| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven ve Tokat Milletvekili Mustafa Arslan ile 119 Milletvekilinin; İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4997) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 15 .03.2023 |
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bütün konuklarımıza hoş geldiniz diyorum. Başımız sağ olsun, hepimize geçmiş olsun ama böyle sadece geçmiş olsun ve başımız sağ olsun ifadeleriyle geçiştirilecek bir sürecin içinde de değiliz; bir hukuk devletinde olması gereken süreçlerin de işlemesi gereken bir sürecin içerisindeyiz. Barolar Birliği Başkanımız burada, onlara özel bir teşekkür edeceğim çünkü ben Hatay'da çalışma yaptığım dönemde gördüm ki orada "radar takip" diye bir sistem kurmuşlar yani aslında yargı mercilerinin hızlıca yapması gereken delil tespitiydi, delil saklamaydı hatta vatandaşın da bir şekilde o sisteme girebileceği şekilde bir çalışma yapmışlar; iyi ki varlar, iyi ki yapmışlar, teşekkür ediyorum. Keşke merkezî idare de böyle bir çalışma yapabilseydi ama ileride inşallah, böyle hızlı ve adapte olacak şeyler oluşur ,merkezî idarenin teşkilatı içerisinde yapılar oluşur. Orada cumhuriyet savcılarının ve hâkimlerin kuşkusuz mesleklerini en iyi şekilde yapacaklarına da inanıyorum çünkü zaten gönüllü geliyorlar oraya ama olağanüstü ihlallerin de olduğu bir bölge. Yani vatandaşı mülkiyet hakkından tutun birçok hakkının ihlal edildiği, hasar tespitten tutun orada refakat etmek isteyen avukatlara yönelik olarak eylemlere kadar çok ilginç eylemlerin oluştuğu bir bölgeye dönüştü orası. Hatta İzmir Barosundan bir meslektaşımız darp edilen bir vatandaşa sahip çıkarken kendisi de darp edildi. İşte, bir anlayış farklılığı, birbirine yardımcı olması gereken kurumlar, birbiriyle karşı karşıya getirilmemesi gereken kurumlar maalesef, bu yönetim biçiminde idrak edilemiyor. Çok oldu artık, idrak etmenizi de beklemiyorum, bugüne kadar idrak edilmeyen bir şeyin bugünden sonra kolay idrak edileceğini de düşünmüyorum ama bir gerçek var, hiç OHAL ihtiyacı yokken OHAL ilan ettiniz o bölgede. OHAL'in gereklerini de yerine getirmiyorsunuz, OHAL'i siz sadece güvenliklerin bir şekilde zapturapt altına alınması olarak görüyorsunuz, özgürlüklerin zapturapt altına alınması olarak görüyorsunuz. Çağrı yaptım, günlerdir yapıyorum; orada özel sektör çadır satıyor, prefabrik satıyor. OHAL Kanunu'nun 7'nci maddesinde var, Afet Kanunu'nun 6'ncı maddesinde var; onlara el koyabilirsiniz, bedelini ödeyerek alıp vatandaşa satabilirsiniz. Siz OHAL ilan ediyorsunuz, kendi kanununuzu da görmezden geliyorsunuz. Afet Kanunu'yla yapılabilecek olan işleri... AK PARTİ Milletvekilleri sadece -kusura bakmasın arkadaşlarımız, verimli oluyorlar orada, onunla ilgili de çok şey yapmayacağım, tartışma yaratmak istemiyorum- merkezî idareyi koordine ediyor, merkezî idare bildiği topu oynuyor, bugün geldiğimiz yer itibarıyla da vatandaş artık yardım bile etmiyor çünkü yardımların bile sağlıklı gidemediği bir yapı oluştu orada. Kızılaydı, falandı bir dünya konu var, onlara da girmek istemiyorum. Ülkeyi yarı açık bir cezaevine çevirdiğinizi biliyorsunuz ama değil mi? Ağzını açanın şak savcılıkla muhatap olduğu, soruşturma başlatıldığı, tutukluluk hâlinin keyfî olarak uygulandığı bir ülke.
