KOMİSYON KONUŞMASI

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben biraz heyecanlıyım, biraz da duyguluyum elbette. O bakımdan bu konuda toparlamayabilirim, biraz zamanımı aşabilirim.

Öncelikle, bütün Türkiye'nin başı sağ olsun, başımız sağ olsun. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Âmin.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bu anlatılan, biraz önce bizim Komisyon temsilcilerimizden Sayın Gökan Bey, Sayın Müzeyyen Hanım konuştu; bilimsel verilerle konuştular. Sayın Müzeyyen Hanım yer bilimci, bu işin o kısımlarına hiç girmeyeceğim. Onlarla ilgili, bunlar gizli saklı değil, bilinen gerçekler, "Bunlara göre tedbir alınmalıydı." derken bir de şu kitabı gösterdi Sayın Müzeyyen Şevkin "2019'da -yani dört yıl önce- aha da bunları saydık." dedi.

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - 2021.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - 2021.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Pardon, 2021. "2021'de bunları saydık." dedi. Ayrıca, Sayın Gökan Zeybek "Bu konuda bilumum, acil önlemlerin alınması gereken hastanelerin, işte okulların, belli yerlerin bu konuda hemen dikkate alınarak taşınması, tedbirlerin alınması, ona göre bir önlem alınması konusunun değerlendirilmesi gerektiğini." söyledi. Tespit var, bugün de konuşuyoruz. Maalesef konuşuyoruz, yazıyoruz, çiziyoruz, yönetmelik çıkarıyoruz ama fiiliyatta bir şey yapmıyoruz. Liyakatli bir yönetimimiz de yok. Bunu "Efendim, bu kadar büyük bir felaketti, bu felaketin üstü daha Türkiye'de, dünyada hiç görülmemişti." demenin de "Efendim, böyle bir algı yaratılıyor." demenin de hiçbir manası yok. Neden yok? Bir kere, AFAD, siz burada bir şey yapmışsınız daha önce, işte 9-11 Ekim 2019 tarihlerinde hem de bire bir bu depremin şiddetiyle aynı, Kahramanmaraş Pazarcık merkez üssü 7,5'in üstünde bir deprem tatbikatı yapılmış, 7,5 şiddetinde. Bu tatbikata bu depremin bire bir aynısını kurgulamış ve yapılan tatbikatta Adıyaman, Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya depremden en çok etkilenen iller olarak sayılmış; Kilis, Osmaniye ve Şanlıurfa'nın az etkilendiği yerel düzeyde bir tatbikat yapılmış, bire bir ve bunun içine nedense tam bir deprem bölgesi içerisinde olan Hatay, Osmaniye, Adana alınmamış. Şimdi, sunum yapan arkadaşımız şiddetle Adana'yı söyledi, İskenderun Körfezi'ni söyledi, Hatay'ın bu büyük depreminin beklendiğini söyledi ama bu tatbikatta onlar yok. Bu, Sayın Soylu'nun önderliğinde yapılmış. O gün, Sayın Soylu o gün bile, konuşurken bir telsizle haberleşme yapmış. Bakınız, o zaman da söylemişler: "Deprem anında bütün iletişim konusundaki gerekli tedbirler alınacak." Arkadaşlar, şimdi bir şey, bir örnek anlatıyorsunuz, bu örneği ben acıyarak dinliyorum kendi içimde, yüreğimde. Efendim, birisi pili bitmesin diye aşağıda telefonu kapatmış; aferin. Kapatmayana "Tu kaka." mı diyeceğiz? Ne diyeceğiz?

RECEP UNCUOĞLU (Sakarya) - Hayır, hayır.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bu bilinci vermediğimiz için, vermediğiniz için, vermedikleri için...

