KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan

Bütün heyeti saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Teklif sahiplerine emekleri için teşekkürler, konuklara da hoş geldiniz diyerek sözlerime başlıyorum.

Tabii ki Sayın Başkan, ilk önce Anayasa'ya uygunluk ile genel görüşmeyi birleştirdiğinize göre, birkaç genel saptama yapmak suretiyle Anayasa'ya uygunluk sorununa giriş yapmak istiyorum.

Şimdi, bu, 85'inci torba yasa önerisi aslında 27'nci Dönem yasama Meclisinin toplam 85 torba kanununun sonuncusu. İlkini de biz burada yaptık 7145 sayılı Yasa'yla. Tabii, Adalet Komisyonunda torbayla başlayıp torbayla bitirme şeklinde bir sona ulaşılması... Zannediyorum, görüşmekte olduğumuz yasa teklifinin hem yasama faaliyeti niteliği, yasanın maddi içeriği hem de Anayasa'ya uygunluk açısından sorun teşkil eden yönü olduğunu belirtmek gerekir öncelikle.

Şimdi, Adalet Bakanlığı kuşkusuz bu konuda büyük bir emek harcamış bulunuyor, bu ayrıntılı yasa önerisinde fakat ne ilkinde ne de izleyen tekliflerde, Adalet Bakanlığından hiçbir zaman yasa etki değerlendirmesi gelmemiştir, yasa etki analizi ortaya konulmamıştır. Dolayısıyla, bu, 7 yerine 17 de olsa zannediyorum, yasama etki analizi olmadığı sürece, yargı reformu olarak takdim edilse de reform olmaktan çok, var olan sorunları da katlayıcı bir biçimde devam ettireceğe benziyor. Neden bu böyle? Bakın, teklifteki 18 kanunda daha önce yapılan değişikliklere baktığımız zaman -ki bunların hepsini saymayacağım, birkaçını belirteceğim- İcra ve İflas Kanunu'nda bu dönemde 6 kez değişiklik yapılmış; Avukatlık Kanunu'nda 3 kez, Noterlik Kanunu'nda 3 kez, Terörle Mücadele Kanunu'nda 5 kez, Ceza Kanunu'nda 8 kez, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda 9 kez, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'da 8 kez ve son olarak, Türk Ticaret Kanunu'nda 9 kez Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nda 9 kez olmak üzere burada birçok, birçok, birçok kez değişiklikler söz konusu olmasına karşın, hiçbirinde etki analizi ortaya konmamıştır. Bu önemli bir eksikliktir yasama faaliyeti açısından, bunu özellikle vurgulamakta yarar var. Nitekim, bu nedenledir ki etki analizi ortaya konulmadığı için, biraz yasa çalışması, güncel beklentilerin, gereklerin eşiğinde yapıldığı için, Anayasa Mahkemesi, bu dönemde Anayasa Mahkemesine soyut norm denetimi olarak götürdüğümüz yasaların yüzde 55'ini iptal etmiştir, itiraz yoluyla götürülen denetimlerle birlikte bu sayı yüzde 70'e çıkmaktadır. CBK'lerin yüzde 60'ı iptal edilmiştir ve bu süreç devam ediyor. Bu, tabii ki hani ne ölçüde sürdürülebilir bir durumdur? Bunu yalnızca Anayasa Mahkemesi gözüyle okumak değil, aynı zamanda teklif sahiplerinin biraz önce telaffuz ettiği yargı reformu strateji belgesi açısından okunduğunda bile, ne derecede bunun gerisinde kaldığı yani yalnızca Anayasa'ya aykırılıkla sınırlı değil, 31 Mayıs 2019'da açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin bile çok gerisinde kalmaktadır bu yapılan düzenlemeler. Bu nedenle, mesela, örnek olarak belirtecek olursam -Sevgili Başkan hatırlarsınız, o temmuz sıcağında geceleri sabahlamıştık- 7145 sayılı Yasa'yla olağanüstü hâlin üç yıl daha uzatılmasına dair burada, görüşmeler sırasında oldukça hararetli tartışmalar geçmişti aramızda fakat hiçbir önerimiz kabul görmedi ve Anayasa Mahkemesi ilginçtir... Yine, bu, Adalet Komisyonunun son toplantısı zannediyorum, o bakımdan onu belirtmekte yarar var. Olağanüstü hâl üç yıl uzatıldı bununla, 7145'le; üç yıl sonra ise hazırlanan bir torba kanun, Adalet Komisyonuna bile getirilmedi, alelacele Plan ve Bütçe