KOMİSYON KONUŞMASI

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Efendim, sunumunuz için çok teşekkür ediyorum, katılımcılara da katkıları için teşekkür ederim.

Hakikaten sunumu izlerken burada arkadaşlarımızla "Evet, çok doğru; evet, çok doğru." gibi tasdik etmek zorunda kaldık. Bütün bu doğrulara rağmen bu sonucun böyle olmasını vallahi anlayamıyorum. Yani bütün bu doğru tespitlere, doğru mekanizmalara, doğru sistemlere, doğru kurulmuş, ön belirlenmiş tespitlere rağmen sonucun bu kadar vahim olmasını anlamakta zorluk çekiyorum. Dolayısıyla diyoruz ki: Evet, bizim bürokratlarımız, bakanlıklarda çalışan arkadaşlarımız buradaki, işte, genel müdürler, sistemdeki tüm çalışanlar üzerine düşeni yapmış, ortaya bir strateji koymuş ama ne olmuş da bunlar gerçekleşememiş? Finans olabilir, işte, birimlerin ortak iletişim kuramaması olabilir, o olabilir, bu olabilir. Veya işte, ortak çalışma içerisinde herkesin bir arada, bir elden yönetilerek yapının içerisine alınması gibi tekliflerin doğru ve hızlı değerlendirilmesi gerekir.

Hakikaten çok teşekkür ederiz ama sonuç olarak -diyeceksiniz ki: "Papağan gibi bunu tekrarlıyorsunuz." evet, tekrarlıyorum- biz öldük, binlerce binamız yıkıldı, yuvalarımız dağıldı ve darmadağınız; hayatta kalanların da hayatı yok. Bu sonuç hiçbir kelimeyle artık anlatılamaz hâle geldi. Sürekli bu masalarda, bu komisyonlarda, bu araştırma önergelerinde bir şeyleri tespit edip edip gitmekten de yorulduk. Tespit ediyoruz, şurada bakınız, şu Deprem Araştırma Komisyon Raporu var, belki de sizin şu söylediklerinizin yüzde 90'ı bunun içinde var, daha fazlası var, tüm kurumlara ilişkin tespitler var. Belediyelerin, bakanlıkların, siyaset biriminin, Meclisin, herkesin yapması gerekenler konusunda onlarca kez çalışma yapılmış ama bir hareket yok. Bu hareketsizliğin sorumlusu kim ve niçin yok? Sonuç olarak, biz öldük, bir daha tekrar ediyorum, ben de öldüm yani herkes öldü, burada konuştuğumuza bakmayın, içimiz boşaldı ve artık bunların bir ete kemiğe bürünmesini istiyoruz.

Bak, şu anda zaman harcıyoruz, bütün arkadaşlarım deprem bölgesinin milletvekilleri, birçok insanın hâlâ AFAD yönetiminden dünya kadar şikâyeti var. "Yok, yok, yoklar" ülkesindeyiz. Herkese de çok teşekkür ediyoruz, burada çalışanlara, bizim için birçok yardım gönderenlere, birçok belediyeye, o partili bu partili. İlk altı günü, emin olun, o belediyeler götürdü deprem sonrası konumunda.

Şimdi size bir şey soruyoruz, diyorsunuz ki: "Biz bu işin buraya gelinceye kadar kısmından sorumluyuz." Evet, bundan sonraki kısmıyla da birlikte çalışmak zorundasınız; öncesi ve sonrası yok, bir bütün olmak durumundasınız çünkü bu, Türkiye'nin en büyük tehdidi ve nihayet "279 rakamı büyük." Hayır, büyük değil, bu kadar büyük bir risk altında olan bir ülke için büyük değil hem de çok küçük. Yani saydığınız şey sadece Hatay'daki binaların rakamı bile değil ya, 1 ilden bahsediyoruz ama biz çoğunlukla deprem bölgesinde olan bir ülkeyiz, bence değil. Bütün kaynaklar başka türlü... Buna özel kaynak ayrılması lazım.

