| Komisyon Adı | : | (10 / 6996, 7004, 7005, 7006, 7007, 7009, 7010, 7024, 7026, 7034, 7035, 7036, 7037, 7038, 7039, 7040, 7041, 7042, 7043, 7044, 7045, 7046, 7047, 7048, 7049, 7050) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Araştırma Komisyonunun çalışma takvimine, komisyonda görevlendirilecek uzmanların belirlenmesine ve komisyona davet edileceklerin tespitine ilişkin görüşme |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 15 .03.2023 |
NECİP NASIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 6 Şubatta yaşadığımız asrın felaketinde ve bugün Adıyaman ve Şanlıurfa'da selde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Değerli Komisyon üyeleri, 6 Şubat depreminin olduğu ilk gün öğleyin ben de İzmir'den mavi bereli askerî birliklerimizle birlikte kargo uçağıyla İncirlik Havalimanı'na intikal ettik ve Sayın Vekilimin memleketi Osmaniye'ye geçtim. Osmaniye'deki çalışmalarımızı tamamladıktan sonra, daha doğrusu Osmaniye toparlandıktan sonra diğer illere de gittim; Diyarbakır, Elâzığ, Şanlıurfa'nın dışındaki bütün illere gittim ve o gittiğim illerde bir inşaat mühendisi olarak, aynı zamanda İzmir depremini yaşamış biri olarak hep gözlemledim, depremin sebepleri de neler diye baktım. Orada genelde gördüğüm, denetim eksikliği, zemin statik ve binanın zeminle olan ilişkileri, uygulama hataları ve tasarım hataları, İzmir'deki benzer sebeplerden kaynaklı çöküntüleri gördük. İzmir'den bir tek farkları vardı, İzmir'de olan deprem kendi depremi değildi. İzmir'deki deprem, bildiğiniz gibi, 17 -1 tane de geçen ay tespit edildi- 18 fay hattı olan, şehir merkezinden 13 tane hareketli fayın geçtiği ildeki kırılmalardan kaynaklı bir deprem değil. Hem ta kilometrelerce ileride Yunanistan'a bağlı Sisam adasındaki bir faydan kaynaklı bir kırılmanın zemin mekaniği yönünden İzmir Bayraklı'ya yansımasıyla hem de mühendis ve mimar odaları tarafından onaylı -ki bu çok önemli, biraz sonra ifade edeceğim stok değişimiyle ilgili önem arz ediyor- ruhsatlı 17 tane yapımızda 117 canımızı kaybettik; zeminin yapısından kaynaklı sonuç vardı yani fay hattından değil, başka bir yerde oluşan bir depremin sonuçları. Zaten onun sonuçlarını orada da gördük çünkü 500 kilometrelik bir mesafede 110 bin kilometrekare alanı etkileyen bir depremdi bu deprem.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bir şeyi hatırlatmak isterim: 2000 senesinden önce hazır beton yoktu, nervürlü demir yoktu; çimentonun evsafı farklıydı, denetim farklıydı ve orada gördüğüm, yine en önemli etkenlerden biri yanık betonlardı. 2000 öncesi yapılarda kullanılan traslı çimento ki suyla karşılaştığında hidratasyonu aşırı tepki veren ve sulanmamasından kaynaklı betonların un ufak olmasıydı.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Cezayir'den gelen...
NECİP NASIR (İzmir) - Her taraftan gelen... Çünkü 2000 öncesi KPÇ'yi, çimentonun evsafını bilen doğru dürüst mühendis de yoktu; hangisi ucuzsa o gönderilirdi. Tabii ki orada o dönemki yapım hataları da vardı. Yalnız bu Komisyonda bir şeyin de ifade edilmesi gerektiğini düşünüyorum: Değerli milletvekilleri, 2000 öncesinde, 1975 Deprem Yönetmeliği'nde düzensizlik hesapları yoktu. Düzensizlik hesabı nedir? Bu katlı binalarda, alt katı dükkân olan binaların altındaki o boşluklar -mühendislikte "yumuşak kat" diye ifade ettiğimiz- hesaplanırken tuğlalı taşıyıcı olmamasına rağmen binanın depreme karşı davranışlarında farklı kütleden dolayı ağırlık göstererek altında dükkân olan binaların... Ki İzmir depreminde de en büyük hatalardan biri de oydu ve yıkılan binaların hepsinin altında dükkân vardı ve yine, çoğunlukla orada bilimsel olarak gördüğüm bir mühendislik hatası vardı.
Bugüne kadar kimsenin ifade etmediği başka bir şeyi daha bir inşaat mühendisi olarak ifade etmek istiyorum: 1975 Yönetmeliği'nde yani 2000 tarihinden önceki döneme kadar yapılan statik hesaplarda "güçlü kiriş, zayıf kolon" yöntemiyle hesapları yapılırdı; kirişi güçlü, gövde sağlam, ayaklar zayıf. Şimdi, bütün bunların ışığında demin ifade ettiğim bütün bileşenler bir araya geldiğinde, İzmir'in de Adıyaman'ın da zemininden dolayı, zemin etüdünün olmamasından dolayı, malzemelerin evsafından, tasarım hatalarından kaynaklı sorun belliydi, hastalık belliydi.
Peki, bugün gelinen durumdan da kısaca söz ederek esas konuya geçeceğim. Denetim yasasında 2000'den sonra -2001 yılında kuruldu biliyorsunuz- muazzam gelişmeler oldu; ilk başta hatalar oldu, müteahhit ile denetim firmalarının anlaşmaları söz konusu oldu. En son gelinen durum itibarıyla havuz sistemi yapıldı. Dün Bakanım da ifade etti; yine, aksaklıklar tespit edildi uzak mesafelerde küçük işlerin olmasından kaynaklı; bu en son dönemdeki -bizzat İzmir'de sorunu aktarılan biri olarak Banu Hanım buraya geldiğinde daha iyi ifade eder- o da "büyük iş yanında küçük iş" diye tasniflerle denetim sistemi düzenlemeye alındı.
Yine, müteahhitlik sistemiyle ilgili gelinen noktada -bu yasama döneminde oluşturuldu- artık her önüne gelenin -vekilimin de ifade ettiği gibi- müteahhit olamayacağı bir müteahhitliğin sınıflandırılması sistemi getirildi. Bununla da ilgili, zannediyorum, buraya Mesleki Hizmetler Genel Müdürü geldiğinde ifade eder; bundan sonra artık her önüne gelen müteahhit olamıyor.
Yine, TÜBİTAK'la yapılan betonla ilgili başarılı bir çalışmadan sonra betonun içerisine, beton numunelerine çip konuluyor ve bu çiple betonun evsafı direkt Bakanlığın sistemine giriyor. Ama aksaklıklar, istismarlar var mı? Var. Mesela, çok ilginç bir istismar geldi, hatta bunu bizzat Yapı Denetçileri Derneği Başkanı aktardı, genel müdürümüze aktaracağım; bir yolunu bularak bu bilimsel çalışmayı da baypas edip bürosunda oturup çiple yine istismar edenler var, bunlar da gideriliyor yani denetimde de ve betonda da kontrol mekanizması oluşturuldu.