RECEP UNCUOĞLU (Sakarya) - "Bu bilgileri vermeliyiz." anlamında söyledim.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - "Vermeliyiz." ayrı bir şey ama o göçüğün altında üç gün... Bir başka baba da çocuğunun birisini çıkardığında, telefonunu eline aldığında dedi ki: "Üç gün boyunca -çocuğuma deprem eğitimi vermiştim, en çok o zaman canım yandı- 112 dâhil her birimi aramış ama ulaşamamış." Neden? GSM operatörleri çalışmıyordu. Biz o gün "Nerede göçük var?"ı bilemedik çünkü haberleşme imkânımız yoktu. Bir göçükte bir eksik varsa o eksiği tamamlamak için yetkilileri arayamadık. O kriz merkezinden göçüğe, göçükten kriz merkezine, kriz merkezinden göçüğe bizzat gitmek zorundaydık; kazma için, kürek için, hilti için, jeneratör için, iş makinesi için. Ve size bir şey söyleyeceğim, kabul edersiniz, etmezsiniz, biz bunu yaşadık, bütün milletvekili arkadaşlarım bire bir sorarak yaşadı. Soruyoruz, oradaki AFAD yetkilisinin hiçbir şeyden haberi yok: Ne kaç tane aracı var, ne kaç tane jeneratörü var, ne kaç tane AFAD var, ne kaç tane arama kurtarma... Hangi yerde göçük var, hangisine ne gönderecek? "Bilmiyorum." diyor, "Bilmiyorum." Bilmiyorsa orada işi ne? "Bilmiyorum." diyor ya! Şimdi bütün bunlara rağmen, bakın, şunu söyleyeyim.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Öyle değil, öyle değil. Depremde öyle bir şok yaşanıyor ki, ben Adapazarı'ndaki valinin ne hâle düştüğünü o gün...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Efendim, ben yaşadım. Onun için Sayın Bakanım, ben şunu söyleyeceğim: Oradaki iktidar milletvekillerimiz, kaymakamlarımız, valilerimiz ve bizler, hepimiz söylediğiniz gibiydik. AFAD'ın görevi ne? AFAD'ın görevi ne? Oraya o gün bu yönetimi yapacak dışarıdan insan getirmek. 70 ilimizde bir şey olmadı, 70 ilimizde. Bir sürü helikopterimiz var, İncirlik Hava Üssü'müz var, Adana Havalimanı'mız var ve bizim arkadaşlarımız öğlen oradaydı, neden AFAD gelmedi? Neden arama kurtarma gelmedi? Ve ben şunu, bizzat yaşadığım bir şeyi söyleyeceğim: Bunun adı "akıl tutulması" "heyecan" falan değil, akıl yokluğu. Gelmiş AFAD yetkilisi, alet edevatı yok. Diyoruz ki nerede? "Havaalanında aldılar." Niçin? "Arkadan gönderecekler." Bir dakikanın bile önemli olduğu, hayati bir konuda nasıl olur da arama kurtarma ekibi üstünde teçhizatsız oraya intikal ettirilir? Nasıl olur? Köpek yok, o yok, bu yok. Gelelim şuna: Bu tatbikatta dahi, yapılan bu tatbikatta, bire bir aynı olan tatbikatta dahi...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yalnız bir düzeltme yapayım Suzan Hanımefendi, bir dakika.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Buyurun efendim.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Bakın, ben çok iyi biliyorum, 40 vali aynı anda aynı gün görevlendirildi, kaymakamlar...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Efendim, sonuç, bakın şunu anlatmaya çalışıyorum, bakın...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Hayır ama yani şöyle, yani bu çok önemli çünkü daha önceki depremlerde bu yapılamadı.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ya, sonuç olarak şunu söylüyorum Sayın Bakanım, diyorum ki: Gelen AFAD'cıları biz karşıladık, gerektiyse o bu fark etmez.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Tabii, tabii.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Arabalarımızla aldırdık.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Teşekkür ederiz, sağ olun.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Yani tabii ki yapacağız, biz, hepimiz yapacağız, orada siyaset falan yok, AKP'si...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yok artık gerçekten.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Yok, tabii ki yok. Benden çok Abdülkadir kardeşim çaresizdi çünkü o iktidardı, ona daha çok yüklendiler.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Doğru, doğru.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Yani öyle değil, benim anlattığım bu değil, lütfen başka açıdan bakmayınız. "Muhalefet milletvekili" demeyiniz, acılarımızı anlatıyoruz. Bakın, neden oldu? İşte, anlatıyorum. Bu tatbikat o 3 ilde olmamış ve bire bir aynı tatbikat. Ona rağmen, GSM konusu o gün var olmasına rağmen bu problem çözülmemiş. Neden? Sorumlusu kim? Bundan dolayı gerçekleşen ölümlerin sorumluluğunu kim alacak? Neden?

