KOMİSYON KONUŞMASI

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Yardımcıları, kıymetli bürokratlar, sayın basın mensupları; ben de sizleri saygıyla selamlıyorum. Hepimize çok çok geçmiş olsun. Depremde vefat eden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet dilerim, geride kalanlara da sağlık, sıhhat dilerim ve sabırlar dilerim. Bu vesileyle Nejat Beyefendi'ye de geçmiş olsun dileklerimi sunmak isterim.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sağ olun, teşekkür ederim.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Deprem sırasında vefat eden AK PARTİ Adıyaman Milletvekili Yakup Taş Beyefendi'ye de rahmet dilerim. AK PARTİ camiasının, Meclisimizin başı sağ olsun, Allah ailesine de sabırlar versin.

Evet, çok büyük bir felaketle karşı karşıyayız. Doğru, deprem bölgesi nüfusumuzun yüzde 16'sına neredeyse hâkim, millî hasılamızın da yüzde 9,3'ü oradan kaynaklanıyor. Tarım alanlarının -çok çok önemli- neredeyse yüzde 15'i orada yine. İhracatımızın yüzde 8,5'ini bu bölgeden yaptığımızı biliyoruz. Sigortalı çalışanlarımızın yüzde 11,7'si, genel bütçe gelirinden yüzde 4,7 yine bu bölgeden sağlanıyor.

Evet, AK PARTİ yine her zaman olduğu gibi bir algıyı yürütebilmek için bir slogan üretti "asrın felaketi" dedi. Doğru, asrın felaketi fakat orada vefat edenler asrın felaketi yüzünden vefat etmediler, orada vefat edenler asrın felaketinden sonra oluşan asrın rezaleti yüzünden vefat ettiler. Maalesef bir asrın rezaletini de yaşadık, yaşıyoruz. Ne acı ki oranın insanları pek çok gayriciddiliğin neticesinde, önlemsizliklerin neticesinde... Göz göre göre gelen depremdi ki bize kalırsa en hazır yakalandığımız depremdir. Çünkü çok az bir zaman önce Pazarcık merkezli depremin şiddeti de bilinerek Sayın Bakanın başında bulunduğu bir heyetin tatbikat yaptığı bir deprem göz göre göre geldi. Yani nerede olacağı, ne zaman olacağı aşağı yukarı biliniyordu, şiddeti biliniyordu ve tatbikatı yapıldı ama ilk üç gün maalesef bu tatbikatı yapanlar ortada yoklardı.

Bugün bir kanun teklifi geldi, fon oluşturuluyor ki biz bu fonun prensip olarak böyle bir bütçenin ayrılmasına tabii ki karşı değiliz ama yöntemine karşıyız. Durmuş Yılmaz Beyefendi teknik açıklamayı son derece yerinde bir şekilde yaptılar. Biz bütçe içinde bu paranın oluşturulmasını ve denetlenebilmesini ve yerinde harcanabilmesi taraftarıyız. Yani tekrar ademitahsis ilkesine sığınarak oraya buraya harcanmasına karşıyız.

Etki analizini sorduğumuz zaman "Bilmiyoruz." cevabını aldık, çok şaşırdım. Ölü sayısını, vefat eden sayısını soruyoruz, bir rakam veriliyor "50 bin" deniyor. O kadar da rahat söyleniyor ki "50 bin" nefesten bir anda çıkıyor. Ben dün bunu Genel Kurulda da söyledim, birer birer 50 bine kadar, bırakın 50 bini, 40 bine kadar sayarsanız on bir saatte sayıyorsunuz. On bir saatte saydıktan sonra vefat eden vatandaşlarımızın rakamına ulaşıyoruz. Lütfen biraz utanalım, lütfen vefat edenlerin ruhlarını incitmeyelim, burada daha seviyeli tartışmalar yapalım. Şırnak Valimiz vatandaşlarımızla konuşurken dedi ki: "Hayır, siz bu rakamlara bakmayın, 4-5 misli." Bilinmiyor, vefat edenlerin sayısı bilinmiyor. Burada da etki analizinde hasar bilinmiyor. Ne kadar acı, ne kadar arka arkaya gelen gayriciddi tutumlarla karşı karşıyayız? Hadi dedim ki 99 depreminden sonra Durmuş Yılmaz Beyefendi'nin gösterdiği bu DPT'nin -ki çok çok önemli bir kurumumuz, sizin lağvettiğiniz- bu kurumun hazırladığı bu raporu bilemediniz çünkü devlet hafızasını yok ettiniz. Tamam, devlet hafızası bu kadar sene öncesine kadar artık gidemiyorsa ne acı ama gidemiyorsa peki. 2021 yılındaki Meclis Araştırma Komisyonunun Raporu'na da mı bakmadınız? Burada açık açık yazıyor, diyor ki: "Türkiye'de 28,8 milyon konut var, bunun da 6,7 milyonu hasarlı ve bunları 100 metrekareden hesap ettiğinizde o 6,7 milyon konut 65 bin dolar maliyetle yaptığınız takdirde 435 milyar dolara ihtiyacınız var." Sadece bu ipucundan yola çıkarak buradaki hasarlı binaların ve konutların sayısından bile bu aşağı yukarı tespit edilebilirdi, bırakın piyasadaki uzmanların yaptığı rakamlara bakmamış olsanız bile. "1999'dan önce yapılan binalar yıkılanların yüzde 95'i." Hayır, doğru değil, değil, ben bunu kafadan atmıyorum ama bunu söyleyenler kafadan atıyorlar. Sizi tenzih ederim, siz çünkü kafadan atanların sözünü söylüyorsunuz burada.