Yine, sertifika sistemi getirildi, uzun zamandır sertifikasyonla ilgili... Demircinin, kalıpçının, ustanın ustalık belgesi ve sertifikasyonu oluşturuldu, bununla ilgili çalışmalar yapıldı ama tabii, takdir edersiniz ki çok hızlı bir şekilde hayata geçirilmesi mümkün değil. Piyasanın ve ekonominin dinamikleri var, o dinamikler içerisinde yavaş yavaş bu sistem de oturtulacak diye düşünüyorum. 2018 Deprem Yönetmeliği çıktı ve yüksek yapılarda da tasarım gözetmenliği getirildi. Bir mühendis olarak 2019'da devreye giren yönetmelikle Deprem Yönetmeliği'mizi dört dörtlük diye ifade edebilirim. Aynı şekilde, tasarım gözetmenliğinin gelmesinin iyi bir şey olduğunu ama sistemin de daha oturtulması gerektiğini, üç beş tane hocanın -ki bizzat kendim sahada şahidim- bunu daha geniş tabana, daha akademik geniş kadrolara yayarak daha da iyi bir noktaya getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Şunu özellikle ifade edeyim: Bütün bu bileşenlerin yanında sadece -geçmişteki STK Başkanlığım vesilesiyle de özellikle ifade etmek boynumun borcudur- müteahhitlik mesleğinin disiplinize edilmesi, kontrol altına alınmasıyla ilgili yıllardır mücadele eden biri olarak şu anda bizim sadece bu bileşenleri farklı tutarak bir sektör temsilcilerini -geçenlerde alt komisyonda Gökan bey de ifade etti- müteahhit ve mühendislerimizi direkt topun ağzına getirmenin doğru olmadığını, tam tersine şu anda hem mühendislik hem müteahhitlik anlamında dünyada Çin'den sonra ekonomik olarak ve diğer anlamda da en iyi teknik kadrolarına sahip olduğumuzu ve müteahhitlik mesleğine sahip vatandaşlarımızın, sektör temsilcilerinin olduğunu ifade etmek istiyorum.
Değerli Komisyon üyeleri, Sayın Recep Uncuoğlu'nun, Gökan Bey'in, Yusuf ağabeyin de burada bulunduğu Deprem Araştırma Komisyonu, İzmir depreminden sonra güzel bir çalışma yaptı. 2021 Temmuz ayında çıkan bu çalışma, ülkemizin beka sorunu olan deprem hastalığını teşhis etmiş bana göre, tedavi yöntemleriyle de ilgili çok değerli bir sonuç raporu hazırlamıştı.
6 Şubatta yaşadığımız, bilim insanlarının dahi senaryolarında öngörmedikleri asrın felaketi bizlere öncelikli olarak şehirlerdeki depreme dayanıksız mesken konutunun stokunun dönüştürülmesi gerektiğini bir kez daha acı bir şekilde hatırlatmıştır. Bunun için, bu Komisyonda -bütün hastalıkları ve şifaları ifade edilen bu Komisyon raporunun, daha önceki Komisyon Raporu da göz önünde bulundurularak- depreme karşı dirençli kentler ve Türkiye'deki deprem stokunun dönüştürülmesi için bu Komisyondan çıkacak kararlarla -ki Cumhurbaşkanımız bugün de ifade etti, depremden sonra da ifade etmişti- çok hızlı bir şekilde artık deprem riskine karşı kentlerin ve yapıların stoklarının dönüşümüyle ilgili çalışmalar yapılacaktır. Buradan çıkacak sonuçlar, eksikliklerin tespit edilmesi büyük bir rehber olacaktır diye düşünüyorum çünkü nüfusumuzun yüzde 71'i, topraklarımızın yüzde 65'i deprem riski altındadır. Bunun için, kentlerde deprem riski altındaki alanların dönüşümü, sel ve heyelan riski altındaki alanların dönüşümü, tarihî kent merkezlerinin ve meydanların dönüşümü, sanayi alanlarının taşınması ve dönüşümü çok hızlı bir şekilde sağlanmalıdır.
Yalnız bu Komisyonun dikkatini bir şeye daha çekmek istiyorum: Kimi zaman mekânın ekonomik, toplumsal, çevresel kalitesini arttıran bu dönüşümler kimi zaman da tam tersine çökme ve bozulmalara yol açmaktadır dünyadaki dönüşümleri değerlendirdiğinizde. Onun için, Değerli Komisyon üyeleri, sosyal bir proje olması gerçeğiyle de kentsel dönüşümü bizlerin iyi anlamasının, ona göre önerilerimizi yapmamızın doğru olacağına inanıyorum.
Ben sizlerin değerli zamanını pek fazla almadan hem STK Başkanlığım döneminde 2012'den beri... İzmir'de deprem gerçeğini çok iyi bilen, 2012'den beri mücadele eden, 17 fay hattının 13'ünün kent merkezinden geçtiği, yapı stokunun yüzde 80 dönüşüme muhtaç olduğu, her an bir depremde Antakya ve diğer illerden çok daha kötü sonuçların doğacağı, 7 emsal alanların olduğu ki Deprem Araştırma Komisyonundan gelen üyelerimiz İzmir'in yapı stokunu gördüler... 2012'den beri dönüşümü için mücadele ettim ve bu mücadelemde hep şunlarla karşılaştım: Hem STK Başkanı olarak mücadele ettim -yüzlerce, onlarca toplantı yapıldı, sunumlar yapıldı, çalışmalar yapıldı- hem milletvekili olarak mücadele ettim; maalesef 6306 sayılı Yasa'yla İzmir'de bir tane dönüşüm yaptıramadık. Bu mücadele içinde hep şunlara şahit oldum: Kentsel Dönüşüm Yasası çıktığından itibaren sürekli olarak siyasetüstü olması gereken bu konu farklı siyasi saiklerle, özellikle yerel yönetimler, sosyal bir projesi olması nedeniyle, kendilerine oy kaybettirir ve başlarına iş açar diye bir türlü işin içine girmediler. İzmir'de dernekler kuruldu "faşist yasa" denildi "rantsal dönüşüm" denildi ve ben İzmir'de yaşadığım için hep İzmir özelinden, üzerinden gideceğim; İzmir'de toplumda öyle bir algı oluşturuldu ki vatandaş kentsel dönüşüme karşı geldi. Hiç unutmuyorum, yine bu tarzda, Karabağlar'da, ifade ettiğimiz bu kentsel dönüşümle ilgili yeni planlar yapılıyordu; planların bir an önce yapılması için görüştüğüm Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürüne orada ya, bunu artık sonuçlandıralım demiştim. Ya, aynı benzer durum Hatay'ın Emek, Aksaray Mahallelerinde var. "Bastıra bastıra ancak yüzde 5'ini dönüştürdüm." dediler ve bu depremde şunu gördük ki biz: Aksaray, Emek Mahallelerinde sadece dönüşüm olan binalar kalmış, geri kalanlar "künfeyekûn" olmuş, yıkılmıştı. Aynı şeyin İzmir'in genelinde de olacağını düşünerek hep bunları gördüğümden dolayı bu yapılanlar, bugüne kadar oluşanlar, bu deprem, İzmir depremi ve daha sonra yaşadığımız bu acı tecrübeler, toplumda da bu işin bugüne kadar olan algılarını bitirdiğini, toplumun da buna hazır olduğunu gördüğümü ifade etmek istiyorum. Ancak demin önemle bir şeyin üzerine değinmeye çalıştım: Sosyal proje olması nedeniyle de bu dönüşümün çok iyi algılanması gerekiyor.
Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, zaman almamak kaydıyla, kayıtlara geçmesi için bu çalışmalarımdan dünyada kentsel bir global bakışla ilgili çalışmamı Komisyon üyelerimize ben yazılı olarak vereyim, kayıtlara geçsin. Diğer konuşmalarımda ise...
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Daha önceki, dünkü konuşmaları da kayıtlara geçireceğiz, yazılı olarak vereceğiz.
NECİP NASIR (İzmir) - Başlangıç olarak bunu değerli Komisyon üyelerimize verelim, ben konuşmalarımda diğer şeye devam edeceğim. Kentsel dönüşümün...
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, arkadaşlar, bakın, buradaki uzmanlar "Bunu bu şekilde sununca tutanağa geçmiyor." diyor yani kusura bakmasın, tutanağa geçmesi gerekir. Şöyle ki: Netice olarak yazılıyor, hepimiz alıyoruz, tutanakçılara da teslim ederiz, burada da tutanağa geçmesi için karar alırız.
