| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) a) Millî Eğitim Bakanlığı b) Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı c) Yükseköğretim Kurulu ve üniversiteler |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 11 .02.2016 |
KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakanım, saygıdeğer kamu kurum ve kuruluşlarının değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyor, 2016 yılı Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
"Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk hâlinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder." diyor ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk.
Yine "Eğitimin amacı, bütün insanları aynı biçimde düşündürmek değil, birbirine uyum sağlamasını öğretmek ve her birini kendi kişiliğini en iyi ortaya koyacak biçimde yetiştirmektir." diyor.
"Eğitim, gerçeklerin öğretilmesi değil, düşünmek için aklın eğitilmesidir."
Yine "İşleriniz iyi gidiyorsa eğitim bütçesini 2 katına çıkarın, işleriniz kötü gidiyorsa 4 katına çıkarın." diyor.
"Çocukları eğitmek onları kendimize benzetmek değil, olmaları gerektiği gibi yetiştirmektir." diyor.
Yine "Çocuğun hayırsızı olmaz, Allah hayırlı ana baba versin." diyoruz.
Yine Çin atasözü "Planınız bir yıl içinse pirinç, on yıl içinse ağaç -hepinizin bildiği gibi- yüzyıl içinse insan eğitin." diyor ve yeryüzünde iki çeşit insan tanımlanıyor, birlikte yaşadıkları insanlara hayatı hoş edenler, beraber yaşadıkları insanlara hayatı zehir edenler. Bunların hepsi eğitimin birer parçasıdır. Bir milletin en büyük zenginlik kaynağı, yetişmiş kaliteli insan gücüdür. Bunun temini de, herkesin bildiği gibi, eğitimdir.
Ben de soruyorum velilere, öğretmenler ve öğrenciler adına, geleceğimiz adına soruyorum: Her konudan çok daha fazla siyaset üstü olmayı hak eden bir konunun bu kadar siyaset malzemesi yapılması, bu kadar sık değiştirilmesi doğru bir şey midir? Akşam yaptığını sabah bozuyorsun, dün "doğru" dediğine bugün "yanlış" diyorsun yahut bir bakanın söylediğini bir diğeri yalanlıyor. Buna hangi ülke müsaade edebilir? Bunun anlamı şudur: Her şey yarım yamalak, deneme yanılma yöntemiyle, yapboz anlayışıyla gidiyor ya da "Yaptığımız ideolojik değil, pedagojik." Hakikatle bağdaşır hiçbir tarafı da olmuyor.
Herkes eğitimci olamaz ancak Sayın Başbakandan beklenir ki ülkeyi yönetme sorumluluğuyla şu soruyu eski-yeni bakanlarına bir sorsun: "Arkadaş siz ne yaptığınızın farkında mısınız?" Önce "Öğrencilerimizi strese sokuyor." diye OKS'yi kaldırıp SBS'yi getirip, sonra SBS'yi kaldırıp TEOG'u getirdiniz. Ne değişti şimdi? İsim değişince ne oldu yani? Sadece ortaöğretim değil, yükseköğretim de arapsaçına çevrildi. ÖSS'den vazgeçtiniz YGS ve LYS getirdiniz. Binlerce memleket evladı bu kaos çarkında telef oldu. Sınav stresi, karne notları yüzünden intihar eden çocuklarımız oldu. Tablo bu kadar acı! Sayın Bakanımız bu çocuklardan birinin ailesine taziyede bulundu, biz de onu izledik. Bakanımız da ağladı aileyle konuşurken, hepimizin de içi yandı.
Peki, ağlamakla oluyor mu? Ağlamak çocuklarımızı geri getiriyor mu? Eğitimdeki bu çarpıklıklar nedeniyle çocuklarımız yaşamdan vazgeçiyorsa birileri de artık oturdukları koltuklardan vazgeçmelidir. Ya bu çarkı doğru yürüteceğiz ya da bırakacağız. Bu kültürü de artık ülkemize yerleştireceğiz. Çocuklarımız, yapboz tahtasına dönen sistemle geleceksizleştiriliyor ve umutsuzlaştırılıyor.
Peki, bu dönemde ne değişecek? Artık deneme yanılmadan vazgeçecek misiniz? Öğrencileri, öğretmenleri geleceksizleştiren politikalardan artık vazgeçecek misiniz?