Tekrarlar yapmak anlamında söylemiyorum, değişmiyor arkadaşlar, ben beş yıldır bu Komisyonun üyesiyim, hemen hemen her gün burada bunları konuşuyoruz. Tabii ki bu Komisyonda mesai verdik, hepinizin mesaisine, emeğine sağlık, hepimizin emeğine, mesaisine sağlık ama bu konuda, insan onurunu esas alan bir hukuk devleti konusunda bir adım atamadık çünkü mevcut sistem hukuk devletini yok etmek üzerine kurulu, totalist bir sistem. Seçimli otoriter bir sistemle karşı karşıyayız. Biliyorum, sizin de burada yapacağınız çok fazla bir şey yok. Belki ben bunları söylediğim, eleştirdiğim zaman canınız yanıyor, üzülüyorsunuz, aynı hassasiyetleri taşıyoruz, aynı vicdanı taşıyoruz. Ayırmıyorum, kayırmıyorum, A partisinin milletvekilleri B partisine göre çok daha vicdanlıdır demeyeceğim, kendimizi ayrı bir yere de koymayacağım ama öyle bir kıskacın altındayız ki böyle usulü "yargı reformu" falan diyeceğimiz paketlerle beraber vatandaşı avutuyoruz.
Burada iyi adımlar var mı? Var, hakkını yememek lazım, güzel olan her şeye güzel demek zorundayız. Burada bir hukukçu olarak getirdiğiniz, birtakım yaptığınız çalışmalarla ilgili topyekûn tu kaka diyecek kadar vicdansız davranmayacağım ama bir dünya şey yok. Az önce Sayın Hocam Kaboğlu'nun söylediği gibi 6 tane paket geçirdiniz, etki analizi yaptınız mı, izlemesini yaptınız mı?
Ne oldu kardeşim; bu ülkede suç oranları arttı, cezaevleri doldu, insanlar haksızlıktan dolayı bas bas bağırıyorlar. Statlarda bağırıyorlar ya, statlarda insanlar haksızlığa karşı kafa tutuyorlar. En az politik olan yerlerdir statlar. Hani, ben bağırsam Meclisin kapısında, burada, televizyonda, başka bir yerde, vatandaşla politik sohbet ettiğim yerde ben sesimi çıkarsam dersiniz ki "Politik." Stattaki insan en az politik, keyif anında bile diyor ki: "Ben bu baskıcı rejimden bıktım." Nerede görülmüş "Hükûmet istifa!" diyen bir insanın alınıp sorgulandığı ya. Bu Anayasa'da "düşünce özgürlüğü" diye bir tanım yok mu, yok mu kardeşim ya? Bu Anayasa'ya göre insanlar protesto haklarını kullanmayacaklar mı? Reaya mıdırlar ya, 21'inci yüzyılın göbeğindeyiz. Statta "Hükûmet istifa!" diyecek ya da Sayın Cumhurbaşkanına yönelik "Erdoğan istifa!" diyecek, alacaksınız, sorgulayacaksınız. Yazıklar olsun ya, bu sizin kurduğunuz yargı sisteminin ayıbıdır, ben size söylemiyorum. Alıp sorgulayan savcının ayıbıdır ya, bu hâle gelen hukuk sisteminin ayıbıdır; onların önündeki yasalar "Erdoğan istifa!" diyen insanları yargılayın demiyor ki. Yağdanlığın da bir sınırı olması lazım değil mi? Ama öyle bir hal yarattınız ki, 81 başsavcıyı saraya bağladınız, o 81 başsavcının altındaki savcıları eziyorsunuz, kimliksiz bir yargı teşkilatı oluşturdunuz. Ondan sonra statta "Erdoğan istifa!" deyince birisi ya da "Hükûmet istifa"! deyince şak diye götürüyorsunuz, sorguluyorsunuz. Vatandaşın devleti ana diye bilmesi lazım, şefkat kurumu diye bilmesi lazım.
