KOMİSYON KONUŞMASI

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Teklifi hazırlayan Sayın Milletvekiline de Komisyonumuzu bilgilendirdiği için çok teşekkür ediyorum.

Evet, İmar, Bayındırlık, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu tali komisyon olarak bugün toplandı, o nedenle Sayın Başkan size de Komisyonu toplantıya çağırmanızdan dolayı teşekkür ediyorum. İlk kez biz tali komisyon olarak kendimize havale edilen bir dosyayı görüşüyoruz, belki de Çevre, Şehirlik Bakanlığına özel yetkiler veren, plan yapma yetkilerini içeren Cumhurbaşkanlığı kararnamesini bu dönem içinde Mecliste görüşemezsek anladığım kadarıyla da son komisyon çalışmamız olacak.

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Turizm Tanıtma Ajansı Raporu'nu da görüşeceğiz, daha tekrar toplanacağız öyle gözüküyor.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Öyle mi? Peki.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Mustafa Bey'e de tekrar gözü aydın olsun diyorum; yaşamını yitirmiş olan Adıyaman milletvekilimize ve depremde yaşamını yitiren tüm kardeşlerimize, evlatlarımıza, anne babalarımıza da Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Deprem bölgesinde Cumhuriyet Halk Partisinin kurmuş olduğu çok sayıdaki çalışma grubuna dâhil milletvekilleri olarak bizler de herhâlde bir ayın yirmi günden fazlasını bölgede geçirdik. Bu dönem içinde irili ufaklı pek çok sayıda kamu kurumu, belediyeler; ben tabii Cumhuriyet Halk Partisi büyükşehir belediyeleri ve ilçe belediyelerine de ve diğer hizmet götüren STK'lere, belediyelere, herkese de hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum.

Şimdi, Sayın Başkan, biz İmar, Bayındırlık Komisyonu dışında İzmir depreminden sonra Elâzığ ve İzmir depremlerini araştırmakla ilgili bir komisyon kurmuştuk ve buradaki milletvekillerimizin önemli bir kısmı da o komisyonun üyesiydi. Depreme Karşı Alınabilecek Önlemlerin Ve Depremlerin Zararlarının En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Komisyon, uzun bir adı var.

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Recep Bey de Komisyon Başkanıydı.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Recep Bey, Sayın Sakarya Milletvekilimiz de çok değerli bir kardeşimiz, iyi bir inşaat mühendisi, bu konularda da yetkin, çok da başarılı bir raporu da Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuştuk. Aslında, bizden önceki dönemlerde de Türkiye Büyük Millet Meclisine çok sayıda raporun sunulduğunu, bu konunun araştırıldığını biliyoruz, yeniden Mecliste grupların anlaşmasıyla yeni bir komisyon da çalışmaya başlayacak, onu da görüyoruz. Aslında, Türkiye'de bilinmeyen bir şey kalmadı yani hepimiz neyin doğru neyin yanlış olduğunu biliyoruz ama afetlere hazırlık ve risk yönetimi konusunda hâlâ biz meseleyi çözebilmiş değiliz.

Şimdi, bir kere şeyi anlayamadım ben yasa teklifini, Afet Yeniden İmar Fonu ya bir cümle düşüklüğü var, Afet Yeniden İmar Fonu. Bunun tam adını... Niye böyle bir şey yani? Afet yeniden... Yeniden afet mi olursa ne yapacağız, yeniden bir kent bir kuracağız?

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Yani bir imar fonu var da yeniden fon mu kuruyoruz?

