| Komisyon Adı | : | (10 / 6996, 7004, 7005, 7006, 7007, 7009, 7010, 7024, 7026, 7034, 7035, 7036, 7037, 7038, 7039, 7040, 7041, 7042, 7043, 7044, 7045, 7046, 7047, 7048, 7049, 7050) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürü Banu Aslan'ın, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü olarak Kahramanmaraş merkezli deprem afetinde ve önceki afetlerde yaptıkları çalışmalar hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 21 .03.2023 |
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli katılımcılar, sunduğunuz katkılar için, bundan sonra en azından böyle felaketlerin yaşanmaması için, gereken tedbirlerin alınması konusundaki katkılarınız için çok teşekkür ederim; nihayetinde hepinizin emeklerine sağlık.
Nihayetinde bu depremleri yaşayanlar, gerçekten, ayakta kalanlar, depremde hayatını kaybedenler, uzvunu kaybedenler, hepimiz darmadağın oluyoruz ve acıları sarmak öyle kolay değil.
Şimdi, size bütün arkadaşlarım, gerek Müzeyyen Hanım gerek Gökan Bey ve diğer konuşmacılar birçok teknik konuda katkılar sundular. Ben de şu anda depremzede bölgesindeki insanların Çevre, Şehircilik ve İlkim Değişikliği Bakanlığından ne beklediği, hangi konularda kafalarının çok karışık olduğu, bu sorunların giderilmesi için ne yapmalısınız, nasıl bir süreye tabi tutmalısınız; bu konuda oradan aldığım bilgileri, soruları size yönelteceğim, aktaracağım ya da bilginize sunacağım.
Şimdi, arkadaşımız, Kilis Milletvekilimiz de söyledi, şu anda sahada hasar tespitlerine ilişkin çok büyük bir kaos var. Hasar tespitleri konusunda şimdiye kadar burada en masum olan kesim binalardaki mülkiyet sahipleri. Herkes şimdi şunu sorguluyor, diyorlar ki: Birkaç müteahhidi aldılar. E, bitti mi? Biz ne olacağız? En masum olanı benim. Bu mülkiyeti alırken ben güvendim, devletime, belediyeme, ilgili kurumlara güvendim. Bir yapı yapılırken ruhsat verecek olan kuruma, planı götüren müteahhit zemin etüdü yapacak olan firma ya da kurum, ondan sonra bunun uygun yapılıp yapılmadığını denetleyecek kurumlar, yapı kullanma iznini verenler, her gün, her yıl çeşitli ücretler alarak araç muayenesi yapabiliyorlar da neden bu bina muayenelerini yapmadılar? Tapuda devirler yapılırken bize bu uyarıyı yapacak olan bir kurum neden yoktu? Neden bu şerhler düşülmüyor ya da bilgi almamız gereken birtakım birimler yok? Şimdi bütün bu yokların üzerine bizim mülkümüz yok; kim karşılayacak yani kim sorumluluk alacak? Biz şimdi de başka bir kaos içerisindeyiz. Mevcut konum itibarıyla bizim yıkılan binalarımızın yerine yeni binalar yapılacak mı, yapılmayacak mı; bu belli değil. Diyelim ki yapılmayacak, diyorlar ki "Bizim bu arsa bedellerimizi, Şehircilik Bakanlığı Konya'da bir yerden verebilir ya da bir yerde takas yapabilir veya bedeli noktasında belirtilen emlak değeri üzerinden verilebilir." Ki herkesin bildiği bir şey var, harçlardan, vergilerden muafiyet yaratmak için emlak değerleri çok düşük takdir ediliyor ve bu süreç içerisinde bizim kamulaştırma yapılacak arazilerimiz var. Bu kamulaştırma yapılırken deprem sonrası değerini mi esas alacaklar, deprem öncesi değerini mi esas alacaklar? Eğer deprem sonrası değerini alacaklarsa yeşil alan konumunda olan bir arazinin değeri ile benim daha önce milyon dolarlık arsam ya da milyon dolarlık bağımsız bölümlerimin arasındaki farkı, mağduriyeti kim giderecek? Bunun gibi çeşitli sorunlar ve sorular var. Şu anda, mesela, bir kişinin hem kışlığı hem yazlığı hem oradaki hem buradaki bütün yapıları yıkılmış ya da biri az hasar görmüş, diğeri orta hasar görmüş birtakım binaları var. Burada, şu sunumunuzda gördüğüm üzere, orta hasarlı binaların tekrar onarılma noktasındaki şeyiniz var. "Orta hasarlı binalar en kısa sürede, belirlenecek konumda, onarılarak içine girilebilir. Bir yıl içinde onarılmayanlar yıkılır diyorsunuz." Oysa, bunun tam tersi, şimdi, orta ve ağır hasarlı binaların tamamının yıkılacağı konusunda bir açıklama var. Bu bir tezatlık teşkil etmiyor mu şu an için? Bu sunumda yazılan şey ile açıklanan bilgi konusunda bir tezatlık var.
