| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir, Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 107 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4884) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 24 .01.2023 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
"Tekrar" dediniz ama o usuldü, Anayasa'ydı; bu, geneli üzerinde ama tabii, kısa kesmeye çalışacağım çünkü Anayasa Komisyonu, Genel Kurul ve Millî Eğitim Komisyonu; ayrıcalığı buraya verdim, büyük ölçüde dinledim. Tabii ki hepimiz yorgunuz, kısa olmak gerekir.
Biraz havayı da yumuşatmak için Japonya'yla başlayalım isterseniz. Şimdi, efendim, Sayın Rektör, birkaç yıl önce İstanbul Japonya Başkonsolos Yardımcısı randevu istedi benden Türkiye'deki hukuk durumu hakkında bilgi almak için. Dedi ki özetle: "Türkiye'nin açtığı büyük ihalelere Çin giriyor, Koreliler giriyor ama Japon iş adamları kaçınıyorlar, girmiyorlar çünkü Türkiye'de hukuk güvenliği yok. Bu olmadığı için Japon iş adamları da geride kalıyor, geri çekiliyor." Şimdi, tabii ki bu Türk-Japon Üniversitesi kuşkusuz diğerleri gibi çok çok önemli ve Japonların hukuka ne kadar önem verdiklerini, Japonların bilimde ve hukukta ne kadar gelişmiş olduklarını burada anlatmaya gerek yok ama ben Japonların anayasa hukukunu, hukukunu bildiğimi zannediyorum ve burada...
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Bildiğim kadarıyla, Japonlar Çanakkale Köprüsü'ne ortak, yanlış hatırlamıyorsam.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Çok kârlıdır, onun için.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Hayır "Japonlar, hukuk olmadığı için girmiyorlar." dedi ya.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Başkonsolos bana kaygılarını...
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Kaygılarını anlatmış, Başkonsolosun anlattığını...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Türkçesi de çok çok düzgündü, çok güzel bir Türkçeydi ve sayın vekiller, benim...
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Hocam görüşmesindeki notu iletiyor.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Onlar tahkimle teminat altında olduğundan...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Tabii, benim burada vurgu yapmak istediğim husus şudur: Tabii ki Türk-Japon Üniversitesi çok önemli, siz de bunun rektörlüğünü yapma onurunu taşıyorsunuz ama burada bizim yaptığımız -siz nezaketle yanıt vermeye çalıştınız- Anayasa Mahkemesi kararının gereklerini, özellikle ormanlık alanla ilgili kısma ilişkin olarak karşılamıyor, orman ve denetim ilişkisini. Yoksa tabii ki bilimi, Türkiye'nin dünyaya açılmasını çok önemsiyoruz; hele hele ben ki en az on beş yirmi yabancı üniversitede görev yapmış bir kişi olarak bunun önemini... Ama nasıl ki Japonlar hukuka, Anayasa'ya çok önem veriyor, biz de bunu anayasal çerçevede, hukuk çerçevesinde yapalım. Nitekim, hani Anayasa Mahkemesinin kararının gerekleri karşılanmış olsaydı, zaten biz karşılandı derdik. Burada, özellikle böyle bir konuda herhangi bir ön yargı olamaz kesinlikle.
