KOMİSYON KONUŞMASI

LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sayın Komisyon üyeleri ve milletvekilleri, değerli bürokratlar ve basın mensupları; ben burada öncelikle kim olarak konuşuyorum? Sadece Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak değil, yirmi yedi yıllık bir akademisyen olarak -diğer arkadaşlar bunu biliyorlar, öğrendiler ama ben size belirtmek istedim- on beş yıl dekan, dekan yardımcılığı, yüksek lisans doktora programlarının başında olan enstitü müdürlüğü ve diğer idari görevlerde bulunmuş bir akademisyen olarak; aynı zamanda ortaöğretimden geçip üniversiteye gelmiş bir çocuğun annesi olarak ve aynı zamanda da dokuz yıl ortaöğretimde okul aile birliği başkanlığı yapmış bir anne olarak konuşmak istiyorum.

Evet, şimdi, tabii önce Millî Eğitimle başlayayım, sonra üniversite kısmına geçeyim. On üç yıldır sürekli değişen, oturmamış, deneme yanılma yoluyla yol katetmeye çalışan bir sistemden söz ediyoruz. Aslında sistemsizlikten söz ediyoruz çünkü maalesef bir eğitim politikası olmadı, olamadı. Bunun faturasını herkes çekti, eğitim sistemi de çekti, aileler de çekti ama ne yazık ki çocuklarımız çekti; hepiniz annesiniz, babasınız. Hani, sokağa çıktığınızda, mikrofonu uzattığınızda "Eğitim sisteminden çok memnunum." diyen, "Memnunum." diyen bir veliyi görmek gerçekten zor. Yani bunu isterseniz deneyin.

Şimdi, sürdürülebilir bir politika olmaması çok büyük sıkıntılar yarattı ama bu OKS, SBS olmadı TEOG... Ben OKS dönemi bir çocuğun annesiyim. Bakın, OKS sınavında bile -bir küçük örnek vereceğim, kişiselleştirmiyorum-aynı sorulardan özel okullara girildi, girdi çocuklar, aynı sorulardan anadolu liselerine girdi. Aynı sorulardan hesaplanan puan bu tarafta başkaydı, bu tarafta başkaydı. Bu tarafta 1 yanlışla bir çocuk giremezken bir özel okula, aynı sorularda aynı çocuk onun üstünde yer aldı ve diğer tarafa geçti ve bu iki yıl, üç yıl mahkemelerle sürdü ve hakkı iade edildi o çocuklara ve tekrar özel okula üç yıl sonra kayıt yaptırma hakkı verildi. Benim kızım da bu çocuklardan bir tanesiydi ama üç yıl sonra tabii ki başka bir okula kayıt yaptıramazdı, Millî Eğitim bu hatasını düzeltmişti ama o çocuk ağlaya ağlaya yedekler arasında bekledi. Oysa 3 yanlışı olan diğer çocuklar girmiş, o 1 yanlışla girememişti, öbür tarafta daha yüksek puanı olduğu hâlde. Bakın, aynı sorulardan OKS başka puan getiriyor, özel okul puanı ayrı getiriyor ve bunun yanlış olduğu yıllar sonra ortaya çıktı.

Az önce Sayın Bakanla paylaştık, kısa bir süre önce, bir ay olmamıştır herhalde, Uludağ Üniversitesinde yine öğretim üyesi arkadaşlarımızın çocuğu, 12 yaşında, TEOG sınavında aldığı nottan çok memnun olmadığı için intihar etti.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Açıklamayalım, aileyi üzmeyelim.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Peki, açıklamayalım ama zaten basında var ama asla...

Buyurun efendim, lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Çünkü hassas bir konu.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Evet, hassas bir konu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Notlar açıklanmamıştı.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Peki, kusura bakmayın ama bu hakikaten hassas bir konu, ben basında da gördüğüm için...

Peki, bu TEOG sınavlarının çocuklara getirdiği bir baskı ki şöyle düşünülmesin: "Anne, babalar baskı yapıyor." diye asla düşünülmesin efendim.

Şimdi geliyorum üniversitelere. Yeni kurulan üniversiteler var "1 dekan 1 mekân" anlayışıyla. Öğretim üyeleri yetersiz, sınıfları yetersiz. Bakın, büyük üniversiteler de böyle aslında. Bize YÖK denetçisi gelirdi, biz sınıfları gezdirirdik "Bu sınıfın kapasitesi 150 kişi." derdik ama bize 350-400 öğrenci gelirdi. Öğrenci ayakta kaldığı zaman "devam etmeyin" demek öğrenciye bu, çok üzücü şeyler olurdu.