Bunun dışında, bakın, orada, o gün tatbikatta aynı büyüklükteki bir depremin, aynı illerde olacağı zaman 1.413 personel, 1 helikopter, 271 araç, 1 arama ve kurtarma köpeğinin katılımıyla tatbikat yapılmış. Bu mudur? Yani sonra sayıyı vermişiz, bize, 7 şehre 1.413 personel, sadece 1 helikopter ve sadece 1 köpek. Bununla mı kurtaracaktık? Tatbikatta. Sonra bize verilen rakamlara bakın: 35.250 arama kurtarma personelinin çalıştığı ifade ediliyor bu şeyde. E, o kadar göçük var, her bir göçüğe 1 tane mi düşüyor? Bu mudur? Soruyorum ben AFAD yetkilisine 3'üncü günü, 3'üncü gününe kadar yaprak kımıldamadı, insanların hayat bağı, yaşam eşiği üç gün, bunu bilim adamları söylüyor. Yani o üç günü geçirdikten sonra biz cenaze toplamaya mı geldik, ne oldu? E, biz o üç günden sonraki kısımda... O yaşam eşiğinde yok, 3'üncü gün ve ben oradaki AFAD yetkilisine sordum, 35 kişi geldiler, üstlerinde aletleri yok, oradaki ne kadar hırdavatçı varsa 1 zabıta, 1 polis, gitti bizden 1 zabıta, emniyetten 1 polis; dükkânları kırdık; kazmaları, kürekleri, makasları getirdik. 16 yaşında bir çocuk gözümüzün önünde bağırıyor: "Benim adım Kağan, Kağan. Ben buradayım. Üstümde annem ile babam var." diye. O çocuğu iki gün sonra "Çıkarılır mı çıkarılmaz mı?" diye görecek bir AFAD yetkilisini iki gün aradık Burcu Köksal'la. Neyse, onlar da geçti, adama sorduk, gelen arkadaşa: Nasıl çalışırsınız? Dedi ki: "Abla, biz göçüklerde ekip çalışırız, 1 kişi ne yapar bir göçükte?" dedi. "Biri aracı yönetir, öbürü ışığı tutar, öbürü ses dinler, biri 'Kimse var mı?' diye sorar, öbürü makası bilmem ne yapar. Ekip çalışırız, en az 10-15 kişi." Yani bu 35 kişi 3 göçüğe yeterdi, bende 400 göçük var, sadece İskenderun'da. 3 göçük mü? Bu mudur gelme işi üç gün sonra? Ve beni bırakın...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - İskenderun'daki göçüklerin miktarı daha azdı Antakya merkeze bakılırsa, Kırıkhan'a...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Hayır, ya, bakn, başka bir şeyden bahsediyorum, ben yaşadığımı anlatıyorum. Ben oradaydım, onu anlatıyorum.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Evet.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Lütfi kardeşim Kırıkhan'daymış, onu anlatıyor; öbürü Defne'deymiş, onu anlatıyor. Ben bulunduğum yeri anlatıyorum. Yani duyduğumu değil gördüğümü anlatıyorum, yaşadığımı anlatıyorum. Hani kimsenin bana "Bu yoktu, hayır öyle değil." deme şansı yok bu anlattıklarımda çünkü bire bir yaşadım. Ve bütün bunlara rağmen, biz gelmişiz, hâlâ diyoruz ki: "Şu, şu, şu." Peki, kim bu sorumluluğu alacak? Bu insanların evleri göçtü, öyle değil mi? En masum insanlar mülkiyet hakkı sahipleriydi. Şimdi anlattınız yani sadece müteahhit değil burada sorumlu, bir proje geliyor. Yer... Ne onun adı? Yer yapısı inceleniyor.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Zemin etüdü.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Zemin etüdü yapılıyor, bu proje zemin etüdüne uygun mu değil mi, değerlendiriliyor. Buna uygun yapılıp yapılmadığını, yapı denetim firmaları, ki onlar da müteahhit firmalar, A'nınkini B, B'ninkini de A denetliyor.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - O değişti.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ya, neyse yani böyleydi, geçmişi konuşuyoruz.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Evet, geçmişte öyleydi.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Tabii yani.

