KOMİSYON KONUŞMASI

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bugün bizim işimiz daha kolay çünkü Cumhuriyet Halk Partisinin bütün eğitimcileri burada. Dolayısıyla, bütçenizle ilgili olarak gereken eleştirilerin büyük bir kısmı Plan ve Bütçe Komisyonunun dışından gelecek. Ancak, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri olarak bizler de bu konuda bazı görüşlerimizi elbette ki açıklayacağız. Önce, en son açıkladığınız 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'yla ilgili olarak ödenek kaydı talep ettiğiniz 14 milyar lirayla ilgili olarak... Kaydedildi sadece, böyle bir eleştiri yapıldı. Bundan sonra, aynı kalemlerden hem ödenek aktarması hem ödenek kaydı şeklindeki uygulamalara son verilmesinin Sayıştay tarafından önerildiğini söylediniz.

Değerli arkadaşlar, eğer Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden 14 milyar lira birden alınıp başka yerlere yedek ödeneğe aktarılıyor ise bu sizin açınızdan ne anlama geliyor? Bu, sizin bilmediğiniz, sizin onay vermediğiniz. Zaten Millî Eğitim bütçesinin büyük bir ödeneğinin, daha doğrusu ödeneğinin oldukça önemli bir kısmının da personel ödemeleri olması nedeniyle ödenek aranmaksızın ödeme yapılacağı için bunun açıkça sizden kaçırıldığı anlamına gelir. Bunun bu şekilde sürdürülmesi buradaki konuşmaların hepsini anlamsız kılıyor. Her defasında bunu söylüyoruz. 14 milyar liralık ödenek kaydı, 14 milyar liralık ödenek üstü... Aslında, ödenek üstü harcama falan yapılmamış burada. Bütçesini neredeyse yüzde 100 tutturmuş bir bakanlık ama Maliye Bakanlığı kalkmış 14 milyar lirayı alıvermiş, 14 milyar lira açık ortaya çıkmış, böylece ödenek üstü harcama ortaya çıkmış. Bu olmaz. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok. Ve bu konuşulduğu zaman da böylece ödenek kaydına karar verilmiştir diye sessiz sedasız geçirilmeye hakkı yok, bizlerin hakkı yok. Bunu bir defa daha sizlere hatırlatmak istedim. İşin garip kısmı, 2014 yılında neredeyse ödenek üstü kaydedilen yeni ödeneklerin tamamı bundan oluşuyor. Millî Eğitim Bakanlığının bütçesini ödenek üstü harcamaları yapmak için kullanılan bir depo olarak mı görüyor bu iktidar? Olmaz öyle şey! Bu olmaz.

Değerli arkadaşlar, çağımızın sağlıklı, başarılı ve sürekli büyüyen ülkelerinin olmazsa olmaz 3 tane temel hedefi vardır. Bunları kolay kolay hiç kimse değiştiremez. Bunlardan birincisi, iyi eğitilmiş kaliteli insan unsuru. İkincisi, güvenli ve kesintisiz enerji. Üçüncüsü de doğal kaynaklar ve sermaye kaynaklarının dengeli bir şekilde kullanılması. Burada dikkat edilmesi gereken husus, son iki koşulun ancak birincisinin olması hâlinde sağlanabileceğidir. Yani, sizin iyi eğitilmiş, kaliteli bir insan gücünüz yoksa ne kesintisiz enerji ne de varlıklarınızın dengeli olarak kullanımı ne de doğanızın korunmasıyla ilgili bir şey yapma olanağınız yoktur. Bu nedenle de öncelikle ve öncelikle eğitimimizin kalitesinin artırılması, özellikle kendi kaynaklarımızın kullanılmasına dönük olarak özel eğitim programlarının yürütülmesi, üstelik eğitimimizdeki kalitenin şu anda eğitimde önde gösterilen Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Japonya, Güney Kore gibi ülkelerdeki eğitimlerle kıyaslanabilir bir durumda tutulmasına şiddetle ihtiyaç var. Bu vasıftaki bir insan gücü yaratıcılığı, buluşçuluğu ve bilimsel aklıyla ülkenin tüm bu bağımlılık sorunları yaratacak olan sorunlarını aşmaya muktedir olur. Aksi takdirde bağımlı olursunuz. Enerjide bağımlı olursunuz, ekonomide bağımlı olursunuz, kısacası her şeyimizle bağımlı bir ülke hâline geliriz.

