| Komisyon Adı | : | (10 / 6996, 7004, 7005, 7006, 7007, 7009, 7010, 7024, 7026, 7034, 7035, 7036, 7037, 7038, 7039, 7040, 7041, 7042, 7043, 7044, 7045, 7046, 7047, 7048, 7049, 7050) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | AFAD Başkanı Yunus Sezer'in, AFAD'ın teşkilat yapısı, afetle ilgili çalışmaları ve Kahramanmaraş depremleri hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 20 .03.2023 |
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, ülkemize geçmiş olsun, yaşamını yitiren bütün yurttaşlarımıza ve ülkemizde misafir bulunan -Suriyeli ağırlıklı- vatandaşlara da Allah'tan rahmet diliyorum.
2020 yılındaki Elâzığ ve İzmir depreminden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan Komisyon, deprem komisyonu değil, deprem risklerinin azaltılmasıyla ve buna ilişkin yapılması gerekenlerin ortaya çıkarılmasıyla ilgili bir komisyondu ve biz o Komisyonda pek çok kurumu dinledik. Bu kadar dar bir zaman da değildi, Recep Bey'in Başkanlığındaki Komisyonda AFAD da çok geniş bir sunum yaptı bize ve kitapçık da verdi. Şimdi, ben o kitapçığa bakıyorum, 2020 yılında bize verilen kitapçığın bir sayfasında diyor ki: "Kahramanmaraş merkezli bir deprem olacak, burada sismik boşluk çok yüksek." Yani 5 tane bölge belirlenmiş, bunlardan bir tanesi Kahramanmaraş ve beklenen depremin büyüklüğü 7,4. Yine, İstanbul var bunun içinde, Gölcük var, Aydın-Denizli arası var ve meşhur Yedisu Fayı var. Şimdi, yani biz konuşmuşuz, aslında devletin ve sizin, AFAD'ın ya da MTA'nın bilmediği bir şey yok. Yani deprem öncesine ilişkin olarak riskin ortaya konması konusunda gerçekten bilinmeyen bir şey yok. Bugün için de aslında önümüzdeki süreçte yani yarın, bir yıl sonra, on yıl sonra yaşayacağımız, olası -deprem komisyonuyuz ama- bir afete ilişkin de bilinmeyen bir şey yok, her şey biliniyor. Şimdi, sorun şu: Biz bu önlemleri neden zamanında almıyoruz? Bir kere baştan şunu belirlememiz gerekir: Elâzığ ve İzmir depremini yöneten AFAD kadrosu niye değiştiriliyor? AFAD'ın başına bu kurumda hiçbir geçmişi olmayan bir sayın vali atanıyor; mühendislik eğitimi almamış, yer bilimi eğitimi almamış, AFAD'ın ağırlıklı olarak yapması gereken çalışmalar konusunda bir deneyimi yok ama AFAD'da bir yönetim değişikliğine gidiliyor. Son derece başarılı bulduğumuz, İzmir ve Elâzığ depremlerinde Kızılayın da Genel Müdürlüğünü yapmış olan Genel Müdür Mehmet Bey Tanzanya'ya büyükelçi olarak gönderiliyor yani ne alaka şimdi? Şimdi, AFAD gibi kurumlarda deneyim o kadar önemli ki bu tür kurumlarda büyüme ve yükselme yani terfi etme doğrudan doğruya dikey olabilmeli yani bu tür kurumlara yatay yöntemlerle başka kurumlardan yönetici atanmasının kesinlikle yanlış olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yalnız, Başkanımız da valilik yapmış, o yüzden...
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Efendim, Sayın Başkanım, ben Kırıkkale Valiliğini yaptığını biliyorum ama yani kendi içinde bunun düzenlenmesi çok daha uygun olurdu.