NECİP NASIR (İzmir) - Zaman almayalım diye, on beş dakikada 3 sayfayı okuyacağım ben.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Zamanı sınırlamadık ki.
NECİP NASIR (İzmir) - Ben sadece önemine binaen...Hani tutanaklara geçmesi...
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Kusura bakmayın, şimdi burada bir rapor veriliyor; bütün herkese dağıtırız, elektronik ortamda da veririz. Zaman almamak için bunun bu şekilde, yazılı şekilde tutanaklara geçmesi kararını alırız, biter.
NECİP NASIR (İzmir) - Bu benimki rapor değil, sadece bilgilendirme, global bir bakış kentsel dönüşüme. Komisyon üyelerinin...
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şöyle yapalım mı? Elektronik ortamda WhatsApp grubumuz kuruldu, oradan da iletebilirsiniz.
NECİP NASIR (İzmir) - Onu ileteyim memnuniyetle Sayın Bakanım.
Konuşmama devam ediyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye'de kentler, aşırı nüfus yığılmaları, afet tehlike ve riskleri, yanlış yer seçimi kararları gibi çeşitli nedenlerden kaynaklanan sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunların her biri, ülkemiz için kentsel dönüşüm yenileme ihtiyacını doğuran faktörlerdir. Olağan dışı kent yenileme nedenlerini ise depremler başta olmak üzere afetler ve afet riskleri oluşturmaktadır; bunu ifade edeceğim. Sahada tespit ettiğim önerilerimi ve daha sonra sorunlar, öneriler ve finansmanla ilgili önerilerimi de ifade ederek konuyu, konuşmamı bitireceğim.
Türkiye'de kentleşme ve planlama, kent yenileme kavramı 1970'li yıllarda ele alınmaya başlanmış. Planlamada bir uygulama aracı kullanılmaya başlanması ise 1980'li yıllarda ancak mümkün olmuştur. 1980 sonrasında kentler, çevrelerine eklenen yeni oluşumlarla gecekondu alanları, sanayi bölgeleri, devlet kurumları, üniversite kampüsleri ve bunun gibi büyümeye devam etmiş, özellikle göç ve yasa dışı yapılanma nedeniyle kentsel dönüşüm ihtiyacı giderek daha belirgin bir hâle gelmiştir. Ülkemizde göç, en küçük yerleşim biriminden doğrudan büyük kentlere yerleşmek şeklinde gerçekleşmektedir. Göçün beraberinde getirdiği konut sorunu, ekonomik sorunlar, sosyokültürel sorunlar, sosyal gerilimler ve çatışmalar sonucunda kentsel çöküntü alanları ortaya çıkmıştır. Başta kent merkezleri olmak üzere kentlerin bütünü, denetimsiz bu göçün fiziki mekânı üzerindeki yansımalarına maruz kalmaktadır. 1927 yılında yapılan nüfus sayımına göre yüzde 24 kentlerde yaşarken 2000 yılı nüfus sayımlarına göre bu oran yaklaşık yüzde 65'e çıkmıştır. Barınma gereksiniminin kısa dönemde çözümlenmesi amacıyla ortaya çıkan sağlıksız ve yasa dışı konutlar, altyapı sorunları, tahrip edilen kültür mirası, düşük fiziksel standartlar, sağlık ve beslenme koşullarındaki yetersizlikler bir araya gelerek kentsel yoksunluğun ve dönüşüm ihtiyacının temellerini oluşturmaktadır. Özellikle yoğun göç alan büyük kentlerimizde en üst düzeylere ulaşan plansızlık, finans istismarları, sağlıksız kent dokularının hızla artmasına neden olmuştur. 1985 yılında çıkan 3194 sayılı İmar Kanunu ve sürekli çıkan yönetmeliklerle yapılan değişiklikler, kanunun yetersizliği, depremlerle yaşanan acılar, deprem kuşağı olan ülkemizde dönüşümle ilgili bir kanun gerektirmekteydi. 2005 yılında 5393 sayılı Yasa'nın 73'üncü maddesiyle belediyeler bu konuda yetkilendirilmişse de yüzde 100 mutabakatın gerektiği, finansal desteğin olmadığı bu yasal düzenlemeyle önemli bir sosyal proje olan kentsel dönüşümün istenilen hızda uygulanması mümkün olmamıştır. Depremlerin yarattığı talepten dolayı siyasi risk almak istemeyen yerel yönetimler bu yasal düzenlemeyle günü kurtarmaya çalışmışlardır. 2012 yılında afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde fen ve sanat norm standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek üzere 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun çıkmıştır. Bu kanunla amaçlanan temel noktanın göz ardı edilmemesi önemlidir. Bu önemli nokta, deprem sonrası yaşanan trajedilerin tekrar yaşanmaması, Türkiye'nin bir daha deprem acılarıyla sarsılmamasıdır.
Değerli milletvekilleri, bu yasayla sekonder kazanç olarak kimliksizleşen kentlerin restorasyonunun sağlanması ve yeniden kimlik kazanması fırsatı ayrıca değerlendirilmelidir. Ülkemizde yerleşim alanlarının önemli bir bölümünün doğal afet riski altında olduğu, şehirlerimizin deprem gerçeğiyle karşı karşıya olduğu ve bir an önce gerekli tedbirlerin alınması gerektiği ortadadır.
Son olarak Elâzığ'da, İzmir'de ve Kahramanmaraş'ta yaşadığımız acı tecrübe bir kez daha şehirlerimizin yapı stokunun bir an önce depreme dayanıklı bir şekilde yenilenmesi gerçeğini gün yüzüne çıkarmıştır. Afet risklerine hazırlık kapsamında kentsel dönüşümü gerçekleştirmek amacıyla riskli binaların yıkılıp yeniden yapılmasının teşvik edilmesi, imar planlama çalışmalarının da bu kapsamda uygulanabilir şekilde planlama kriterleri esas alınarak düzenleyici işlemler tesis edilmesi gerekmektedir. Ülkemizde yapı stokunun dönüşümünde bütün aktörler; merkezi yönetim, yerel yönetim, vatandaş ve özel sektörün dinamikleriyle birlikte hareket etmeli ancak bununla bu dönüşüm hızlı bir şekilde sağlanabilir. Bütün paydaşları güçlendirecek düzenlemeler yapmamız gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, biraz önce de ifade ettiğim gibi, bugüne kadar bu 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası'nın yapılmasıyla ilgili sahada tespit ettiğim sorunlarla ilgili önerilerimi ve daha sonra da sorun ve önerilerimi arz edeceğim. En başta, özellikle Sayın Milletvekilimizin de daha önceki Deprem Komisyonunda özellikle üzerinde durduğu fay yasası çıkarılmalıdır, fayın anayasası belli olmalıdır, yerleri belli olmalıdır, her nokta belli olmalıdır. Öncelikle, değerli milletvekilleri, kentlerimizde güncel deprem master planı, kent jeoloji çalışması, mikrobölgeleme çalışmaları, yer bilgi sistemi, tsunami tehlikesi çalışması, deprem hasar analizleri, afet riski gösterge sistemi çalışması megaist, erken uyarı ve acil müdahale sistemi, heyelan tehlikesi çalışması, geçici toplanma ve barınma alanı ihtiyaç analizi ve kentsel dönüşüm stratejik planı çalışmalarının eksik olduğu illerde en kısa zamanda yapılması için gerekli denetleyici ve düzenleyici önlemler alınmalıdır.
