KOMİSYON KONUŞMASI

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) - Ben de çok teşekkür ediyorum.

Öncelikle, Değerli Başkanımızın Başkanlığında ve diğer milletvekili arkadaşlarımızla 27'nci Dönemde bence çok önemli çalışmalara imza attık, önemli raporlara imza attık; bunlardan biri de bu İslamofobiyle ilgili yazılan rapordu.

Bu raporun beni etkilemesinin, beni heyecanlandırmasının, benim için çok önemli olmasının bir sebebini de burada birkaç cümleyle paylaşmak istedim izniniz olursa Değerli Başkanım. Sizler de konuşmanızda ifade ettiniz; İslamofobinin oluşması Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla, 1994 yılında başladı aslında. Komünist Rusya'nın bir tehdit olarak ortadan kalkmasıyla birlikte yeni bir öteki, yeni bir tehdit oluşturulması gerekiyordu. Bu anlamda da bir İslamofobi, bir İslam karşıtlığı üzerinden -Osman Nuri Vekilimizin de bahsettiği gibi- kapitalist sistemin, emperyalizmin yeni bir sömürü düzeni kurması gerekiyordu; bunun altını çizdikten sonra -benim de bir makale çalışmam oldu geçtiğimiz sene- İslamofobinin aslında Avrupa'da başlamadan önce, Türkiye'de, Müslüman bir ülkede "Müslüman" olarak kendini tanımlayan kişiler tarafından ülkemizde yaşandığının altını çizmek istiyorum. Özellikle bir başörtülü, bu ülkenin Müslüman bir vatandaşı olarak yaşadığımız süreç... Ne yazık ki bu ülkede "başörtülü-başörtüsüz" olarak ayrımların yaşandığını, eğitim hayatımızdan çalışma hayatımıza kadar, sosyal yaşantımıza kadar varan, hatta sağlık hizmetini almaya kadar varan bir sürecin yaşandığını, sakallı-sakalsız, cumaya giden, namaz kılan, yeşil sermayeye kadar inen ayrımların yaşandığını hepimiz biliyoruz. Burada önemli olan şey, altını çizmek istediğim şey... Avrupa'da değil -yani başka bir dinin mensupları tarafından değil- bir Müslüman ülkede, kendini "Müslüman" olarak tanımlayan, öyle atfeden ya da öyle bildiğimiz kişiler tarafından ne yazık ki ilk denemesinin, ilk çalışmasının -nasıl adlandırırsak- yaşandığının altını çizmek istiyorum. Bunun mağduriyetlerini yaşadık; ülkemizin -yani şahsi şeylerin dışında- ne kadar büyük kayıplar verdiğini, hem maddi anlamda hem demokrasi anlamında hem de gelecek kuşaklara bırakacağımız miras anlamında da önemli zararlar verdiğini biliyoruz. Bugün bunların telafisini yapmaya çalışan bir irade de konulmaya çalışıyor, bunu da konuşuyoruz, görüşüyoruz, bunlar noktasında da bir normalleşmeyi, çok şükür yirmi yıldır AK PARTİ liderliğinde, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde normalleşme sürecine geldiğimizi ama hâlâ zihinlerde bazı tortuların olduğunu da görüyoruz.

Bunun altını çizdikten sonra başka bir tehdidin bizi beklediğini buradan ifade etmek istiyorum. Suriye'deki çıkan iç savaşla birlikte sığınmacı olarak misafir ettiğimiz Suriyelilerle ilgili ne yazık ki kullanılan dilin hem sosyal medyada hem yazılı ve görsel medyada ama özellikle siyasette kullanılan dilin çok tehlikeli olduğunu, başka bir ayrımcılığı, başka bir nefreti oluşturduğunu burada ifade etmek istiyorum. Bu konuda hepimizin ama özellikle siyasete ve özellikle de -sataşma olarak kabul etmeyin- muhalefetin diline de dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum. Yeni bir ayrımcılığın, ileriye dönük başka tehditlerin -az önce sizin de ifade ettiğiniz gibi- aslında Avrupa'nın da İslamofobi üzerinden yaptığı bu süreç, izlediği bu sürecin bir tehdit olarak onlara döneceği gibi bizim de eğer bu dili, bu algılar üzerinden dezenformasyon içeren haberlerle yapılan şeyin ülkenin, bizim belki en büyük sorunlarımız olarak karşımıza çıkabileceğini de ifade etmek istiyorum; bunu özellikle ifade ediyorum.