Bu iddialar sizin iddialarınız, bu iddialar on, on beş yıl önce sizin iddialarınızdı. Bu ülkede karakola "pembekol" da denildi yumuşatmak için. Vatandaşın devlet tarafından şeffafça birtakım kurumlara ulaşması da sağlandı. Hakkınızı yemiyorum, 2007-2008 yıllarında Avrupa Birliğiyle cicim ayları yaşadığınız dönemlerde cezaevlerini sivil toplum örgütlerine siz denetlettirdiniz, o yasalar da sizin döneminize geçti. Şimdi ne oldu size kardeş ya? Ama deniz bitti galiba, bu noeliberal sistem var ya, yiyorsunuz yiyorsunuz, bir yere geliyorsunuz, bir şey kalmıyor. Yediklerinizi koruyabilmek için baskıcı, totalist, hukukla tahkim edilmiş bir yapı aramaya başlıyorsunuz; işin öbür yüzü ortaya çıkıyor, faşizan yüzü ortaya çıkıyor. O zaman güzeldi, şimdi geldiğimiz yerde yorgan kısa, ayak uzun, semirmiş yapılar oluşmuş ve hukuk üzeriyle onlara saldırmak lazım. Nerede görülmüş, güvenlik bürokrasinin en tepesindeki insanlar ana muhalefet partisinin liderine husumet yöneltiyorlar, bunu da becerdi bu devlet. Güvenlik bürokrasisinin en tepesindeki 2 insan benim Sayın Genel Başkanıma konuşmalarından dolayı husumet yönelttiler, yazıklar olsun. Kime yazıklar olsun biliyor musunuz? Yöneltenlere değil yönelttirenlere yazıklar olsun, devletin kurumlarını taraf hâline getirenlere yazıklar olsun. Biz sizinle yargı reformu konuşuyoruz, ne konuşuyoruz ya, yani İcra ve İflas Kanunu'nda şu değişikliği yapalım, bu değişikliği yapalım. Yapalım kardeşim, yapalım, kimse kimseye haksız saldırmasın, taşkın haciz olmasın, yıllardır söylediğimiz şeyler. Yapalım da öbür taraftan memleket bir hâl olmuş ya, ayranımız da yok içmeye biliyor musunuz? İçişleri Bakanı çıkıyor, diyor ki: "Kahvaltılık gönderin." Devlet demez, dememesi lazım. Adama sorarlar kardeşim, böbürlene böbürlene geziyorsun, Sayın Cumhurbaşkanı grup toplantınızda çıkıyor, bir dünya rakamları havada uçuşturuyor ve birkaç bin insanımız orada şunları yaptı... Kahvaltıya muhtaç da bir deprem bölgesi var ya, niye gerçekliği beraber çözelim diye hiç elinizi uzatmadınız bugüne kadar? Burada güzel yasalar yapacağımız zaman biz elimizi uzatıyoruz, sorun yok ama bazen öyle çalışmalar yapıyorsunuz ki iyi yanını ortadan kaldıracak bir dünya sorunu da görmezden geliyorsunuz.