Yaptığım çalışmalarda İzmir depreminden dört ay önce Mecliste de bunu çıkıp beş dakikalık konuşmada ifade etmiştim; orada, o dönem yaptığım çalışmalarda fay yasasının dışındaki bütün bu saydığım diğer olguların İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapıldığını öğrenmiştim ve orada İstanbul ile İzmir kıyaslamıştım; İzmir'de bunların bir tanesinin dahi yapılmadığını ifade etmiştim. Hatta orada ya Gökan Bey'di ya da bizim AK PARTİ milletvekillerimizden biriydi, itiraz etti, ben demiştim ki: Eyvallah, İstanbul çok önemli, herkes Marmara depremine konuşuyor. Hâlbuki İstanbul 1997'ye kadar ikinci derece deprem bölgesiydi, ondan sonra birinciye alındı, Marmara Denizi'ndeki fay hattı tespit edilince önemsendi; doğrudur. Benim vurgulamak istediğim başka bir şeydi; Allah muhafaza, İstanbul ekonomik olarak Türkiye'yi besler bir deprem olduğunda ama İzmir'in durumu çok daha kötü, onu vurgulamak istemiştim çünkü kentin merkezinden geçen 13 tane fay hattı var. Değerli milletvekilleri, burada onu da ifade edeyim: 1998 yılında dünyada Birleşmiş Milletler tarafından 9 vilayet deprem risklerinin araştırılmasıyla ilgili "RADIUS Projesi" adı altında bir proje yapılmıştır. Türkiye'de de İzmir seçilmiştir. İzmir'de seçilen 1998... Zaten benim bir mühendis olarak orada, İzmir'de çoluğuyla çocuğuyla yaşayan, hem malzemenin davranışını bilmem hem depremin sonuçları bilmem nedeniyle ve esas etkileyen, STK başkanı olarak, milletvekili olarak da sürekli üzerinde durmamdaki tetikleyen sebep o RADIUS Projesi'nin sonuçlarında çıkan sonuçlardır. Orada, ta o zaman İzmir'in nüfusu 3 milyon 200 binken sadece 30 ilçesi olan İzmir'de, 11 merkez ilçede 20 bin kişinin öleceği, 1,5 milyon kişinin açıkta kalacağıydı; feveran ettiren bize oydu, hep ondan dolayı ve İzmir'de bu çalışmalar yoktu. Bu İzmir depreminden sonra gördük ki sadece mikrobölgeleme çalışması başlatıldı; o da Bornova'da küçük bir bölümde, bu değil.
Değerli milletvekilleri, bana göre bu başlıkların bütün vilayetlerde, hangisinde eksikse, bunların zorunlu bir şekilde sorumluları kimse o sorumlulara yaptırılması önemlidir ki bundan sonraki aşamaları ve tasarımları etkilemesin.
Yine, değerli milletvekilleri, 6306 sayılı Yasa ile 5393 sayılı Belediye Yasası'nın 73'üncü maddesi birleştirilmeli; bir tek kentsel dönüşüm yasası olmalıdır ve burada da idarelerin elini güçlendirecek hukuki, yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bunu niye istiyorum? Hani, yaşadığım için istiyorum. Hani "faşist yasa, rantsal dönüşüm, şu, bu" denildi, İzmir'de bir tane kentsel dönüşüm yapılmadı o yapı stoku içerisinde. Belediyelerin 2005 yılında çıkan bu yasayla aldıkları yetkiyle kamuoyunda oluşan taleplerle vatandaş kentsel dönüşüm istediğinde "Tamam, ben yapıyorum." deyip 2 maddelik bu kadar önemli bir konuda Belediyeler Yasası'yla finansal olarak veya oradaki yetkilerle çözülmesi mümkün değil. Ne yaptı? Siyasi saiklerle bunu risk gören belediyeler zamana yaydı ve 2005 yılından bugüne kadar İzmir'de 900 tane, onun da ne şekilde yapıldığını biz biliyoruz...
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Ya, Kahramanmaraş Belediyesinden bahset ya, Gaziantep'ten bahset.
NECİP NASIR (İzmir) - Ben İzmir...
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Hep İzmir, hep İzmir...
NECİP NASIR (İzmir) - Ama şöyle: Ben Maraş'ı bilmiyorum ki Gökan Bey, senle beraber... İzmir'i niye örnek veriyorum?
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Kentsel dönüşüm tek başına yerel yönetimlerle olmaz.
NECİP NASIR (İzmir) - Onu da arz edeceğim. Sayın Vekilim, niye örnek veriyorum?
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - İzmir Belediyesi suçlanıyor gibi bir durum var da onun için söylüyorum.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Gerçekten çok büyük tecrübesi var.
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Ben biliyorum, saygı duyduğum bir...
NECİP NASIR (İzmir) - Sayın Vekilim, lütfen, değerli milletvekilleri, sizlerle Bayındırlık Komisyonunda da birlikteyiz. Burada siyasi bir gayeyle bunu söylemiyorum, sırf örneklemek için. Bizim belediyelerimiz olan diğer illerde de vardır, onları bilmiyorum. Ben hastalığın teşhisi, çözüm, öneri... Ne diyorum? Arkadaş, diğer bütün illerde ne varsa zorunlu olarak kanun çıkaralım, diyelim ki üç ay içinde bunu tamamlayacaksın. Gidip yine bir ay bir Bornova'da, bir bölgede değil, İzmir'in her tarafını... Çünkü inşaatlar devam ediyor, yapıları devam ediyor, hayat durmuyor ve bu yasayı bizim birleştirip bu yeisten... Maraş'taysa, bilmiyorum, bize ait hangi belediye de aynı düşüncedeyse onun da engellenmesi lazım yani bu yasayı birleştirip tek bir kentsel dönüşüm yasasıyla -biraz sonra eksiklerini ifade edeceğim- yerel yönetimlerin de katılması gereken konularda ellerini güçlendirerek bunları harekete geçirmemiz lazım. İllerin bölgesiyle ilgili bütüncül master planlarının yapılması için kanuni düzenlemeler yapılmalı ve bu çalışmalarla ilgili bir ya da iki yıl gibi süreler bırakılmalı; süre sonunda alt ve üst ölçekleri planlı, uyumlu olmayan iller için yetki Bakanlığa verilmeli, Bakanlık bu planların yapılmasını ihale etmeli ve o ihale ettiği bedeli de belediye paylarından kesmeli. Şimdi ben diyeceğim, Gökan Bey "Yine İzmir'den örnek veriyorsun." diyecek. Ya, ben İzmir Milletvekiliyim, İzmir'in dinamiklerini bildiğim için... İzmir'in şu anda merkezinde hâlâ 5.000'lik planları olmayan ilçelerimiz var; plan yapmaya ve planlar alt ve üst ölçekli planlara uyumlu olmadığı için yapılan revizyon planlarını da -ki 2012'de çıkan kanunla alt ve üst ölçekli planlar uyumlu olmadığı için Anayasa'ya göre, kanuna göre kaçak olduğundan- mühendis mimar odaları mahkemeye veriyor ve o plan sürekli bozuluyor. Kentin gelişimini engellediği gibi, kentte bir yapılanmanın da önünü engellemiş oluyor. Bu yasama döneminde bana göre devrim niteliğinde düzenlemeler yapıldı. Bunlardan biri de parsel bazında plan tadilatlarını hep beraber yasakladık. Yine, değer artış kazancını getirdik. Hepimiz biliyoruz, bu deprem acılarını yaşayarak samimi şekilde de itiraf etmeliyiz ki belediyeler bugüne kadar revizyon planlarıyla hep çorbalarına bakarak bunu kendi meclis üyeleriyle, siyasi saiklerle kullanmış, hangi parti olursa olsun... Bunun önü bir nebze kesildi ve bir ülkenin master planlarının bölgesiyle bütüncül yapılmamasını da bugüne kadar anlayabilmek de mümkün değil. Biz yıllarca AVM yasalarını piyasanın dinamikleri nedeniyle engelleyemedik; hâlbuki sen anayasal olarak master planı yapsan, sanayi alanını belirlesen, konut alanını belirlesen, anayasası olsa hiç kimse gelip plan değişikliği de istemez. Sadece çöküntü alanlarında bizim çıkardığımız kanunla değer artışını da devlete vererek çözer. Onun için diyorum ki: Ben bir örnek vereceğim...
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Bugüne kadar değer artış vergisini ödeyen daha bir kişi yok.