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Yani evet, ben anlayamadım yani burada bir cümle düşüklüğü; Afet Yeniden İmar Fonu yani tamam. Aslında, bizim üzerinde düşünmemiz gereken iki nokta var: Bir, afete maruz kalmış olan yapı stokunun önemli bir kısmının yıkıldığı ya da hasar gördüğü 11 ilimiz başta olmak üzere, buralarla ilgili ne var; ikincisi, yine bizim raporlarımızda, yine noktasal olarak da Komisyonda, buradaki heyet toplantılarında, alandaki çalışmalarda gerçekten jeofizik mühendislerinin, bilim insanlarının söylediği noktasal olarak burası büyük risk altında, burada stres yoğunluğu arttı, burada olası bir deprem tehlikesine karşı hızlı önlem alınması gerektiği söylenilen ve bildiğimiz yerlerle ilgili ki bu fonun kapsamında mı onu bilmiyoruz. İçeriğine baktığımız zaman da daha çok depremde yıkılmış olan bölgeleri kapsıyor ama Marmara, riskli bir Marmara depreminde Sakarya, Kocaeli, Yalova, Tekirdağ, İstanbul, Çanakkale, Bursa illerindeki riskli yapının iyileştirilmesiyle ilgili buradan bir kaynak aktarımı olacak mı o belli değil. Sisam Adası kaynaklı İzmir depreminde yıkılan sonrasında 2020'de yıkılan sonrasında da işte, Menderes deltasını, Gediz deltasını yani Aydın-Denizli hattını, Manisa-Akhisar hattını, başka bölgeleri, Milas hattını ilgilendiren faylardaki stres birikiminin yoğunlaştığını biliyoruz. Buralardaki yapı stokunun iyileştirilmesiyle ilgili bir çalışma var mı onu bilmiyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, yani Elâzığ ve İzmir depreminden sonra konuştuk; aslında, Türkiye, 99 Düzce ve Gölcük depremlerinde de bunun bir milat olduğunu söyledi ve ondan sonra da 4708 sayılı Yasa, 6306 sayılı Yasa, pek çok yasada ilave maddelerle de ön almaya çalıştık, bu riski azaltmaya çalıştık ama ilgili bir şey söyleyeyim; ben Anadolu'ya gittiğimde, ilçeleri gezdiğimde değerli arkadaşlar, nüfusu 10 binin altındaki yerleşim yerlerinde insanların hiç ruhsat almadan inşaat yaptığını söylediler. Hiç "ruhsat alma" diye bir adet ve gelenek yokmuş, herkes inşaatını yapıyormuş, af çıkınca da yasallaştırıyormuş; kimse de buna engel olmazmış yani orada hani bir müteahhitlik hizmeti değil de her insanın kendi evini yapması dolayısıyla da 2 kat, 3 kat, 1 kat, iki yıl sonra 1 kat daha, iki yıl sonra 1 kat daha. Ya, fay hatlarının üzerindeki yerleşim yerlerinde, nüfusun çok hızlı arttığı bazı coğrafyalarda bunun ben bilmiyordum, açık söyleyeyim yani bu kadar işin kötü durumda olduğunu açıkçası bilmiyordum ve başka bir şey daha söyleyeyim, ülkemizin başka coğrafyalarında da benzer durumların hâlâ devam etmekte olduğunu öğrendim. Bu, bence çok daha tehlikeli yani büyükşehirlerde, merkezlerde hani ruhsat alıp ruhsat ve eklerine aykırı ilaveler yapıldığını, işte, dubleks kat veya bodrum katının iskân edildiği gibi şeyler biliyorduk ama yani hiç mühendislik hizmeti almadan milyonlarca yapının ya da yüz binlerce yapının hâlâ yapılıyor olmasıyla ilgili bağlayıcı, kapsayıcı, kararlı bir iradeye ihtiyaç var. Şili'de Pinochet, Şili gibi dünyanın deprem riski en yüksek olan ülkesindeki riski bir faşist diktatör katı kurallarla, uygulamada getirdiği katı kurallarla çözmüş. Burası demokratik bir ülke, bizim de demokrasi içinde aynı katı kuralları mutlaka almamız gerekir, mutlaka almamız gerekir. Yani dünyada bilinen deprem ülkeleri var; Şili And Dağları, bizde İran'dan başlamak üzere Anadolu, en büyük, riskin yüksek olduğu coğrafya Japonya ve adalardaki, Endonezya ve Malezya'daki, okyanustaki kimi deniz içindeki kırıklar. Bizim artık bir deprem ülkesi olduğumuz ve Türkiye coğrafyasının yüzde 90'ından fazlasında yüz yıl içinde deprem tehlikesinin var olduğunu artık hepimiz biliyoruz yani bir insan yaşamında hepimiz bir biçimiyle depremi yaşayıp göreceğiz. O nedenle şuradan hareket edeceğim: Şimdi, 21 Şubatla 28 Şubat arasında TOKİ bazı ihaleler yaptı. Şimdi, 230 bin -dün Sayın Cumhurbaşkanı 232 bin rakamını telaffuz etti- yıkılmış ya da yıkılacak olan bağımsız birim sayısı, ne kadar iş yeri var bunun dışında onu çok bilmiyoruz, belki 30 bin de iş yeri var. Arkadaşlar, ortalama olarak 1 milyon 300 bin lira ile 2 milyon 500 bin TL arasında birim fiyatlarla -bağımsız bölüm başına bu fiyatları veriyorum- en düşüğü 1 milyon 300 bin, en yükseği 2 milyon 500 bin olan birim fiyatlarla TOKİ konut ihaleleri yapıyor.