Değerli milletvekili arkadaşlarım, 2016 Merkezî Bütçe Tasarısı, ne yazık ki tıpkı geçmiş yıllardaki gibi başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamu hizmetleri alanında yaşanan ticarileşme ve piyasalaştırma uygulamalarına paralel bir mantıkla hazırlanmıştır.
Eğitim sisteminin ve yükseköğretimin en temel ihtiyaçlarını görmezden gelen, sadece zorunlu harcamaların dikkate alındığı bir içerikte hazırlanmış ve böyle sunumlar yapılmaktadır.
Yıllardır kamu hizmetlerine ayrılan kaynaklar özellikle eğitim ve sağlık alanında sadece rakamsal olarak artmakta, eğitime yönelik kamu yatırımları açısından bakıldığında belirgin bir azalmanın yaşandığı görülmektedir.
2014 yılında 62 milyar lira olan Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi, artan okul, derslik, öğretmen ihtiyacı ve acil çözüm bekleyen altyapı sorunlarına rağmen 2016 yılı için 76 milyar 354 milyon TL olarak öngörülmüştür. Geçtiğimiz on üç yıl içinde Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin millî gelire oranı belirgin bir değişiklik göstermemiştir. Son dört yılda yaşanan göreceli artışın temel nedeni ise eğitimde 4+4+4 dayatması nedeniyle derinleşen sorunların içinden çıkılmaz hâle gelmesi, okulların dönüşümünün yanı sıra derslik ve öğretmen açıklarının artması, özellikle de okulların altyapı ve donanım eksikliklerinin yarattığı sorunlardır.
Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay 2002 yılında yüzde 17,8 iken, eğitim hizmetlerinin sunumu açısından çok önemli olan bu rakam 2009'da yüzde 4,57'ye kadar aynı Hükûmet döneminde düşürülmüştür. 4+4+4 sonrası zorunlu olarak artışa geçen bu oran 2014 sonrasında yeniden azalmaya başlamıştır. 2016 yılı itibarıyla Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılması düşünülen pay 2015'e göre daha da azalarak yüzde 8,23 olarak belirlenmiştir. Bunun tek anlamı, eğitimde yaşanan yoğun ticarileşme sürecinin artarak devam edeceği, velilerin 2016'da cebinden yapacağı eğitim harcamalarının kaçınılmaz olarak artacağının bir göstergesidir.
Öğrenci velilerinin geçtiğimiz on üç yıl içinde cebinden yaptığı eğitim harcamalarının katlanarak artmış olması, eğitimin ekonomik yükünün adım adım velilerin sırtına yıkıldığını göstermektedir. Okul öncesinden yükseköğretime kadar bütün eğitim kademelerinde bütçeler sadece zorunlu harcamalar için kullanılmakta, devletin bir eli sürekli öğrencilerin ve velilerin cebine uzanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, kaynaklarımızı özel okullara aktarırken son derece bonkör davrandık. Devlet okullarında yaşanan sorunların çözümü için "Kaynak yok." diye birçok kez engellerle karşı karşıya kaldık. Unutmayalım, eğitim her yurttaş için eşit ve adil sağlanması gereken bir insan hakkıdır. Devlet okullarını tercih eden aileleri düşününce olayın vahameti ve vebal boyutunu da düşünmeden edemeyiz.
Türkiye'de, yıllardır, devlet okulları, sorunlarıyla baş başa bırakılırken, her fırsatta özel okullara yönelik teşvik politikaları sık sık özel toplantılarla Türkiye kamuoyuna sunulmuştur. Bugüne kadar özel okullara vergi teşvikleri ve çeşitli kalemlerde indirimler yapılmıştır; devlet okullarının talepleri dikkate alınmazken, özel okulların istekleri Hükûmet ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından anında yerine getirilmiş, kent merkezinde özel alanlar teşviklerle kullanımlarına sunulmuştur. Halktan toplanan vergilerin özel okullara her fırsatta "öğrenim desteği" ya da "teşvik" adı altında aktarılması, her şeyden önce, herkese eşit ve parasız eğitim hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Bu uygulamanın, eğitimde adaletsizliklerin ve eşitsizliklerin derinleşmesinden başka hiçbir sonucu yoktur.