TÜİK'in 2022 yılı sonunda yayınladığı rapor var, diyor ki: "2000 öncesi yapılan konutlar, yüzde 53'üdür." Hani "TÜİK'e inanmamız lazım." diyordunuz ya, TÜİK burada diyor ki: "Bu yüzde 95'i falan değil, yüzde 53'üdür."

Efendim, bendeniz depremin ikinci gününde uçakla Adıyaman Havaalanı'na indim. Çok kolay gittim; uçağa İstanbul'dan bindim, depremin ikinci gününde Adıyaman Havaalanı'na indim. Bana deselerdi ki bir hayal kur, en kötüye dair hayal kur, ben böyle bir hayal kuramazdım. Adıyaman Havaalanına indiğimde bir anda Afganistan'daki görüntülerle karşılaşmış gibi oldum. Allah korusun, Allah bir daha bizleri böyle bir imtihanla sınamasın, Allah devletimize, milletimize de yardım etsin. Şehre gittiğimizde korkunç bir trafik vardı, muazzam bir keşmekeş vardı ve Adıyaman'ın o meşhur Atatürk Bulvarı'na girdiğimde buz gibi bir hava, her tarafta yakılmış ateş, duman, sağa sola koşuşturan insanlar, birbirine sarılıp ağlaşan insanlar... Arabayı bir enkazın önünde durdurduğumda -çünkü bir kurtarma ekibi gördüm- 1 tane kurtarma ekibi vardı, meğerse Kıbrıslı öğrencileri kurtarmak için ta Kıbrıs'tan gelmiş, ondan başka kimse yoktu. Enkazın etrafındaki vatandaşlarımız da benim milletvekili olduğumu öğrenince yakama yapıştılar. Ben orada diyemezdim tabii "Ben muhalefet milletvekiliyim, ne yapabilirim?" diye. Hayır, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir milletvekili olarak onların en azından acılarını hafifletebilmek için bu muameleyi çok da normal gördüm. Orada bana her şeyi de yapabilirlerdi ve haklarıydı da çünkü "Kıbrıs'tan adamlar gelmiş, kendi insanlarını orada kurtarmaya çalışırken bizimkiler nerede?" diye soruyorlardı, yoktu kimse, "Devlet nerede?" diye soruyorlardı. Mutlu olmalıyız, insanımız eğer devletine nerede olduğunu soruyorsa, dar zamanda devletini arıyorsa bizim bundan mutluluk duymamız lazım. Başka aradığı kimse yok, devletini arıyor tabii ki, başka kimi arayacak? Fakat bu "Devlet nerede?" sorusunu devlete hakaret gibi algılamak son derece yanlıştır.