Şimdi, gelelim, risk analizlerimiz çöktü yani AFAD'ın bize anlattığı bütün risk analizleri çöktü. Ne dediler? "İki saatin içinde bütün GSM operatörlerini uydu üzerinden, İletişim Başkanlığının koordinasyonunda tek bir merkezde yöneteceğiz ve göreceksiniz hiçbir biçimiyle iletişim çökmeyecek." Dediler mi? Dediler. İzmir depreminde çünkü hatlar kapanmıştı ve dediler ki: "En azından internet hatlarımız açık kalacak, uydu üzerinden bütün insanlara internet hizmeti sağlayacağız ve bu sayede..." Hatta fragmanlarda da reklamlarda da aileler birbirini telefonla değil, WhatsApp üzerinden gruplar kurarak sağlıklı bir biçimiyle "Ayakta olduğunuzu bildirin." denildi. Peki, çöktü mü sistem? Çöktü. Ya, depremde enkazda kalmış bir çocuğun babasına yolladığı "Sağım, beni kurtarın." Mesajı, enkazdan kaç gün sonra telefon bulunduğunda harekete geçebilirdi.
Peki, ne yaptınız siz? 3 tane büyük GSM operatörüne birtakım para cezaları kesmenin dışında ne yaptınız? Siz, bu Mecliste, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Deprem Komisyonunun üyesi olan milletvekillerini ve tutanaklara geçtiği için de 85 milyonu kandırdınız. Başka ne oldu? "Hastanelerimizin tümü ve okullarımız 1,5 güvenlik katsayısına alındı." dediniz. "Bütün hastanelerimize sismik izolatör koyduk." dediniz ve "Bunlarla birlikte bu yapı güvenlik katsayısını 1,5'a çıkardık, artık bu tür yapılarla ilgili hiçbir risk olmayacak." dediniz. Ya, Hatay'da ayakta kalan bir tek kamu ve özel hastane kalmadı. 2'nci depremde, 6,4 depreminde Samandağ'da kesin kabulü yapılmamış olan, yeni Samandağ Devlet Hastanesini kapattınız.
Başka ne oldu? AFAD öylesine büyük bir çaresizlik içindeki... Bakın, özel uçaklarla insanları gönderdiniz, kurtarma ekiplerini, kurtarma ekipmanlarını nakliye araçlarıyla gönderdiniz, altı saat Aksaray-Niğde Otoyolu'nu ulaşıma açamadınız. "Kar" E, AFAD niye var? En kötü olasılığa göre plan yapacaksınız; en geniş ve en büyük depreme karşı en olumsuz koşullarla. Evet, gece oldu. Evet, depremin büyüklüğü büyüktü. Evet, kar yağıyordu. Ama siz, Hatay'ı Gaziantep'in, Adana'nın ve Osmaniye'nin kurtarması üzerine bir senaryo inşa ederseniz, bunu da bu Mecliste bize yutturursanız, kendiniz de bunu yutarsanız, maalesef, altında kalırsınız.
Bakın, İstanbul'dan gelen itfaiye araçları... Ben 1'inci gün saat 16.00'dan itibaren Hatay'dayım. Uçakla gönderdiğiniz itfaiye aracının ekipmanlarını İncirlik Hava Üssü'ne indirdiniz ve lift yüksekliğini veremediğiniz için kargo uçaklarından ekipmanlar altı saat İncirlik Üssü'nden indirilip bölgeye ulaştırılamadı yani bir kaos yaşandı. İncirlik Üssü'nde indirdiğiniz kargo uçaklarındaki araç gereç ekipmanları neden Hatay'a ulaşamadı?