Şimdi, ortalamayı 1,5 milyon gibi düşünürsek ne kadarlık bir fona ihtiyaç var, ne kadarlık bir kaynağa ihtiyaç var ve bir yıl içinde iddia edildiği biçimiyle bunun nasıl yapılacağını gerçekten anlamak mümkün değil. Bu manada bence topluma da gerçekleri apaçık, yalın biçimiyle söylemek lazım, artık neyi yapacaksak onu söylemek lazım, hangi kaynaklarla yapacağımızı da belirtmek lazım.

Başka bir nokta şu: Belki o gerçeği arkadaşlarımız da söyleyecek, Türkiye'de inşaat sektörü, -geçen Komisyonda söylemiştik- Türkiye, 1980 yılında gayrisafi millî gelirinin yüzde 9,5'unu inşaat sektöründen elde ederken 2020 yılında bu 7'lerin altına düştü, 2050 yılında bu yüzde 5'in altına düşecek yani sektör giderek küçülüyor. Bunun anlamı, artık Anadolu'nun kırsal kesimlerinden büyük kentlere göç eden insanlar inşaat sektörünün doğal bir elemanı değil, başka alanlarda çalışıyorlar. O nedenle inşaat sektörünün ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücüne artık ulaşamıyoruz, bir büyük problem de bu. Burada yurt dışına gitmiş olan on binlerce nitelikli yetişmiş iş gücünün de var olduğunu belirtmek istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biz kamu eliyle bütün bu risklerin çözülebilmesi konusunda bir yaklaşım gerçekleştiriyoruz. Şu an deprem bölgesinde 1 Mart itibarıyla ya da 28 Şubat itibarıyla TOKİ'nin başlamış olduğu inşaatlarla ilgili yapım süreci başladı, onlardaki durdurma kaldırıldı ve inşaatlar başladı ama özel sektörün inşaat yapmasıyla ilgili durdurma hâlâ devam ediyor, en azından iki üç gün öncesine kadar böyle biliyordum.

Şimdi, Türkiye, dünyada müteahhitlik sektöründe en başarılı 3 ülkeden bir tanesi, Avrupa'da 1'inciyiz yani ve bütün dünyada yapmış olduğumuz, Türk müteahhitlik firmalarının bütün dünyada yapmış olduğu uygulamalar gerçekten çok başarılı yani örnek seçilecek.