Ben size bazı şeyler okuyacağım, bizim çalışmalarımız, Sayın Hocam söyledi, detaylarını söylemedi. 12 tane yasa teklifi Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verildi. Nasıl olurmuş yargı reformu ben size anlatayım şimdi, tek tek okuyayım; niye bugüne kadar yapmadınız önünüze bakın. İnfaz hukuku alanında ivedi yapılması gereken değişiklikler: Çocuk kapalı ceza infaz kurumları kaldırılarak istisnasız şekilde bütün çocuk hükümlülerin mahkûmiyetlerinin eğitimevlerinde geçirilmesi. Var mı bir anormallik, var mı sizin düşüncenize bir aykırılık? Niye Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilince herkes öyle uzak duruyor? Siz verseydiniz, biz destekleseydik. Bunların tamamıyla ilgili söylüyorum ben, bütün kanunlarla ilgili söylüyorum. Hâkimlik ve savcılık mesleğine kabulde mülakatın görüntülü ve sesli kayıt altına alınması. Ne sakıncası var? Hatta biz yargı yolu da açılsın diyoruz değil mi sevgili Hocam, yargı yolu da açılsın, kayıt altına alınsın, objektif olalım, insanların hakkı yenilmesin. Ne sakıncası var? Niye siz bunlarla ilgili adım atmıyorsunuz, niye defalarca söyledik, niye getirdiğimiz teklifi desteklemiyorsunuz ya da niye kendiniz getirmiyorsunuz? Eğer bunlarla ilgili adım atmazsanız tek cevabı vardır: Kayırmacılık yapacaksınız, hak yiyeceksiniz, insanların hak aramasını engelleyeceksiniz; o zaman gelip burada yargı reformundan bahsetmeyeceksiniz, kusura bakmayın. Hakaret suçunda hapis cezasıyla Cumhurbaşkanına hakaret suçunu kaldırdık. Yıllardır konuşuluyor Venedik Komisyonunda; Avrupa Birliğine, aklı eren bütün hukukçulara rağmen -eminim size göre de kalkması lazım ama- parmak oynatamıyorsunuz çünkü Cumhurbaşkanı bütün Türkiye'yle şu anda nizalı; ya, böyle bir şey olabilir mi ya? Bir Cumhurbaşkanı bütün Türkiye'yle nizalı hâle gelebilir mi? Bu ayıp da bize yeter ya. Bununla ilgili de verdik; inşallah siz kaldırırsınız, inşallah bizden önce siz kaldırırsınız. OHAL KHK'leriyle hakkında herhangi bir soruşturma veya kovuşturma açılmamış olanlar ile hakkında takipsizlik veya beraat kararı verilenlerin görevlerine iadesi uygulaması. Ne sakıncası var ya? Belki de yargılanması gereken içimizde bir dünya insan var. Hani, siyasi ayak ortaya çıkmadı ya bazı konularda, çıksa... Belki... Bu insanlar yargılandılar, tertemiz ortaya çıktılar, değil mi beraat ettiler, değil mi takipsizlik kararları var, değil mi hiç yargılayamadınız, bir şey bulamadınız. Bu insanlar niye işine dönmez ya? Biz burada yargı reformundan bahsedeceğiz. Peki, bahsedelim.
İl ve ilçelerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhının belirlenmesine ilişkin keyfîliğe açık, ölçüsüz mahiyetteki vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanılmaz derecede zorlaştıracak ölçütünü kaldırdık. Niye biliyor musunuz? Cumartesi Anneleri Galatasaray'da oturamıyor ya, her hafta dövüyorsunuz, her hafta tartaklıyorsunuz. Kadınlar, 8 Martta, dünyadaki bütün kadınların hakkını savunmanın ötesinde depremzede kadınların hijyen ve hak ihlali konusunu konuşmak istediler ve İstiklal Caddesi'ne çıkmak istediler ama Beyoğlu Kaymakamı yasaklıyor. Zurna deliklere ayrılmış, her delikten bir yasak kararı çıkabilir şeklinde, bir ses çıkabilir şeklinde bir mevzuat düzenimiz var. Hocam söyledi, 7145 sayılı Yasa'dan bahsetti, buradan çıktı, çok yalvardık yapmayın, etmeyin diye. Tam beş altı yıldır bir zindanda yönetiliyor bu ülke. Biz hukuksuz hiçbir şey istemiyoruz, insanların hak ettiği hukukun uygulanmasıyla ilgili bugüne kadar dile getirdiğimiz her şey. Ne yapıyorsunuz? Oradaki kadınlarla uğraştırıyorsunuz Emniyet görevlilerini. Biliyor musunuz onlar bile ellerini kaldırırken zül hâlinde kaldırıyorlar, istemiyorlar ya, gözaltı yapmak istemiyorlar, orada baskı yapmak istemiyorlar çünkü her Emniyet görevlisi bir annenin evladı, orada kendi annesini görüyordur emin olabilirsiniz ya, kendi annesini görüyordur.