İkincisi, depremin büyüklüğü... Arkadaşlar, bu depremin büyüklüğü 7,4 olarak açıklandı. Televizyonlar "Kahramanmaraş merkezli deprem 7,4." dedi. Adıyaman Valisi "3 ölü 5 yaralı var." dedi. Bu büyüklükte... Yani Adıyaman Valisi karşısındaki binaya baksa yüzlerce insanın öldüğünü ya da o enkazların altında kaldığını görebilecekti. Yani Adıyaman Valiliğinin hemen karşısındaki bütün binalar yıkılmışken nasıl olur da siz "3 ölü 5 yaralı" ya da Silahlı Kuvvetler "Hatay'da 3 askerimiz yaşamını yitirdi." diyebilerek topluma doğru mesaj vermez? Siz depremin büyüklüğü konusunda ya bunu gizleme ihtiyacını hissettiniz ya da bu büyüklüğün farkına çok geç vardınız ve maalesef, kurtarmanın en hayati olduğu ilk altı saat içinde, evet, deprem bölgesinde hiçbir kurtarma ekibi yoktu çünkü senaryo çökmüştü. Gelmesi gereken... Ya, ben İstanbul İtfaiyesini buldum, ellerinde kürek yok, kazma yok, balyoz yok, hiçbir şey yok. Telefonla ulaşmaya çalışıyorlar, telefonlar çalışmıyor. Yani kırk sekiz saat sonra biz sabit bir telefondan bir cep telefonu arandığında ancak iletişim kurulabileceğini çözebildik. Ya, bunu bile yönetemedi AFAD, kusura bakmayın. 2 kişi karşılıklı birbirini arıyor, birisi sesini iletebiliyor, diğerinin sesi karşı tarafa gelmiyor. Yani, mesaj atıyorsunuz buluta; yarım saat, bir saat, iki saat sonra buluttan mesaj telefonunuza düşerse iletişim sağlayabiliyorsunuz.
Başka önemli bir handikap arkadaşlar, yani Sağlık Bakanının olduğu bir odada, Jandarma Alay Komutanının olduğu binada... Ya, bir kenti düşünün, en çok ölümün yaşandığı bir kenti düşünün, bütün binalarının hasar gördüğü Hatay'da Afet Koordinasyon Merkezi 3x7 büyüklüğündeki bir konteynerdi, geçici bir aracın üzerindeki konteynerdi. Şimdi, siz bana şunu söyleyebilir misiniz, insanların tuvalet ihtiyacının Jandarma Alay Komutanlığında yetmiş iki saat giderilmeme sebebini anlatabilir misiniz, bir tek geçici tuvaletin oraya niye getirilmediğini bana anlatabilir misiniz? Bırakınız içme suyunu, bırakınız gıdayı, kırk sekiz saat sonra bölgeye gelen askerî kuvvetlerin ilk yaptığı, ATM'lerin ve şehir merkezindeki arama kurtarma yapan ekiplerin bulunduğu bölgede önlem almaktı. Yani niçin, mesela, AFAD, böyle büyüklükteki bir depremde doğrudan doğruya bölgedeki en yakın silahlı kuvvetlerin kurtarmayla ilgili çalışmaya katılmasını organize edemedi? Bırakın onu, ilk yirmi dört saatte, arkadaşlar, ben Hatay Emniyet Müdürüne -ya, gözlerimle gördüm, dükkânlar patlatılıyor, kuyumcu dükkânları patlatılıyor, eczaneler, konfeksiyonlar- "Ne yapıyorsunuz?" dediğimde "Hiçbir şey yapacak gücüm yok." dedi bana. "Yok, hiçbir şey yapamam. Benim de çok sayıda polisim yaşamını yitirdi. Herkes kendi enkazıyla uğraşıyor." dedi. Doğrudur bu. AFAD bize burada söyledi, "Bir afete maruz kalmış olan kent kendi sorunlarını çözemez. O nedenle, bizim, oraya mutlaka başka bir ilden en azından enkazın altında yakınları kalmamış olan insanları göndermemiz gerekiyor." dedi.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, Sayın Vekilim, bakın, benim memleketim Şuhut. Şuhut Kaymakamı aynı gün...
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Gece yarısı geldi efendim, Şuhut Kaymakamıyla biz görüştük.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Antakya'daydı.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Efendim, görüştüm, ben de görüştüm, hatta 3 kaymakamla görüştüm.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şu anda bile hatta orada.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Efendim, görüştüm.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Sayın Bakanım, biz oradaydık.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Sorun, Kaymakamın gelmesi değil.
LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Suzan Abla, ben de oradaydım ya ama bakın, Allah için konuşacaksınız.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Ben, şimdi... Lütfen...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Neyse, Gökan Bey'in sözünü kesmeyelim.
LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Gökan Bey konuşsun, biz de konuşalım.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Şimdi, lojistik...
