| Komisyon Adı | : | (10 / 6598, 6599, 6600, 6601, 6602, 6603, 6604, 6605) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | KESK ESM Sendikası Genel Başkanı Cemalettin Sağtekin'in ve ESM Sendikası Madencilik Komisyonu Başkanı Mehmet Torun'un yaptıkları sunumlara ilişkin görüşme |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 01 .02.2023 |
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Öncelikle, sendikanın oldukça detaylı ve kapsamlı sunumu için teşekkür etmek istiyorum. Aydınlandık hep beraber burada diye düşünüyorum.
Aynı zamanda, Deniz Bey'in biraz önce yaptığı sunumuN da şimdiye kadar burada tartıştığımız pek çok başlıkla ilgili olarak çok ciddi maddi temeller ortaya koyduğunu düşünüyorum. Hepimizin biraz önceki sunumla ilgili olarak bir sonraki toplantıya kadar da bir çalışma yapmasının gerektiğini düşünüyorum. Yani Soma maden faciasında şöyle bir yön vardı: Orada teknik meselelerde aslında Soma maden faciasını aydınlatma komisyonu aşağı yukarı ortaklaşabilmişti ve yine Soma raporunda da teknik kısım aşağı yukarı o komisyonun ortak yaklaşımıyla yapıldı. Fakat ne yazık ki biz Amasra maden faciasında teknik konularda özgürce burada tartışamıyoruz. Bu konuyu en detaylı çalışan Komisyon üyelerimizden biri olan Deniz Vekilin de yaptığı sunumlarda burada nedense sürekli olarak bir tansiyon yükseliyor. Bunu ben biraz da teknik konudaki yaklaşım farklılıklarına, özellikle iktidar milletvekillerinin konuyu bağlamak istedikleri...
BAŞKAN TANER YILDIZ - Serpil Hanım, affedersiniz...
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Buyurun.
BAŞKAN TANER YILDIZ - Deniz Bey'in şu ana kadar konuşma metniyle alakalı herhangi bir eleştiri yapılmamışken sırf usulle alakalı bu tartışmayı böylesine tercüme etmiş olmanızı yanlış bulduğumu bir kez daha söylemek isterim.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Niye müdahale ediyorsunuz?
BAŞKAN TANER YILDIZ - Deniz Bey, siz lütfen karışmayın ya!
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Siz niye karışıyorsunuz?
BAŞKAN TANER YILDIZ - Siz karışmayın!
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Ya, düşünce özgürlüğü yok mu, ifade özgürlüğü yok mu?
BAŞKAN TANER YILDIZ - Nasıl, kötü mü oluyormuş lafın arasına girmek, kötü mü oluyormuş?
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Ben bu şekilde devam ederim.
BAŞKAN TANER YILDIZ - Hayır, kötü mü oluyormuş? Yaptığınız saygısızlığın ne olduğunu gördünüz değil mi? Gördünüz değil mi saygısızlığın ne olduğunu?
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Tartışma açmak istiyorsunuz herhâlde.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Siz şey yapmayın, ben sizi dinliyorum.
BAŞKAN TANER YILDIZ - Bakın, Serpil Hanım, konuşma metniyle alakalı "Burası doğrudur, şurası yanlıştır." diye bir ifade kullanılmadı, yalnızca usulle alakalı "Deniz Bey, lütfen konuşmaların arasına girmeyin, başkasının konuşmasını bölmeyin." dendi. Onu bir kez daha söylemek istedim.
Buyurun Serpil Hanım.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Peki, bunu önümüzdeki dönemde teknik konularda, Deniz Bey'in çizdiği o çerçevelerde tartışmalarımızı ortaklaşmak üzere değerlendireceğimiz varsayımıyla, öyle kabul ediyorum. Yani çünkü benim izlenimim farklı Sayın Başkan.
