...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Sarı, yoklama var.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Bu aynı zamanda, Sayın Bakanım, size de bir hakaret. Yani, bütçeniz görüşülüyor burada, 30 milyar büyüklükteki bir bütçeyi konuşuyoruz...
BAŞKAN - Sayın Sarı, toplantının yapılmasına mâni bir hâl yoktur.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Türkiye'nin...
BAŞKAN - Siz lütfen sözlerinizi bitirin.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ya, lütfen sözümü kesmeyin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ama bunun toplantı yapılmasına mâni bir hâli yok.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Türkiye'nin en önemli problemlerinden birini konuşuyoruz ve sizin Bakanlığınızın bütçesi konuşuluyor. Muhalefet sıralarındaki arkadaşlar yerindeler ama iktidara mensup arkadaşlarımız yerlerinde yoklar. Dolayısıyla, bunun sizin için de bir sıkıntı olduğunu ve size yapılmış bir saygısızlık olduğunu da düşünüyorum ben şahsen.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Aşağıda yoklama yapılıyor Sayın Sarı, Meclis çalışıyor ya.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Arkadaşlar, sabahtan beri buradayız. Bakın, iki buçuktan beri buradayız, iki buçuktan beri.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Hayır, saygı duyuyoruz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Siz de biliyorsunuz, Meclis açıldı.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Az önce bu sıralarda kimse yoktu.
BAŞKAN - Şimdi, Sayın Sarı...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Kendi adınıza konuşun.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ben kendi düşüncemi söylüyorum, sizde kendi düşüncenizi söyleyin. Lütfen. (Gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar, bir dakika...
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Aşağıda da sizden, muhalefetten kimse yok.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Rica ediyorum, dinler misiniz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Nasıl saygısızlıkla itham edersin?
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Benim düşüncem bu. Çıkarsın, cevap verirsin.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Kendi adınıza konuşun.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Kendi adıma konuşuyorum, kendi adıma konuşuyorum zaten yahu, kendi adıma konuşuyorum, bu, Sayın Bakana yapılan saygısızlıktır bence diyorum. Bu benim düşüncem.
BAŞKAN - Arkadaşlar, Sayın Sarı, lütfen...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Benim düşüncem.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - On dakikada bir yoklama olursa beş dakikada da inerler. Neyin başında ya, ne işiniz var...
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen. Arkadaşlar, hiç kimse bir diğer Komisyon üyesi arkadaşına...
ADNAN KESKİN (Denizli) - Aşağıda çoğunluk bulamıyorsanız niye...
BAŞKAN - Hiç kimse...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Siz de burada...
BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade edin. (Gürültüler)
ADNAN KESKİN (Denizli) - Şu şeyi durdur Başkan.
BAŞKAN - Onu zaten durdurdum ben efendim.
Arkadaşlar...
Sayın Sarı, lütfen siz de Komisyon üyesi arkadaşlarınızı saygısızlıkla suçlamak gibi bir yanlışın içerisine düşmeyin.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hayır, ben Sayın Bakana...
BAŞKAN - Herkes kendinden sorumlu. Siz buyurun, konuşmanıza devam edin.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ben Sayın Bakana yapılmış bir saygısızlık olarak görüyorum, bu benim düşüncem. Arkadaşlarım böyle olmadıklarını düşünüyorlarsa çıkar, söylerler, konuşacaklarsa eğer. Yani, bakınız, Bakanlık bütçesini görüşüyoruz, daha AKP'den hiç kimse konuşmadı. Demek ki bu sorunlar önemli değil onlar için.
BAŞKAN - Bakın, Sayın Sarı, hep aynı konuya siz takılıyorsunuz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Demek ki burada bir problem görmüyorlar yani bu bir bakış açısını, bir algı meselesini gösteriyor. Ben bunu vurgulamak istiyorum.
BAŞKAN - Başkanlık Divanının muhalefete pozitif ayrımını böyle değerlendirmeyin.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Arkadaş... Sen niye benim sözümü kesiyorsun Sayın Başkan?
BAŞKAN - Başkanlık...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hayır, niye kesiyorsun sözümü?
BAŞKAN - Bağırma!
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Neden kesiyorsun sözümü ya?
BAŞKAN - Bağırma!
Bakın, 4 tane arkadaşın da orada söz talebi var. Sizin...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hayır, tamam. Niye benim sözümü kesiyorsunuz?
BAŞKAN - Size Sayın Türeli'nin talebi üzerine ben söz verdim.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Benim sözümü niye kesiyorsunuz?