İnternet yayıncılığını Basın Kanunu kapsamına aldık. Evet, alınması gerekiyor. Zaten burada da garip bir düzenleme var o konuyla alakalı, arkadaşlarımız onun da eleştirisini yapacaklar. Tutuklama sebeplerinin daraltılması, öngörülen katalog suç uygulaması terk edilmiş, tutukluluk süresinin kısaltılması, tutukluluğa ilişkin süreçler detaylı... Hiçbir sakıncası yok. Ben size şimdi canlı bir örnek vereceğim: Önceki dönem Avcılar Belediye Başkanımız Handan Toprak, tam on bir aydır tutuklu, iddianamesi hazırlanmamış daha. Yazıklar olsun! Yazıklar olsun! On bir ayda iddianame hazırlayamayacak kadar hantal bir yapımız varsa bizim... Dosyasının üzerinde de gizlilik kararı var. Bana göre hem masumiyet karinesinin ihlali söz konusu o dosyada hem de savunma hakkının sınırlanması söz konusu. Avukatlar erişebildiği kadar konuya erişebiliyor, on bir aydır da tutuklu. Burada tutukluluk süresiyle ilgili düzenlemeler yaptığımızda -bir buçuk yıl falan filan- aslında biz cumhuriyet savcılarına uzun tutukluluğun yolunu açıyoruz, siz bu düzenlemeleri yaparak makulün ötesinde hak kullanmak isteyenlere bir buçuk yıl, iki yıl, iki buçuk yılın önünü açıyorsunuz kardeşim dedik, doğru düzenleme yapalım dedik. Şimdi, ne diyeceğiz bu savcıya? Handan Toprak kendisinin de alakası olmayan bir suçtan, imzasının olmadığı bir uygulamadan, başka yerde yapılan soruşturmalarda takipsizlik kararı verilmiş olan bir olaydan dolayı şu anda on bir aydır tutuklu, hakkını nasıl teslim edeceksiniz? Ben, şimdi, buradan şöyle bakıyorum: Bu işten sıyırmak isteyen yargı görevlileri Handan Toprak'a ceza vermek zorunda hissedecekler kendilerini, ikinci hak ihlali de oradan gelecek. Ceza verilemeyecek bir dosyada biz on bir ay tutuklu tuttuk, bir karşılığı olsun, ne yaparsa yapsın, gitsin temyiz etsin, istinafa gitsin diyeceksiniz bir insanın hakkını 2 defa yiyeceksiniz. Handan Toprak meselesi neredeyse Dreyfus davasına döndü bu ülkede. Biz burada ne konuşuyoruz? Yargı reformu konuşuyoruz.
Daha başka şeyler de var; gizli tanık, soruşturmacı, belediyelere kayyum atanması, vesaire, vesaire. Belediyelere düşman bir merkezî idare var ya. Ya, böyle bir şey olur mu? Bu deprem sürecinde gördük ki iyi ki yerel yönetimler var, iyi ki sivil toplum var, iyi ki meslek kuruluşları var; az önce Barolar Birliğinden bahsettim, bunun gibi diğer meslek kuruluşları da var. Yerel yönetimler... Ayırmadan söylüyorum, Sayın Genel Başkanımız çok haklı söyledi, AK PARTİ'li belediyeler dâhil olmak üzere, bütün partilere ait belediyeler canla başla deprem bölgesinde sizin açığınızı kapattılar İnsani olarak yapılması gerekeni yaptılar. Yeri geldi onların kurduğu çadır kentlerin üzerine AFAD amblemi koyarak Cumhurbaşkanını orada görüntülediniz, merkezî idare yapmış gibi. Kimse sesini çıkarmadı, kimse yalanlamadı çünkü bizim anlayışımıza göre devletimiz dik durmalı, diri durmalı, rencide edilmemeli, devletin hiçbir kurumuna saldırmamalıyız; kurumların içindeki kişilerle bakilikleri yoktur, kurumların demokratik hayatla bakilikleri vardır diye düşündük, ağzımızı açmadık. Gözümüzün önünde bizim belediyelerimizin kurduğu