Şimdi, öbürüne, MİT Akademisine gelince, burada kuşkusuz MİT'in önemini anlatmaya hiç gerek yok, Sayın Temsilci de büyük bir nezaketle yanıtlamaya çalıştı ama madde 131 son fıkra buna karşılık vermiyor. Yani belirttiğim gibi, orada sayım yoluyla belirtiliyor ve istisna öngörmüyor. Türkiye'de biz MİT'i Emniyet içerisine sokamayız, eritemeyiz; tıpkı Fransa'da olmadığı gibi. Yani ikisi, Millî İstihbarat Teşkilatı ile Emniyet teşkilatı ayrı teşkilatlar. Zaten bilindiği gibi, MİT Cumhurbaşkanlığına bağlı, Emniyet teşkilatı İçişleri Bakanlığına bağlı ama Anayasa da sayım yoluyla belirtiyor, istisna koymuyor. Bu bakımdan, tabii ki MİT Akademisi çok önemli olabilir, çok işlevsel olabilir ama bunu pekâlâ anayasal çerçevede yapmak ve bugün YÖK var. Yani tabii ki bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak YÖK'ün nasıl yeniden yapılandırılması gerektiğine dair Anayasa projemiz de var, Anayasa önerimiz de var ama o ayrı bir konu. Ama bugün eğer böyle bir akademi kurulacaksa o zaman YÖK çatısı altında kurulmalı ve Anayasa'mız bunu öngörüyor, bunu emrediyor. Hani, bu bakımdan bu realiteyi belirttik, yoksa burada yaptığımız konuşmalar taraf olmak veya karşı olmak gibi bir şeye yönelik değil.
Şimdi, bizim, özellikle Erol Hocanın, Sayın YÖK Başkanının hani benim konuşmama... Gerçi benim konuşmamdan sonra arkadaşlar -gerek Tiryaki gerek Aydoğan- somut yönleriyle takviye ettiler konuşmalarımı ama orada şu söz konusu: Tabii, Sayın Orhan Erdem Bey'in de öyle bir bakış açısına sahip olmasına doğrusu üzüldüm çünkü yani burada hangisi olursa olsun, temel olan, yaptırım uygulanmadan önce, eğer yaptırım uygulanması gerekiyorsa mahkeme kararının olması. Şimdi, burada, mesela, biraz önce ben değinmiştim, Turan Bey de saydı -hani "anayasal nedensellik ilkesi" diyoruz- 13'üncü madde diyor ki: İlgili maddesinde öngörülen neden varsa ancak sınırlanır, sınırlama nedeni varsa sınırlanır; o da ölçülü olmalı, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmalı, laik cumhuriyete aykırı olmamalı, hakkın özüne dokunmamalı kesinlikle.
Şimdi, baktığımız zaman, burada Sayın Başkanın, hani "Bunu büyük ölçüde yaptık." dediği -o da tümüyle yaptık demedi tabii- Anayasa'nın bu 13'üncü maddesine karşılık gelen... Çünkü 13'üncü maddesi onlar olsa da kanunilik ilkesi yani kanunla düzenleyeceksiniz, hak ve özgürlüğü sınırlandıran bir hususu kanunla düzenleyeceksiniz. Öğrenciye disiplin cezası, kınama vesaire verebilirsiniz ama uzaklaştırma... Düşünün arkadaşlar, yani bir kişi üniversite sınavını kazanıyor, aile ömrünü ona heba ediyor ve orada keyfî bir şeyle, duruma göre kararla yani suçsuzluk karinesi ilkesi, Anayasa'nın koyduğu bu temel ilke ihlal edilerek "Eğer suçsuzsan git mahkemeye, bunu kanıtla." deniliyor. Olacak şey mi? Önceden mahkeme karar verir, sonradan yaptırım uygulanır ama şimdi, siz diyorsunuz ki: "Önceden yaptırım uygulayalım, suçsuz ise mahkeme..." Olmaz bu.