NECİP NASIR (İzmir) - Plan yapılmamışsa ondandır, bilmiyorum, onu araştıralım.
Bir örnek vereyim: İzmir Kiraz Belediyesi yedi yıldır 1/5.000'liğinin onaylanmasını istiyor ve Büyükşehir Belediyesinde takılmış; ben de beş yıldır milletvekili olduğum hâlde... Araştırın ve bunun yapılması için çaba gösterin. En son Bakanlıkla görüştüm, yazı yazılıyor, gelen cevap şu: Kurumlardan görüşler bekleniyor. Olumsuz cevap verse Bakanlığa getireceğiz, onaylattıracağız. Ne oluyor? Kiraz ilçesi kitleniyor; plan yapılmadığı için üretim olmuyor, ekonomi olmuyor, bir şey olmuyor, kitleniyor. Onun için şehirlerin anayasasının yazılması lazım; alt, üst ölçekli planların birbiriyle uyumlu hâle getirilmesi için yaptırım getirilmeli. Plansız, düzenlemelerin olmadığı hiçbir hayat düşünülemez.
Yine, değerli milletvekilleri, kentlerimizin yapılaştığı dönemde yürürlükte olan o günkü imar planına ve imar mevduatına uygun bir şekilde ruhsat alarak yapılaşmış genelde çok katlı yapı stokuna sahiptir. Dönüşüm öncelikle nüfus yoğunluğunun olduğu kent merkezlerinde yapılmalıdır. Kent merkezinde bulunan yapıların büyük bölümü, son Deprem Yönetmeliği'ne göre, uygun olmayan zemin yapısı, fay hatları göz önünde bulundurmadan inşa edilmiş, tasarım hataları olan, uygulama ve malzeme standartları açısından deprem riskine karşı dayanıksız yapılardan oluşmaktadır. Güncel imar mevzuatı nedeniyle, 1985 yılında çıkan 3194 sayılı İmar Kanunu'nda bugüne kadar yapılan değişiklikler nedeniyle, bu binaların yıkılması hâlinde inşaat emsal alanlarının azalmasından dolayı dönüşüm gerçekleşmemektedir. Afet risklerine hazırlık kapsamında kentsel dönüşümü gerçekleştirmek amacıyla 6306 sayılı Kanun'a göre riskli olarak tespit edilmiş olan yapılar 1975 Yönetmeliği'ne tabi 3194 sayılı İmar Kanunu ve ilgili yönetmeliklere uygun olarak ruhsat ve/veya yapı kullanma izin belgesi almış olan yapıların dönüşmesi öncelikli olarak sağlanmalıdır. 6306 sayılı Kanun, ilçe belediye başkanlarına ilçelerini tarihî dokusuyla, sosyal yapısıyla ve kent kimliğini ortaya çıkaracak şekilde bölgesiyle bütüncül planları hazırlayarak çok hızlı şekilde dönüşümü başlatabilecek fırsatlar sunmaktadır. İlgili belediyelerin dönüşüm yapılacak yapılar için yürürlükteki imar planı kararlarına uyulması kaydıyla, uygulamaya esas ve özel hükümler çerçevesinde mevcut yapının inşaat alanını koruyan teşvik edici uygulama planları yapabileceği kanuni düzenlemeler getirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, yine İzmir'den örnek vereceğim; bu depremden sonra az hasarlı veya hasarsız olup ancak güvenli bulmayan vatandaş evini yıkmaya, yenilemeye kalkıyor ama yapıldığı imar koşulları nedeniyle daha sonradan çıkan 3194 sayılı Kanun ve Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği ile Asansör Yönetmeliği, Yangın Yönetmeliği gibi nedenlerden dolayı emsal kayıpları yaşamaktalar. Bunun için burada bir düzenleme yapılması gerekiyor.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - İlçelerde geçti o, düzeldi.
NECİP NASIR (İzmir) - İstanbul'da mı?
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - İlçe belediyelerinden geçti o.
NECİP NASIR (İzmir) - Geçti mi?
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Evet.
NECİP NASIR (İzmir) - Bilmiyorum. Bunu...
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Nerede? İzmir'de mi?
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - İstanbul Büyükşehirden de geçti, 39 ilçenin bütününden de geçti.
NECİP NASIR (İzmir) - İzmir'de şöyle bir şey yapıldı, onu da ifade edeyim: Vatandaşlara 0,20-0,30 civarında bir emsal artışı verilerek... Bu, genele değil de sadece depreme maruz kalmış orta hasarlı binalarla ilgili verildi. Ancak biz başta da ifade etmiştik, bunu da açıkça ifade edeyim çünkü plan notlarıyla plan tadilatı değişikliğinin olmayacağı kanun hükmündedir. İzmir Büyükşehir Belediyesinin İmar Yönetmeliği'nin altında da yazardı. Çok hızlı olsun diye ya da vatandaş faydalansın diye böyle bir lejant notuyla değişime gitti ama mahkeme iptal etti. Onun için burada bu emsal kayıplarının önlenmesiyle ilgili de bir düzenleme yapılması gerekir. Bu, Komisyonda tartışılır. Ne olabilir? Yangın Yönetmeliği ve Asansör Yönetmeliği ve buna benzer değişen yönetmeliklerden mütevellit yansıyan oranda bir emsal artışı verilebilir ya da başka bir düzenleme mi yapılabilir; bu, Komisyonda tartışılabilir.
Yine, değerli milletvekilleri, planlar, mikro bölgeleme çalışmaları ve fay hatları göz önünde bulundurularak yapılmalı ve ada bazında düzenlemeler teşvik edilmeli. Ada bazlı dönüşümlerde de üçte 2 çoğunlukla dönüşüm sağlanmalıdır.
Yerel yönetimler tarafından kentsel dönüşüm alanı ilan edilen alanlarda ada bazında düzenlemelerde özel sektör de rol almalıdır. Şöyle ki 73'üncü madde veya 6306 sayılı Yasa'yla belediyeler yetki aldıklarında büyük bir alanı kentsel dönüşüm alanı olarak alıyorlar. Ancak oraya diyelim ki ada bazında bir müteahhit anlaşmaya gittiğinde bu, kentsel dönüşüm alanı içerisinde olduğu için, belediyelerin kendisi de başlamadığı hâlde, özel sektörün dinamiklerine de o ada bazında dönüşüm içerisinde bir bütün olduğu ifade edilerek yer verilmiyor. Burada şu yapılabilir: Doğrudur, zaten müteahhitler kentsel dönüşümle ilgili sözleşmelerini belediyelerin kontrolü altında mal sahipleriyle -o, 6306 sayılı Yasa'yla getirildi, o da bizlerin yasama döneminde çıktı- yapabiliyor, bu serbest bırakılabilir; o düzenlemeyi yapmamız gerekir.
Dönüşümün teşvik edilmesi için yeni bir finansman modeli oluşturulmalı, hak sahiplerine cazip kredi verilmesiyle Bakanlığa kaynak sağlanmasında yeni finansal enstrümanlar oluşturmalıdır.
Dönüşüm yapılacak binalarda muafiyetlerin genişletilmesini ifade edeceğim. Kaba inşaat malzemelerinde, demir, çimento,, beton tuğla, nakliye ve izolasyon malzemelerinde KDV'nin yüzde 8'e getirilmesinin bu işte, dönüşümde oyuna girecek olan özel sektörün öz sermayesini destekleyici bir unsur olacaktır ve olayı hızlandıracaktır.