kentlerin üzerine -gayet doğal, OHAL Kanunu buna el veriyor ve buradan bir muzdariplik de duymuyoruz- AFAD'ın amblemleri yapıştırıldı, gökyüzünden fotoğraflar çekildi. Helal olsun o belediyelere, devlete de sahip çıksınlar, onların alnından öpüyorum. AK PARTİ'li belediyeler de, MHP'li belediyeler de, TİP'lisi, şusu, busu, HDP'lisi, CHP'lisi hepsine buradan teşekkür ediyorum ama artık farkına varın ya, siz merkezî idareyi yerel yönetimlere saldırtarak bir yol almaya çalışıyorsunuz. Böyle bir yol yok, olmaz, devlet kurumsal olarak çatıştırılamaz, olmaz. Şimdi, yargı reformuysa bunların üzerinde yapılacak işte. Yerel yönetimlerle merkezî idare arasındaki dengenin nasıl kurulacağını, yasama çoğunluğunu sağladığımız zaman size de göstereceğiz, büyük bir ihtimalle siz de destek olacaksınız o kanunlara.
Şimdi, bu eleştirileri bir kenara koyuyorum. Sizi eleştirerek bitirmemiz mümkün değil ama hani son kez burada toplandık, tekrarlayalım bazı şeyleri siz de ne yaptığınızın farkına varın diye bunları söyledim. İnşallah önümüzdeki dönem hepiniz buralarda olursunuz ama bunları tekrarlamak zorunda olmayız. Demokratik bir iktidar oluşur, demokratik bir Meclis oluşur, sarayın bir şekilde şekillendirdiği, parmak kaldıran milletvekilleri değil, halkın iradesini yansıtan ve gerçekten siyasal anlamda, ideolojik anlamda kimin çıkarına taraf olduğunu bilen milletvekilleri burada olur, yasama faaliyetini daha sağlıklı kurarız. Bunu şahsınıza bir eleştiri olarak lütfen almayın, hepiniz çok kıymetlisiniz, emeklerinizden dolayı sağ olun ama üzerinizdeki pranga sizi hayatınız boyunca sıkıştıracak, vicdanınızı da sıkıştıracak bunu biliyorum.
Şimdi, bazı kesimler var onlar niye burada yoklar soruyorlar. Mesela, Adalet Bakanlığı bünyesindeki sağlık görevlileri diyorlar ki: Sizin daha önce hazırladığınız taslakta adları var, sanları var, tanımları var, ne şekilde faydalanacakları belli. Sağlık Bakanlığı bünyesindeki sağlıkçılar gibi her türlü haktan yararlanacakları tanımlanmış o taslakta, şimdi çıkarmışsınız. Adalet Bakanlığı bünyesindeki sağlıkçılar diyorlar ki: "Eşit işe ücret diye bir şey olmalı değil mi? Bizim meslektaşlarımız Sağlık Bakanlığı bünyesinde 45 bin lira civarında bir para alıyorlar, biz 17-18 bin lira alıyoruz." Yoksulluk sınırının altında sağlıkçı çalıştırıyorsunuz ya. Hadi, geçtim onu bunu, 45 bini, falanı filanı, yoksulluk sınırının altında doktor çalıştırıyorsunuz bu ülkede ya. Onlar da bu vatanı sevdiklerinden dolayı, bu devleti sevdiklerinden dolayı bugüne kadar beklemişler. Söz vermişsiniz, taslak çıkarmışsınız, muhatap almışsınız, ondan sonra ipi sapı kesip bu teklifin içine koymamışsınız. Ya, neydi bu, ne ağır bir yükmüş de koyamadınız? Kaç kişidir ya? Yaptığınız yasalarla ilgili bir altyapı araştırması yapsanız. Bu insanları mutsuz etmeye ve bu hukuksuzluğu hâlâ burada barındırmaya değer mi? Aynı şey infaz koruma memurları için de geçerli. Burada Atila Sertel Ağabeyim var, aylardır, yıllardır o hakkı arıyor, her gittiğimizde infaz koruma memurları bizim üzerimizden ona teşekkürlerini iletiyorlar, Sayın