Velilerin çocuklarını özel okullara yönlendirmesinin nedeni 4+4+4 sisteminin ülkemizde yarattığı tahribattır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durmaz, ek süre veriyorum.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Zorunlu ve seçmeli din dersleri, aşırı kalabalık sınıflar, öğretmen yetersizliği, fiziki koşullar gibi pek çok neden velinin özel okullara yönelmesini beraberinde getirmiştir. Özel okulların yıllardır doğrudan kamu kaynaklarıyla desteklenmesinin arkasında, eğitimde yaşanan ticarileştirme sürecini hızlandırmak, paralı eğitimi olmazsa olmaz kılmaktır.
Bu benzer tabloyu OECD ülkelerinin öğrenci başına yaptığı yıllık eğitim harcamalarına bakarak görmemiz de mümkündür. Türkiye'de, yıllardır, bütçeden en fazla payın eğitime ayrıldığının propagandası yapılmasına karşın, bütçeden ayrılan payın ne kadarının çocuk ve gençlerimizin nitelikli eğitim alması için harcandığını görmek için o verilere bakmamız lazım. Ve sonuç olarak baktığımızda, bu ülkelerin ortalaması ilköğretimde 8.281; diğerlerini de sırayla sayıyorum ama maalesef bizim ülkemiz ancak en yüksek oranla yükseköğretimde 5,557 pay ayırmıştır.
Yukarıdaki tablodan da görüldüğü gibi, Türkiye'de öğrenci başına yapılan kamusal eğitim harcaması miktarı OECD ortalamasının oldukça altındadır. Bu ortalama Türkiye'den ilkokulda 3 kat, ortaokulda 4 kat, lisede 2,8 kat, yükseköğrenimde ise yaklaşık 2 kat daha fazladır. Bu ülkeler içerisinde bütün eğitim kademelerinde sonuncu olan Türkiye, sadece ortaokul düzeyinde en yakın rakibi Meksika'dan 81 dolar farkla sondan 2'nci durumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durmaz, tekrar ek süre veriyorum.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Bütün eğitim kademelerinin ortalamasına göre bakıldığında, Türkiye son sıra için 3.514 dolarla OECD ülkeleri içinde ise yine Meksika'yla yarışmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ülkeler için genç nüfusun önemli bir avantaj olduğunu hepimiz bilmekteyiz ancak insanı, çocuklarımızı önemseyen bir anlayışı da egemen kılmak durumundayız. Ancak bu nüfusa bütçenizden kaynaklar ayırır, hizmet götürür, istihdam alanları yaratırsanız vebal ve sorumluluktan kurtulmuş olursunuz. Aksi takdirde, sosyal huzursuzluk ve karmaşa sizi bekliyor demektir. Çok çocuk ve genç nüfus teşvikinin gereği eğitim, yeterli bütçe, amacına uygun planlamalarla olur. Geleceğe ümitle bakan bir kesimin ülkesine ve milletine karşı besleyeceği öfke ve kırgınlık sonuçta bizi farklı noktalara taşır.
Üniversite giriş sınavlarını aşmış, gecesini gündüzüne katarak derslerini geçmiş, KPSS ve öğretmenlik sınavlarında da başarılı sayılacak puanları almış genç öğretmenlerin işsizliğe, çaresizliğe terk edilmesi, hizmetten alıkonulması işte böyle bir şeydir. On iki yılda sayıları yaklaşık 350 binlere ulaşan atanamayan öğretmenler, planlamasız eğitim ve istihdam politikasının sonuçlarını yaşamaktadır. Her yıl eğitim fakültelerinden yüzlerce öğretmen adayı mezun olurken, atama hakkı kazanabilenlerin sayısı çok azdır. Bugün binlerce öğretmen adayı öğrencilerine kavuşmayı beklemekte, öğrenciler öğretmensiz sınıflarda boş derslere girip çıkmaktadır. Okullarda boş kadrolarda ücretli öğretmen çalıştırma sistemi, millî eğitimin ucuz iş gücü yaratma yöntemidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durmaz, toparlamanız için tekrar ek süre veriyorum.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Atanamadıkları okullarda ücretli öğretmenlik yaparak, meslektaşlarıyla çok farklı sosyal koşullarda çalışan, ucuz emek kaynağı olarak görülen ücretli öğretmenler eğitim sistemimizin başka bir ayıbıdır. Diplomalı işsizlerin tavan yaptığı, eğitim fakültesi mezunlarının bile ucuz iş gücü olmayı kabul ettiği hâlde iş bulamadıkları bir ülkedeyiz.
