| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri (Devam) a) Sağlık Bakanlığı b) Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü c) Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ç) Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu d) Türkiye Halk Sağlığı Kurumu e) Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 10 .02.2016 |
EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Komisyonun değerli üyeleri, Sayın Bakan, Dışişleri Bakanlığının değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlarım.
Dışişleri Bakanlığının bütçesinin konuşulması gerçekten fevkalade önemli, hayati bir konudur ve bence Türkiye'de, Türk bürokrasisi içerisinde en önemli kurumlardan birisi, en tecrübeli kurumlardan birisidir. Uzun yıllar, otuz kırk senedir Dışişleri Bakanlığımızın değişik bölümleriyle, mensuplarıyla bir hayat tecrübem oldu ve şuna şahit oldum ki Türk diplomatları gerçekten çok iyi yetişmiş insanlar, vatanperver insanlar, ülkelerini seven insanlar, hizmet etmek isteyen insanlar ve kendi sahalarında çok büyük tecrübe ve birikime sahipler. Bu, 19'uncu yüzyıla kadar giden bir geleneğin devamıdır. O bakımdan, Türk dış siyasetinin yürütülmesinde bu Bakanlığın birikimi çok önemli bir yer almaktadır.
Zatıalinize gelince, Sayın Bakan, sizi yakından tanıyan bir insan olarak gerçekten Türkiye'nin güler yüzü olduğunuzu gördüm. Sizin Avrupa Konseyinde elde ettiğiniz başarı hepimizin gurur vesilesi olmuştur ve biz bunun izlerini görüyoruz.
Sizin bugünkü konuşmanızda çizdiğiniz tablo da gerçekten dış ilişkiler konusunda yaptığınız hizmetlerin kapsamını anlatmaktadır. Fakat bütün bunlara rağmen, bugünkü neticeye baktığımız zaman, Türkiye'de en azından bizim neslimizin -daha eskilerine gitmeyelim- döneminde yaşanan en sıkıntılı bir dönem olduğunu, günler olduğunu görüyoruz.
Peki, Bakanımız çok iyi bakan, diplomat adam, uluslararası tecrübesi olan bir insan, sevilen, sayılan. Dışişleri Bakanlığımız, Türkiye'de değil birçok yüksek seviyede mukayese edilecek tecrübeye sahiptir ve vatanperverlikleri test edilmiş insanlar. Peki, bu netice neden? Onu düşünmemiz lazım. Şimdi, zatıaliniz dediniz ki: "252 yerde temsilciliğimiz var, büyükelçiliğimiz, başkonsolosluğumuz." Peki, 2005 senesinde temsilcilerimizin sayısı bunun belki üçte 2'siydi falan ama o gün aldığımız netice bugün aldığımız neticeden daha iyiydi. Nasıl test edilir? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği meselesi. O gün aldığımız 180 küsur oy vardı ve bizden önce, bizimle rekabet eden Avusturya'yı falan geride bırakarak o neticeyi elde ettik. Bu son yapılan oylamada 60 kadar oy aldık. Şimdi, bunu bir düşünmek lazım, niye böyle oluyor?
İkinci bir husus var, Türkiye komşularıyla açık kapı diplomasisi, politikası takip etti, müşterek Bakanlar Kurulu toplayacak noktaya kadar gitti. Fakat bugünkü manzara, herkesin, arkadaşlarımızın ifade ettiği manzara. Bunu düşünmemiz lazım. Burada bir hata var, bir eksik var. Bunun başında şu geliyor: Yani, diplomasi diline ters düşen çatışmacı bir dil var, bu münasebetleri yönlendiren, etkileyen çatışmacı bir dil var. Bu dil belki iç politikada yararlı olabilir, faydalı olabilir sahiplerine göre. Yani, benim kanaatimce ülkeyi, toplumu kutuplaştırmak doğru bir şey değil ama bunun dış politikaya taşınmış olması çok üzücüdür.