Şimdi, bu kadar başarılı olduğumuz bir sektörde bu kadar niteliksiz yapıyı nasıl oluşturuyoruz? Bir, bunu mutlaka çözmemiz gerekir. İki, bu büyüklükteki bir envantere sahip olan Türk müteahhitlik sektörünü sürecin bir paydaşı yapmadan biz bunun altından nasıl kalkacağız? İkinci soru da bu yani ihaleleri 50-100-200 tane firmaya verebiliriz ama Türkiye'de hadi, 400 bin rastgele firma var ama en az 40-50 bin tane son derece başarılı müteahhitlik firmaları var. O nedenle bunun özel sektör eliyle, yurttaşın kendi finansmanını da sağlayarak barınma sorununu hızlı biçimiyle çözebileceği pek çok argümanı da aynı anda geliştirmemiz gerekir ve müteahhitlik sektörünü, mimarlık ve şehircilik sektörünü sadece tünel kalıp yöntemiyle bina inşa eder bir noktaya getirmek de gerçekten bizim ülkemiz açısından yani... Hakikaten biz yüz yıl o zaman yan gelip yatmışız demektir yani pek çok inşaat yapım tekniğinden, hiçbirinden nasibini almamış, sadece TOKİ'ye tünel kalıp yöntemiyle betonarme inşaatlar yapan bir ülke olmak da doğru değil; konvansiyonel inşaat teknikleri, çelik yapılar, ahşap yapılar gibi, prefabrik yapılar gibi çok sayıdaki sektörde hiçbir ilerleme kaydetmememiz gerçekten anlaşılabilir değil. Gördük ki mesela, Türk müteahhitlik sektörü prefabrik yapı alanında endüstriyel prefabrik konut yapmayı başarabilecek bir endüstriyel modele geçmiş olsaydık biz bir ay içinde 20-30 bin konteyner ya da çadır yerine prefabrik konutu deprem bölgelerine götürmüş olurduk. Hâlâ bizim belediyelerimiz yok arkadaşlar, binaları yok, hâlâ kamu kurumlarına bir prefabrik yönetme merkezi oluşturamadık yani çok kötü bunlar yani hakikaten... Mesela, şantiyede bir kural vardır; birinci gün, önce şantiye binası kurulur, önce işçilerin kalacağı yerler belirlenir, önce onların tuvaletleri ve duşları yapılır, ondan sonra hafriyatçı gelir, hafriyata başlar. Bunlar yapılmadan hiçbir inşaat başlamaz iyi bir şantiye tekniğiniz varsa, bu konuyu ciddiye alıyorsanız. Bizim, gerçek söyleyeyim, bugün pek çok yerleşim yerimizde belediye yok, kamu kurumu yok, karavanlarda... Olabilir mi böyle bir şey? İşte, bunu çözmek gerekiyor, bununla ilgili mutlaka biz yüzde yüz betonarme yapıya mahkûm edilmiş bir ülke olmaktan hızla çıkmamız gerekiyor. Betonarme yapının şöyle bir sıkıntısı var deprem bölgelerinde: TOKİ'nin yapmış olduğu binalarla ilgili hasar tespit raporlarında yıkılmadığı söyleniyor ama betonarme yapı orta hasar ve üzerinde hasar aldığında yıkılmak zorunda arkadaşlar ve geriye geri dönüşümü hiç olmayan bir sektörde betonarme yapılır. Ya çelik yapılardan, ahşap yapılardan, prefabrik yapılardan yararlanabiliyorsunuz ama betonarme yapılardan maalesef hiçbir biçimde yararlanamıyoruz, bunu dikkate çekmek gerekir.

Şimdi, burada bir fon oluşturuluyor ve bu fonla ilgili de ilgili bakanlıklar ve Strateji Bütçe Başkanlığı da bunun üyesi oluyor.

Şimdi, sormak istediğim bir konu şu: Sayın Başkan, siz de çok yakından biliyorsunuz, biz bu Komisyonda "Turizm Tanıtım Ajansı" adında bir ajans kurduk ve bununla ilgili de bir yasa çıkardık ve bunun Sayıştay denetimiyle ilgili ciddi tartışmalar oldu, orada "Sayıştayca denetim yapılmayacak ancak bağımsız denetim firmaları tarafından yapılan denetimler Sayıştaya bilgi olarak gönderilecek." denildi ama biz üç yıldır bu ajansın topladığı paralarla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Komisyon olarak bizler nerelere bu paraların harcandığı konusunda maalesef bilgi sahibi olamadık. O nedenle bu tür fonlarla ilgili genel yaklaşımımız, bir açıklık; bunu teklif sahibi de verebilir, yarın Plan Bütçe Komisyonunda ilgili bakanlık yetkilileri de verebilir. Bunu madde metinlerinde, yasa teklifinde hiçbir biçimiyle göremedik; bağımsız denetim şirketleri tarafından yapılacağı ancak yasanın açıklama metninde kamu kurum ve kuruluşlarına aktarılan bütçelerle ilgili o kurumlar denetime tabi olduğu biçimiyle denetleneceği şeklinde bir açıklama var. Bir, bunun açıklığa kavuşmasına ihtiyaç var. İki, yine bu yasanın görüşülmesinde şunu söylemek istiyorum: Afet riski altındaki bölgelerde, kentsel dönüşüme tabi tutulacak riskli yapı stokunun bulunduğu yerlerde yurttaşlarımızın uzun vadeli faizsiz olarak alacakları, kamu bankalarından alacakları kredilerle ilgili de lütfen, şu yapmış olduğunuz ihaledeki rakamları dikkate alarak yani vatandaşa 600 bin lira dönüşümle ilgili kredi olanağı açıp arkasından da en düşük ihaleyi 1,5 milyon lira yaptığınız anda bu, yoksulların kentsel dönüşüm faaliyetinden yararlanamaması anlamına gelir, bunu belirtmek istiyorum.