Üstelik şöyle bir şey oldu; İskenderun özelinde söyleyebilirim, ya, somut bir şey söylemek için İskenderun'u konuşuyorum, en iyi orayı biliyorum, orada yaşıyorum: Hani beni eleştiriyorlar "Sen İskenderun'un mu vekilisin?" Hayır. Bilmediğim bir şeyi konuşmanın bir âlemi yok, bildiğim konu üzerinde konuşmaya çalışıyorum. Şimdi, bu özelden genele yayılmasını istiyorum. İskenderun'da denize yakın konumda olan, birinci sıradaki binalarımızın birçoğu hasar gördü, az hasarlı, çok hasarlı, yıkılan binalarımız var. Daha bu binaların etütleri yapılmadan yani ağır hasarlı olmayan binalarımız da dâhil, oraya Şehircilik Bakanlığı bir planlama yaptı ve bu planlama herkesin dilinde. "Efendim, burası yeşil alan olacak. 2 katlı veya tek katlı binalar gelecek, hasarlı olmayan binalar da yıkılacak." Ki şöyle bir şey oldu bunu da teyit eden: Hemen, ikinci deprem olunca ikinci deprem sonrasında "az hasarlı" "hasarsız" denilen bütün binalara "orta hasar" ya da "hasarlı" kayıtları düşüldü. Şimdi, bir avukat arkadaşım beni aradı, dedi ki: "Evime gel. Ben İstanbul Teknik Üniversitesinden, Yıldız Teknik Üniversitesinden, oradan buradan bu konunun uzmanları bir ekip çağırdım. Ekipler geldi. Benim binamda şunları şunları yaptı. Binamda herhangi bir hasar yok. Ama ben -cevabınızı biliyorum, ben de ona bir öneride bulundum- şöyle bir şey yaptım, biz bu konuda Vekilimiz olarak senden medet umuyoruz çünkü kafamızda şöyle bir soru oluştu, buraların tamamını böyle bir ranta dönüştürme şeyleri var." Ben milletin söylediğini söylüyorum. Bu kaos, zaten yaralı olan, zaten belirsizlik içerisinde olan, zaten hayatı kaymış insanların üzerine yeni bir yük oluşturuyor. Bu konuda vatandaşı da rahatlatacak net, açık, şeffaf birtakım paylaşımların yapılması gerekir vatandaş açısından. Şimdi, hakikaten kamulaştırma yapılacak yerlerin de mutlak surette kamulaştırma öncesi değerinin esas alınması lazım vatandaşın gönlünü birazcık ferahlatabilmek için. Evet, olabilir, benim bu binamı yıkabilirsiniz, burada yeşil alan yapabilirsiniz, burayı başka tek katlı binalar hâline dönüştürebilirsiniz. "11 katlı binanın 10 katı... Benim hissem ne olacak? Ben ne yapacağım kat düştüğü zaman?" diye soruyor.