Arkadaşlar, bakın, afet anında bir bölgeye araç giriş çıkışlarıyla ilgili mutlak bir kontrole ihtiyaç vardı. Bu 2 tane, Hatay'ı -Nurdağı tarafı kapandığı için- Adana'ya bağlayan yolla ilgili hangi emniyet tedbiri alındı da ilk yirmi dört saatte sadece arama kurtarma ve gıda ihtiyacı için araçların geçişi düzenlenebildi?
Peki, AFAD şu çalışmayı yaptı mı, Hatay'da görevli kamu personelinin yüzde kaçı Hataylıydı? E gördük ki özellikle de arama kurtarma faaliyetinde görev yapacak olan başka personellerin eğer önemli bir kısmı o bölgede doğmuş, büyümüş ve yakınları varsa bu insanlardan da biz ilk yirmi dört saat içinde, maalesef, gerekli şeyi alamadık.
Şimdi, 7,4 büyüklüğündeki bir depremin yani Amerika 7,7'yi açıkladıktan sonra bunun ivme büyüklüğü 7,84 olarak açıklandı. Ben İstanbul'dan 12.45 uçağıyla Adana'ya uçtuğumda, Adana'da ayarladığımız otomobille biz Kahramanmaraş'a gitmek üzere 4 milletvekili plan yaptık arkadaşlar. Ben, 12.30'da İstanbul yeni havalimanından uçağa bindiğimde gerçekten Hatay'ın bu büyüklükte yıkıldığından haberim yoktu yani hiçbir biçimiyle de kamuoyu Hatay'ın en fazla yıkımın yaşandığı şehir olduğu gerçeğini bilmiyordu. Biz Adana'ya indiğimizde bizi karşılayan heyetteki arkadaşlar "Kahramanmaraş'a gitmeyiniz, esas olarak Antakya çok kötü durumda, oraya gidiniz." dediler. Yani nasıl oluyor da ben Deprem Komisyonunun önceki dönem üyesi, İmar, Bayındırlık Komisyon üyesiyim, çok sayıda insanla iletişim hâline geçen birisi olarak, biz Hatay depremini, Hatay'ın gerçekten yıkıldığını Adana'ya iki buçukta indiğimizde öğrenebiliyoruz. Bu manada çok ciddi biçimiyle bir şey vardır.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yalnız, Sayın Vekilim, 3 ilde büyük hasar var: Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay hakikaten. Ya, Antakya mı? Evet Antakya...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - 10 ilin toplamından daha fazla Hataylı hem ölü hem yaralı hem göçük... 10 ilin toplamından...
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Devam ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, hastaneler çökünce ilk yirmi dört saatte yani şöyle bir durumla karşı karşıya kalındı: Evet, insanlar elleriyle çıkarıyorlar yani o bölgede yaşayan insanlar komşularını enkazdan çıkardılar Odabaşı Mahallesi'nde, Cebrail Mahallesi'nde, Armutlu'da. Gece sabaha kadar biz oradaydık yani Hatay'daydık. Kahramanlık, evet, Türk insanı; arabasına atlayan gelmiş ya. İstanbul'dan Merter'den birisi arabasına atlamış, akrabaları var diye gelmiş, gece saat onda otomobille gelmiş, yetişmiş ama biz bir tek jeneratörü, bir tek keskiyi, bir tek hiltiyi, maalesef, ilk yirmi dört saat içinde bölgeye ulaştıramadık. İstanbul İtfaiyesi 397 insanı uçaklarla getirdi. Bakın, bu, tutanaklara geçsin: Sağlık Bakanı, Adana Havalimanı'na inmiş olan sivil kurtarma ekiplerinin Hatay'a getirilmesiyle ilgili lojistik konusunda "Ya, Mersin Büyükşehir Belediyesi ve Adana Büyükşehir Belediye Başkanlarına ulaşabilir miyiz? Belediye otobüsleriyle havaalanındaki arkadaşlarımızı getirsinler." dedi, "Sizde telefonu yok mu?" dediğimde "Bizde yok." dedi. Ya, bu, Türkiye'de gerçekten...
LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Telefonu olan Büyükşehir Belediye Başkanı da telefonuna bakmıyor.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - O da göçük altındaydı...