Ondan sonra e? Sonra yapı kullanma iznini alırken bir denetim var, sonra Şehircilik ve İklim Bakanlığının denetimleri var. Bakın, bir araç muayenesi yapıyoruz parayla yılda, bu araç trafiğe çıkmaya uygun değilse çıkarmıyoruz. E, yapı denetimi niye yapmıyoruz? Ve bunlar yapılmadı diye ölen bu insanların hem mülkiyet hakları hem can hem hayatlarının tazminatını kim ödeyecek? Bir afet yasası...

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Belediyelerin de orada sorumluluğunu düşünmek lazım.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Herkes için söylüyorum.

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Belediyeler bile...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Tabii, onu söylüyorum ben. Zaten belediye veriyor ruhsatı. Hayır onu söylüyorum, en başta onu söylüyorum. Müteahhit getiriyor diyorum, zemin etüdüne uygun mu değil mi, planına bakıyor, ruhsat veriyor. Ruhsattan sonra yapı kullanma iznini onlar veriyor. Sonra Şehircilik Bakanlığının denetimleri var, doğru mu? Bütün bu silsilede herkes sorumlu, şimdi niye kimse sorumluluk almıyor? Nihayetinde devlet ve devlet kurumları sorumlu. Bu yüzden bütün bu insanların bütün zararlarının giderilmesi için bir çalışma yapmanız lazım, kusursuzlar. Onlara devlet öder, rücu eder müteahhitine, belediyesine, yapı denetim kurumuna; kimeyse, kim imza atmışsa. En az 20-30 tane imzayla bu işler, bu sisilleden geçiyor.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Doğru, doğru, çok imza var.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Evet, onlar, bir müteahhidi alarak da böyle olmaz bu iş yani.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, Sayın Vekilim, siz de...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Devam edeceğim efendim.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Özür dilerim, bir şey soracağım, siz de iyi bir hukukçusunuz. Yani bu konuda ne gibi teklifleriniz var? Mühim olan bizim bundan sonra...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - E, söylüyorum, yani mevcut Afet Yasası'nı uygulayın, mevcut anayasal haklarını insanların verin.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yani biz özellikle bundan sonra böyle...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Şimdi, bakın, Sayın Bakan...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Tamam, tenkitleri yapalım ama teklif ve tavsiyelerimizi de söylersek...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Sayın Bakan, hâlâ giderilmeyen birtakım şeyler var, ben bunu burada konuşmak zorundayım. Bugün 42'nci gün. 42'nci gün şu telefonumuza gelen, hâlâ çadır; çadır ya, geçici barınma yeri olacak çadır. Size gelmiyor mu Lütfi kardeşim, gelmiyor mu?