Şimdi, burada, biz, şeyde de tanık oluyoruz, Anayasa'ya uygunluk mu? Dün esef verici şöyle bir açıklama oldu, bir vekil dedi ki: "Yasama dokunulmazlığımız yok mu? Anayasa'ya aykırı yasa da yaparız burada." Ya, tabii, yasama dokunulmazlığı ile sorumsuzluğu karıştırdı ama şimdi, düşünebiliyor musunuz, Anayasa andıyla göreve başladık ama "Anayasa'ya aykırı yasa yapabiliriz." diyor bir vekil, diyebiliyor yani bunu yapmayalım, bunu yapma hakkımızın olmadığını bilelim. Burada "yönetmelikte düzenlenmesi gereken, düzenlenmemesi gereken konular" diyor Anayasa Mahkemesi, "13'üncü maddedeki yasallık ilkesi nedeniyle yasayla düzenleyeceksiniz." diyor ama orada üç beş kategori kalmış, özellikle öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmasına dair. Bunlar çok tehlikelidir, bir kısmına arkadaşlar değindi, ben de kısmen değindim ama bunların mutlaka ayıklanması gerekir. Ha, yeniden Anayasa Mahkemesine başvurun, bunu demeyelim; bu bizim yetkimizdedir, bunu söylüyoruz, her birimiz ön yargısız bunları dile getiriyoruz. Bu bakımdan, hepimiz bilimin, hukukun iç içeliğini, özerkliğin ve özgürlüğün bilimin olmazsa olmaz ögeleri olduğunu biliyoruz. Bu bakımdan, hani, söylenenleri tekrar etmiyorum, akçalı konular, gerek Yıldırım Hoca gerekse öbür taraftan, üniversiteden Sibel Hoca dile getirdiler.
Sayın Başkan, üniversitelerin durumu, vakıf üniversiteleri o kadar denetimsiz ki ya da denetim ölçüt standartlarından uzak ki bir derneğin denetimi çok daha sıkı yani bir özel hukuk tüzel kişisi olan dernekler çok daha sıkı bir denetime tabi tutuluyor. Dolayısıyla, biz, üniversiteler özerk olsun, bilimsel özerklik olsun, sonra mali özerklik olsun, yönetim özerkliği olsun derken "Üniversiteler sorumsuz ve denetimsiz olsun." diye hiçbirimiz bunu savunmuyoruz, en azından bugünkü anayasal düzen içerisinde fakat tabii ki hani, nicelik ve nitelik ilişkisi sorununa mutlaka YÖK olarak siz de çok kafa yoruyorsunuzdur. Türkiye'de üniversite sayısını arttıralım dedik, işte, hukuk örneğinde olduğu gibi ama çok ciddi bir nitelik ve nicelik çelişkisi olduğunu zannediyorum, herhâlde sizin uykularınız kaçıyordur; Edirne'den Hakkâri'ye kadar, Artvin'den Muğla'ya kadar tam bir heteroklit yapı söz konusu ve en iyi üniversitelerimizi de işte, biraz önce konuştuğumuz, Anayasa'ya aykırılık, disiplin suçu, disiplin cezası... Öğrenciler, bizim erişkinler olarak sahip olduğumuz özgürlüklerden yararlandıkları gibi, aynı zamanda üniversite öğrencisi olmanın beraberinde getirdiği toplu özgürlüklerden daha çok yararlanırlar. Gösteri ve toplantı bizim çok az katıldığımız şeylerdir ama üniversite öğrencisinin, üniversite toplumunun doğası gereği bu özgürlükler içkindir dolayısıyla, hani, onlara terörist veya anarşist gözüyle bakmak zannediyorum bizim bakış açımız olmasa gerek. O nedenle, gençlerimize güvenmeliyiz, geleceğin bilim adamlarına, geleceğin yöneticilerine ve onların da birer sorumlu özgürlük öznesi olduklarını kabul etmemiz gerekiyor. Tabii, hani, denebilir ki "Üniversite öğretim üyeleri ne kadar özgür, ne kadar bilim özgürlüklerini, ifade özgürlüklerini kullanabiliyorlar." o ayrı bir tartışma konusu, ona şimdi girmiyorum ama şunu söyleyeyim ki özellikle Sayın Erdem'in dile getirdiği... Yok, zorlama değil, sizin ağzınızdan bu ifadelerin çıkmış olmasına özellikle üzüldüm.