BAŞKAN - Orada bekleyen 4 tane arkadaşın söz talebi var.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hayır, benim sözümü niye kesiyorsunuz?
BAŞKAN - 4 tane arkadaşın söz talebi var orada.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Sözümü niye kesiyorsunuz?
BAŞKAN - 4 tane arkadaşın söz talebi var.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ya, olabilir.
BAŞKAN - Sayın Türeli'nin ricası üzerine ben Sayın Türeli'ye verdim sözü.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Bomboştu, bomboştu orası Sayın Başkan, mecburiyetten verdin, mecburiyetten.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ben sabahtan beri bekliyorum!
BAŞKAN - Siz sabahtan beri beklemiyorsunuz.
İZZET ÇETİN (Ankara) - İktidar partisi sıraları bomboştu, orada bir tek kişi yoktu.
BAŞKAN - Siz, sizin vermiş olduğunuz listede son konuşmacısınız.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Sabahtan beri bekliyorum ben.
BAŞKAN - Son konuşmacısınız.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Mecburiyetten verdin.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hayır, buraya basmışım...
BAŞKAN - Son konuşmacısınız siz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Tamam, tamam. Siz niye benim sözümü kesiyorsunuz?
İZZET ÇETİN (Ankara) - Mecburiyetten verdin. Bir tek milletvekili yoktu iktidar partisinin orada.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ya, Sayın Çetin, yoklama var aşağıda diyoruz ya, yoklama.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Ya, yoklama olması mazeret mi ya? 330 tane milletvekilisiniz. Eğer aşağıda çoğunluğu...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Kardeşim, oturumu kapatırsın, gider yoklamanı kullanır gelirsin, oyunu kullanıp gelirsin. Burada çok önemli konular konuşuyoruz.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Plan Bütçe böyle boş bırakılacak bir yer mi? Önemsiz görüşmeler mi?
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Böyle bir şey olabilir mi ya!
ADNAN KESKİN (Denizli) - Eğer aşağıda yoklamada çoğunluğu buraya bağladıysanız vay hâlinize.
İZZET ÇETİN (Ankara) - İş kazaları sizi ilgilendirmiyor mu?
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Biz iş kazalarına çok önem veriyoruz ama lütfen şu pankartınızı artık o duvardan indirin ya.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Yerinde dursun, ne rahatsızlığın var?
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Yani, bu muhalefete yakışmıyor, onun için diyorum.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Saygıdan bahsediyorsunuz, kendi saygısızlığınız...
BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade edin.
Sayın Sarı...
ADNAN KESKİN (Denizli) - Ya, şu iktidara bak, 5'iniz birden bağırıyorsunuz, yapmayın ya.
BAŞKAN - Sayın Sarı, buyurun siz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Şimdi, gelelim Sayın Bakanın sunumuna.
Şimdi, Sayın Bakanım, sunumunuzda enteresan bir şey var. İşinize geldiği zaman Türkiye'yi Avrupa Birliğine mensup ülkelerle kıyaslıyorsunuz, işinize gelmediği zaman da gelişmekte olan ülkelerle kıyaslıyorsunuz. Yani, ben sunumunuzu izlerken hayret ettim. İstihdama ilişkin bütün rakamları, özellikle işsizliğe ilişkin rakamları Avrupa Birliğine mensup OECD ülkeleri ya da şu anda krizde olan ülkelerle karşılaştırıyorsunuz. Hayır, merak ediyorum, biz Avrupa Birliğine mi girdik? Şimdi, eğer bir karşılaştırma yapıyorsanız, şu anda krizde olan ülkelerle, o ülkelerin işsizliğiyle bizim işsizliğimizi karşılaştırıyorsanız, o zaman rica ediyorum istihdam oranlarını da karşılaştırın, iş gücüne katılım oranlarını da karşılaştırın. Türkiye'nin buralarda ne kadar geride olduğunu da bize gösterin. Neden tek yanlı, sadece o anda krizde olan ülkelerin işsizlik oranlarıyla bizi karşılaştırıyorsunuz? Dolayısıyla, burada açık bir çarpıtma var. Sayın Hocam açıkladığı için ayrıntılara girmek istemiyorum.
Şimdi, ulusal istihdam stratejisi... Sayın Bakanım, bakın, elimizde iki tane veri var: Biri sizin "2023 hedefleri" dediğiniz, kalkınma planlarında da, en son açıklanan ve teyit edilen -2017-2018'e kadar- bir de OVP'ler var. OVP'ler de 2017'ye kadar. Bizim iddiamız şu: 2023 hedeflerine ulaşmak imkânsızdır, mevcut olan OVP de bunu ispatlamıştır.