Hâlbuki ne diyordu Sayın Cumhurbaşkanı -eski Başbakanımız- 2002 İzmir mitinginde milletten oy isterken: "Ülkede 72 bin öğretmen açığı var. Sen sınavla öğretmen seçiyorsun. Bırak da öğretmenler okul seçsin. Önüne neden engel koyuyorsun? Biz gelince hepsini işe başlatacağız." Yahut 2002 Gaziantep mitinginde: "Yahu, bir sürü bölüm öğretmenlerimiz boşta geziyor, resim öğretmeni matematiğe, müzik öğretmeni beden eğitimi dersine giriyor. Niye? Öğretmen ihtiyacı var. Bir de sınavla öğretmen alıyorlar. Yazık değil mi bu gençlere? Almayacaksan okumasınlar. Biz iktidar olunca inşallah boşta öğretmen adayı kalmayacak." diyor. Ama oyları aldıktan sonra: "Efendim, her eğitim fakültesi mezunu öğretmenlik yapmak zorunda değildir." demeyeceksiniz.
Bakanlığın ifadesiyle yaklaşık 200 bin öğretmene ihtiyaç var. 350 bine yakın atanamayan öğretmen var. 2016 Şubat ataması 30 bin. Bu nasıl bir çelişki, anlamakta zorlanıyoruz. Yine, çok taze, Sayın Bakanımızın bir açıklaması: "Ağustosta öğretmen ataması yapmayabiliriz."
Bugüne kadar yaklaşık 42 öğretmen atanamadığı için bunalım sonucu intihar etti değerli arkadaşlarım. Çok sayıda öğretmenimiz atanamadığı için polis oldu ve ne yazık ki görevleri başında onların da bir bölümü şehit oldu.
2003-2015 yılları arasında KPSS'ye toplam 2 milyon 997 bin 518 işsiz öğretmen girdi.
BAŞKAN - Sayın Durmaz, 4'üncü kez sözünüzü uzatıyorum, lütfen...
KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum. Teşekkür ederim.
Ancak bu öğretmenlerden 494.369'u yani sadece yüzde 16'sı öğretmen olarak atanabildi. "Geriye kalan yüzde 84'e ne oldu, ne yapıyor, neredeler?" diye soran da olmadı.
Bu ihtiyaç sadece köylerde ya da ülkemizin az gelişmiş bölgelerinde değil, başkentte bile öğretmen açığı var. Bazı sınıflar 40-50 kişilik, bazılarında zor şartlarda eğitim yapıyor. "En önemli görevimiz eğitimdir." diyebilen bir Hükûmetin başlıca görevi, vakit kaybetmeksizin bu ihtiyaçları karşılamaktır. Öğretmenlik mesleğini çok kutsal gösteriyoruz, diyoruz ki: "Tanrı yeryüzüne inse, meslek seçse öğretmenliği seçerdi." Yine, Hazreti Ali'nin dediği gibi "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kulu, kölesi olurum." Arkadaşlar, artık, öğretmenler kendileri köle olmakta. Biraz bu eğitim politikasını güncelleyelim, üzerimize düşen sosyal sorumluluğumuzun gereğini yapalım.
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, burada, noterle tespit edilmiş, Tokat'ta yaptığınız bir yasal düzenlemeyle okul müdürlüğü görevinden alınan öğretmenlerin listeleri ve görevleri var. Ama, ne acıdır ki yüzde 81'ini Hükûmete yakın sendikanın belirlediği öğretmenler, özel puanlar verilerek o boşaltılan görevlere atanmıştır. Bunların da vebali var, vicdanı var, sorumluluğu var.
İlerleyen dakikalarda YÖK'le ve diğer kuruluşlarla ilgili görüşlerimi söyleyeceğim.
2016 yılı bütçemizin de ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.