Şimdi, bütün bunların şeffaflıkla ve hızlı bir şekilde paylaşılması gerektiği kanısındayım ve en azından, söylediğiniz gibi, orta hasarlı binalar, az hasarlı binalar onarılacaksa çok hızlı bir şekilde bir takvim açıklanması gerekir. Bu denetimlerin, söylediğiniz gibi, arkadaşlarım da bahsetti... Gökan Ağabey Hatay'da çok ciddi zaman geçirdi, çok uzun süre orada kaldı. Kendisi de bazı binaları gözlemleyerek, birtakım ekiplerin de gözlemlemeleriyle gezdiler. Şimdi, orada şöyle de bir şey var gerçekten: Hasar tespitleri konusunda dolaşan ekipleriniz yani sizin ekipleriniz, vatandaşı çok rahatsız edici şeyler yaptı. Haklı olabilir, korkar, kendisi de binaya girmek istemeyebilir. Yani gördüklerimiz var; dışarıdan bakıyor böyle "Hm, az hasarlı..." Böyle bir şey olmaz, böyle bir denetim olmaz. Ben uzmanı değilim yani ben Müzeyyen Hanım gibi, Gökan Bey gibi "Şöyle şöyle teknik şeyler gerekli..." Bunu öğrenebilirim ama iddia edemem, uzmanı değilim. Fakat gerçekten rahatsız edici denetimler oldu, bir kere vatandaşların güven duygusunu kesinlikle zedeledi arkadaşlar. Şu anda herkes İBB'den medet umuyor, oradaki diğer belediyelerden medet umuyor, bizim belediyemize diyor ki: "Lütfen bir ekip kurun, benim binama bir daha baksınlar." İBB'ye gidiyor, diyor ki: "Sen AFAD'la eşleşmişsin, senin getireceğin adamı, bunlar yetkili, tanır; ne olur bizim binamıza bir daha bak." Bunların tamamen ortadan kalkması lazım devletin güvenilirliği açısından. Kurumları...
ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI YAPI İŞLERİ GENEL MÜDÜRÜ BANU ASLAN - İBB'nin ekipleri...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Hayır, anlatamadım yani ben vatandaşın şeyini getiriyorum, benim şu andaki görevim bu. Siz bunun ne kadarı doğru, ne kadarı sizce şey, değerlendirirsiniz ve buna göre bir önlem almak istersiniz ya da var "Kabul etmiyorum." diyebilirsiniz, o ayrı bir konu.
Bunun yanı sıra, bu altyapılarla ilgili, bu altyapıların yapılması konusunda Sayın Gökan Vekilimin bütün bilgilerine, bütün sorularına katılıyorum. Bir kere belediyelerin yetkilerinin arttırılması kesinlikle gerekli ve belediyeler artık yıkıldı ve bütçeleri yok ve takdir edersiniz ki daha büyük bütçelerle yapılacak işler var. Bu konuda ciddi anlamda, deprem bölgelerinde belediye bütçeleri revize edilmeli, süper teşvik konumunda onlara bir bütçe hazırlığı yapılmalı ve genel anlamda bütün Türkiye'de bu afetlere önceden tedbir alınması için de bunlar düşünülmeli. Kesinlikle... Mesela TOKİ bir bina yapacak kentsel dönüşüm konusunda. TOKİ bu binayı yapacak, altyapısını oluşturacak ama o şehrin diğer bölgelerindeki işte su depoları, kanalizasyonlar, bunların bağlantıları ve diğer eklentilerle ilgili şeylerini kim yapacak? Belediye mi? Yine TOKİ mi ya da Şehircilik Bakanlığı mı? Kim yapacak? Bunların tamamen net hâle getirilmesi lazım, tek elden kaosa sebebiyet veriyor. O arıyor "Sen yap.", bu arıyor "Onu da çağırdım, bu da gelmedi..." Zaten yeterince bir kaos var, bunların netlikle belirlenmesi lazım.
Ayrıca, bu belediyeler noktasında yerlerin tespiti... Ne kadar orman alanımız, ne kadar işte kamu alanlarında nereler bu konuda TOKİ veya başkaca binaların yapılması konusunda planlandı? Bunların şeffaf bir şekilde paylaşılması lazım. Kaldı ki belediyelerin resmî görüşü alınmalı. Bugün ben İmar Daire Başkanımızı aradım, orada da bu benzeri bir komisyon toplantısı var, Bakanlığınızın yetkilileri çağırmışlar, teşekkür ederiz fakat bu işlerin şifahi değil, resmî hâle dönüşmesi lazım, resmî görüşleri alınmalı yani sorup... İkili ilişkilerimiz iyi olduğunda tamam ama değilse? O yüzden bu yapılacak yerlerin, yerleşim yerlerinin seçilmesinden tutun altyapı konusunda yapılacak projelere mutlak surette o bölgedeki belediyelerce de uygunluk verilmesinin, onaylatılmasının ya da resmî olarak görüşlerinin alınmasının zorunlu olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca, bu şeyde... Yani projeler HATSU, oradaki HATSU ya da su işlerine suyla ilgiliyse, diğerleriyle ilgiliyse bunların projelerinin belediyelerce onaylatılması gerektiği konusunda şey yapıyorum.