Benim orada kaldığım dört gün boyunca gördüğüm -geçen hafta da yine üç gün Adıyaman'daydım- oradaki devlet görevlilerinin son derece iyi niyetli oldukları fakat yapacakları hiçbir şey yoktu. İyi niyet yetmiyor. Bir akıllı organizasyonun yokluğunu biz orada binlerce vatandaşımızın ölümüne sebep olarak verdik. Eğer ki bir akıllı organizasyon olsaydı... Bakın, diyorsunuz ki "99 depreminde ne olmuş ki?" Demin dalga geçiyordu beyefendi. Bakın, ne olmuş söyleyeyim ben size: 17 Ağustos 1999 depremi, gece 03.02'de oluyor. "Türk Silâhlı Kuvvetleri üç saat sonra saat altıda 5 merkez oluşturdu. Saat sekizden itibaren Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı 37 helikopter sahada çalışmaya başladı. Ankara Mevki Hastanesi sağlık ekibi ve malzemeleri bu helikopterlerle deprem bölgelerine gönderildi. 18 Ağustos 1999 sabahı olduğunda 2 bin yaralı tahliye edildi. 2 seyyar cerrahi hastane, 2 sahra hizmet bölüğü deprem bölgesine gönderildi. İş makinası ihtiyacı için 4 istihdam savaş bölüğü bölgeye görevlendirildi. 4 seyyar fırın, 4 seyyar mutfak, 22 su tankeri, 7 jeneratör, köpek timi, kan, serum ve diğer ihtiyaç malzemeleri deprem bölgesine o gün gönderildi. Depremin ilk günü özel telefon hatları yoktu, TSK saat 13.00'te bölgeye uydu cep telefonu ve 2 uydu yer terminali gönderdi." gibi daha sayabileceğim... "Gemiler..." Yaşadığımız 6 Şubat 2023 depreminde Amfibi gücümüzün Foça'daki unsurlarının İskenderun Körfezi'ne intikali yirmi dört saatten daha erken olabilirdi.

Vaktim azalıyor galiba, bunları daha fazla uzatmayayım. O zamanın devleti görevini en azından yerine getirmeye çalıştı ve kısmen de getirdi. Bugünkü devletimizin, içini boşalttığınız devletimizin kurumları ise bunu maalesef yerine getirmediler ve bundan lütfen ders çıkaralım, bunu bir hakaret olarak algılamayalım. Bu yapılan, mukaddes devletimizi suçlamak değil, bu yapılan, devlet kurumlarının arasındaki bağların tamamen koparıldığından dolayı müdahale edilememesidir.

Bu fona tekrar gelmem gerekirse, bu fonda bizim gördüğümüz bazı eksiklikler var. Mesela 99 depremi sonrası toplanan bu paranın da -nominal hesapladığınızda 89 milyar liraya, bugün 50 milyar dolara tekabül ettiğini düşündüğümüz- fona eklenmesini bekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Buyurun.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Ayrıca bu fon yalnızca bu depremden ibaret olmamalı, bu depremden sonraki yaraları sarmaktan ibaret olmamalı. Türkiye bir deprem ülkesi, böyle bir kanun çıkarıyorsak eğer Türkiye'deki bütün depremleri bundan sonra olacakların önlemini de alacak, Allah esirgesin, zararını da karşılayacak bir yapıya kavuşturmamız lazım.

Bu vergilerden muaf tutuluyor, evet; KDV ve ÖTV'yi de buna eklemekte fayda olduğunu düşünüyoruz Sayın Başkanım. Burada maalesef büyük bir güven sorunu yaşıyoruz. Kızılayın içine düşürüldüğü durum ortada, AFAD'ın içine düşürüldüğü durum ortada. Paralar toplandı, bence çok az toplandı; devlet kurumlarının verdiği paraları çıkarırsanız toplanan para para değil. Bunun da çok ciddi bir güven bunalımından kaynaklandığını düşünüyorum. Devlet kurumlarının verdiği paralar da kontrollü kasalardan kontrolsüz kasalara aktarılan şüphe ettiğimiz bir hadisedir. Burada, gerekçede Sayıştaydan bahsediliyor ama kanun maddelerinde Sayıştaydan bahsedilmiyor. Burada kanun maddelerine Sayıştayı ve Sayıştayın muhakkak denetliyor olmasını eklememiz lazım. Ayrıca da "şeffaf yönetilecek fon" diye özellikle belirtilmiş olması, kendilerinden de emin olmadıklarını bize gösteriyor. Sayın Fuat Oktay'ın yine AFAD için toplanan paralarda "Amacına uygun harcanacak." sözünü de çok yersiz buldum ve ayıpladım. Bir devlet insanının bu toplanan paranın amacına uygun harcanacağını söylüyor olması hakikaten öncekilerin amacına uygun harcanmamış olduğunun itirafıdır.

Sizleri saygıyla selamlarım. Teşekkür ederim