Sonuç olarak, aslında burada bizim niyetimiz şu: Ortak bir teknik rapor hazırlanması. Çünkü siyasi olarak farklı görüşlerimiz olabilir, eleştirilerimiz olabilir. Farklı partilerdeniz, siyasi olarak Deniz Bey ile benim de farklı yaklaşımlarım olabilir ama teknik olarak sunduğu çerçevelere ben burada büyük bir ilgi gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, biraz önce vekilimizin söylediği yani sorduğu sorular var sendikalara. Ben de benzer soruları bütün sendikalara soruyorum. Şimdi, sendikaların görevleri işçilerin sadece maddi anlamda refahlarıyla ilgili çalışmalar yapması değil, çalışma yaşamının bütününe yönelik politikalarda işçiden yana, emekten yana tutum almalarıdır, bunun için mücadele ederler ve genellikle bu tür tutum alan sendikalar da karşılarında önce patronu, sonra da devleti görürler. Bunlar bizim pratikte yaşadığımız şeyler. Sendikal gelenekten gelen birisi olarak bunu biliyorum. Ama bir taraftan da sarı sendikacılık şudur: sarı sendikacılık patrondan, hükûmetten ve hatta devletten bağımsız olmamak çünkü devletler sonuçta kapitalist bir modeli takip ederler ve kapitalist modelde kâr amacı öncelenir, hele hele neoliberal politikaların izlendiği dönemlerde her şeye kâr gözlükleriyle bakar. Dolayısıyla devlete de sendikaların mesafesi olmalı, patrona da mesafesi olmalı, hükûmetlere de mesafesi olmalı. O hükûmet sosyalist bir hükûmet olsa da o hükûmete mutlaka sendikanın mesafesi olması gerektiğini düşünüyorum ki çalışmalarını özgün temelde yapabilsin. Bu anlamda, sarı sendikacılık, bağımsız olmayan sendikalardır ve hükûmetler tarafından bağımsız sendikalara, devrimci sendikalara, emeği koruyan sendikalara gerçekten ciddi baskılar vardır. Bu Komisyonda bu konuyu çok tartıştık, hatta bu Komisyona da bu anlamda yaptığımız gündemlerle ilgili olarak da müdahale olmuştur. Polyakta bunu gördük. Yani bu tür sendikalar kriminalize edilirler ve iş yerlerinden uzaklaştırılırlar. Bunu da bir gerçeklik olarak ortaya koymalıyız.
Şimdi, bizim mevzuatımızda şöyle bir şey var: Eğer bir iş yerinde ciddi ve yakın tehlike varsa işçiler işi durdurabilirler. Şimdi, hem ciddi olması gerekiyor hem yakın tehlike olması gerekiyor. Mevzuatta bile bir gariplik var yani. Eğer tehlike varsa, yakın bir tehlike varsa demek ki ciddidir yani niye hem ciddi hem yakın tehlike arıyoruz, değil mi? Yani mevzuatı yaparken bile sermaye ruhu o mevzuatın içerisine giriyor. Dolayısıyla, aslında, biz kârı önceleyen değil de insan yaşamını önceleyen bir yaklaşım sergilemediğimiz sürece bu cinayetlerin önüne geçemeyiz. Bakın, ATEX sertifikalı olmayan ekipmanları Çalışma Bakanlığı tespit ediyor. Ama bunun için ne yapıyor? Para cezası kesiyor. Şimdi, bu nasıl bir anlayıştır yani böyle bir şey olabilir mi? Çünkü o ne demektir, ATEX sertifikasının olmaması ne demektir? İşte, biraz önce Deniz Bey'in burada çok güzel anlattığı gibi, o ekipmanların alevlenebilmesi ya da bir ateşi tetikleyebilmesi, yangını tetikleyebilmesi, patlamanın sebebi olabilmesi gibi ihtimallerden bahsediyoruz ve böyle bir şey için para cezası kesiliyorsa aslında bunun anlamı şudur: Birini bilerek tehlikeye atma ya da tehlikedeki birine yardım etmeme; böyle bir suç var mı bilmiyorum, hukukçular