Bakın, bir şey söyleyeceğim: Şimdi, vatandaşlardan milyonlarca kez, milyonlarca çeşit vergi alıyoruz; mesela, ben şundan eminim ki yeni bir vergi sistemi getirilse, vatandaşlar inansalar ki gerçekten bu dönüşüm olacak, yemin ederim herkes verir. "IBAN" diyoruz gönderiyorlar, "o" diyoruz gönderiyorlar ama bir güven meselesinin oluşması için... "Buraya kadar benim, şuraya kadar benim." deyip bunları birleştirememek, bu büyük bir acı. Bunu sizinle ilgili konuşmuyorum, destekleyen bir konumda konuşuyorum ve nihayet birçok şeyi burada yine tespit ediyoruz, sonuca gideceğimiz bir şey yok. Şu gün, vatandaşın gözünde -ben onlar adına buradayım- en önemli şey şu: "Ben, burada en masumum -masum olan bu mülkiyet sahipleri- mülkiyet hakkımı nasıl koruyacaksınız? Mağduriyetlerimi kim giderecek? Netice itibarıyla, bu hayata benim bir daha tutunabilmem için buradaki yapacağınız kamulaştırma işlemlerini deprem öncesi gerçek rakamlara göre mi yapacaksınız, deprem sonrası tuzla buz olmuş bir yerde bir değer tespiti mi olacak?" Ben mülkiyet hakkının korunması için şeffaf, açık, net bir stratejinin belirlenip halkla paylaşılmasını istiyorum. Yani ya "Burası riskli bölge; evet, senin bu evini alacağız kardeşim ama buraya 10 şiddetinde depreme dayanıklı yapı malzemesiyle senin yerine bu binayı yapacağım, anahtarını vereceğim." demeliyiz ya da "Senin buraya asla bina yapılamaz; evet, bu değersiz arsa mülkiyette senin olsun ama ver bana, ben sana şuradan bir ev yapacağım -ya da dükkân neyse- bunu sana teslim edeceğim." demek zorundayız. Hiç kimse sorumluluktan kaçmamalı, bu sorumluluğu herkes üstlenmeli. Ha, bunu eksik yapan, hiç yapmayan, gereği gibi yapmayan personellerimiz ya da bu birimin insanları varsa da derhâl her birim kendi içinde gerekli soruşturmaları açmalı, müeyyideleri, bundan sonraki sistemi oluşturmalı, bir daha bunu yaşamamak zorundayız ve bu konum itibarıyla artık kentlerin yeniden yaratılması konusunda, diyorsunuz ya: "Çok dönüşüm yaptık." Öncelik, mesela yani "'Hatay, Hatay, Hatay' diyorsunuz" diyeceksiniz, evet "Hatay" diyorum çünkü en riskli yerlerden, en riskli konumda olan il Hatay. "Hatay" diyorum, öncelik orası olmalıydı, bugün de öncelik, dönüşümler noktasında orası olmalı.

Bunun dışında belediyelerle iş birliği konusu... Belediyelerin içinde olmadığı hiçbir sistem doğru işlemez, zorunlu kılmak zorundasınız. Yaptığınız bütün çalışmalara, heyetlere, sistemlere belediyeden bir personelin -bir ya da ihtiyaç kadar- katılması ve yetkili olması lazım, kesinlikle. Belediyelerin "olur" ve uygunluğu olmadan yapılan işlemler sakat olur, o yüzden yetki dağılımını yaparken -denetim mekanizmasıdır da aynı zamanda, iki kurumun birbirini denetlemesini de sağlar- komisyonlarınızda, ekiplerinizde belediyelerden mutlak surette bir temsilcinin söz, imza ve yetki sahibi olması lazım; bunu mutlaka dikkate almalısınız diye düşünüyorum. Hani diyorsunuz ya: "Gönderdik gelmedi." Eğer kendi içinde olsaydı mecbur verecekti. Örnek veriyorum yani "Gönderdik, bize belirleyin, gönderin..." Bunların zorunlu hâle getirilmesi için de bazı şeyler, stratejiler belirlenmeli.

Bu arada yine söyleyeceğim, şu anda "Mevcut binaların altyapıları falan, dönüşüme hazırlanalım, TOKİ'ler..." diyoruz ya, bilim adamları şu anda yerde betonarme çalışmalarının yapılmasını riskli görüyorlarsa bu, kamu kurumları içinde böyle olmalı, düz vatandaş için de. Bir eylem birliği içerisinde olmak zorundayız. TOKİ binaları yapacak, vatandaş yapmayacak; bu da bir kaos oluşturuyor yani eylem birliği sağlanmalı; kamu da kişi de... Bu konuda da gerekli önerilerin yapılmasını istiyoruz.