Tanal'a, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerine teşekkürlerini iletiyorlar. Şimdi "6000, 8000 gösterge eğer söz konusu olursa katsayı çarpımı sonucu, bize olan haksızlık giderilecek." diyorlar. Bunu da yapmışsınız, söylemişsiniz taslakta insanlara, demişsiniz ki: Böyle, böyle. Ortada hiçbir şey yok. Niye yok? Kamu avukatlarıyla ilgili... Kamu avukatları aynı şeyi söylüyorlar. "Kardeşim, defalarca görüştük, bir söz verdiniz, haklı bir beklenti yarattınız, bu haklı beklentinin gereğini yapın." diyorlar ya. Avukat mesleği itibarıyla ayrıma tabii tutulacak bir yerde durmuyor. Kamu avukatları sizden bu beklentiyi taşıyorlar, "Haklı beklentinin gereğini yapın." diyorlar. Niye koymuyorsunuz bilmiyorum. Ha, bunlar nerede var? Adalet Bakanlığının Strateji Belgesi'nde var aynı zamanda orada tanımlanmış bu şey, orada tanımlıyorsunuz, üzerinden yıllar geçiyor niye yapmıyorsunuz, niye eklemiyorsunuz buraya, bu haklı beklentiyi niye bir şekilde tatmin etmiyorsunuz? Bunların aslında Komisyonda mümkün olur mu bilmiyorum ama en azından Genel Kurulda tanımının yapılarak eklenmesi gerektiğini burada şerh ediyorum, söylüyorum: Siz yarattınız bu beklentiyi, hepimiz destekledik, hepimiz istedik, hepimiz dile getirdik, bu Meclisin görevi olduğunu düşünüyorum.
Başkasının kesesinden konuşuyorsunuz, rahat konuşuyorsunuz, baroların kesesinden rahat konuşuyorsunuz, ödenek almayalım, tamam. Biz size çok önerdik, yasa tekliflerimiz var. Avukatları rahatlatmak istiyorsanız, vergiyle ilgili düzenleme yapalım dedik. Benim dâhil bütün arkadaşlarımızın yasa teklifi var. Buraya birleştirme için getirmedim. Niye biliyor musunuz? Her toplantıya birleştirme için getirdiğim kanun teklifinin ne olduğunu bile buradaki Komisyon üyeleri bilmeden, numaraları üzerinden reddettiler. Bunu kendime hakaret saydığım için bu sefer getirmedim. Size numara üzerinden ret hakkı tanımayacağım burada, bilmediğiniz konuları reddetme hakkı tanımayacağım. Avukatları düşünüyorsanız hiç para kazanmayan bir avukattan niye vergi alıyorsunuz? Yoksulluk sınırının altına kadar bir avukattan vergi almamayı niye düşünmediniz? Niye baroların üzerinden, keseden dağıtıyorsunuz? Dağıtın da niye oradan dağıtıyorsunuz, niye baroları güçsüz hâle düşürecek işler yapıyorsunuz, değil mi? En güzeli şu değil mi? Az önce söylediğim gibi bir avukatı mesleğinde desteklemek. Mesela, bizim bu konuya ilişkin sosyal devlet tanımı adı altında hemen hemen bütün mesleklere bu tanımlar üzerinden desteklerimiz olacak. Avukat para kazanmayacak, size vergi ödeyecek, topu topu o verginin yüzde 1'i olmayacak baro aidatıyla beraber hem baroyu köstekleyeceksiniz hem de avukata kıyak yapıyoruz diye gösteri yapacaksınız burada. Ne olacak ya? 150 lira, 200 lira, 300 lira baro aidatıyla mı avukatı abat edeceksiniz, nedir bu? Hadi, gelin, beraber beş yıl boyunca avukatlara vergi muafiyeti koyalım ya da başka türlü, az önce söylediğim gibi, geliriyle entegre, bir avukat, yoksulluk sınırının altında kazanıyorsa vergi ödemesin. Bürosunun maliyetleri, şunlar bunlar, avukatlık artık öyle kolay bir meslek değil. Böyle şirinlikler falan yapmanıza gerek yok.