Bir de deprem toplanma alanları. Biz çok ihtiyaç duyduk buna bu sefer çünkü... Allah'tan şu eleştirdikleri EXPO alanlarımız vardı da ciddi bir kurtarıcı oldu. İskenderun'da en büyük kurtarıcı, İskenderun ve Arsuz'un ortak bölgesinde olan fore kazıklı o EXPO alanlarımız; binlerce kişiyi alanın içerisinde toplayabildik.
NECİP NASIR (İzmir) - Millet bahçeleri...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Evet.
Millet bahçelerinin şöyle bir alanı yoktu Sayın Nasır; kapalı alan ve duş vesaire, bu gibi hazırlıkları yoktu ama EXPO alanındaki o kısım şeylerin duşları, sıcak suyu, elektriği, daima jeneratörle... Sahra hastaneleri bile bizim etrafımıza kuruldu, çok önemli bir işlev, ödev yaptılar yani.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Belki millet bahçelerinin...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Kapalı alanları yok, evet. Şimdi, onu söyleyeceğim, millet bahçeleri konusunda söyleyeceğim. Şöyle: Biz toplanma alanlarının -park alanı gibi- üst kısmını değerlendirdik, hatta güzelleştirdik, çiçekler, banklar falan koyduğumuz kocaman meydanlar oldu. Onlar bizim toplanma alanlarımız ama insanlarımız o gün soğukta, yağmurda -inanılmaz bir yağmur vardı- açıkta kaldılar. Mesela, o toplanma alanları içerisinde banyosu, tuvaleti, ısınma problemi, jeneratörü, belli bir gıda stoku... Bunların hepsinin olabildiği toplanma alanlarından bahsediyorum. Yani tuvalet konusu inanılmaz, beş altı gün sorun yaşandı; sokaklarda erkekler gene iyi kötü bir şeyler yapabiliyor ama kadınlar için büyük bir problemdi, çok büyük problemdi hem de.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yani kadınlar için öncelikli ve emzirme alanları...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Hayır, o da değil efendim, Sayın Bakanım, şeyden bahsediyorum: Deprem oldu, insanlar sokaklarda, çoluğuyla çocuğuyla göçüğünün başında, kaldırımların üstünde bekliyorlar; günlerce tuvalet sorunu var, tuvalete girecek bir yer yok. Mobil tuvaletler gelmedi, yok ve o kadınlar, çocuklar kilometrelerce arkada, işte görünmeyen yer... Böyle bir ilkellik olamaz yani tuvalet konusunu çözemedik. Şu anda hâlâ, millet bahçeleri de dâhil, onlar çok büyük alanlar oldu, doğru, stadyumlar oldu yani büyük alanlar kurduk ama kırk iki gün sonra bile bu şehrin tuvalet ve banyo sorunu çözülemedi.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Dün AFAD Başkanı çok sayıda tuvaletin konulduğunu ifade etti.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ama kırk iki gün diyorum Başkanım.
Ben şunu söylemeye çalışıyorum, diyorum ki: İşte, bunların önceden hazırlık açısından planlanmış olması gereklidir, bugün, bu açığı gördük.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Genel Müdürüm, hakikaten, bu tuvalet meselesi -ta 1999 depreminde ben de yaşadım- en büyük sıkıntı; tuvalet, banyo vesaire.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ya, böyle alanların yani toplanma alanlarının, bütün bu söylediğim şeyleri içinde barındıran, şehrin belli bir oranda nüfusuna hitap edebilecek konumda hazırlıklı olması lazım ama bizim böyle bir tane toplanma alanımız yok. Bir tane bana gösterin, deyin ki: "Evet, bu toplanma alanı, deprem mevzuatına uygun, şu şekilde hazırlanmış bir toplanma alanımız var." Yok.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Millet bahçelerinin bu noktada, bu maksatla kullanılması için bir şey yapalım yani.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Yapabilsinler, bence de.