Şimdi, müsaadenizle, bundan sonraki söyleyeceğim hususlara notlarıma bakarak ve sizin konuşmanızda "highlight" ettiğiniz hususlara atıf yaparak devam etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (İstanbul) - Anlaşılan Sayın Başkan baklavalı bir zaman dilimi ayırdınız bana yani baklava dilimli zaman ayırdınız.
BAŞKAN - Şöyle efendim: Görüşmelere başlamadan önce, Sayın İhsanoğlu, Komisyon konuşma sürelerine ilişkin karar alıyor, o da Komisyon üyelerimiz için on dakika, komisyon dışı gelen milletvekillerimiz için beş dakikadır ama tabii, burada bir tolerans yapıyoruz, iki dakika uzatıyoruz.
EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (İstanbul) - Bir de baklava ikramı.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ayrıca, ikramda bulunuluyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Beş de benimkinden ekle Başkanım.
BAŞKAN - Peki, Sayın Günal da konuşmayacağını söyledi, onun süresini de size verelim biz.
Buyurun.
EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, dediniz ki: "Emirliklerle münasebeti düzeltiyoruz." Bu çok güzel bir haber yani bunu ben memnuniyetle karşılıyorum çünkü onlarla kavga etmenin hiçbir manası yoktu. Hâlâ sefirlerini tayin etmediler Ankara'ya. Yani bunu yapmak herhâlde çok iyi bir şey. Dediniz ki: "Mısır'la münasebetleri düzeltmek için fırsat arıyoruz." Bu da çok mühim bir şey ama biraz daha elimizi çabuk tutalım çünkü İslam Zirvesi toplanacak Türkiye'de nisan ayında. Bence bu çok önemli bir husustur. İşte, Mısır bloke ediyor bizi birçok konuda, Birleşmiş Milletlerde, İslam İşbirliği Teşkilatında. On sene içerisinde İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri olarak Kıbrıs için elde ettiğimiz kazançların hepsi silindi, New York toplantısında maalesef çok geriledi. Şimdi, o bakımdan başkalarının iç meselelerine karışmak suretiyle... Biz de sevmeyiz başkasının bizim iç işlerimize karışmasını. Onun için burada yeni bir anlayışa ihtiyaç vardır Sayın Bakanım.
Avrupa Birliğiyle iş birliği meselesinde fasılların açılmış olması, açılması gerçekten sevindirici bir husustur. Fakat, yine değerli meslektaşlarımın ifade ettikleri gibi bunun mültecilerle bağlantılı, bağımlı olarak ele alınması bizi üzecektir.
Kıbrıs hususunda 2 kurucu devlet, eşit haklara sahip 2 toplum ve çözümün yakın olduğunu ifade buyurdunuz. Bu da sevindirici bir husus ama ben burada garantörlük meselesi üzerinde durmak istiyorum çünkü bizim ülke olarak Münih ve Londra Anlaşmalarına göre elde ettiğimiz garantörlük haklarının mahfuz kalması şartını koşmamız lazım. Eğer biz bu Kıbrıs çözümü içerisinde bunu beceremezsek, uzun vadede bu öngörülen çözüm gerçekten Kıbrıs Türklerinin ve bizim stratejik menfaatlerimize aykırı kalır.
Bakanlığın arşivi konusundaki haberleri çok sevinçle karşıladım çünkü bilim adamlarının, Türk dış politikasını inceleyen ilim adamlarının muhtaç olduğu bir kaynaktır, bunun tasnif edilmesi ve açılması çok önemli bir şeydir.
Şimdi, Sayın Bakanım, Türkiye'nin dış politika bilançosu çıkarıldığı takdirde göreceğiz ki Türkiye'nin özellikle Orta Doğu'da konumu ve dünyadaki itibarı eskisine nazaran daha sarsılmış durumdadır. Bu da bölgemizdeki çatışmalarda tarafsız bir aktör olarak değil, çözümün bir parçası olma yerine sorunun bir parçası olma cihetine gitmektir. Irak ve Suriye konusunda Türkiye'nin tarafsızlığını kaybettiğine dair büyük bir uluslararası kanaat vardır.