Yine, kent çöküntü bölgelerinde bulunan kamuya ait alanlar TOKİ tarafından rezerv alan olarak kullanılmalı ve TOKİ sosyal projeleriyle birlikte çöküntü alanlarında da dönüşümde rol oynamalıdır. Son yapılan düzenlemelerle mali, teknik ve mesleki yeterlilikle ilgili müteahhitler sınıflandırılmış, kentsel dönüşüm yapım işini üstlenen yapı müteahhitleri belediyenin kontrolü altına alınmıştır. Dönüşümde en önemli aktör olan müteahhitlik sektörünün disiplinize edilmesi, sektörün temsilcilerinin sicillerinin tutulması ve üyelerinin müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlerine uygun olarak gelişmesini sağlamak, mensuplarının birbirleriyle ve halkla olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplinini ahlak ve tesanüdünü korumak amacıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yasası çerçevesinde müteahhitler odasının kurulmasıyla ilgili yasal düzenleme yapılmalıdır. Bugün, binlerce oda var ama Türkiye'nin bu gayrisafi millî hasılasına devasa, büyük katkısı olan, kriz zamanlarında bile yurt dışında bu ülkeye büyük katma değer getiren -sadece gönüllülük esasıyla kurmuş dernekler dışında- ekonomiye, istihdama katkı koyan böyle bir yapının bir odası olmadığı da ayrıca düşünülmelidir. Bunun hayata geçirilmesi gerekir.
Burada bir anekdotu da siz Değerli Komisyon üyeleriyle paylaşmak istiyorum. Sayın Mustafa Demir Bakanımız Bayındırlık Bakanıyken bir toplantıya katılmıştım, bir çalışmaları vardı, yine bu müteahhitlerin sınıflandırılmasına benzer altyapısı olan bir çalışmaydı. Yine, müteahhitliğin bu tarzda örgütlü bir yapıya kavuşmasıyla, getirilecek olan sertifikasyon sistemiyle elektrikçisi, kalıpçısı, demircisi, betoncusu, bütün alt taşeronlarının sistemde olacağı, herhangi bir yerde bir şikâyet vuzuh bulduğunda bu şikâyetin o sisteme düşeceği ve o şikâyet neticesinde Türkiye dâhilinde özel veya kamuda hiçbir iş alamayacağı, sorunun giderilmesine kadar bir sistemin düzenlenmesi düşünülmüştü. Bu odanın kurulmasının, sicillerin tutulması ve disiplinize edilmesi anlamında da önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.
Yine, biraz önce sayın milletvekilim de ifade etti, ilgili idarelerce kırsal alanda bulunan yapıların cazip hâle getirilmesi ve dönüşümü için finansal desteğin yanı sıra, bölgenin dokusuna uygun proje tipleri geliştirilerek ücretsiz olarak vatandaşa verilmeli ve kırsalda da dönüşüm seferberliği başlatılarak cazip krediyle desteklenmelidir.
Diğer bir konu, DASK katılımcılığının artırılması, DASK'ın yeniden düzenlenmesi ve DASK dışı afet sigortacılığının teşviki sağlanmalıdır. Gerçekten de biz İzmir'de bunu gördük, Elâzığ da görmüştür. Burada da şimdi sorunlar başlayacaktır. DASK'ın sisteminde eksiklikler vardır, zaten sonuç raporumuzda da onlar tespit edilmişti ama görüyoruz ki DASK'taki o sorunlar hâlâ devam ediyor. Onun geliştirilmesi ve afet sigortacılığının da teşvik edilmesi önemlidir.
Yapı denetimle ilgili eksiklikler giderilerek ince işlerdeki kontrollerin sıkı olarak denetlenmesi sağlanmalıdır, yapı sigorta sistemi ve mesleki sigorta sistemi getirilmelidir. Değerli milletvekilleri, bu, reasürans firmalarının, sigorta firmalarının -piyasadan, pratikten tecrübelerimle bildiğim kadarıyla işlerine gelmiyor ama Türkiye'de iş yapıyorlarsa bunu zorunlu hâle getirerek yapı sigorta sistemi ve mesleki sigorta sistemi getirilmelidir.
Yine, değerli milletvekilleri, disiplinler arası uyum sağlanmalı, özellikle inşaat mühendisliğinde üniversitelerde Avrupa'daki pek çok ülkenin uyguladığı 3+2 veya 4+2 mühendislik eğitim sistemine geçilmelidir. "Ben inşaat mühendisliği mezunuyum ve bir sürü iş yapıyorum. Ben hem çelik yapıyorum hem beton yapıyorum hem zemin mekaniğinden anlıyorum hem köprüden anlıyorum. Şu anda yüksek bina yapıyorum, köprü yapıyorum. Bana bir iş getirir dersen ki 'köprü' onu da yaparım. Ben her şeyi yapan bir mühendisim." diyorum. Dünyanın hiçbir yerinde böyle "universal" bir mühendislik yok. Yetkin mühendislik... Sadece bunda değil, mimarlıkta da... Mimar olan bir arkadaş mimarlığı bitirdiğinde, Türkiye'nin sosyal şartlarına göre eğitim sisteminde 3+2 ya da 4+2 ve benzer düzenlemeye gidilmeli. Yeni mezun olan mimar da mühendis de devasa projelere imza atabiliyor. Kendini yetiştirmiş, diploma yeterliliği olmayan müteahhitler bir tane ucuza şey bularak da imza attırarak projeleri yapabiliyor. Yani çoğaltılabilir, onun için bu çok önemli. Bu konuda da düşüncelerimi ifade etmiş olayım.
Yapının taşıyıcı sistemine verilen zararlar ve bina sistemini etkileyen malzemelerin denetimsizliği... Değerli milletvekilleri, binanın zemine etüdünü yapıyorsun, her şeyini yapıyorsun, binayı dört dörtlük bitiriyorsun; arkadan tesisatçı giriyor, elektrikçi giriyor. Bunun kontrolü tam yapılmadığında taşıyıcı sisteme zarar veriyor ve öyle fotoğraflar var ki bende -ki bu depremle ilgili değil- uygulamada da insanın kabul edebileceği bir şey değil. Şimdi, bunun için zaten yapı denetim sisteminde ince işlerinde kontrolünü aktif olarak sağlamamız gerekirken, burada dört beş yılda yapı sistemini kontrol edici bir mekanizmanın olması gerekir. Benim önerim, bunun yerel yönetimlerde olmasının ben istismara sebep olacağını düşünüyorum; bu, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bünyesinde illerde yapılanmalı, mühendis, mimarlardan olmalı, adı "yapı polisi" olabilir; bunlar tarafından binaların dört beş yılda projesine uygunluğu sadece, taşıyıcı sistem eklentileri var mı gibi, böyle beş dakikada bakabileceği bir kontrol mekanizmasının kurulması lazım. Biz istediğimiz kadar sağlam yapalım ama sonradan yapılan bu istismarlarla bunun sonucuna katlanmamız mümkün değil.
Yine, başka bir konuyu daha burada ifade etmek istiyorum. Bu yapı polisinin bir görevinin daha olması lazım, yapı malzemelerinin kaynağını da kontrol etmesi lazım. Evet "beton" diyoruz. Çip yaptık, betonu çipler kontrol ediyor. 3 bin metreküp beton döküyorsun, geliyor, belli kriterleri var, işte "Mikserden şu kadar numune alacaksın." diye ama arada sulandırıyor mu, götürüyor mu, ediyor mu? Başka bir şey daha söyleyeceğim: Beton firmaları ile laboratuvarların arasında özel uyumları var, birbirlerini kollayan durumlar var. Bütün bunların giderilmesi için işte bu yapı polisi olduğunda caydırıcı olabilmesi amacıyla gerektiğinde beton dökümüne gidecek.
Başka bir şey, demir noktasında... Haddehane demirleriyle dolu piyasa ve çekmek kuvveti geldiğinde orada demir numunelerini alıp götürüyor, çekme dayanımları yapılıyor. Yine buna benzer diğer malzemelerde gidip kaynağında kontrol etmek lazım, üretim kalitelerini kontrol etmek lazım, betonun, malzemenin orada, fabrikada miksere dolduruluşunu kontrol etmek lazım, demirin fabrikada üretim alanındaki "spekt"lerini gidip kontrol etmek lazım. Camından tutun bütün malzemelerin kontrol edilmesi için bunun olması gerektiğini, bu denetim mekanizmasının yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Sahada karşılaştığım, tespit ettiğim sorun ve önerilerimi de sizlerle paylaşacağım. Demin de ifade ettiğim gibi bu 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası ile Belediye Kanunu'nun 73'üncü maddesini birleştirmeliyiz.