Noterlerle alakalı getirmiş olduğunuz düzenlemeye ilişkin de bir iki bir şey söyleyeceğim, çok uzatmayacağım. Paralel yargı olmaz, benim de kişisel kanaatim o. Noterler sınırlı tespit yapabilirler mi? Yapabilirler ama siz keşifti, bilirkişiydi, tanık dinlemeydi derseniz bu Anayasa'daki yargı yetkisi, 9'uncu maddedeki yargı yetkisi, az önce Sayın Hocamın söylediği gibi, savunma hakkı, öbür taraftan Anayasa'nın 138'inci maddesindeki hâkimler ve mahkemelerle ilgili yapılmış olan tanımlamaları görmezden gelirsiniz, bunu çıkarırsınız iptal olur yani noterlere de şirinlik yapalım, ona da yapalım, buna da yapalım. Siz şirin olun, hadi biz kötü adam olalım, biz doğruyu söyleyelim. Tarih bizi yazsın buralarda ama sizin şirinlikleriniz de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilsin gelsin. Sayın Hocam az önce söyledi, yüzde 60'a yakın, bu Anayasa Mahkemesinden ya, elinizle üyeleri atadığınız mahkemeden, elinizle üye atadığınız mahkemeden, hemen hemen bütün üyelerin sizin döneminizde atandığı bir mahkemeden yüzde 60'a yakın iptal kararı çıkmış başvurularımızın üzerinden. Yapmayın böyle şeyler, şirinlik yapmaya kalkmayın. Yani şimdi seçime gidiyoruz. Ülkede toplasanız kaç noter var ya da noterlere bu tespiti yaptırarak yargıda yükü hafifletmeyi düşünüyorsanız diğer taraftan hak arama özgürlüğü, hak aramayla ilgili teminatları göz önüne alın. Olur mu böyle bir şey ya? Yani keşif yaptıracaksınız, bilirkişi tayin ettireceksiniz, tanık dinleteceksiniz notere, o zaman mahkemeye ne gerek var? Kararı da versin bitsin kardeşim ya. Ben sınırlı bir tespit olabileceği konusunda kaygı taşımıyorum yani basit tespit hamleleri vardır ama detay bir yargılama şekline dönüştürmeye kalkarsanız az önce söylediğim gibi tanıktı, bilirkişiydi, keşifti falan filan yani biraz şüphe ederim, buradaki usul bilginizden de şüphe ederim. Yani kusuruma bakmayın, ne olursunuz bunu da bir şey olarak, sadece eleştiri olarak... Ama normal bir şey değil ya, yani normal bir şey değil ya. O zaman mahkemeye... Alternatif çözüm yolları başka bir şeydir arkadaşlar, onlarla bunları karıştırmayın. Ara bulucu birtakım işlemler yapıyor ama keşif yapıp bilirkişi dinlemiyor, tanık dinlemiyor. Yapmayın ya, biraz daha makul işlerle uğraşalım.
Özür diliyorum sevgili Başkanım. Biraz vaktinizi aldım, bu söylediklerimi genel bir eleştiri olarak söyledim. Tevazu gösterdiniz, önce dinlediniz onun için de teşekkür ediyorum. Hepimiz için güzel bir dönem olmasını arzu ediyorum. Önümüzdeki dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Türkiye'nin gerçekten refaha erişeceği, huzura erişebileceği, gelirinin arttığı, insanların dengeli ve adaletli bir hayatı yaşayabileceği bir ülke olmasını temenni ediyorum.
Saygılar sunuyorum.