beni belki aydınlatabilirler. Yani, mevzuatımızda birini bilerek tehlikeye atma suçu var mı? Ya da tehlikedeki birine yardım etmeme suçu var mı? Çünkü böyle bir eksiklik varsa, bu hayati önemdeyse, işçilerin yaşamını tehlikeye atıyorsa, hele de grizu patlaması gibi bir tehlikeyi ortaya çıkarabiliyorsa aslında o zaman bu orada toplu bir katliama başın çevrilmesi anlamına geliyor. Nitekim, biz, Çalışma Bakanlığının yaptığı teftişler ve teftiş raporunda bile bunu görmedik yani buradaki bu ihlallerden bahsetmediğini daha önceden tespit etmiştik, aynı şey MAPEG için de geçerli; bu nedenle, bu konu çok önemli. Eğer mevzuatları yeniden ele alacaksak "ciddi ve yakın tehlike" değil "ciddi veya yakın tehlike" diyebiliriz ve işçilerin elini bu anlamda güçlendirmeliyiz. Sendikalar da bu konuda rol alabilir mi? Yani, sendikalar burada nasıl bir rol alıp da bu 6331'i değerlendiriyor? "Sendikanız bu konuyla ilgili herhangi bir şey yaptı mı ya da bir engelle karşılaştı mı?" diye değerli sendika temsilcilerine burada sormak istiyorum.
Şimdi, bir de başka bir konu var, tekrar tekrar söz almamak için onu da söyleyerek devam edeyim ve tamamlayayım. Şimdi, bu Amasra Savcılığı bilirkişilerin sorumlu olarak gösterildikleri TTK yöneticileri ve Bakanlık denetçileri için 26/12/2022 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından soruşturma izni istemiş; biraz önce vekilimiz bu konuyu bildirdi, siz bildirmiştiniz.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Evet.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Evet, siz de değinmiştiniz fakat cevap süresinin dolmasını beklemeden fezleke hazırlayıp bu kişileri iddianame dışında bırakmışlar; bu da çok şaşırtıcı bir şey. Üstelik soruşturma izni "görevi kötüye kullanma suçu" üzerinden istenmiş fakat dayandıkları gerekçe fezlekede daha başka "olası kast" gerekçesiyle düzenlenmiş, onunla neredeyse aynı; bu da çok ilginç. Bakanlığın soruşturma iznine cevap için otuz günlük bir süre var, zorunlu durumda da kırk beş gün oluyor. Şu anda o kırk beş günlük süre dolmuş değil.
Yani, bizim burada çağrımız bu konuda soruşturma izninin çıkması ve buradaki müdahalenin de ortadan kalkması. Yani, görevi kötüye kullanma suçu üzerinden istenen bu soruşturmanın olası kast üzerinden yapılması gerekir diye düşünüyoruz, burada iddianame dışında bırakılmasının büyük bir hata olacağını düşünüyoruz. Bu neden böyle bir düzenlenmiş? Gerçekten burada büyük bir yanlış yapılıyor çünkü bugüne kadar burada sunulan sunumlar ve bizim yaptığımız bütün tartışmalar, bilirkişilerin raporu da gösteriyor ki aslında bu bireysel bir hata değil, bütünlüklü yaklaşımdan kaynaklı bir maden faciasıdır. Eğer burada bütün bu maddi gerçekliklere karşın TTK'ye yönelik böyle bir tutum alınırsa çok yanlış olacağını vurgulamak istiyorum.
Bu maaşlarla ilgili de evet, KESK maaşlarını söylesin; aynı zamanda, ben MEMUR-SEN'in de maaşlarının sorulmasını istiyorum. Ve gerçekten de size katılıyorum, sendika yöneticileri asla çalışanlardan fazla maaş alamaz hatta mümkünse çalışıyor olsunlar, sendikacılıktan dolayı hiç maaş almasınlar; buna yönelik de bir çaba olmalıdır, çalışma olmalıdır diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.