Şimdi, Sayın Bakan kız çocuklarının okullaşma oranı konusundaki verdiği rakamlarla gerçekten yüreklerimize su serpti. Bu iyi de ben daha önceden, bu verileri almadan önce UNDP'nin 2014 İnsani Gelişmişlik Raporu'ndaki verileri çıkarmıştım. Bu veriler bugünü vermiyor. Sayın Bakanın verileriyle bire bir karşılaştıracağınız rakamlar değil. Birazcık daha geniş bir bant üzerindeki insan kalitesiyle ilgili veya eğitimiyle ilgili verileri veriyor. Yani, yirmi beş yaş üzerinde en az lise ve dengi eğitim almış olanların kadın ve erkek olarak nüfus içerisindeki oranlarını veriyor. Bant geniş, 2005-2012. 2005-2012 döneminde yirmi beş yaş üzeri nüfusun en az lise ve dengi okulu bitirmişlerinin Türkiye'deki oranı değerli arkadaşlar, kadınlarda yüzde 39, erkeklerde yüzde 60. Peki, bu oran Amerika'da kaç? Amerika'da kadınlarda yüzde 95, erkeklerde yüzde 94,8. Bir daha açıklayayım. Taban pek anlaşılmadı galiba, onun için tereddüt yaratıyor. 2005-2012 döneminde -geniş bir bantta- yirmi beş yaşın üzerindeki nüfusta -yirmi beş yaşını bitirmiş, altındakileri kastetmiyor- en az lise ve dengi okul bitirmiş olacak. Bunların ne kadar kadın, ne kadar erkek. Bu oran Hollanda'da kadınlarda yüzde 87-90. Bizim soydaşlarımızda, Azerbaycan'da kadınlarda yüzde 93, erkeklerde yüzde 97. Kazakistan'da yüzde 99-99. Erkek ve kadınlarda inanılmaz derecede bir eşitlik. Sonra geliyoruz aşağıya doğru. Bizimle neredeyse çok yakın olan Endonezya var. Onlarda kadınlardaki liseyi bitirme oranı yüzde 39, erkeklerde yüzde 49. Cezayir'e geliyorsunuz, kadınlarda yüzde 20, erkeklerde yüzde 27.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bizim ülkemizde bu oranların kapatılması konusundaki çabayı elbette ki takdirle karşılıyoruz ama bu sistemle ve bu artış hızıyla daha önümüzde neredeyse otuz-otuz dört yıl civarında bir zaman olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla da sadece şu anda Arap ülkelerindeki yüzdeler bandında olacak olan bir Türkiye'nin 2023 hedefini yani yüz yıllık hedefini göz önüne aldığınızda yeterli olmayacağını kesin olarak görmeniz gerekiyor ve bu rakamları da üzülerek burada belirtmek zorunda kalıyoruz.

Peki, değerli arkadaşlar, eğitimin kalitesi konusundaki birkaç göstergeyi değerlendirdiğinizde ne oluyor? Benim bulduğum gösterge eğitimin kalitesi konusunda, 1 milyon kişiye düşen araştırmacı sayısı ve bunların patent almış araştırmaları. Rapor yine UNDP'nin. 2002-2010 yıllarını kapsıyor. En son tablo olarak bunu bulduk maalesef. Değerli arkadaşlar, 1 milyon kişiye düşen araştırmacı sayısıyla Japonya 1'inci sırada yer alıyor. 5.189. Japonya'nın nüfusuyla bunu çarptığınız zaman, toplam araştırmacı sayısını yakalayabiliyorsunuz. 1 milyon kişide bu. Onu izleyen ülke Güney Kore, sonra Amerika geliyor, Almanya geliyor. Ve değerli arkadaşlar, biz bu sırada yani 1 milyonda 5 binlerle başlayan bu sırada maalesef 804'e düşüyoruz. 1 milyon kişiye 804 tane araştırmacı düşüyor. Peki, patent alan? Yine Japonya 1'inci sırada, 1.759. Diğerlerini saymayayım. Türkiye, 9. Bu kadar. Hadi, bu 1 milyona düşen 9, biz 80 milyonuz 9 kere 8?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - 72.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bu kadar. 720. 720 tane patentimiz oluyor. Peki, böyle binlerle ifade edilen ve özellikle araştırmacıların sayısı bizlerin neredeyse 10 katına çıkmış olan ülkelerin dünyasında biz hangi eğitim sistemiyle biraz önce söylediğimiz üç tane hedefi yakalayacağız değerli arkadaşlar?