Bakınız, OVP'de -daha 8 Ekimde çıkarttınız, bir ay önce- diyorsunuz ki: "2017 yılında Türkiye'de işsizlik 9,1 olacak." Şimdi, diyorsunuz ki: " 2023'te işsizlik 5'e inecek. Üstelik iş gücüne istihdam oranını da 10 puan artıracağız bu süre içinde." Yani, 9 puan -yüzde 45,9'dan 46 diyelim- 55'e çıkartıyorsunuz. İstihdam oranları artıyor, iş gücüne katılım oranları artıyor ve işsizlik de düşüyor. Hangi büyüme oranıyla? Yüzde 3, yüzde 4, yüzde 5 büyüme oranlarıyla. Dolayısıyla, istihdam, ulusal istihdam stratejisi ve hedeflerine ulaşmak bugünden imkânsızdır, bunlar da kendi içinde de tutarsızdır zaten. OVP de, 8 Ekimde açıkladığınız OVP de bunun ispatıdır.
Şimdi gelelim diğer meselelere: İş kazaları, taşeronlaşma, istihdam ve çalışma yaşamına ilişkin sorunlar. Şimdi, Sayın Çam konuşmasında çok güzel bir şey söyledi, bence aslında bütün tartışmalarımızı özetliyor o. Dedi ki: "Türkiye'de iş kazalarına, taşeronlaşmaya ya da emek piyasasının sorunlarına bakış açısı teknik değildir, ekonomik, politiktir." Çok doğru, mesele teknik bir mesele değildir. Madenlerde alınan önlemlerin yeterli olup olmaması değildir mesela, iş kazalarının yapıldığı yerlerde, iş kazalarının olduğu yerlerde gerekli önemlerin alınıp alınmadığı meselesi değildir.
Aslında siz kendi sunuşunuzda da söylemişsiniz, diyorsunuz ki: "Bu bir zihniyet meselesidir." Çok doğru. Bakınız, ne diyorsunuz: "Yaşadığımız bu acılar sorunun mevzuattan ziyade farkındalık eksikliğinden, insan hayatını hiçe sayan kâr hırsından ve iş sağlığı, İSG tedbirlerinin gereksiz bir maliyet olarak gören zihniyetten kaynaklandığını bize göstermektedir." Altına imzamı atıyorum, çok güzel bir tespit. Peşinden de diyorsunuz ki: "Maalesef daha fazla kazanma hırsı vicdanları âdeta kömürden daha kara hâle getirmektedir."
Ortada bir zihniyet var ve bu zihniyetle mücadele ediyorsunuz, etmek zorundasınız ama bunun karşısında bir de Hükûmet zihniyeti var. Yani, biz zihniyetle mücadele ederken karşısına koyduğunuz şeyin o zihniyetin karşısında bir zihniyet olması gerekir. Ancak, şöyle...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Yani, diyoruz ki: Yani, bu 24 kişilik yere 46 kişi oturtan zihniyetle mücadele gerekiyor.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Tamam, çok doğru, katılıyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Yani, bugün itibarıyla yazdığınız rakam bu. Orada onlarca kardeşimiz hayatını kaybetti. Ve bir işgüzarın 24 kişi yerine 46 kişiyi arabaya koymasıyla oluyor.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Çok güzel.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Yani, bunun başına bekçi dikemezsiniz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hayır, bakın, burada bir zihniyet var ve siz zihniyeti eleştiriyorsunuz, burada sizinle hemfikirim ama Hükûmetin zihniyeti yani sizin de mensubu olduğunuz Hükûmetin zihniyeti bu zihniyetin tam karşısında değil, o yüzden mücadele edemiyorsunuz, o yüzden burada zafiyet var.
Bakınız, maden kazalarını dönemin başbakanı değerlendirirken 19'uncu yüzyıldan örnekler veriyorsa, "Bu işin fıtratında var." diyorsa, siz örneğin istifa kurumunun kendisini "Ya, kardeşim, benim burada bir suçum yok." deyip sadece dar kalıplar içinde bir istifa mekanizması olarak düşünürseniz o zaman bu zihniyetle mücadele etmeniz mümkün olmaz.