Yine deprem riskinin ve zararlarının azaltılmasıyla ilgili burada madde metinde yok ama yani yasa koyucu bu fonda toplanmış olan kaynakların ya da bütçeden ayrılacak olan kaynakların nasıl dağılacağı konusunda da bir açıklama yaparsa, tutanaklara da geçerse yani bunun ne kadarı yıkılmış olan yapı stokunun iyileştirilmesi ya da deprem bölgesi diye tarif ettiğimiz, başta mesela Hatay... Hâlâ Hatay, içme suyu sorunu çözememiş yani şehrin bütün coğrafi yapısında problem olmuş, zemin neredeyse allak bulak olmuş; Türkiye'nin bazı coğrafyalarında 3,5 metreyle 7 metre arasında batıya doğru bir koordinat sapması var, harita mühendisi arkadaşlarımız daha iyi bilir, başlı başına bir sorun hâline geldi. Yani mülkiyet ve arazilerinin tespit edilmesi ve kodlanması konusunda ciddi bir sıkıntıyla Türkiye karşı karşıya. Mesela, bununla ilgili hızlı bir belki de bu yasanın içine ya da başka bir yasanın içine... Adam kendi arsasına kazıp bina yaptıysa şimdi, uydudan 3,5 metre batıya doğru binasının gittiğini görecek, parsellerin tümünde bir kayma söz konusu olacak yani hemen çözümlenmesi gereken teknik bir sorun olarak da onu söylemek istiyorum.

Yine TAYSB'ın Türkiye Afet Strateji ve Eylem Planı vardı. Bunun mutlaka bu deprem sonrasında güncellenmesine ve yeni bir eylem planına ihtiyaç var. Bu eylem planının içinde tabii ki başta Hatay, başta Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya olmak üzere, işte Malatya'nın Doğanşehir, Gaziantep'in İslâhiye ve Nurdağı ilçeleri başta olmak üzere çok sayıdaki yerleşim yeri, buralarla ilgili bir eylem planına ihtiyaç var. Bir karar alalım ya, bu Parlamentodan bir karar alalım; bazı yerleşim yerlerini taşıyalım arkadaşlar, yani Erbaa taşıdı ya cumhuriyetin ilk yıllarında yani Erbaa taşındı. Fay hattının üzerinde geçen bir yerleşim yeri varsa niye taşımıyoruz ki yani biz neden bunun yıkılmasını bekliyoruz? Bir kararlılık gösterelim. Ben Deprem Komisyonunda arkadaşlar, -üzülüyorum ya- Pazarcık, Türkoğlu, İskenderun, Antakya depremi kapımızın ağzında kaç kere söyledim burada ya. Yani yapı stokunu iyileştiremeyeceğimiz yerlerde kentleri taşımayı düşünmemiz gerekir. Buradan söylüyorum, Bingöl Karlıova-Yedisu hattında... Yedisu kaç nüfuslu bir ilçe ya? 2 bin nüfusu yok, taşıyalım Yedisu'yu ya Karlıova'da eğer risk varsa 500 bin evi taşıyalım, taşıyalım ve bitsin artık, bu kentler bu riskin altında yaşamaktan vazgeçsinler. O nedenle sadece burada bizim bir fon yönetimi değil, aynı zamanda bu fonu nasıl kullanılacağı konusunda da Parlamento olarak bir irade ortaya koymamız lazım.

Son olarak şöyle söyleyeyim Sayın Başkanım: Okulların yapı güvenlik kat sayısını 1'den 1,5'a çıkardık, 2019'da mı oldu bilen var mı?

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - 2018.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - 2018'de 1'den 1,5'a çıktı. İskenderun'daki 77 okulun 74'ünde hiç hasar yok, yeni yapılmış okullar için söylüyorum yani yapı güvenlik kat sayısını okullarda... Peki, niye biz hastanelerde bunu çıkarmadık? Hatay'da bir tane hastane ayakta kalmamış.