Eğitim sistemimizin sistem değiştirmekten gerçekten başı döndü. Ortaokul ve lisede okulu terk etme sayılarında inanılmaz hızlı artışlar var ve bütün çabalara rağmen var. Ciddi çaba gösteriliyor, yabana atmıyorum. Ama sürekli olarak okullaşma oranını siz yükseltiyorsanız, terk oranları onları daha da aşağıya çekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ek süre veriyorum Sayın Bakanım.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Lütfen.

Üniversiteye giriş sınavlarındaki seçme soruları zaten tartışma konusu. Sorulan soruların niteliği, ortaya atılan iddialar, şüpheli bir sürü olay, bütün bunların hepsi maalesef bu kalitenin yükseltilmesi konusunda bize o kadar büyük bir iyimserlik veremiyor.

Değerli milletvekilleri, bizim eğitim sistemimizle ilgili süre bittikten sonra belirttiğimiz, kısalttığımız bu tablodan sonra 19. Millî Eğitim Şûrası'nda Antalya'da alınan kararlar. Bunların bir kısmı değiştirildi, bir kısmı başka şekle geldi ama 3 tanesini hemen burada sayayım: Osmanlıca dersinin lise düzeyinde zorunlu ders olması. Bu olmadı çok şükür. İkincisi, din kültürü ve ahlak dersinin ilkokul 1'inci sınıftan başlaması, son olarak da karma eğitime son verilmesi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, böyle sorunları olan bir eğitimin şûrasında bunlar mı tartışılmalı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Yok ama...

AHMET YILDIRIM (Muş) - Tartışma konuları Sayın Bakan.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Ama özellikle Osmanlıca konusuna burada değinmeden geçmek istemiyorum süremi biraz zorlayarak da olsa.

Değerli arkadaşlar, bu konunun doğru tartışılması lazım bizim ülkemizde. Aslında, "Osmanlıca" denilen olay bizim tarihimizde 3 evre geçirmiştir. Bunlardan bir tanesi eski Osmanlıca. Bu, ta Selçuklu devri Türkçesini de içerisine alan, eski Anadolu Türkçesi olarak sayılan bir Türkçe. Ha, bundan önce, Anadolu'ya gelmeden önce de bir Türkçemiz var oralarda. Buna genellikle "Lisan-ı Türkî" ya da "Türkî" deniliyor. Daha çok Oğuz Türklerinin batı kolu kullanıyor bu Osmanlıcayı. Anadolu'ya geldikten sonra Selçuklu, eski Anadolu Türkçesi geliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ek süre veriyorum.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Sayın Başkan, böyle süreyi verirken kesiyorsunuz, sürenin üç saniyesi gidiyor en azından.

İkinci dönem, klasik Osmanlı. Bu, 16'ncı yüzyılda başlıyor, 19'uncu yüzyıl zamanına kadar geliyor. Son dönem de yeni Osmanlıca, 19'uncu yüzyıldan 20'nci yüzyıla geliyor. Şimdi size bu üç dönemle ilgili olarak birer tane şiir okuyacağım. Bu defa şiir okuma hakkını bu tarafa doğru çekiyoruz. Bu defa bizi bağışlayın. Sizin kadar güzel okuyamam ama bunu okuyacağım.

Değerli arkadaşlar, eski Osmanlıca döneminin en önemli eserlerinden bir tanesi 1017-1077 yılları arasında yaşayan Yusuf Has Hacip tarafından yazılan Kutadgu Bilig. Burada size okuyorum, anladınız veya anlamadınız, bunu beraberce bir değerlendirelim:

"Yanılmaz kişi kim ayu ber mana

Yanılmış tümen min ayayın sana

Biliglig idi az biligsiz üküş

Ukuşsuz üküş bil ukuşluğ küsüş"

Kelimeleri tek tek okuduğunuzda büyük bir ihtimalle anlayacaksınız. Ben iyi okuyamadığımdan büyük bir ihtimalle çok az anladınız ama söylediği olay şu:

"Yanılmaz kişi kim ayu ber mana" Bir yanılmaz kişi göster sen bana.

Yüzde 100 anlarsınız.

"Yanılmış tümen min ayayın sana" Binlerce yanılmış sayayım sana.

Zorlarsanız gerçekten anlarsınız.

Sonuç olarak;

"Bilgili kişi az, bilgisizler çok

Anlayışsız çoktur, anlayışlı yok" diye devam eden bir şiir bu.