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Telefonların çalışmadığı tabii başka bir şey yani telefonların hiçbir yerden çalışmadığı bir ortamda...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - O da göçük altındaydı herkes gibi.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - ...ama bilinmesi gereken bir nokta gerçekten İstanbul'dan...
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Lütfü göçük altında değildi ya.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Psikolojik olarak...
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - ...uçakla Adana Havalimanı'na inmiş olan kurtarma ekiplerinin kim tarafından bölgeye aktarılacağı konusunda bir işlem yoktu. Ya, neden o anda OHAL ilan edilip de o an bütün sivil araçlara ya da ulaşım, nakliye araçlarına el konulmadığını anlamam mümkün değil.
Şimdi, tabii, Kürşat Hocam çok önemli bir bilgi verdi, siz dediniz ki: "Mühendislik hizmeti görmemiş yapılar." Özellikle deprem bölgesinde yaptığımız incelemelerde yani yirmi günden fazla biz bölgede inceleme yaptık, büyükşehir statüsünde olan ya da merkez ilçelerin dışında özellikle kırsal mahallelerde ve nüfusu 20 binin altındaki yerleşim yerlerinde, deprem bölgesinin tamamında "ruhsat almak" diye bir kavram yok. Arkadaşlar, "ruhsat almak" diye bir şey yok, herkes bina yapıyor. Belediye başkanlarına sorduk: "Yani herkes bina yapıyor da siz nasıl bu kenti yönetiyorsunuz?" E, beş yılda bir imar afları çıkıyor ve binalar aftan yasallaşıyor. Şimdi, burada da eleştirim üniversitelere: Ya, bu ülkede bütün mühendislik fakülteleri, bütün teknik üniversitelerin ya da diğer üniversitelerin mühendislik fakültelerinde hiçbir akademisyen, 2017 yılında çıkmış olan, 2018'de çıkmış olan imar barışıyla ilgili -araştırdım- ya olumsuz tek bir makale yok, tek bir görüş yok, "Bu yanlıştır." diyen bir tane hoca yok, bir tane kürsü yok. Ya, bu kadar üniversiteler yani "bilim yuvası" diyorsunuz, bilime bu kadar aykırı bir uygulama konusunda nasıl olur da iktidarı eleştirecek tek bir bilimsel makale yayınlamaz? Biz bilmiyor muyuz ki Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı buraya 31/12/2022 tarihinden önce yapılmış olan tüm kaçak yapıların affedilmesiyle ilgili bir yasa teklifi verdi.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Deprem riski olanlar da dâhil.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Burada sorumluluğu yani deprem riskinde sorumluluğu yapı sahibinin üstüne bırakıp geriye kalan meseleyi de bir seçim öncesindeki reklamlarla işte "Kahramanmaraş'ta 145 bin kaçak binayı affediyoruz; gözün aydın Kahramanmaraş." "210 bin tane Hatay'da kaçak binayı affediyoruz; gözün aydın Hatay." "120 bin tane Adıyaman'da kaçak binayı affediyoruz; gözün aydın Adıyaman." reklamlarına ya bir tek üniversiteden... Ya, böyle olabilir mi? Yani bu, zaten Türkiye'nin temel problemi, konuşmayan üniversiteler, ses çıkarmayan üniversiteler, gördüğü yanlış karşısında "bana ne" deyip sırtını dönen, kafasını arkaya çeviren üniversiteler ve maalesef burada kabahatin çoğu sizde demiyorum ama kabahatin çoğu da üniversitelerdeki bilim insanlarında.