Barış ve kardeşlik hukukunu, kadim medeniyetimizi çok... 3 kıtaya hükmeden bir imparatorluğun torunları olarak farklı din, dil ve ırklardan, farklı coğrafyalardan farklı kültürlerle barış içinde yaşamışız, ülkemizde de bunu hayata geçiren, hâlâ çok iyi şekilde hayata geçirdiğimiz, yaşadığımız Mardin var, Hatay var -ki Hatay çok üzücü bir süreç yaşadı bu arada- bunu biz başarıyoruz, burada bu kardeşlik hukukumuzu korumamız lazım.

Aynı şekilde, medeniyetimizden aldığımız tertemiz bir geçmişimiz var, bir miras var. Bizim buradaki bu Suriyeli sığınmacılarla ya da ülkemizde bulunan başka yabancılarla birlikte yaşadığımız süreci çok iyi yönetmemiz gerektiğini düşünüyorum, bu tertemiz mirası bizim de torunlarımıza, torunlarımızın torunlarına tertemiz bırakmamız lazım. Bunun bizi Avrupa'dan, Batı'dan ayıran en önemli özelliğimiz olduğunu düşünüyorum, tertemiz bir geçmiş. Hatalar olabilir, bazı yanlışlar olabilir ama özünde tertemiz bir miras üzerine biz ilerliyoruz, böyle bir ülkeyiz, böyle bir milletiz. Batı'nın o kirli geçmişi -Erol Vekilimin de söylediği gibi- o haram lokmaları hâlâ daha sömürge ülkeleri üzerinden kendi sözde medeniyetlerini kurdukları gibi bir geçmişimiz yok, onlar bunun farkındalar. O yüzden, Ermenilere uygulanan bir soykırım iddiasını kendi Parlamentolarında kabul etme eyleminde yani kendilerinden bizi görme, kendileri gibi gösterme çabası olduğunu da buradan ifade etmek istiyorum. O yüzden, her birimizin bu ülkenin bir evladı olarak ama özellikle bir siyasetçi olarak bizim ülkemizden, dedelerimizden, tarihimizden aldığımız tertemiz bu mirası korumamız gerektiğini düşünüyorum, ilk önce kendi içimizde bu ayrımcılığı bitirmemiz ve söylemlerimize, eylemlerimize çok dikkat etmemiz lazım. Evet, siyaset yapıyoruz ama bu hukuku da korumanın bizim bu ülkenin bir evladı, bu vatanın bir evladı olarak önemli olduğunu düşünüyorum.

Çok teşekkür ediyorum bütün arkadaşlarımıza, çok önemli şeyler öğrendik. Mesela, onu söylemem lazım cezaevleriyle ilgili, o benim yurt dışı temaslarım geçen dönem, bu dönemde bildiğim, gördüğüm, tespit ettiğim ama yazılı olarak kayda girdiği için bunu ifade etmek istiyorum, kayda girsin. Yani bir algı üzerine yaşanan bir dünyadayız ne yazık ki, Batı'yı biz kusursuz görüyoruz, "Çok iyi bir medeniyet." diyoruz, "insan hakları, özgürlükler" vesaire diyoruz ama içine girdikçe böyle olmadığını görüyoruz. Uzun lafın kısası, Türkiye'deki cezaevleriyle ilgili burada o kadar ağır şeyler konuşuldu ki, öyle ağır ithamlarda bulunuldu ki ama İsveç'e gidip o cezaevini gördüğümüzde muhalefet şerhi bile konulmadan geçen bir raporu gördük, oradaki uygulamanın, oradaki cezaevlerinin ne kadar insanlık dışı olduğunu söylemiştim. İngiltere'de de aynı incelemeyi yapsanız aynı sonucu görecektiniz, benim de kendi temaslarım var, bazı çalışmalarımız var, bilgilerimiz var, araştırmalar var. Bu biraz daha böyle kendimize daha özgüvenle, daha inanarak, kendimizi de daha geliştirerek "Biz iyiyiz." değil yani daha iyileşmemiz, daha düzgün, daha geliştirmemiz gerekiyor, eksikliklerimizin tamamlanması gerekiyor ama bunu ama bunu kardeşlik hukukuyla, tertemiz bir dille algı üzerinden değil, olgular üzerinden devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

27'nci Dönemimiz için çok teşekkür ederim, birlikteliğimiz için. İnşallah, 28'inci Dönemde de böyle yine bu konular üzerinde çalışmak dileğiyle diyorum.

Çok teşekkür ediyorum.