Peki, başka bir şey söyleyeyim: Geçenlerde yine bu Komisyonda, sonra Mecliste, 67 yaştan 72 yaşa olan o yeni kurulan üniversitelerdeki öğretim üyesi yaşını tekrar uzattık. Peki, bu üniversitelere elemanın nasıl yetişeceğinin hiç adını koymadık. ÖYP sistemi vardı, "15 bin ÖYP'li alınacak." diye Maliye Bakanlığından kadro aktarılmıştı. 13 bin küsuru alındı, bir kısmı ödeneklerini alamadılar, mağdur oldular; bir kısmı doktorayı bitirdi, ilçelerine, illerindeki üniversitelere döndü ama hâlâ kadroya oturamadılar, ne olacakları belirsizdi ve burada kaldırıldığı söylendi. Kaldırıldığı söylendikten sonra ÖYP'nin, tekrar burada bir hafta sonra 1.300 alım daha yapılacağı söylendi ve 1.300 alım daha gerçekleşti.

Şimdi, 50/d'ler var, 33/a'lar var, ÖYP'liler var ve yeni bir uygulamayla 50/d'ler 33/a'ya aktarılıyor.

Şimdi Sayın Bakan, burada 45 bin 50/d'liden söz ediyoruz ve bunun 6.650'si -sadece 2016-2017 dönemi için söylüyorum- eğer kadroya aktarılmazsa zaten işsiz kalacak. Çünkü, 50/d, bilenler bilir, ayrı muamele görür, 33/a ayrı muamele görür, ÖYP'lilerin durumu farlıdır, böyle de bir farklılaştırma vardır.

Şimdi, bu 50/d'liler havuza aktarılırsa belki bu havuz sisteminden Türkiye'nin ihtiyaçları karşılanarak, 33/a da karşılanarak yerleştirilebilir. Ama, tabii burada bir kriter olması lazım yani "kim nereyi istiyorsa" diye değil. Özellikle puan sisteminde "citation" yayın ve belki işte diğer sınav puanlarına göre kalıcı bir çözümle yerleştirilmesi lazım. Yani, bu havuz sistemine bir şekil kazandırmazsak ben bu atamaların da hani, siyasetin arka bahçesi olabileceğini düşünüyorum. Niye böyle düşündüğümü de birazdan ifade edeceğim.

Bir başka değinmek istediğim konu, iki ay önce bir taslak sunumu yapmıştınız, bir YÖK taslağı sunumu yapmıştınız galiba Sayın Bakan, değil mi?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Hayır.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Bir taslak geldi üniversitelere yaklaşık iki ay önce. Biz onu izledik, üniversitenin sitesine falan da kondu ama bir taslak değişimi, eski taslak üzerinde bir değişim geldi. Üniversiteden geldi bana, bilmiyorum. Ben onu size iletirim.

Peki, şimdi bu taslak üzerinde bir iki şey söylemek istiyorum, daha doğrusu uygulama üzerinde söyleyeyim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Biz kimseye taslak göndermedik.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Peki, mevcut uygulama üzerinde söyleyeyim. Mevcut uygulama, eğer böyle bir taslak olursa o zaman düzeltilebilir diyelim çünkü bizim üniversitenin sitesinde yayınlandı.

Şimdi, efendim, şu mevcut uygulamada sözleşme uzatılması olayı var. Peki, taslağı unutalım yani şu andaki uygulamayı söylüyorum. Sözleşme uzatılması diye bir olay var. Yani, araştırma görevlilerinin bir yılda, yardımcı doçentlerin de iki yılda bir uzatılmaları söz konusu, biliyorsunuz. Bütün ülkelerde böyle, tamam ama diğer ülkelerde belli kriterlere göre uzatılıyor ve uzatılmıyor, öğrenciye anket yapılıyor, değişik kriterlere göre puanlama yapılıyor. Bizde ise Sayın Bakan, sadece bölüm başkanının iki dudağının arasında ve bu gerçekten bir mobbinge fırsat verebiliyor. Eğer onun istediği kişilikte, kimlikte, ideolojide olmazsa... Bakın, biz bunu üniversitede yaşadık, yaşanıyor, biliyorum. Lütfen... Bu sözleşme atama sistemine daha belli kriterlere dayalı bir sistematik getirilmesinin doğru olacağını düşünüyorum.