Arkadaşlar, gelelim lojistikle ilgili, depremle ilgili; mesela, biz... Ya, Türk insanı gıdaya ulaşamadığı için, suya ulaşamadığı için yani gerçekten bu büyük millet -ya ben bu milletin hayranıyım, aşığıyım- nasıl olur da yağmacı bir pozisyona bürünebilir? Bu aklından bile geçmeyecek bir milletiz biz ya, ama siz yirmi dört saat, otuz altı saat bir çorba, bir su, bir ekmek bir yere ulaştıramazsanız, insanların ilk bulduğu fırsatta, sürü psikolojisiyle önce, gıda satan mağazalara doğru bir hücumunu gördük. Şu yüz yıllık cumhuriyet tarihinde bu bizim milletimize yapılacak bundan daha büyük bir kötülük olamaz ya! Ya, biz böyle bir millet değiliz, olmamamız da gerekir, olmadığımıza da yürekten inanıyorum ama bu koşullar içinde çaresiz bırakılmış ve orada hiçbir biçimiyle... Birkaç belediyenin, birkaç sivil toplum örgütünün getirdiği 50-100 kişiye çorba ya da sandviç ya da bazı belediyelerden gelen ekmekle falan idare edilemeyecek kadar nüfustan bahsediyoruz arkadaşlar. Hadi Urfa'yı çıkın, Diyarbakır'ı çıkın, Adana'yı çıkın ama 5,5-6 milyona yakın insanın yirmi dört saatin üstünde gıdaya erişimi konusunda hiçbir yedeğin olmadığı ortaya çıktı, ne bir konserve ne bir başka bir yedek şeyin olmadığı ortaya çıktı.
Şimdi, biz şunu çözmek zorundayız: Aslında bu Komisyonda AFAD'ın ne yaptığını değil, önümüzde ki şu sizin yayınlamış olduğunuz haritalardaki olası risk taşıyan bölgelerde bundan sonra neyi yapacağımızı konuşmamız lazım.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yapacakları, doğru.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Bakın, 8 bin bina yıkılmış. 8 bin bina, ortalama da içinde 5'le 10 arasında daire olduğunu düşünün, bazı binalarda 30-40 daire var; ya 10 kişilik bir ekip gönderseniz her enkazın başına 80 bin insana ihtiyaç var. 3 vardiya bu insanlar enkazda çalışsa 250 bin insana ihtiyaç var. Bu enkazda çalışan insanların gıda ya da ikmal ihtiyacı için de bunlara yardımcı eleman olarak da bir 150 bin insan koymak zorundasınız yani 400 bin insanı siz harekete geçireceksiniz. 400 bin insan bin uçak demektir yani 400 kişilik uçakla bin uçak; bu yönetilebilir bir şey olmadığına göre, bizim, yıkılacak olan, hasar görecek olan -enkaz altında- ama insanların yaşadığı bina sayısını hızla azaltmamız gerekiyor. Şimdi, bunun için de bu tarafın yapacağı bir şey yok, onu siyaset tarafı yapacak. Kaynaklarını verimsiz yatırımlar yerine, kaynaklarını birtakım önceliği olmayan yatırımlar yerine en büyük risk kabul edeceği, ulusal güvenlik ve ulusal bir mesele olarak gördüğü riskli binaların iyileştirilmesi ve dönüştürülmesi için kullanılması ve kaynak ayırması gerekiyor.
Bakın, Komisyonda konuştuk, Lütfi Bey, diğer arkadaşlar konuştuk; deprem öncesi yapmadığınız 1 liralık yatırımın deprem sonrası size maliyeti tam 7 lira. Cumhurbaşkanlığı açıkladı, 103 milyar dolarlık bir kayıptan bahsediyoruz, 103 milyar dolar, artı insani hizmetlerin yapılabilmesi için de bir 130 milyar liralık bir kaynağa daha ihtiyaç var.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Ekonomik kayıpları var, bir de onu da hesap etmek lazım.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Tabii yani 103 milyar dolar ki biz yani hepimiz şunu konuştuk: Biz bütün Türkiye için 200 milyar dolarlık bir kaynak ayırmayı başarsak ve her yıl 10 milyar dolarlık bir kaynağı da riskli yapı stokunun iyileştirilmesine harcasak hem altyapımızı hem üstyapımızı hem kamusal hizmet veren binalarımızı hem de yurttaşlara ait olan binalarımızı yenilemiş oluruz. Böylelikle de ne insan kaybımız meydana gelir ne de binalarla birlikte kaybettiğimiz pek çok ev eşyasından, hatıraya kadar hepsini kurtarmış oluruz.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Gökan Bey, toparlayabilir miyiz çünkü beş dakikayla sınırlamıştık ama.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Şimdi, bir sorum da şu... Depremlerde ilk yirmi dört saat çok kıymetli, ilk altı saat çok kıymetli. Ya, enkazdan çıkan insanları torbalara koyduk ve gömdük. Biz bu insanların yirmi dört saatte mi, altıncı saatte mi, kırk sekizinci saatte mi, yetmiş ikinci saatte mi vefat ettiğini Adli Tıp raporları olmadığı için bilmiyoruz. O nedenle elimizde kurtarmayla ilgili bir sayısal veri oluşmadığı için de acaba gerçekten ilk yirmi dört saat çok kıymetli midir yoksa o herkesin sesini duyduğu ve ağladığı kızımızdaki gibi, günlerce sesini duyurmaya çalışan insanlara ulaşabilsek acaba onları kurtarabilir miydik?