Şimdi, burada aynı zamanda bir durum tespiti var, kendinize ilişkin yapmış olduğunuz durum tespiti var. Diyorsunuz ki: "Burada bir zihniyet var. Ben on iki yıldır iktidardayım ama bu zihniyetle mücadele edemiyorum kardeşim." Söylediğiniz şey bu. O zaman biz de diyoruz ki: "Siz on iki yıldır bu zihniyetle mücadele edemiyorsanız orada niye duruyorsunuz? Yani, bunun karşısına bir zihniyet konumlandırmamışsanız, iktidarın genel sorumluluğu çerçevesi içinde bu sorumluluğu taşımıyorsanız ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirmiyorsanız, o zaman bu zihniyetle nasıl mücadele edeceğiz, siz niye oradasınız? İtiraf edin bize. Ki burada itiraf etmişsiniz, ben bunu bir itiraf olarak algılıyorum, o zaman gereğini yerine getirin Sayın Bakan. Yani, "Ben bütün önlemleri alıyorum, bütün mevzuatı buna uydurdum, mevzuata ilişkin bütün her şeyi yapıyorum ama bu kazalar oluyor, ben ne yapayım?" diyorsunuz. Bunu demeye hakkınız yok ki. Yani, idare hukukunda iktidarın ve Hükûmetin, "idarenin genel sorumluluğu" diye bir şey vardır. Yani, bu ülkede bir şey oluyorsa, sizin Bakanlığınız döneminde oluyorsa dünyada bu kalemlerde 3'üncüyseniz, Avrupa'da 1'inciyseniz bunların hepsi tesadüf mü? Eğer bunlar tesadüf değilse, burada yapısal bir problem varsa -ki var ve siz bu yapısal problemi çok güzel tespit etmişsiniz- o zaman gereğini yapacaksınız. Ama "Ben on iki yıldır Hükûmetteyim -doksan bir yıllık cumhuriyet tarihi boyunca çok önemli bir döneme denk gelir, tek başına istikrarlı bir Hükûmet dönemi, on iki yıl- ben bu konuda hiçbir şey yapamıyorum." diyorsunuz. Ha, bunu bizim kabul etmemiz söz konusu değil Sayın Bakan. Yani, eğer burada böyle bir problem varsa lütfen bununla mücadele ediniz, etmiyorsanız da lütfen gereğini yapınız, bu size düşer.
Bakınız, mesela taşeronlaşma. Bu iş kazalarının en önemli unsurlarından birinin örgütsüz emek olduğunu ve taşeronlaşma olduğunu hep beraber değerlendiriyoruz. Siz ne dediniz Sayın Bakanım? Dediniz ki: "Taşeronlaşma emek sömürüsüdür, vahşi taşeronlaşma." "Düzensiz taşeronlaşma." dediniz daha sonra da, oraya bir çerçeve çizdiniz. Şimdi, bir yasa çıkarttık, aslında siz bu yasada ne yaptınız biliyor musunuz? Taşeronlaşma sistemini meşrulaştırdınız, koşullarını iyileştirerek sistemin içinde kalıcılaştırdınız ve yaygınlaştırdınız.
BAŞKAN - Sayın Sarı, ek süre veriyorum.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Şimdi, bakış açınız buysa, yani taşeron sistemine bakış açınız buysa bu zihniyetle mücadele etmeniz mümkün değildir Sayın Bakan. Dolayısıyla, bugün yaşadığımız sorunlar teknik sorunlar değildir, bugün yaşadığımız sorunlar ekonomik, politik sorunlardır. Bugün iş yaşamına ilişkin yaşadığımız sorunlar siyasal tercihlerdir. Emekten yana mısınız, sermayeden yana mısınız, bunun tercihidir. İşçiden yana mısınız, büyük patronlardan yana mısınız, bunun tercihidir. Emeğin gelirinden, ücretinden yana mısınız yoksa maksimum kârdan yana mısınız, bunun tercihidir. Siz bir tercih yapıyorsunuz ve bu tercihin sonuçları ortaya çıktığı zaman da diyorsunuz ki: "Ya, kusura bakmayın, yani, böyle bir kâr hırsı var burada. Bu kâr hırsı da her yeri kapkara yaptı. Madenlerde bu kadar insan öldü. Ben, işte, 26 kişi taşınması gereken yerin başına 40-46 kişi taşınıyorsa oranın başına bir insan mı koyayım?" Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir savunma olmaz Sayın Bakanım. Dolayısıyla, bu zihniyetle mücadele edemiyorsanız lütfen gereğini yapın, lütfen istifa edin.
Bütçeniz hayırlı olsun. Saygılar sunarım.
(Oturum Başkanlığına Başkan Recai Berber geçti)