Rus uçağı meselesine temas etti arkadaşlar. Yani, eğer bir ülkenin diğer bir ülkenin hava sahasını üç saniye, beş saniye, on saniye, bir dakika, iki dakika ihlal etmesiyle uçaklar düşürülecek olsa hiç kimsenin uçağı kalmaz. Yani, bizim FIR hattında bizim de uçağımız kalmaz, Yunanistan'ın da uçağı kalmaz eğer bu şeyi kullanacak olursak. Rusya'nın buraya gelmesinden sonra Ruslar oturdular, Amerikalılarla anlaştılar, Pentagon'la kendi aralarında bir koordinasyon mekanizması kurdular. Ruslar gittiler, İsrail'le anlaştılar ve bir koordinasyon mekanizması kurdular. Biz niye Ruslarla anlaşmadık? Bu sorunun cevabını bulmak lazım.
Suriye'ye gelince. Suriye ihtilafının nasıl çıktığı nasıl şey edildiği, artık biraz geç oldu bunu konuşmak ama son görüşmeler yani son Cenevre toplantısının hazırlığı esnasında uzun müddetten beri Amerika ile Rusya arasında muhalefet heyetinin, muhalif heyetin nasıl kurulacağı hakkında uzun tartışmalar oldu ve bu tartışmalarda Türkiye'nin zannedersem fazla bir söz hakkı olmadığı gibi bir intiba hasıl olmuştur. Mesela, bizim derdimiz PYD'nin girmemesiydi ama Türkmenlerin girmesi hususunda bir söz aldık mı? Yani, Cenevre'de Türkmenler Geneva II, Geneva IV ve neyse, son ne olacaksa, orada Türkmenler bir taraf, resmen bir taraf yani methalder olacaklar mı? Bu hususta lütfen bizi aydınlatınız çünkü kamuoyunu bu çok... Orta Doğu'da 10 milyon Türkmen var Sayın Bakanım, Türkmenlere sahip olmamız lazım ve maalesef Rusya'yla olan bu lüzumsuz ihtilaf... Yani düşünebiliyor musunuz değerli meslektaşlarım, Kore Savaşı'ndan itibaren Sovyetlerle Batı ülkeleri arasında bir tek kurşun hadisesi olmadı. Bizim elli sene soğuk savaş döneminde -o kadar uzun- Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Karadeniz, Bulgaristan, Romanya vesaire bu kadar şeyimiz var, yarım milyon askerimiz NATO'nun emrinde, bir fiske bu taraftan o tarafa, o taraftan buraya yok ve biz bu kadar dost olduğumuz hâlde bir uçağı düşürüyoruz ve bütün dünya başımıza yıkılıyor. Yani bu hadiseden sonra bizim Rusya'yla arayı bulmamız lazım. Benim geçenlerde yaptığım konuşmada Genel Kurulda parlamenter diplomasinin kullanılmasını teklif ettim. Yani bu Parlamentonun, bir muhatabı olan Rus Parlamentosu Duma'yla Hükûmete destek olacak, ülkemize destek olacak bir faaliyette bulunması lazım gelir çünkü bu vatan hepimizindir, iktidarın olduğu kadar muhalefetindir. O bakımdan, bu hususu dikkatinize arz etmek istiyorum.