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Geliyor.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Hepimize geliyor, 10 telefonun 9'u çadır, çadır ya. Bu çadır aslında ne demek biliyor musunuz? Geçici barınma alanı; on-on beş günlük. Şimdi, bu yağmurun altında, altlarında tablaları yok, yerden yüksekliği yok, zemine sıfır; bir çadır veriyoruz, her yağmurda battaniye, yorgan, minder ıslanıyor. Dışarı çıksa yağmur, içeride kalsa çamur. Rüzgâr esiyor bizde, Yarıkkaya, hop alıyor, uçuruyor.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - 130 bin çadır dağıtıldı Hatay'da sadece.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Olabilir ama durum bu, durum bu. Şimdi, hâlâ çadır, konteyner istekleri... Ve engelliler hiç düşünülmemiş, hiçbir yerde; kadınlar hiç düşünülmemiş. Bakın, bütün çadır kentler, 550 tane... Daha yeni yeni başladı, kırk iki gün sonra. 550 tane çadırın olduğu çadır kentlerimiz var, 150 var, 75 var, 50 var, altı var. Bunların her bir yanı açık. Çeşitli ahlaksızlıklar da oldu, sorunlar oluyor. Tuvaletler bir 500 metre, 1 kilometre, 300 metre ileride. En gerideki adam gece yarısı tuvalete gidecek, kadınlar çocuklarını koruyor ama kendilerini koruyamıyor. Ayrıca, mahremiyet alanları yok kadınların; emzirme vesaire, toplu alan...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - O konuda haklısınız, tabii, onların...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - E, söylüyorum, giderin diyorum yani.

Engellilerin tuvaleti yok, bakın, bütün tuvaletler alaturka; engelli oturup kalkamıyor, gidinceye kadar altına yapıyor çocuklar. Artık her şey kuyruğa büründü; bez alacak kuyruk, yemek alacak kuyruk, çamaşır alacak kuyruk, tuvalete gidecek kuyruk, banyo yapacak kuyruk. Bugüne kadar iki kez banyo yapmayan insanlar var, kırk iki gün, kırk iki gün! Uyuz, bit, bunların hepsi... İshal başladı, salgın hastalıktan da mı ölelim? Hijyen hiç yok, hiç yok; tuvaletlerin hâlini görmelisiniz. Mesela, duşların önünde giyinecek yer yok, bir duşa giriyorsunuz, şu kadar, önünde bir perde var, kıyafet asacak, giyinecek soyunacak yer yok. Bunlar yani nasıl... Hâlâ, hâlâ, hâlâ diyoruz ki "Öyle yönetiyoruz, böyle..."

AFAD bir de ne yapıyor? Gelen bütün yardımların tek elden alınması için, dağıtılması için el koyuyor birçok şeye. Benimkine de, 1.150 çadırıma el koydu.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Doğru yapıyor abla.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Doğru yapıyor(!) Peki, doğru yapıyor, ulaştırmıyor ama.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Abla, ulaştırıyor.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ulaştırmıyor.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - 130 bin çadır dağıtılmış.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Şimdi, bakın...

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Yetmez ama en azından 130 bin...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ya, yeter, yetmez ama neticede ulaştırılmıyor. Şöyle bir durum da var: Bakın, sokakta hâlâ hamile, engelli, sorunlu insanlar var ve yaşayamıyorlar. Bir kere yaşam alanları gerçekten konteyner bile değil. 21 metrekare konteynere sığmayan aileler var, bunların da tiplemeyle düşünülmesi lazım. 21 metrekarelik de olmalı, 30 da olmalı, 40 da olmalı, ailenin nüfusuna göre A, B, C formülleri olmalı. Sığmıyorlar, şu kadarcık yer, ranza da yok.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Doğru da tırla taşınması vesaire bunların...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ama bakın, prefabrik yapılabilir orada Sayın Bakan; Sayın Bakanım, yapılabilir, demonte... Yani 21 metreye 5 çocuk... Sayın Cumhurbaşkanımız "3 çocuk, 5 çocuk" dedi, yaptılar; şimdi sığmıyorlar 21 metrekareye; biri mutfak, biri yatak, tuvalet de var...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, özellikle, çok hızlı...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Şimdi, neticede şunu söylemeye çalışıyorum...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Buyurun efendim.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Hâlâ bu perişanlık giderilmedi. Bunca tatbikatlar yapılırken de "Biz bunu öngöremedik, bu büyük bir afetti." demenin hiçbir anlamı yok. "Algı yaratılıyor." demek, üstünü kapatmaktan başka bir şey değil. Bire bir aynı şiddetle olacak bir tatbikat yapılmış 2019'da, 9-11 Ekim. Bunun için bu tatbikat gündemine alınmamış bile; Hatay, Adana, Mersin...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Aynı anda kırılacağı...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Neyse ama yapılmış, 7,5 şiddetinde. Ankara'yı etkileyeceği düşünülmüş ama Hatay'ı etkileyeceği düşünülmemiş ve ne olmuş? Bakın, ciddi... Sayın Müzeyyen Hanım ve Gökan Zeybek Milletvekillerim anlattı; ya, hiçbir planlama... Bakın, havaalanları, hastaneler, bunun gibi kritik yerlerle ilgili hiçbir şey düşünülmemiş.