Bu, 1017-1077 yılları arasında yaşayan birisi tarafından yazılmış bir şiir. İşte bu, Osmanlıca. Dolayısıyla, Osmanlıcanın eski Osmanlıca döneminde kalan bir şiiri.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Hocam ama o Osmanlıca değil. Lütfen kusura bakmayın ama söylemek zorundayım, o, Karahanlı Türkçesi.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Hocam, zaten söyledim, başından da söyledim. Türkî dillerden gelen Osmanlılar -yani Osmanlı olanlar- buralara geldikleri zaman, bu dilleri konuşarak geldiler. Söylemeye çalıştığım olay bu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Doğru.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bunu söylemeye çalışıyorum yani bu dilleri var onların da. Daha sonradan Arap ve Fars karıştı. Özellikle bazı Arap harflerinde bizim p'lerin, ş'lerin, j'lerin olmaması nedeniyle Fars bu işin içerisine girdi. Evet, dolayısıyla, söylemeye çalıştığım, bizim Osmanlıcanın gelişi itibarıyla böyle bir dilinin olması.

Şimdi de Osmanlı Dönemi halk ozanlarından 1238-1320 Yunus Emre:

"Neyi sever isen imanın odur

Nice sevmeyesin sultanın odur"

Anlamadığınız bir şey oldu mu?

MUSTAFA AKAYDIN (

Antalya) - Bugünü onlatıyor zaten Sayın Bakanım.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bu, 1238-1320. Anlaşılmayan tek bir kelime yok. Bu da Osmanlıca.

Klasik Osmanlı dönemine geliyorum. 1672-1700, 1800 arası, Şair Nabi:

"Bağı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz

Biz neşâtın da gamın da rüzgârını görmüşüz."

SÜLEYMAN SENCER AYATA (İstanbul) - Devam edin o zaman.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Çok açık olarak;

"Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde;

Biz hezâran mest-i mağrûrun humarın görmüşüz."

Yani şunu demişiz:

"Dünya bahçesinin hem baharını hem güzünü görmüşüz,

Biz neşenin de kederin de devirlerini görmüşüz,

Mutluluk meyhanesinde çok fazla mağrur olma ki

Biz gururla sarhoş olmuş binlerce kişinin ayılma öncesindeki hâlini de görmüşüz."

Şimdi değerli arkadaşlar, bu, Türkçe; bu, Osmanlıca. Bu Osmanlıcanın ilk olarak geldiği dili de gördünüz, bütün bunların hepsini gördünüz. Bunlarla tartışırken Anadolu,

Osmanlı bunları konuşurken, payitaht bunları konuşurken Anadolu'da da 1785'de Dadaloğlu diye birisi çıkıyor ortaya:

"Kalktı göç eyledi Avşar elleri

Ağır ağır giden eller bizimdir

Arap atlar yakın eyler ırağı

Yüce dağdan aşan yollar bizimdir"

Arayı atlayarak söyleyeyim, süre nedeniyle

"Dadaloğlu yarın kavga kurulur

Tüfek öter davlumbazlar vurulur

Nice koç yiğitler yere serilir

Ölen ölür kalan sağlar bizimdir"

Bu da aynı dönemin Türkçesi. Bunca süre içerisinde istediğiniz kadar devlet dili olarak farklı bir dil koyun, halkın yarattığı, konuştuğu, canlı tuttuğu, can canlı tuttuğu diller er geç öbürlerinin üzerine egemen oluyor. Eğitim dilini Arapça yapmış olmak ve büyük ölçüde Osmanlıca öğretmeye çalışmak, uyduruk uyduruk kelimelerle kelimeler türetmenin vesairenin hiçbir anlamının kalmadığını görüyorsunuz. Üçünden geçtiği bütün evrelerde de sonuç olarak en sonunda Dadaloğlu isyanıyla karşı karşıya kalıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, tüm diller, lehçeler isteyen herkes tarafından öğrenilmelidir. Bu dilleri konuşan, bu dillerin sahipleri... Bu dilleri ana dili olarak gören insanlar da var. Bunlar da öğrenilmeli ve öğretilmeli. Devletin temel işlevlerinden birisi kesin olarak bu. Devletin temel işlevi bir resmî dilini bilim dili olarak, eğitim dili olarak diğer bütün dillerle kıyaslanabilir bir nitelikte geliştirmektir, büyütmektir, bunu yapmaktır ve bunu o ülkede olan herkese istisnasız eşit bir şekilde öğretmek. Bu bunu öğrenecek.

O nedenle, ben tüm insanlarımızın geliştirilmiş bilim diliyle eğitim yaptıkları, ana dillerini devletin de desteğiyle öğrendikleri, okuyup yazdıkları, geliştirdikleri bir eğitim sisteminin rüyasını görmeye devam edeceğim.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.