Bakın, ben bir şey söylüyorum: Yeriniz millet bahçesi ya da başka bir yer ama altta fore kazıklı -dediğim gibi- depremden etkilenmeyecek, içinde bütün donatıları olan, belli dönemlerde gıdaların da revize edildiği, sürekli denetlendiği, her an depreme hazır bir bölgenin, sığınma alanlarının olması gerektiğini söylüyorum. Bu yoktu, hiçbir yerde yok; adı var, kendi yok.
Şimdi, biraz önce, yine birçok konuda arkadaşlarımızın sunumları sırasında dediniz ki: "Bizim buna ilişkin -yapı denetimler vesaire konusunda- mevzuatımız kesinlikle çok iyi, çok güzel." Ben o konuda bir şey söylemiyorum ama madem güzel, madem iyi neden bu sonucu yaşıyoruz? Soru. "Şu anda bu kadar güzel bir yapı şematiğinde, yetki dağılımı, denetleme falan mevzuatlarımız var, neden bunların hiçbiri işlemedi? Niye işlemedi, bundan sonra da işleyecek mi?" konusunu bugüne kadar işlememiş olması bakımından -kusura bakmayın, ben Sayın Başkanı daha önceden de tanıdığım için, bu konuda büyük çaba harcayacağına inancımla, geçmişte olanı da eleştirerek- şunu söylüyorum, diyorum ki: Bunlar bu kadar iyiydi, neden bu denetimler yapılmadı? "Benim günahım ne? Sorumlular kimler? Bu sorumlular sorumluluk üstlenecek mi?"yi vatandaş soruyor. Birincisi, şu anda geçmişte olan, o eksik konumlarıyla ilgili kimler sorumluysa aleni bir şekilde sorumluluk üstlenmeli, bunun da gereğini yapmalı; tazminini, başka bir şeyini, başka bir şeyini. "Bu konu neden bu sonucu doğurdu?" sorusunun bir cevabını bütün vatandaşlarımız bekliyor. Felaket büyük olabilir. Hani bize şöyle bir şey deniliyor, bunu da asla kabul etmiyorum: "Felaket büyüktü, dünya çapında bir depremdi." Evet, dünya çapında bir deprem, evet, bugün iki yüzyılda bir gördüğümüz bir büyüklükte ve peş peşe gelen depremler oldu, değişik türlerde 3 deprem yaşadık, kabul; iyi ama deprem bölgesi olan Japonya'da, bilmem nerede, bu kadar ölüm, bu kadar yıkım neden olmuyor? Ne yapıyorlar ki olmuyor? Biz niye yapmıyoruz? Herkese, buradaki herkese, bu konuda uzman olanlara da söyle bir sitemim var: Bu komisyonlar defalarca toplanıyor, defalarca raporlar, tespitler, araştırma önergeleri, bununla ilgili bir sürü doküman toplanıyor ama uygulamada değişen hiçbir şey yok. Sürekli bir bencilik, sencilik meselesi var.
Müteahhit... Ya, müteahhit kim olmalı? Müteahhit kimlerden oluşmalı? Hangi yetkilere sahip olmalı? Kimden izni olmalı, kimden sertifikası olmalı? Bu müteahhitlerin denetimleri nasıl yapılmalı? Bunlara dair hiçbir şeyimiz yok.
NECİP NASIR (İzmir) - Düzenlendi Sayın Vekilim, düzenlendi onlar.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bakın, geçen gün TikTok'ta tiye alıyorlar bizi yani bizi dediğim, buradaki yönetimi, yönetim mevzuatını tiye alıyorlar. Sosyal medyalara bakın, adamın birisi almış eline bir telefon, bir tane Passat anahtarı, işte, elinde bir de not defteri. "İşin ne?" "Müteahhidim." "Yani nereden mezunsun?" "Bir yerden mezun değilim. Ben müteahhidim." "Nasıl müteahhit oldun?" "Ya, hanımefendi, bir Passatın, bir telefonun, biraz da paran varsa müteahhitsin." diyor.
NECİP NASIR (İzmir) - Kalmadı, o dönem bitti, düzenlendi.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bakın, düzenleme...
NECİP NASIR (İzmir) - Önüne gelen müteahhit olamıyor.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ben hâlâ onlarca müteahhit sayabilirim, içinde inşaat mühendisi, mimar ve başka konumu olmayan onlarca müteahhit sayabilirim; bu bir.