Askere gelince... Mustafa Kemal'de Serhan Asker bir program yapıyor: "Görkemli Hatıralar" Çok etkilendiğim sahnelerden biridir; bir genç kız, küçücük, ailesi göçük altında kalmış. Mustafa Kemal'in sırtı -Lütfi kardeşim de bilir- Deniz Alayının arkasına bağlıdır, Deniz Alayına bitişik; öyle değil mi? Mahallemiz bitişik. Kızcağız diyor ki: "İncindim, asker kapılarını açmadı ama ben ona üzülmedim, onu buraya göndermeyen iradeye kızdım." Bu millet, askerini hâlâ böyle seviyor. Benim çocuğum, senin çocuğun, onun çocuğu ama göndermediler, beden gücüne de ihtiyaç vardı; bırakın onu.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Sizin askeri ne kadar çok sevdiğinizi biliyorum.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Biliyorum, evet.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Yalnız, asker bu konuda sizin laflarınızdan inciniyor.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - İncinmez.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - İnciniyor.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bakın, neden? Ben, burada...

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Aileniz asker sevdalısı.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Kesinlikle öyle, ben 4 nesil şehit torunuyum. Mesele o değil, ben askerimi çok seviyorum.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Asker sahadaydı.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bakın, şunu anlatmaya çalışıyorum...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Az önce siz yoktunuz...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bak, Lütfi kardeş, 70 tane ilde deprem olmadı. Orada sorumlu tuttukları kişi, kurumun kendisi de değil; bakın, kurum diyorum. Bak, Kızılay bizim için çok önemli bir kurum değil mi? Ben madalyalı bir kan bağışçısıyım ama Kızılay çadır satınca, giyecek satınca, yiyecek satınca biz inciniyoruz. AFAD başka bir şey yapınca biz inciniyoruz. Bu yönetim, afet yönetme işi AFAD'ın madem, bu talimatları da verecek olan, organize edecek olan, hızlandıracak olan, zamanı doğru kullanacak olan bu kurumdur. Bunu yapamamıştır, becerememiştir ve sınıfta kalmıştır. Biz öldük, sonuç bu; biz öldük, üç gün sonra geldiniz.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yalnız, Sayın Vekilim, bir hususu belirteyim. Yani biz, hep birlikte, hepimiz deprem bölgesindeydik; biz her yerde jandarmayı da gördük askeri de gördük.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Sonradan, 4'üncü gün...

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Hayır, ilk gün...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Açıklaması var, Genel Kurmayın açıklaması var.

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - İlk gün de...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Genel Kurmayın açıklaması var.

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Benimle birlikte...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Genel Kurmayın açıklaması var, resmî açıklamaları var.

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Hayır, ben jandarmayla gezdim.

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Sayın Vekilim, Malatya'da...

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Ben jandarmayla gezdim.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bakın, resmî açıklamaları var.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, şöyle...

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Resimlerim de var, lütfen, Twitter'dan bakın.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ben hiç yoktu demiyorum, 4'üncü gün...

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Lütfen, Twitter'dan bakın.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bakın, arkadaşlar...

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - 2'nci gündü, jandarmayla gezdim, Twitter'dan resimlerime bakın.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Kurtarma önemli, kurtarma. İnsanlar öldü mü; öldü.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bakın, birincisi, o üç gün kritiği önemliydi, kurtarmada beden gücüne ihtiyacımız vardı.