Komisyonuna götürüldü ve 7333 sayılı Yasa, Genel Kurulda 17 Temmuz gecesi, yirmi beş saatlik mesai yaptık ve üç yıl daha uzatıldı. Şimdi, bunun önemi nerede? Yalnızca Adalet Komisyonunun baypas edilmesi değil, bu kadar önemli bir düzenlemede değil ama Anayasa Mahkemesinin bu 2 yasa üzerinde, 7145 sayılı Yasa ve 7333 sayılı Yasa üzerinde birlikte karar vermiş olması ve vermiş olduğu birlikte kararda, 12 kalemde iptal saptamış bulunmasıdır. Her iki karar 30/6/2022 tarihini taşımakta ve 12 Ocak 2023 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış bulunmaktadır. Tabii ki ben bu Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararının 12 kalemini saymayacağım burada zamanınızı almamak için ama biri özellikle belirtilmeli, o da şu: Üniversitelerden gece yarılarında, adları KHK ek listelerinde yer aldığı için ihraç edilenler ya da katledilenlerin üniversiteye yargı kararıyla dönmesi durumunda, kendi üniversitelerinde görev alamayacaklarına dair düzenleme. Biz, 7145 sayılı Yasa'yla burada düzenleme yaptık. Düşünün, yargı kararıyla dönmesi ne demek? Suçlu değildir bu kişi yani aklanmıştır, yargı kararıyla saptanmıştır ama yasama organı böyle bir yasal düzenleme yaparak "Suçlu olmayan, suçsuzluğu mahkeme kararıyla tespit edilmiş olan öğretim üyeleri kendi üniversitelerine dönemeyecekler." şeklinde bir yasal düzenleme yaptı. Bu, tabii ki yasama organı adına son derece talihsiz bir düzenlemeydi ve Anayasa Mahkemesi başta bu kural gelmek üzere her iki yasal düzenlemede, 12 kalemde önemli iptallerde bulundu. Bunu zikretmemin nedeni şudur: Her seferinde dile getirdiğimiz "Anayasa'ya aykırılık" iddiası değil; açıkça, teker teker saydığımız Anayasa'ya aykırılıkların burada hiç tartışılmadan, müzakere edilmeden reddediliyor olmasının aynı zamanda Anayasa Mahkemesine ne denli zaman kaybettirdiğini ortaya koymak açısından bunu belirtiyorum. Evet, Anayasa Mahkemesine ilişkin bir tazminat komisyonu kurmak suretiyle iş yükünün azaltılmasına dair bir adımın atılıyor olması çok gecikmeli olmakla birlikte kuşkusuz olumludur ama unutmayalım ki burada yaptığımız yasalarla, oyladığımız yasalarla, sarayda ise her gün hemen hemen yürürlüğe konulan, gerekçesiz Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle Anayasa Mahkemesinin iş yükünü ne kadar artırdığımızı, bilerek ve isteyerek artırdığımızı bir kez daha belirtmemiz gerekir.

Sayın Başkan, Adalet Komisyonu Başkanlığı çok önemli tabii en başından beri söylediğimiz gibi. Ben ne zaman "Anayasa'ya aykırı" dediysem komisyonlarda veya Genel Kurulda "Kaboğlu'nu dinleyecek olursak burada yasa geçiremeyiz." biçiminde âdeta alaya alıcı, dalga geçici...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Hocam, estağfurullah.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Yok, yapıldı bu; bu yapıldı.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Çok yararlanıyoruz Hocam.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Çok teşekkür ederim, tabii, sizin Adalet Komisyonu olarak gösterdiğiniz bu "hukuka saygı" söylemi kuşkusuz önemli ama bu Mecliste, 27'nci Yasama Meclisinde bu yapıldı, hatta -aynı sıralarda oturduğumuz vekil- "Yasama dokunulmazlığımız varsa Anayasa'ya aykırı yasa da oylayabiliriz." biçiminde hepimiz için son derece üzücü açıklamalara tanık olduk. Tabii, bunları burada sıralamanın yeri değil ama Adalet Komisyonu gibi güzide bir komisyon -adı üstünde bir komisyon- önünde en azından bir miktar öz eleştiri yapmanın, son komisyon da olsa veda komisyonu da olsa... Zannediyorum tutanaklara hiçbir zaman konuşmadım ama bazen demek ki tutanaklara da konuşmakta yarar var diye düşünüyorum.