Şimdi, Sayın Bakan, büyük devletlerle olan münasebetlerde farklı fikirler, farklı tavırlar olacaktır elbette. Bizim hedefimiz, bizim gayretimiz, bizim hareket noktamız, millî menfaatimizdir ama bu büyük devletlerle olan bu münasebetler çatışmacı bir üslupla olmaz ki. Çatışmacı üslupla olduğu zaman biz kaybediyoruz ve nitekim burada bu şekilde oldu. Yani Rusya'yla olan çatışma bu noktaya getirdi bizi. Şimdi, Amerika'yla da bu çatışmacı üslup içerisinde sanki yeni bir cephe açılıyormuş gibi. Buna hiçbir zaman ihtiyaç yoktur.
BAŞKAN - Sayın İhsanoğlu, son iki dakika.
Lütfen toparlayalım.
EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (İstanbul) - Biz diyoruz ki: Bu münasebetler diplomatik üslupla, diplomatik lisanla, tahammüllerle yürütülsün ve uluslararası kurumlarla da ilişkilerimiz bu şekilde yürütülsün.
Ben son olarak iki hususu arz etmek istiyorum Sayın Bakanım. Birincisi, lütfettiniz yakın ilgi gösterdiniz, Rodos Türkleri ile İstanköy Türkleriyle ilgili, onların Türkçe öğrenme ihtiyaçlarıyla ilgili hususu dikkatinize sunmak istiyorum, acaba bu konuda bir gelişme oldu mu?
Son olarak da herkesin huzurunda şunu söylemek istiyorum: Biraz önce bir değerli meslektaşımız Sykes-Picot'a atıf yaptı. Sykes-Picot Anlaşması, bilmeyenler için, 1916'da İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusyası'nın müştereken hazırladıkları, hasta adam dedikleri Osmanlı Devleti'nin Orta Doğu'daki mirasını paylaşmak için yaptıkları bir anlaşma. Bu anlaşma bu sene 100'üncü yılını idrak ediyor. İşte bu, bugünkü haritayı çizen anlaşma, yani Irak, Suriye, Filistin, Ürdün vesaire. Şimdi denildi ki: Böyle yeni bir Sykes-Picot'a falan ihtiyaç var. Yeni bir Sykes-Picot'a ihtiyaç yok, zaten bilakis yeni bir Sykes-Picot'lara karşı olmak lazım çünkü Sykes-Picot ne demek? Osmanlı'nın Şam ve Irak vilayetini Filistin dâhil olmak üzere parçalayıp yeni küçük devletler inşa etmektir. Kim tarafından? 3 Batılı ülke tarafından. Şimdi, burada yapılması gereken, bu bölgede yaşayan ülkelerin kendi aralarında bir, benim dediğim tabirle Westphalia Anlaşması yapmaları lazım. Yani sovereignty haklarının...
BAŞKAN - Sayın İhsanoğlu, lütfen toparlar mısınız?
Son cümlenizi alayım.
EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (İstanbul) - Son baklava dilimini bitiriyorum Sayın Başkan.
Bunu yapmak lazım. Yani eğer burada biz yaşayacaksak ki yaşayacağız ilelebet ve bizim bu komşularımız varsa bunlarla yeni bir düzenleme ama içeriden doğan, herkesin hakkını tanıyan, karşılıklı saygı... Ben şu tabiri kullanıyorum: Bir Westphalia artı Marshall Planı çünkü bu ülkeleri yeniden kalkındırmak lazım. Bu savaşlardan, bu harabiyetten kurtarmak lazım, bu 2 şeye öncülük yapmamız lazım. Ve ben eminim ki bu Meclis muhalefetiyle iktidarıyla Türk dış politikasının tekrar eski sağlam temellerine, eski, çok veciz ve hiçbir zaman... İster Kemalist olunuz ister anti Kemalist olunuz, ister şucu olunuz bucu olunuz, eskimeyecek bir söz vardır, bir vecize: "Yurtta sulh, cihanda sulh" Bunu bizim tekrar yeniden yapmamız lazım çünkü başka yolumuz yok.
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan, lütfettiniz vakit ayırdınız.
Sayın Bakan size ve meslektaşlarınıza, yardımcılarınıza teşekkürlerimi sunarım.