ORHAN ERDEM (Konya) - Hocam, yanlış anlamışsınız.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Yanlış anladımsa şey değil ama bu benim yaptığım değerlendirme asgarisi idi, arkadaşlar biraz daha açtılar ama bizim sorunumuz, burada başlıca sorunumuz benim beş yıldır tanık olduğum, Anayasa'ya bile bile açıkça aykırı, yoruma filan gerek olmadan ya, açıkça aykırıdır diyoruz, şöyle diyorlar: "Anayasa Mahkemesine gidersiniz." Ama bizim Anayasa Mahkememiz Almanya anayasa mahkemesi değil ki, bizim Anayasa Mahkemesi Portekiz anayasa mahkemesi değil ki yani önceden denetim mekanizması yok. O zaman ne olacak? Şimdi biz bunu götüreceğiz, üç sene sonra iptal edecek, sonra yeniden aynı oyun olacak. O zaman, biraz, biz, sanki Anayasa andımızla dalga geçiyoruz gibi yani Anayasa andının normatif tarafı var, ahlaki tarafı var, etik tarafı var. Bir haysiyet yani bu görevi o andın gereği olarak yapıyoruz. Aldığımız maaşlarla, işte, asgari ücretin bilmem kaç katı olan maaşlarla da bizim andımız arasında doğrudan bir ilişki var.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Kamu görevi.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Kamu görevi.
Bu bakımdan, doğrusu yorum gerektirmeyen, Anayasa'nın ilgili maddesinin okunmasıyla var olan gerçeklik karşısında, böyle, hani, farklı dil kullanarak "Anayasa'ya nasılsa bir biçimde uydurulur veya olmazsa Anayasa Mahkemesine gidilir." biçimindeki açıklamaları doğrusu milletvekilliği haysiyetiyle bağdaştırmakta güçlük çekiyorum.
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Hocam, toparlayabilir miyiz?
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Tabii, tabii, toparlıyorum Sayın Başkanım.
Bu nedenle, biz, lütfen, özellikle bu akşam konuştuğumuz konularla doğrudan ilgisi olan Anayasa madde 42, madde 130, madde 131 ve Anayasa'nın 13'üncü maddesi -hak ve özgürlükler- ve 2'nci maddesi -hukuk devleti- çerçevesinde bunları ciddiyetle değerlendirelim ve hepimiz bu metnin hukuka, Anayasa'ya uygun olarak geçmesinden yana olduğumuza göre -siz de öylesiniz- o zaman burada verilen önergeler üzerinde ciddiyetle konuşup bunları dikkate alarak burada düzeltelim derim.
Ama tabii ki -şimdi, haklı olarak Erol Hocam bana bakıyor, Marmara Üniversitesinden de bir hukukumuz var- şunu kabul etmek gerekir Sayın Başkan: Hiyerarşik yapıda ne kadar yukarıya doğru giderseniz o kadar hata yapma olasılığı doğar. İşte, gördük, YÖK'e artı bir üyenin atanması, ondan sonra üniversiteye, farklı üniversiteye bir rektörün atanması... Üniversitede özerklikten ve demokrasiden uzaklaştığımız ölçüde bu tür hataların yapılması da kaçınılmaz oluyor. O nedenle, biz 20'nci yüzyıl... Hatta üniversitelerin demokratik yapısının 12 Eylül öncesi dönemde daha demokratik olduğunu dikkate alalım; ona dönelim demiyorum ama yaşadık biz, üniversitelerde kurulların ne kadar işlevsel olduğunu, bunları yaşadık.
Sonuç olarak, tabii ki parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığı ve yürütme böyle bir tablo çıkardı karşımıza. Demokratik hukuk devleti yönünde çalışmalarımız devam ediyor olsa da biz bu anayasal düzen yürürlükte olduğuna göre bunun asgari gereklerini yerine getirme konusunda irade birliği yapalım diyorum.
Hepinize dikkatiniz için teşekkür ediyorum.