Son olarak da şunları söylemek istiyorum: Doğanşehir fayının kırılmasını beklemiyordunuz; Hocam, şimdi kırıldı. Peki, Doğanşehir'den sonra o fay nereye gidecek? Malatya'ya mı, Ovacık'a mı? Peki, ne önlem alıyoruz biz? Biz Yedisu fayının kırılmasını... Haritalarda da var, Erzincan-Yedisu. Peki, Bakanlık ya da AFAD Yedisu gibi 2 bin nüfuslu bir ilçeyi niye taşımaz? Fay hattının üzerindeyse, yıkıldığında orada 300-400 kişi risk altında kalacaksa, enkaz altında kalacaksa neden 2 bin nüfuslu bir beldeyi taşımıyoruz ya da fay hattının tam üzerindeki köy yerleşim yerlerini, 300-500 insanın yaşadığı, 50-100 kişinin yaşadığı köyleri neden taşımıyoruz? Ya, bununla ilgili engel nedir? Yusufeli'ni niye boşalttık biz? Baraj bittiğinde şehir su altında kalacaktı; bunu öngördük, mühendislik bilimi öngördü. Kotu aldı, kotun altında kalan bütün yerleşimler su altında kalacaktı, Yusufeli boşaldı. Şimdi, Yusufeli de dördüncü ayında suyun altında kaldı. Peki, ne farkı var? Ya, bir baraj inşaatının sonrasında su altında kalacak bir yerleşim yerini boşaltmayı ve taşımayı öngören planları yapıyoruz ama fay hattının üzerindeki yerleşim yerlerini taşıma konusunda hiçbir adım atılmıyor. Müzeyyen Hanım "Fay Yasası geçsin..." Hadi, geçmedi, fayın doğrudan... Ne dedi? Sayın Hocam da söyledi, faylar hep aynı yerden kırılıyor hani bazen sürpriz yerler çıkıyor ama çoğunlukla hep aynı yerden kırılıyor. O zaman bunun üzerindeki şehirleri taşıyamıyorsak bile küçük köy yerleşimlerini, mühendislik hizmeti almamış olan yapı stokunu neden taşımıyoruz?
Bir başka konu da şu...
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Gökan Bey toparlayalım.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Tamamlıyorum Başkanım.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2020 yılında çok büyük bilim adamlarının katıldığı bir deprem çalıştayı yaptı. Bu Kahramanmaraş merkezli depremden sonra da bu çalıştayına devam etti. Biz Türkiye Cumhuriyeti devletinde Hükûmete bağlı kurumlarla yerel yönetimlere bağlı birimler arasında iş birliğini neden sağlayamıyoruz? Ya, bu konuyla ilgili o toplantıya uzman göndermemek, o toplantılara yönetici göndermemek neden oluyor? Bunun üzerinde gerçekten anlamadığımız.... Deprem gibi bütün toplumu birleştiren bir mesele de bile yerel yönetimlerle merkezî yönetim neden aynı masanın etrafında bir araya gelerek ortak çalışma yürütemiyor?
İki de sorum var size, bir: CBS Genel Müdürlüğü bölgenin yıkım raporu konusunda sayısal bir model geliştirdi mi? İki: Bu depremde son on yılda yapılan binalardan -yıkılan binaları sormuyorum- ya da yapı kayıt sistemine ya da imar barışıyla sisteme dâhil edilmiş olan binalardan yüzde kaçı hasar görmüştür?
Teşekkür ederim.