NECİP NASIR (İzmir) - Doğrudur ama...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ben sayabilirim, yapmayın ne olur, ben sayabilirim.
NECİP NASIR (İzmir) - Doğru, haklısınız, geçmişteydi ama.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - İkincisi şöyle: Kiraya verme işi var, müteahhitlik belgesini kiraya veriyor adam, kiraya veriyor, kendi hiç yok, bana veriyor kiraya.
Ben size bir örnek söyleyeyim: Benim kardeşimin bir şirketi var, aslında, işimiz petrol istasyonu, işte, ne bileyim, demir, kömür vesaire, tüccarız. Ama ne olur ne olmaz diye ağabeyim müteahhitlik bilmem ne, bilmem ne firması diye bir şirket kurmuş, bir şirket kurmuş. Benim ağabeyim o firmayı işletmedi yeğenim mimar oluncaya kadar, şimdi, o bunun üzerinden şey yapıyor. Ama isteseydi müteahhitti, isteseydi müteahhitti, ağabeyim inşaat mühendisi değil, ne bileyim mimar değil ya da bu konuda hiç uzmanlık alanı yok, değil.
NECİP NASIR (İzmir) - Şu anda şirketinin olması yeterli değil, değişti onlar.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Onu söylüyorum ama ben...
NECİP NASIR (İzmir) - Geçmişte öyleydi, düzenlendi.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Efendim, düzenlenmiş hâliyle bile hâlâ diyorum ki: Benim bildiğim, faaliyet sürdüren, bu vasfı taşımayan onlarca müteahhit var, denetlenmiyor o zaman; sonuç.
Düzenlemenin olmadığını söylemiyorum, ben aksine, bu düzenlemelerin işlemediğini söylüyorum, uygulanmadığını, denetlenmediğini söylüyorum, onu söylüyorum. Bakın, ben arkadaşıma diyorum ki: Denetlenmiyor. Sizin ciddi olarak çok üzerinde duracağınız en önemli konu denetleme. Bakın, bir: Bu yönetimlerde yani biz bu son zamanlarda ülkeyi yönetirken 2 şeyi kaçıyoruz; planlama, denetleme. Gerçekten kısa, orta, uzun vadeli planlamamız yok. Denetleme mekanizmamız hiç işlemiyor yani bunu mutlak surette işletmek zorundayız.
Az önce Gökan Ağabey şöyle dedi, ben de onun altını çizeyim önemli olduğu için, mesela bir araç muayenesi yapıyoruz biz, eğer araç uygun değilse trafikten men ediyoruz.
NECİP NASIR (İzmir) - Onu ifade ettiler yani müteahhit açısından...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Tabii, tabii ben...
NECİP NASIR (İzmir) - Hayır, siz geç geldiğiniz için...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Hayır, ben de söylüyorum, düzenli denetimlerin yapılmasını mevzuata koyup yapmadığımız zaman anlamı kalmıyor diyorum, bunu söylemeye çalışıyorum.
NECİP NASIR (İzmir) - Koyulmuş.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bakın, koyulmuş olması yetmiyor. Biz bu sonucu niye yaşadık? Bakın, Hatay'da 10 tane ilin toplamından fazla göçük var, yıkım var, 333 bin orta hasarlı, hasarlı bina var, sadece İskenderun'da 35 bin. Ben diyorum ki: Nasıl yani, neden? Var değilse 35 bin bina da mı gözden kaçtı? Bir İskenderun'da 35 bin bina, bu denetimler yapılıyordu da gözümüzden mi kaçtı? Bunu söylüyorum, yapılmıyor.
Müeyyidenin, kesinlikle ama kesinlikle otokontrolü sağlayacak, vatandaşın da bunu kendi düzeyinde yapabileceği otokontrolü sağlayacak bir müeyyide sisteminin getirilmesi lazım. Otodenetleme yani kendisi de denetleyebilmeli. Bu yerel yönetimler konusunu söyledim, mutlaka...