NECİP NASIR (İzmir) - Hastanelerde 1,5.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - 1,5; peki, niye biz o zaman mesela, bir şehir düşünün, bir Hatay'ı düşünün hiçbir binasına deprem izolatörünü koymamışız. İlginç bir şey söyleyeyim, yani bunu gözlerimle gördüm yani Adana'ya iki buçuk saatte ambulansla giden enkazdan çıkarılmış, kurtarılmış her 100 yaralının 90'ı yaşamını yitirdi, çok büyük bir sayı yani ister potasyum eksikliğine bağlı kalp krizi riski deyin, ister iç kanamasının üç saat süresince uzatması deyin, başka nedenlerle... Yani biz o enkazdan kurtardığımız ve alkışlarla ambulansa bindirdiğimiz insanlarımızın çok büyük bir çoğunluğu kaybettik; Komisyonumuzun üyesi İsmet Tokdemir'in 3 yeğeni, 3'ünü de canlı çıkardık, 3'nün de cenazesini yirmi gün içinde Adana'dan geri getirdiler. Yani o nedenle bazı meselelerle ilgili de artık çok hızlı ve kararlı olmak lazım. Hatay'da bunu yaşadık, Bursa'daki bütün hastanelerin tedbirini aldık mı biz? Mesela, ya bu fonun içinde Bursa'daki... Çanakkale riskin altında, Manisa, Akhisar, Denizli, Aydın, Milas, Bingöl, Erzurum, Hakkâri hepsini sayabiliriz yani alıyor muyuz bunları? Almıyorsak o zaman bir anlamı yok ki.

Son olarak da bizim topluma gerçekten gerçekleri artık söylememiz lazım ve toplumun da gerçeklerle yüzleşmesi lazım yani bir yıl anne-baba ve çocuklar geniş aile olarak yaşayacaklarsa bunu bilebilmeliler, iki yıl yaşayacaklarsa bilebilmeliler. Adıyaman merkezde 2020 Elâzığ depreminde yıkılan Sincik'teki konutlar için öngörülen 370 tane deprem konutunun henüz kaba inşaatları yarı aşamasında yani onlar da bitecek. Gittim inceleme yaptım, işte depremden sonra bir faaliyet başlamış ama biz yani bir yıl içinde hepinizi ev sahibi yapacağız deyip de bunun altında insanları bırakmamamız lazım. Gerçek neyse onu artık... Çünkü ölümden daha iyi bir gerçek yok yani çok açık bir gerçek olarak ölüm, herkese neyin ne olduğunu gösterdi. Orada yaşayan, çadırda yaşayan, çadıra ulaşamayan, suya ulaşamayan, gıdaya ulaşamayan insanlara artık bizim sadece doğruyu ve gerçeği söylememiz lazım ve buradan aktarılacak olan rakamlarla da bugün bu ihaleler başladı; hazır beton fiyatlarına ve çimentoya zam gelmeye başladı. Mesela diyelim ki çimento ihracatını durdurduk diyelim ya, bir karar alalım ya, demir çelik fabrikalarının, inşaat demiri üreten fabrikaların çelik ihracatını durduruyoruz diyelim. Bir şey diyelim yani bu konuyla ilgili bir fedakârlıksa herkes yapsın fedakârlık. Eğer bu çimento fabrikalarının kredi borçları varsa kamu bankalarına da kredi faizleri, borçları varsa onlarla ilgili de yardımcı olun, olun ama bu maliyetler, bu maliyetleri bu sadece kamunun konut ihtiyacını gidermesi ya da sadece devletin gibi düşünmeyin. İki ay, üç ay sonra pek çok yurttaşımız kendi işini kendi çözmeye başlayacak ve doğrusu da bu; uygun bir zaman dilimi içinde uygun bir planlama anlayışıyla bunun da teşvik edilmesi lazım. Ben hâlâ Türkiye'nin inşaat sektörüne, Türkiye'nin müteahhitlik sektörüne, Türkiye'nin bu konudaki yetişmiş mühendis ve teknik kadrosuna çok güveniyorum, yeter ki bu insanlara doğru bir biçimiyle destek olalım.

Son olarak da Sayın Başkanım, Deprem Komisyonunda ben size demiştim ki: "Naci Görür ve Haluk Eyidoğan'ı çağıralım." diye fakat fırsat olmadı ve onlar gelemediler, Naci Hoca televizyon televizyon çıkıyor ve dedi ki: "Beni çağırmadılar." -Pardon, özür dilerim, Recep Bey'e söylemiştim- Eğer önümüzdeki günlerde kurulacak bir komisyon varsa bu konuyla ilgili gerçekten yani iktidar açısından ya da muhalefet açısından bizim gibi düşünmeyip ama bilimsel açıdan gerçekleri söyleyecek cesareti olan herkesin dinlenmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Teşekkür ederim.