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - 2'nci gündü, 2'nci gündü; lütfen, yalan yanlış konuşmayalım

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bilinçli insana ihtiyacımız vardı.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Sakin olun...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ben "Asker gelmedi." demiyorum...

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Twitter'ıma bakın.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - "Zamanında gelmedi." diyorum.

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - 2'nci gündü, Twitter'ıma bakın.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, şöyle, arkadaşlar, müsaade ederseniz...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - İkincisi, yağmalandı, her yer yağmalandı; kuyumcular, onlar, bunlar...

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Hayır, ikinci gündü, jandarmayla gezdim, lütfen, Twitter'ımı açın, bakın.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ben kendi yaşadığım yeri söylüyorum.

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Biz de yaşadığımızı söylüyoruz.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, şöyle... Müsaade eder misiniz.

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Tamam, biz de kendi yaşadığımızı aktarıyoruz. Ben depremin ilk günü Malatya'da askeri gördüm.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Suzan Hanım, siz yoktunuz az önce, izah edildi efendim.

NECİP NASIR (İzmir) - Suzan Hanım, ilk gün, İzmir Bornova'dan mavi berelilerle kargo uçağıyla ben geldim, kalkınca resmin tarihini göstereyim.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Teşekkür ederiz.

NECİP NASIR (İzmir) - Bütün birlikler, İzmir Havaalanı'ndan deprem bölgesine intikal etti.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, şöyle yapalım...

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Van'dan gelen...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Allah aşkına...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Arkadaşlar, kendi kendinize karşılıklı...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Allah aşkına şunu söylemeyin. Deyin ki: "Evet, geç kaldık."

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Hayır, geç kalmadı, oradaydı.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Deyin ki: "Evet, zamanında gelemedik." Deyin ki: "Evet, biz kurtaramadık."

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Lütfen, ezbere konuşmayın.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Deyin ki: "Evet, göçüklerden, aşağıdan insanlar bizden yardım istedi, el uzatamadık."

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Siz, gördüklerinizle kendinizi sınırlandırmayın; bu doğru bir yaklaşım değil. Sadece kendi gördüklerinizle sınırlandırıyorsunuz, bizim de gördüklerimiz var.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Çünkü ben oradaydım.

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Biz de oradaydık.

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Benim Twitter'ıma bakın, o günün resmi var ya.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Hanımefendi, bakın, bu AFAD neyi göremedi biliyor musunuz?

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Ezbere konuşmayın, ezbere konuşmayın.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - İki gün Hatay televizyonlarda geçmemiş, sebep?

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Ezbere konuşmayın, sizin olduğunuz yerde yokmuş demek ki, bizim olduğumuz yerde vardı.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, arkadaşlar...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - 10 ilin büyüklüğünden daha büyük bir deprem oldu, 10 ilin can kaybından daha büyük bir can kaybı oldu...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Sayın Vekilim...

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Siz jandarmanın olmadığı yerde gezmişsiniz, olan yerde gezseydiniz keşke.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - 10 ilin göçüğünden daha fazlaydı...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Sayın Vekillerim...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - 10 kat daha fazla gelmesi gerekiyordu..

DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Olan yerde gezseydiniz, bizim olduğumuz yerde vardı.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Derya Hanım...

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Bizim olduğumuz yerde Twitter yoktu, internet yoktu.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Televizyonlar gidiyor, herkes bunu anlatıyor.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, müsaade ederseniz...

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Van'dan gelen uzmanlarımız vardı, ilk gün.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Değerli arkadaşlar...

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - 7 şubatta paylaşımım var.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bizde yoktu hanımefendi, Hatay'ı iki gün televizyonlara geçmemişsiniz deprem oldu diye.

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Çadırları kurmuşlar.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Olur mu öyle şey ya?

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Sayın Vekillerim, teşekkür ediyorum.

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - 7 Şubatta paylaşımım var.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ya, bakın, en azından... 42'nci gün, hâlâ tuvalet yok diyorum ya, engelli için...