Değerli milletvekilleri, riskli bina tespit başvurusu yapılmış binada riskli yapı tespiti yapılacakken lisanslı firmaların işlerini yapmayı engelleyici problemler çıkıyor. Bu anlatacaklarım hep düzenleme gerektirdiği için bu Komisyonun bilmesi lazım. İdarenin talebi üzerine yapılacak işlemler için binaya girilmesi gereken durumlarda maliklerin izin vermemesi, ilgili binanın mal sahipleri tarafından riskli yapı tespit başvurusu yapıldığı hâlde binadaki kiracıların işlemlere izin vermemesi, özellikle zemin kat maliklerinin engel olması sistemi tıkamaktadır. En bariz örneğini ben yaşıyorum. İzmir Milliyet gazetesi yazarı Engin Bey, İzmir depreminden sonra bizlere gösterdi, binasının gerçekten de çürük olduğunu düşünürüz ve kendisi 4'üncü katta karotunu aldırdı; bina çok kötü durumdaydı, sıkıntılı bir bina ama sistem gereği zeminden de karot alınması gerekiyor, bir türlü zemininden karotu aldıramadı, mahkemelik oldular. Savcılığa intikal etti, mahkeme devam ediyor. Ben bu konuyu aslında Meclise getirdim, görüşmeler oldu. Kamuyla ilgili bir düzenleme yapıldı ama buraya girilmesiyle ilgili köklü bir düzenleme olacağı için Genel Kurula getirtemedim çünkü mülkiyet hakkında kaynaklı yasal düzenlemeler gerekiyormuş ve sistemi tıkıyor. Ne oldu biliyor musunuz değerli milletvekilleri? O binadaki diğerleri dış cephelerini boyadılar, 6-7 bin lira olan kiralar bir anda 15-20 bin liraya çıktı, millete kiraya vermeye başladılar. Dün Sayın Bakanımın ifade ettiği gibi, yanılmıyorsam Maraş'taki avukatın mücadelesi gibi...
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Diyarbakır.
NECİP NASIR (İzmir) - Engin Bey diyor ki: "Yarın bir deprem olduğunda ben altında kalacağım." Onun için burada o tespitler için acil bir düzenleme yapılması gerekir. Bu konuyla ilgili, savcılıklar -aslında çok basit bir düzenleme- apartman Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre aldıkları kararla inceleme yaptırsın ya da yapımına yönelik kolluk kuvveti desteği sağlanmasında yetkili olsun.
Riskli yapı tespitinin kesinleşmesi sonrasında tespite itiraz eden malikler, mahkemeye başvurarak yürütmeyi durdurma kararı alıp raporların tekrar incelenmesini talep ediyorlar. Bu incelemeleri yapan bilirkişilerin riskli yapı uzmanları olmamalarından kaynaklı yaşanan sıkıntılarla süreç uzatılmakta, insanların riskli yapıda yaşamasına devam etmelerine sebep olmaktadır. Önerim: Riskli yapı tespiti uzman tecrübeli mühendislerle, riskli yapı firmaları tarafından yapılırken mal sahiplerinin, başvuru yapmayan diğer maliklerin de itirazları sonucunda, çevre ve şehircilik il müdürlüklerinde oluşturulan üniversiteden hocaların incelemesiyle, binanın idari ve teknik yönden risk durumuna bilirkişilik mekanizması olarak çalışılmakta ve riskli olup olmadığının teyidi kontrol edilmektedir şu anda. Mahkemeler onlara değil konusunda uzman olmayan diğer kendi atanan bilirkişilerine rağbet ediyor. Bunun kaldırılarak üniversitelerdeki bu işin uzmanı bilirkişilerin raporlarının -mahkeme heyeti- önemsenmesi noktasında hukuki düzenleme yapılmalıdır.
Ticari ve kira sözleşmelerini, riskli binalardaki malikler arasında mahkemelerde açılan yürütmeyi durdurma ve hisse payı düzeltme gibi çeşitli mahkeme detaylarıyla süreç durdurulup özellikle hukuk oyunlarıyla, teknik mühendislik işlerinin, avukatlık mesleği kötüye kullanılarak sürecin uzatılmasına neden olması sağlanmaktadır. Piyasada avukatlar arasında -internette dahi "Kentsel dönüşüm sürecini durdururum." iddiasıyla reklamların bile olduğu- çeşitli hukuksal oyunlarla, halkın riskli binalarda yaşamalarına sebebiyet vermektedirler. Müvekkillerini yönlendiren avukatların iş sonunda "Ben müvekkilimin isteklerini yerine getirdim." diyerek müvekkilinin hiçbir bilgisi olmaksızın, süreçten ortaya çıkan kayıpta hiçbir şekilde sorumluluk almadıkları gibi, mesleki kazançlarını elde etmek dışında, süreçten hiçbir şekilde sorumlu tutulmamaktadırlar. Bu da sistemde çok fazla sebepsiz ve mesnetsiz itirazın olmasına sebep olmaktadır. Hukuki düzenlemelerle avukatların kendi çıkarları doğrultusunda yaptıkları bu istismar önlenmelidir.
Riskli yapı tespiti kesinleşmiş binanın tahliye ve elektrik, su gibi mecburi kullanım detaylarının mal sahipleri tarafından sonlandırılmasına rağmen, bu binada kiracı olanlar çeşitli nedenlerden dolayı binaların yıkımına engel olmakta. Bu keyfiyeti önleyici kanun ve yönetmeliğin içerisinde ekstra bir madde bulunmamaktadır. Önerimiz: Kiracıların mal sahiplerine açmış olduğu davalarda mahkemelerin yürütmeyi geçici durdurma kararıyla verdiği sürelerde yaşanan felaketlerden kiracılar da sorumlu tutulursa caydırıcı olacağını düşünüyorum.
Bir parselde birden fazla bina olması durumunda binaların tamamına riskli yapı tespiti işlemi yapılamadığı için, riskli yapı tespiti isteyen binalardaki diğer binaların muvafakat vermemesi durumunda sistem tıkanmaktadır. Parsellerde birden fazla bulunan yapıların dönüşümüyle ilgili düzenlemeler yapılmalıdır. Harita uygulamalarında 3194 sayılı Kanun'un 18'inci maddesine dayanılarak yapılan işlemler sonucunda yeni oluşan parsellerde birbirinden bağımsız bina ve maliklerin bir arada sunulacağı değerlendirildiğinden, parsel içerisinde birden fazla riskli yapıya konu edilecek bina bulunmakta ve bu binalardan örneğin, 5 adet binanın 4 tanesine riskli yapı tespit işlemi uygulayıp arsa payı cinsinden üçte 2 arsa payı mutabakatına ulaşılmış olsa bile, riskli yapı tespit işlemi yapılmayan 5'inci bina yüzünden parsellerde işlem sonlandırılamamakta ve bu parsellerdeki işlem tıkanmaktadır. Bu durumu açıklayan 6306 sayılı Yasa'nın 7/2-b maddesi ve Uygulama Yönetmeliği'nin 8/3-c maddesi hükümlerine göre, ilgili idarenin bu binayla ilgili riskli yapı tespit işlemi yapması, süre vererek talep etmesi ya da yaptırması gerekmektedir ancak belediyeler bu işlemleri yapmamaktadır. Bu durumdaki "18 Uygulaması"yla oluşan bu parsellerde arsa payı üzerinden üçte 2 uzlaşı sağlanmış alanlarda talep edilen işlemlerin belediyeler tarafından uygulanmasının zorunlu yaptırım getirilerek sağlanması gerekmektedir.