Bir de çok çok önemsediğim ve kimsenin üzerinde durmadığı bir konuyu söyleyeceğim. Bu hafriyatlar kırk iki gün boyunca daha bir sürü eksiklerimiz dururken alelacele 6'ncı gün hafriyat ihaleleri başladı. Bu ihaleler birilerine verildi, verilen kişilere de 21'inci maddeye göre verildi. 21'inci madde kapsamında Çevre, Şehircilik Bakanlığının belirlediği alanlara döküm yapılıyor, bu alanlar şehir içinde; bu çok riskli. Asbestli, kanserojen içeren bu şeylerin şehir merkezlerine yakın ya da şehir merkezi içinde depolanması son derece sakıncalı. Sayın Başkanım, bunun üzerinde sizin de durmanızı istiyorum. Asbestli hafriyatlar şehir içindeki mekânlara dökülüp depo edilmemeli, şehirden çok uzak olmalı. Kanser olacak herkes yani bu da önemli. Depolanma şekilleri, işte, mevzuatları falan filan, bunlara hiç girmiyorum. Bakın, uzmanlık alanım değil, olmayan bir konuda konuşmayı arzulamıyorum ama bildiğim bir şey var, şehir merkezlerine dökülmemesi gerekir. Bunun hassasiyetle üzerinde durmalısınız.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Onlar kontrol ediliyor, Bakanlığımızla da görüştük.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - İskenderun'da öyle değil, Meydan Mahallesi'ne dökülüyor.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Onlar geçici olaraktır mutlaka, daha sonra bunların değerlendirilmesi dahi kararlaştırıldı. Özellikle, şunu...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bir de efendim, 2 tane orada tespit ettim, ben Çevre Şehircilik Bakanlığına da AFAD yetkililerine de bildirdim, dere yatağına döküm yapılıyor. Şimdi, bu dere yatağı yine bir yağmurla, selle bu sefer onlar da başka türlü sonuçlar doğuracak.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, üniversitelerden de bir ekip bu konuda çalışmaya başladı, onu da ifade edeyim, hatta Hatay'da özellikle bir doğal alana, kuşların göç yoluna dökülmüş, onları hemen kaldırttık.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Yani bunun hassasiyetle takibi gerektiğini düşünüyorum.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Merak etmeyin.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bu arada, bu yıkılan binalarla alakalı -kamu binaları, özellikle belediyeler çok zarar gördü- kamu binalarının yapımı vesaire konusunda da bir bütçe ayırmayı düşünüyor musunuz, bunlara nasıl destek vereceksiniz? Depreme maruz kalan bütün belediyelerin -ilçe, büyükşehir- ciddi bir bütçeye ihtiyaçları var ve kamusal desteğe yani Bakanlık desteğine ihtiyacı var, bunun özellikle altını çiziyorum.
Bölge insanının iş edinmesi konusu... Bu arada, çok önemli bir şey daha var. Çevre Şehircilik Bakanlığımız bir açıklama yaptı, dedi ki: "Bina yapmak yasak." Ne kadar süre? Altı ay, bir yıl, neyse. Bu artçı depremler devam ediyor, bina yapmak yasak.
ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI YAPI İŞLERİ GENEL MÜDÜRÜ BANU ASLAN - Nerede?
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Şu an bizde bu yasak, Valilik şeyi var.
ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI YAPI İŞLERİ GENEL MÜDÜRÜ BANU ASLAN - Hangi açıklama Sayın Vekilim?
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bakın, şunu söylüyorum: Bize şu anda bina yaptırmıyorlar. Zemin etütleri yapılmadan, işte, o olmadan, bu olmadan ve haklı. Ben neden yapılmadığı konusunu söylemiyorum.
ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI YAPI İŞLERİ GENEL MÜDÜRÜ BANU ASLAN - "Yapı yapılması yasak." başka bir şey Sayın Vekilim...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Yapı yapılması...
ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI YAPI İŞLERİ GENEL MÜDÜRÜ BANU ASLAN - ...ama "Deneyler yapılmadan, zemin çalışmaları yapılmadan yapmak yasak." başka bir şey.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bunu söylüyorum. Bunun için de altı ay, bir yıl, neyse, ne kadar sürecekse üç ay, dört ay, her neyse. "Neden yapamayız?" dediğimizde, örneğin, benim yazlığımda hiç hasar yok ama kuşkulandım, yıkacağım, bir daha yapacağım, korkuyorum. "Deniz kenarında, kıyı kenar çizgisinde yapamazsın." diyebilirler, yıkamıyorum yani. Ben kendim için söylüyorum. Benim binam, yazlığım hasarsız, 5 ailem şimdi orada oturuyor. Şimdi, ben diyorum ki: Yahu, ne olur ne olmaz, sarsıldık 3 kere, 5 kere. Ben bu binayı yıkayım, fore kazıklı bir daha yapayım, her şeyi de yapayım, bedel medel de istemiyorum. Düşünüyorum, yıkarsam diyecekler ki: "Kıyı kenar çizgisi." Şimdi, bu binaların kıyı kenar çizgisi değişti diyelim, yapılı olan yapılar ne olacak?