Bu itibarla, yaptığımız yasal düzenlemelerin -bu aşama, daha sonra da Genel Kurul aşaması ve Anayasa Mahkemesine götürdüğümüz kanunlar- Anayasa Mahkemesinin iptal kararına rağmen burada yeniden yaptığımız düzenlemelerin esasen bizim Anayasa'ya sadakat andımızla her zaman bağdaşmadığını ve çoğu zaman buna aykırılık teşkil ettiğini özellikle belirtmekte yarar var.

Bu bakımdan, mesela şimdi açıklayacağım Anayasa'ya doğrudan aykırılıklar çerçevesinde ben Anayasa Mahkemesiyle ilgili düzenlemeyle başlamak istiyorum. Tabii, Anayasa Mahkemesiyle ilgili düzenleme kuşkusuz olumlu bir adımdır, Anayasa'ya aykırı bir tarafı bulunmamaktadır ama hatırlatırım -biraz sonra bizim grup sözcümüz Zeynel Emre bunun birleştirilmesi talebinde bulunacak, defalarca bulunduk- bizim 2019'da yani Yargı Reformu Strateji Belgesi açıklandığı zaman yaptığımız çalışmalar çerçevesinde adil yargılanma hakkının asgari gereklerinin karşılanması amacıyla hazırlamış olduğumuz 12 yasa önerisinin 7'si Adalet Komisyonunun önünde bekliyor, 7'si iki yıldır Adalet Komisyonunun önünde bekliyor Sayın Başkan; Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Ceza Muhakemesi Kanununda (Adil Yargılanma Hakkı İlkeleri Gereğince) Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Mahpus Haysiyeti ve Hakları Işığında Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Avukatlık Kanununda (Adil Yargılanma Hakkı Çerçevesinde) Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Türk Ceza Kanununda (Düşünce ve İfade Özgürlüğünü Güvenceleyen) Değişiklikler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve nihayet Terörle Mücadele Kanununda (Düşünce ve İfade Özgürlüğünü Güvenceleyen) Değişiklikler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve bir de İş Kanunu...

Sayın Başkan, şunu özellikle vurgulamak isterim: Bizim iki yıl önce Komisyonunuza havale edilen yasa önerilerimizin burada oylanması bir yana, müzakere edilmesi bir yana, önerilerimiz gündeme bile alınmamıştır. Acaba Adalet Komisyonunun gündemine alınsaydı, burada bunları tartışsaydık, getirilen yasa önerileriyle karşılaştırıp "Daha güvenceli olan hangisidir?" konusunda bir müzakere açıp, oylama yapıp Komisyonumuzun burada -partilerötesi- mutfak işlevini işletseydik bugünkü durum böyle mi olurdu yoksa adil yargılanma hakkı gerekleri konusunda çok daha farklı bir konumda mı bulunurduk? Bunu neden belirttim? Şimdi, Anayasa Komisyonu Genel Sekreteri de bir rastlantı olarak karşımda, Türkiye Barolar Birliği Başkanı da bir rastlantı olarak -güzel rastlantılar bunlar- karşımda. Tabii, bunları belirtmemin nedeni şu...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Rastlantı değil Hocam, davet ediyoruz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Hayır ama şu anda karşı karşıya olmamız güzel bir rastlantı. Neden belirtiyorum Sayın Başkan, şimdi...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Bize bir teşekkür edebilirsiniz Hocam davet ettiğimiz için.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Bu bir gereklilik ama şöyle teşekkür etmek gerekir: Demek ki davetleri o kadar ihmal ediliyor ki -Abdullah Güler Başkanlığı bunu yaptığına göre- o kadar kusur var ki buna... Teşekkür ediyorum, tamam, sağ olun.