Yine, üniversitenin bütçeden aldığı pay konusunu ben tabii ki hem üniversitem için hem diğer eğitim kurumları için burada her zaman savunurum. Ama, şöyle de bir şey var, bakın, az önce dedim ki "Eğitim kurumları lütfen siyasetin arka bahçesi olmasın, bu, ilkokuldan üniversiteye kadar."

Şimdi, rektör atamalarından bahsetmek istiyorum. Rektör atamaları maalesef seçimle değil, daha sonra değiştirilerek yapılıyor yani seçimde ortaya çıkan sonuç dikkate alınmıyor ve rektör farklı bir şekilde atanıyor Sayın Cumhurbaşkanı tarafından. Peki, bunu da geçiyorum fakat şöyle de bir durum var: Sonrası ne oluyor? İşte, sonrasında üniversitede bir değişim meydana geliyor, her şeyiyle, bütün kadrolarla. Oncular, şuncular, buncular şeklinde bir değişim meydana geliyor ve bu mutsuz insanlar tablosunu meydana getiriyor ve bu her şekilde yansıyor. Yani, araştırma görevlilerine kadar, personele kadar yansıyor ve asla liyakate önem verilmeden bütün kadrolar değişiyor. Benim üniversitemde de aynı bu şekilde oldu. Bir gün içerisinde 37-38 kişinin görevi değiştirildi hatta tenzilirütbe yapıldı bu kişilere daire başkanları olarak bütün kadrolarda ve bu hoş olmuyor yani artık, biz geldik, bizim adamlarımız; siz geldiniz, sizin adamlarınız.

Bakın, ben kendimden bir şey bahsedeceğim, kişiselleştirmek adına değil ama üzüldüğüm bir şey. Sayın Bakan, ben 2011 yılında da adaydım, olmadı, üniversiteme geri döndüm. Asla siyaset yapmadım, bir partinin merdiveninden bile çıkmadım ama sosyal ortamda, cenazelerde, düğünlerde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LALE KARABIYIK (Bursa) - ...siyasi kimliğimi üniversitenin dış kapısında bıraktım ve ben deneyimli bir idareciydim ve okulda sevilen bir kimliğim vardı, bunu biliyorum, buna bakılması lazımdı. Ve enstitü müdürü oldum döndükten sonra ama zamanın rektörü için soruşturma açıldı, buna benzer şeyler yapıldı. Bir tanesi de şuydu: CHP'nin eski adayını enstitü müdürü yaptı diye suçlandı. Bakın, bu beni üzdü çünkü ben siyaset yapmadım. Bizim üst yönetimimizde de her türlü partiden kişi vardı veya biz birbirimizin görüşünü bilmeyiz ama benim siyaset yapmış olmam bir suç değildi, döndüm ve siyaset yapmadım üniversitede. Bunu da içimde üzüntüyle saklarım. Kazanamayıp 2015'te tekrar dönseydim ne olurdu onu bilmiyorum artık.

Bir tane bir şey söyleyeceğim şurada, bu önemli. Şimdi, üniversiteden bana bugün şöyle bir şey geldi.

Bitireyim mi?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - "Ara verecek miyiz?" diye sordum.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Tamam, peki.

Ben de hep eksik kullandım süremi şimdiye kadar. Onun için bana bir ayrıcalık yaparsanız sevinirim.

BAŞKAN - Tabii, buyurun.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Şimdi, efendim, özellikle, bu az önce bahsettiğim araştırma görevlilerinin 50/d'den 33/a'ya aktarımları konusundaki bu belirsizliğin bir an önce giderilmesi lazım. Şu anda doktorasını bitiren asistanlar ne yapacağının çaresizliği içerisinde. Bizler de asistan olduk, belirsizlik ortamı kesinlikle motivasyonu yıkar. Onun bir an önce açıklığa kavuşturulması lazım çünkü ne YÖK ne tam olarak üniversite bu konuyu sahiplenmiyor yani o ona atıyor, o ona atıyor şeklinde bir durum var.