RECEP UNCUOĞLU (Sakarya) - Yapamaz.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ya, onun için yapamam diye güçlendiremiyorum bile yani böyle bir kaos içindeyiz.
NECİP NASIR (İzmir) - Onu Meclise getirseydik reddedecektiniz, bağırıp çağıracaktınız.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Yok, reddedeceksiniz şeyi değil. Ben başka bir şey söyleyeceğim, şunu söyleyeceğim...
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Neyse...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Şimdi, efendim, bağlıyorum.
Hâlâ artçı depremler devam ederken açıklama şu, deniyor ki: "Hâlâ artçı depremler devam ediyor." haklılar; "Bilim adamları bu dönemde inşaat yapılmasını sakıncalı buluyor." haklılar. Birkaç inşaat mühendisiyle ve deprem konusundaki ilgili bilim adamlarıyla da telefonda konuştum, teyit ettim; doğru, haklılar çünkü diyorlar ki: "Bir bina yapılırken dökülen harç ile demirin filizlenmesi bir ay sürer." Benim uzmanlık alanım değil. Onun üzerinde, o bir ay boyunca artçı depremin olmaması gerekir ki doğru filizlensin. "Filizleme" diyorlarmış kaynaşma işine. Bunda haklılar, peki, elimiz kolumuz bağlı, eller kollar havaya. Peki, o zaman TOKİ niye yapıyor? TOKİ niye yapıyor? Vatandaş diyor ki: "Ya, bana yasak, ona serbest, nasıl yani?" "Hâlâ zemin sallanıyorsa TOKİ niye temel attı?" diye soruyorlar, ben de soruyorum; ben son derece haklı olduğunu düşünüyorum. Bakın, parası olan insanlar şu anda ne durumda, biliyor musunuz? Memleketi terk ediyorlar, evi yıkılmış, yazlığı yıkılmış, parası var, arazi alacak, inşaat yapamıyor ve haklı buluyor, haklı buluyor ama soruyor, diyor ki: "Ya, bana yasak da TOKİ'yi niye serbest?" Aynı bilimsel sebepler onun için yok mu? Aynı filizleme o binada olmayacak mı? Bu çatlaklar, oturmamışlıklar... Bu yüzden, TOKİ'nin kamunun güvenliği açısından derhâl yapılı binalardan vazgeçip prefabrik veya -ne bileyim- çelik konstrüksiyon prefabrik evler ve bu tür inşaatların yapılması konusuna tekrar dönmesi gerektiğini düşünüyorum kesinlikle.
Bir de bu alanlara prefabrik konteynerler yapıyoruz ya biz, o konteynerler insanlara tecrit hissi veriyor, sıra sıra sıra sıra diziliyor 21 metre. Sayın Cumhurbaşkanımız çok çocuk talebinde bulunduğu için herkes çok çocuklu, 21 metrenin içine de sığmıyorlar. A, B, C tipi olması lazım yani 60 metre, 30 metre yani insanların nüfus oranlarına göre değişik tiplemelerdeki yaşam alanlarının oluşturulması lazım; bunu da ayrıca belirteyim.
Bir de yaşam alanı oluşması lazım yani orada ev ruhu yaşamalı, kendini böyle hapishanede, bir yere tecrit edilmiş gibi hissetmemeli çünkü bizim bölgemizde ve diğer daha az, mesela Maraş'ta, bu uzun sürecek yani üç beş aylık bir mesele değil, uzun süreceğini hesaplamalıyız.
Çok teşekkür ediyorum. Bütün katkı sunan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Şeffaf ve hızlı olunması için elinizden geleni yapacağınıza inanıyorum. Çok teşekkür ederim, sağ olun.