Şimdi, bu neden önemli? Çünkü biz adil yargılanma hakkı gerekleri doğrultusunda yasal düzenleme yapmadığımız sürece, Türkiye bütününde, yargı genelinde, idari yargı, ceza yargısı, adli yargı genelinde adil yargılanma hakkı davasının asgari gereklerini uygulamaya koymadığımız sürece, Anayasa Mahkemesi önünde sayısı 500 bine varan dosya sayısını belki bu Komisyonla 400 bine indirebiliriz, 350 bine indirebiliriz ama üç yıl sonra 1 milyona çıkar Sayın Başkan, değerli üyeler. O nedenle, burada tekrar belirtiyorum: Adil yargılanma hakkı gerekleri doğrultusunda bütün Türkiye'yi kapsamına alan yargı reformu şarttır. Bu, 7'ncisi de olsa bu yaklaşımla, etki analizlerinin olmadığı yargısal bir yasal düzenleme yoluyla bunu sağlayamayacağımızı bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Bu bakımdan, Anayasa Mahkemesiyle ilgili düzenlemeyle kuşkusuz olumlu adım atılmıştır ama bu düzenleme Anayasa yargısının etkili kılınması için yapılması gereken düzenleme değildir çünkü Anayasa Mahkemesi bunca dosyanın üstesinden gelse de karar verdikten sonra özellikle bireysel başvuru kararlarında -limanların elli yıllığına ihale edilmesi konusunda yeniden oyladığımız 7350 sayılı Yasa'yı Anayasa Mahkemesi oy birliğiyle iptal etti, biz aynı yasayı yeniden oyladık ve böylece, dünya anayasa yargısı tarihine de kara bir leke sürdük ama ben tabii ki o tartışmalara girmiyorum burada- bireysel başvuru üzerine yapılan yargılamalarda dört yıl sonra karar veriyor -bu gecikme tabii dosyaların şişkinliği nedeniyle- fakat mahkemelere gönderilince mahkemeler dört yıl, beş yıl, altı yıl daha bekletiyorlar. Anayasa Mahkemesi karar veriyor, ilk derece mahkemesi gereklerini yerine getirmesi gerekirken Anayasa Mahkemesi kararına uyduğu hâlde istinafa gidiliyor, yetmedi Yargıtaya gidiliyor; o zaman, hiçbir anlamı kalmıyor sayın üyeler yani Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmanın bir anlamı kalmıyor. Bunu kapatmak belki daha hayırlı olur çünkü nasılsa Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu var diye mahkemeler "Gidin Anayasa Mahkemesine." diye dosyayı atıyorlar; Anayasa Mahkemesine gidiyor, Anayasa Mahkemesi beş yıl sonra karar veriyor, dosya dönüyor ama beş yıl daha mağdur, en azından beklemek durumunda kalıyor. Şimdi, burada hepimiz hukukçuyuz -kimimiz uygulamada deneyimi olan, kimimiz olmayan- ama hukukçuyuz ve bu gerçekleri görmek durumundayız. Ya, bizim bu gerçekleri görmeksizin Türkiye'de adil yargılanma hakkını tesis etmemiz mümkün değildir.

Şimdi, bu düzenlemeye gelince -tabii uzunca bir metin- tabii ki -sağ olsunlar- olumlu adımların atılması önemlidir. Değerli Adalet Komisyonu üyeleri arkadaşlar da benim bıraktığım yerden itibaren saptamalarda bulunacaklar ama ben özellikle 15'inci madde, 26'ncı madde, 27'nci madde ve 44'üncü maddedeki Anayasa'ya aykırılık saptamalarını sizinle çok kısa olarak paylaşarak sözlerime son vereceğim.

15'inci madde nedir? Kanunun 61'inci maddesinde yapılması teklif edilen düzenlemeyle noterlerin yapabilecekleri tespit işlemlerinin kapsamına delil tespiti de eklenmektedir. Noterler bir davada ileri sürülecek bir olayın tespiti amacıyla talep üzerine veya daire dışında keşif yapabilecek, yemin ettirilerek bilirkişi incelemesi yaptırabilecek, tanık ifadesi alabileceklerdir; bu işlemler bizzat noterlere veya imza yetkisi verilmiş hukuk fakültesi mezunu görevli veya noter stajyeri tarafından yapılabilecek. Teklif düzenlemesi, Anayasa'nın adil yargılanma hakkını düzenleyen 36'ncı maddesine ve özellikle "hukuki belirlilik" ilkesini içeren hukuk devletine ilişkin 2'nci maddesine aykırıdır. Kişinin hak ve hükümlülüklerine ilişkin yargılama sürecine esas alınacak delilin tespitinin bağımsız ve tarafsız yargı mensupları tarafından gerçekleştirilmesi gerekirken teklif maddesi, bu yetkiyi statüleri gerekli güvenceleri sağlamayan noterler veya imza yetkisi verilmiş hukuk fakültesi mezunu görevli veya noter stajyerlerine tevdi etmektedir.