Türkiye'de imar ve deprem yönetmelikleri statik olarak 1975, 1997, 2007 ve 2019 yıllarında 4 defa revize edilmiş ve günümüzde 2019 Yönetmeliği geçerli olmuştur. 1997 yılı öncesi yapılan binaların tamamına yakınının -istisnalar hariç- riskli yapı tespiti yapılmadan riskli plan içerisinde değerlendirilip ancak riskli olmadığının ispatı ortaya konan binaların sistem içerisinde kalmasına izin verilmelidir.
Değerli milletvekilleri, bu madde aslında önemli, bizim kentsel dönüşümde alınacak kararlarda, bu son yaşanan depremden dolayı 2000 yılı öncesi yapıların tamamının riskli plan içerisinde değerlendirilip riskli olmadığı iddia edilenlerin, onu da statik olarak ispat etmeleriyle dönüşüm gerekmediğini...
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Necip Abi, kaç sayfa bu?
NECİP NASIR (İzmir) - Bitti Ağabey.
Yine, riskli yapı tespitine itiraz edilmesi... Şimdi, hep sahada yaşadığımız -zannediyorum bu kentsel dönüşümdeki şunlar olursa, 6306'yla alınacak iradeyle çok büyük hızlı dönüşümler yapılacaktır- sorunlar bunlar. Riskli yapı tespitine itiraz edilmesi şartının başka bir hesap ile riskli yapı tespiti uzmanı tarafından yapılan hesap sistemiyle mahkeme dosyasında kabulü sağlanmalıdır. Mahkemeye gidiyor, bir teknik bilirkişi raporu var ancak mahkemedeki bilirkişi başka bir "performans analizi" dediğimiz statik hesap yapmadan hüküm veriyor, hâkim de ona göre hükmünü veriyor, bunun önlenmesi lazım. Madem mahkeme bilirkişisi teknik bilirkişi raporuna itiraz ettiyse, karşı bir statik raporla o rapora itiraz etmesini sağlamamız gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, yapı stoku göz önüne alındığında mevcut yapı stokunun deprem riskleri açısından değerlendirilmesi ve yapıların sağlanmasında önemli bir başlık da finansmandır. Yaklaşık 6-7 milyon bağımsız bölümün dönüşümü için kira yardımı ve faiz desteği de dâhil büyük bir kaynak gerekmektedir. Söz konusu kaynağın büyüklüğü dolayısıyla sadece kentsel dönüşümde uygulanan devlet destekleriyle değil, mülk sahiplerinin de kendi kaynaklarını harekete geçirmesiyle kentsel dönüşüm hız kazanabilecektir. Afet öncesi yapılan hazırlık ve zarar azaltma çalışmaları arttıkça afet sonrası -Gürsel Bey dedi "bire 7"- faaliyetlere duyulan ihtiyaç ve ayrılan kaynak miktarı da azalacaktır.
Kentsel dönüşüm projelerinin uygulamasında kullanılan kamulaştırma, trampa, arsa ve arazi düzenlemesi ve bunun gibi geleneksel uygulama yöntemleri yerine, imar planı kararlarıyla oluşan artı değerin adil ve etkin mekânsal dağılımını öngören, taşınmaz sahiplerinin mülkiyet haklarını koruyan ve hak kayıplarını minimize eden, kamulaştırmasız el atma davaları ve bunun gibi davalar nedeniyle oluşan kamu yükünü azaltan, kendi finansal çözümünü kendi içinde sağlayabilen kamu-özel sektör ile küçük ve çok hisseli yapıdaki taşınmaz sahiplerini proje bazında bir araya getirebilen, imar haklarının toplulaştırılması ve imar haklarının transfer aktarımıyla ilgili düzenlemeler yapılmalıdır; bu çok önemlidir. Bu yapılamıyor mu? Şu anda yapılabiliyor, örneğin Konya'nın Meram Belediyesi bunu yaptı ama bunun altyapısını hazırlayarak, bunu yaygınlaştırarak finansmanı kendi içinde dönüştürebiliriz.
Kamunun finansman yükünü de azaltmak için deprem zararlarını azaltmaya yönelik politikaların hızlı bir şekilde uygulanmaya konulabilmesi amacıyla gerekli mevzuat hazırlanarak merkezî yönetim bütçesinden ve muhtelif işlemlere konu olacak vergilerden kaynak aktarılarak, deprem başta olmak üzere afet risklerini azaltmaya yönelik çalışmalara finansman desteği sağlayacak sürdürülebilir bir deprem fonunun oluşturulması gerekmektedir. Kamu idarelerinin afetlere yönelik harcamalarının bütçe disiplini içinde ele alınması ve özellikle depremlerle ilgili her türlü harcamanın takip edilebilmesi amacıyla bütçe sınıflandırma yapısına uygun olarak kayıt altına alınması yararlı olacaktır.
Kentsel dönüşümün finansmanıyla ilgili üç, dört tane önerimi de sunup konuşmamı bitireceğim.
Depreme karşı dayanıklı hâle getirilmek üzere yeniden inşa edilecek konutlara devlet tarafından sağlanacak krediyi geri ödeme imkânı olmayanlara Deprem Fonu'ndan kaynak sağlanarak kamu tarafından kentsel dönüşümün gerçekleştirilmesinde hak sahiplerine ömür boyu ücretsiz kullanım hakkı tanınmalı, vârislerine ise öncelikle alım hakkının verilmesi sağlanmalıdır.
6306 sayılı Kanun kapsamında kullanılan güçlendirme kredilerinin miktarı ve vadesi artırılarak bu kredilere sağlanan faiz desteği oranı günün maliyet koşullarına uygun olarak yükseltilmelidir.
Yine 6306 sayılı Kanun kapsamında kentsel dönüşümün teşvik edilmesi amacıyla mülk sahiplerine verilen faiz desteği oranı ile kredi miktarının artırılması ve kredi vadesinin uzatılması yerinde olacaktır. Kentsel dönüşüm için kredi temin eden bankalar tarafından yirmi dört aya kadar anapara ödemesiz dönem öngörülse bile, kredinin faizsiz geri ödemesi istendiğinden, mülk sahipleri bu süreçte hem faiz geri ödemesini hem de kiralarını aynı zamanda ödeme konusunda güçlükler yaşayabilmektedir. Bu nedenle kentsel dönüşümde faiz desteği verilen kentsel dönüşüm kredilerinde anapara ve faiz ödemesiz bir dönemin ihtiva eden ödeme planı seçeneği getirmesi sağlanmalıdır.
İnşaat maliyetlerinin bölgeden bölgeye farklılık gösterebilmesi sebebiyle, kentsel dönüşüm kapsamında kira yardımında olduğu gibi faiz destekli kredi miktarı da bölgelerin sosyal, ekonomik gelişmişlik durumuna göre belirlenmelidir.
Yine, ilgili mevzuatlarda düzenleme yapılarak ülkemiz genelindeki tüm yerel yönetimlerin bütçelerinin belirli bir yüzdesinin özellikle kentsel dönüşüm projeleri için ayrılmasında yarar olacaktır. Ayrıca, deprem riski yüksek bölgelerdeki belediyelerin yıllık yatırım bütçelerinin yüzde 10'unu kentsel dönüşüm projeleri için ayırmaları sağlanmalı ve ayrılan kaynağın yerinde kullanılması için gerekli denetimler yapılmalıdır. Yerel yönetimlerin kentsel dönüşüm projelerinde kullanmaları amacıyla emlak vergisi gelirlerinden belli bir oranda pay ayrılması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, afet riskinin bertaraf edilerek sağlıklı ve güvenlik kentler oluşturulmasının yanı sıra, yatay mimariyi destekleyici politikalar geliştirilmeli ve bu çerçevede mahalle kültürünün devamlılığının sağlanmasına önem verilmelidir.
Sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.