Bir de Akademik Teşvik Yönetmeliği konusu Sayın Bakan, bilinmezliklerle dolu, çözülemiyor. Nelerin puana tabi olduğu, nelerin tabi olmayacağı net olarak ortaya konulmamış bu Akademik Teşvik Yönetmeliği'nde ve dolayısıyla "Teşvik Yönetmeliği mi cezalandırma yönetmeliği mi tam olarak belli değil." şeklinde biz de burada yaklaşımlar alıyoruz. Bunun bir incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LALE KARABIYIK (Bursa) - Çok önemli bir şey daha var: İkinci öğretim ek ders -bakın, bunu biz yaşadık- ücretlendirmesinde on saatin üstünde öğretim üyesine ders verilmez ama hele büyük üniversitelerde Sayın Bakan, üniversitenin ikinci eğitimi vardır ve çok sayıda öğrenci vardır. Öğretim üyeleri on saatin üstünde ders alamadıkları için, ücretlendirilmedikleri için birini alır bedava, ikincisini alır bedava, tamam ama bu sefer öğretim üyesi bulamazsınız derse sokmak için. Ve bu şehirlerde -Bursa öyle mesela- bir sürü özel vakıf üniversitesi vardır, onlar lisansüstü eğitim yapalar, kendi üniversitesinde ders ücretini alamayan öğretim üyesi gider orada derse girer ama siz kendi üniversitenizde hem lisansa hem yüksek lisansa hem de gece eğitimine sokacak öğretim üyesi bulamasınız. Bunu ben yıllarca bir idareci olarak yaşadım, hep de bunu buralarda gelip dile getirmek istedim. Belki bilinmiyor, bilenemiyor yani bunun neler yarattığı, ne sıkıntılar yarattığı ama bunun gerçekten düzeltilmesi lazım diye düşünüyorum.

Yine, öğretim üyelerinin yurt dışı kongrelere katılımının daha cazip hâle getirilmesi lazım Sayın Bakan. Yurt dışı kongrelere katılım konusunda teşvik yapılması lazım, daha cazip hâle getirilmesi lazım. ÖYP'de vardı, ÖYP ödeneklerinin 10 bin liralık kısmı yüksek lisansta, 20 bin liralık kısmı doktorada bu ödeneklere ayrılmıştı. Yarı yarıya uygulandı yine de ama tamamı için yapılırsa yani yardımcı doçentler, doçentler için de yapılırsa böyle bir çalışma, iyi olur. Çünkü, şu üzücü: Bakın, İran bile yayında bizim önümüze geçti. Yani, "citation" yayınlarda Hindistan iyi sıralardaydı, Japonya öyleydi Sayın Bakanımın söylediği gibi, ama gerçekten şu anda İran'ın bizim önümüzde yer alması son derece üzücüdür diye düşünüyorum.

Bu yeni açılan üniversitelere...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LALE KARABIYIK (Bursa) - ...tekrar bir değinirseniz... Ters tepiyor yani yeni açılan üniversitelerde, artık, bu yetersizliklerden dolayı o yok, bu yok, şu yok, sağlıklı bir eğitim yapılamıyor, kaliteli bir eğitim yapılamıyor ve bu kişiler gerçekten dönüyorlar, başka şehirlere gitmek, kaçmak istiyorlar. Ve tekrar söylüyorum ki hiçbir ortamda, üniversitelerde, ilkokullarda, hiçbir yerde siyaset yapılmasın.

Yine, son bir şeyi üzülerek belirteceğim: Bakın, üniversitede 24 stant açıldı, yurt tanıtma standı, özel yurtların tanıtma standı. 1 tanesine izin verilmedi Çağdaş Eğitimin olduğu için. Bunu bilgilerinize sunuyorum. Lütfen... Hiçbir siyasi yöne olmadığı hâlde 1 tane stant ayrıldı, izin verilmedi, sonra biz rica ederek falan tekrar koydurmayla çalıştık, bu defa hepsi kaldırıldı. Yani, bir yurt tanıtma standında bile, konusunda bile siyasetin güdülmemesi lazım. Bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Hem eğitim kalitemizi bozar hem bizi zafiyete düşürür Sayın Bakan. Bunları bir anne olarak, bir öğretim üyesi olarak, bir idareci olarak, akademisyen olarak, gördüğüm şeyler olarak söylemek istiyorum.

Teşekkür ederim.