25'inci maddeye gelince... Teklif sahiplerinin biraz önce Anayasa Mahkemesi kararının gerekleri doğrultusunda yeniden yazıma tabi tuttukları maddeye ilişkin -bölge adliye mahkemesi cumhuriyet başsavcılığının itiraz yetkisini düzenleyen madde 308/A'nın Anayasa Mahkemesinin belirtilen tarihli iptal kararı üzerine- düzenleme doğru, düzeltme yapılmıştır, yeniden düzenleme yapılmıştır ancak özellikle maddeye yazılan tebligat usullerinin yazılma nedeni, Anayasa Mahkemesinin iptal kararında sanığın haberdar edilmesine dönük bir düzenlemenin yer almaması, savunma hakkının ihlali sonucu adil yargılanma hakkı ilkelerinden olan "silahların eşitliği" ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa Mahkemesi tarafından söz konusu madde 308/A'nın birinci cümlesi sanığın aleyhine itirazlar yönünden iptal edilmesine rağmen, iptale konu cümle teklifte aynen tekrarlanmış ve Anayasa Mahkemesinin belirttiği sakıncaların giderilmesi için fıkraya cümleler eklenmiştir ancak teklif Anayasa Mahkemesi kararının gereğini karşılamakta yetersizdir. Zira sanık aleyhine itirazın niçin sadece esaslı hatalarla sınırlandırıldığı temellendirilmemiştir. Bu açıdan, teklif metni Anayasa madde 153'ün son fıkrasına aykırıdır.

26'ncı maddeye gelince... 26'ncı maddede yapılan düzenlemenin amacı bakıma muhtaç bir çocuğun ebeveyni tarafından bakımının sağlanmasının teminidir. Teklifte 18 yaşını doldurmamış çocuk dikkate alındığına göre, bu düzenleme özel olarak annesine ihtiyaç duyan bir bebeği korumak için öngörülmüş de değildir, düzenleme tutarsızdır. Zira, konu muhtaç çocuğun bakım ve korunmasıysa bunu annesi kadar babası da yapabilir. Şu hâlde, muhtaç çocuğu korumak için böyle bir düzenleme getirilecekse düzenlemedeki "Çocuğa kadın bakar." şeklindeki ataerkillik tortusu içeren bu ön kabullenme giderilmeli, ceza infaz ertelemesinin de yalnızca kadın hükümlü için değil, gerekli koşulların sağlanması durumunda erkek hükümlü için de sağlanabilmesinin öngörülmesi gerekir yani baba için de öngörülebilmesi gerekir. Düzenlemenin bu hâli "koşullar gereği bakımına muhtaç oldukları hükümlü mahpus anneleri olan çocuklar" ile "koşullar gereği bakımına muhtaç oldukları hükümlü mahpus babaları olan çocuklar" arasında haklı nedene dayanmayan bir muamele farklılığı doğurmaktadır. Bu 2 kategorideki çocuktan hükümlü anneleri olan muhtaç çocuklar ceza infaz ertelemesiyle uygun ebeveyn bakımına kavuşabilecekken, muadil durumda hükümlü babaları olan muhtaç çocuklar uygun ebeveyn bakımına erişemeyeceklerdir. Bu açıdan, teklif metni anne ve baba ayrımı nedeniyle, çocuklar arasında yapılan ayrımlar yönünden eşitlik ilkesine, Anayasa madde 10'a aykırılık teşkil etmektedir.

Madde 27'ye gelince... Hükümlünün izin, ziyaret ve görüşme haklarının kısıtlanması onun özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahale oluşturmaktadır. Her ne kadar kısıtlama amacı tedavi ve rehabilitasyon programlarının başarılı olabilmesi olarak gösterildiyse de bu kısıtlamanın zaman bakımından sınırı, bu karara yönelik itiraz usulü gibi hususların kanunda düzenlenmesi gerektiği için böyle bir düzenlemeye itirazımız var. Bu hususları içermeyen düzenleme, hükümlünün özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına keyfî ve ölçüsüz sınırlamalar getirilmesini mümkün kılacaktır. Düzenleme bu hâliyle, Anayasa'nın özel yaşama saygı maddesi olan 20'nci maddesine ve hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında ölçülülük ilkesi öngören, özüne dokunmama ilkesini öngören 13'üncü maddesine aykırıdır.

Son olarak, madde 44. Bu maddeyle 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun sınır dışı etmeyi düzenleyen 54'üncü maddesine yeni bir fıkra eklenmektedir. Fıkrayla valiliklere terör ve suç örgütü yöneticisi, üyesi, destekleyicisi; kamu düzeni, kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturan; uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından tanımlanan terör örgütleriyle ilişkili olduğu değerlendirilen yabancılar hakkında mahkemelerin vereceği yabancılar hakkında yapılan adli işlemler çerçevesinde yurt dışına çıkmamak şeklindeki adli kontrol kararlarına karşı cumhuriyet başsavcılığı aracılığıyla itiraz ederek kararın kaldırılmasını talep etme yetkisi veriliyor. Türkiye'de yabancıların yurt dışına çıkarılması, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler çerçevesinde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda hâkim kararıyla ve gerekçeli bir biçimde uygulanmaktadır. Bu kararlara, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 111'inci maddesinin (2)'nci fıkrasıyla adli kontrol kararlarına itiraz yolu açıktır. Dolayısıyla, yapılan değişiklik uygulamada esaslı bir değişiklik getirmemekle birlikte terör suçluları, kamu düzeni açısından sakıncalı olanlar ve uluslararası kuruluşlar tarafından terörle ilişkilendirilen kişilerle sınırlı olacak biçimde valiliklerin savcılıklar üzerinden mahkeme kararlarına itiraz etme yolu açılmaktadır. Kanun teklifi, bu itirazın mahkeme kararlarının değiştirilmesini gerektirecek biçimde yeni delillere dayanmasını zorunlu kılmalıdır. Oysa değişiklik teklifinde bu açıdan bir hüküm bulunmamaktadır yani yeni deliller olması durumunda valinin devreye girebilmesi gerekir, bunları içermemektedir. Karara esas olan delil durumlarında bir değişiklik yok iken mahkeme kararlarının itiraz yoluyla, üstelik de valilik talepleriyle değişmesi bu kişilerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmaları durumunda Türkiye aleyhine kararların çıkmasına neden olabilir. Ayrıca, mahkemenin sınır dışı etmediği bir kişiyi yeni hukuki delillere dayanmaksızın valiliklerin talepleriyle sınır dışı etme isteği hukukun üstünlüğü ve bağımsızlığı açısından sorunlu bir yaklaşımdır. Bu kişiler Türkiye'de kaldıkları süre içinde bir suç işlerlerse yargılanmalarının önünde bir engel bulunmadığı da dikkate alınmalıdır. Teklif maddesi bu açıdan, Anayasa madde 16'nın öngörmüş olduğu yabancılara ilişkin hakların -yurttaşlarla eşit haklar, istisnalar dışında- güvence altına alınmış olduğu dikkate alındığında, Anayasa madde 16'ya ve hâliyle adil yargılamaya ilişkin, başta hukuk devletine dair 2'nci maddesi olmak üzere, diğer maddelerine aykırılık teşkil etmektedir.

Ben, Anayasa'ya ana aykırılıklara değindim, diğerlerine Adalet Komisyonu üyesi arkadaşlar değinecekler ama Sayın Başkan, değerli teklif sahipleri; şu bir kez daha vurgulanmalıdır ki bu yasa yapım tarzı, özellikle etki analizi olmaksızın yapılan yasa yapım tarzı -evet- yargı reformu paketleri olarak kulağımıza hoş gelse de Türkiye Büyük Millet Meclisinin varlık amacıyla çok uyumlu olmayan bir düzenleme tarzıdır. Bunu bir kez daha belirtir, sabrınız için, dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederek sözlerime son veririm.