Güçlendirme konusunda, hani binaların güçlendirilmesi... Hasarsız ya da az hasarlı konumunda, yıkılmayacak, hakikaten güçlendirmeyle hayata geçebilecek binaların hemen ayırt edilmesi ve bir an önce kimler tarafından yapılacaksa -TOKİ mi yapacak, işte o mu yapacak, para mı vereceksiniz, kredi mi kullanacak- hayata geçirilmesi lazım ki insanlar sosyalleşebilsin, kendi evlerinde kendi hayatlarını kurabilsin; bir aile, iki aile dışarıdaki o kötü, normalde on beş yirmi günlük "geçici barınaklar" olarak bildiğimiz çadır kentler ortadan kalksın.

Hâlâ çadır kentlerin sayısı konteyner kentlerden çok çok fazla ve kalıcı gibi düşünülüyor. Bu kentleşmeye yani dönüşüme giderken de çok iyi malzemeler olduğunu bu süreçle öğrendik, benim bir ilgi alanım ya da bilgi alanım değil ama birçok depreme dayanıklı prefabrik, çelik konstrüksiyon veya işte "ytong" gibi malzemelerin 3'ünün birden ayrı ayrı, ahşap, birçok modellemeler yapıyorlar bu konuda. Yaşam alanlarını ve elbette bunların 21 metrekareyle sınırlı olmadığı, ruhsal travmanın da ortadan kalkacağı, insanlara yuva hissini vereceği yaşam alanlarının hızlı bir şekilde oluşturulması lazım. Bu konuda, deprem bölgelerindeki insanların birçoğu gerçekten yıkık, ekonomik olarak da yıkık. Yıllarca deprem vergisi ödemiş vatandaşlar devletin güçlü ellerini bu onarımlarda, yeniden yapılanmada ciddi anlamda kendi üzerlerinde görmek istiyor. Buna dair çalışmalarınız, şu söylediklerime dair bir yatırımınız, çalışmanız, stratejiniz var mı? Bu söylediğim kurumlar arası iletişimi sağlama yönünde, bakanlık düzeyinde sizin bilginiz dâhilinde olan bir çalışma yapılıyor mu? Bunları söylemek istedim.

Teşekkür ederim.

OTURUM BAŞKANI RECEP UNCUOĞLU - Evet, buyurun.

ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI ALTYAPI VE KENTSEL DÖNÜŞÜM HİZMETLERİ GENEL MÜDÜR YARDIMCISI SUNA KOTAN - Deprem bölgelerinde yeni yapılacak yapılarla ilgili olarak köylerdekiler Yapı İşleri Genel Müdürlüğümüzün sorumluluğunda yürüyecek, şehirlerdekiler de TOKİ ve Emlak Konut sorumluluğunda yürüyecek. Dolayısıyla hani orada nasıl bir çalışma var, o konuda bizim şu an için bir bilgimiz yok, bu konuda bir şey veremem, oradan ancak bilgi temin edilip yazılı olarak verilebilir. Çünkü bizim Genel Müdürlük o konuyu yapmıyor, bizim Genel Müdürlüğün şu an Antakya'da bir alanda, özellikle tarihî sit alanlarının bulunduğu bir alanda riskli alan çalışması var.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Çok özür dilerim, bunu da unuttum aslında, en önemli konulardan bir tanesi. Çok büyük alanda sit alanı olabilecek yerlerimiz var, dünyanın neredeyse kültür varlıkları konusunda en zengin şehirlerinden biriyiz, bunun da hassasiyetle en geniş alanda -özellikle Asi Nehri'nin sağı ve solu konumuyla konuşlanmış- bu bölgelerin belirlenmesi; sit alanı ve kültür varlıkları uhdesinde bunu, bu kötü günü fırsata çevirecek doğru kararların da alınması lazım.

Teşekkür ediyorum.

ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI ALTYAPI VE KENTSEL DÖNÜŞÜM HİZMETLERİ GENEL MÜDÜR YARDIMCISI SUNA KOTAN - Yani şu an sit alanlarıyla ilgili olarak Kültür ve Turizm Bakanlığıyla beraber ortak bir çalışma yürütüyoruz, oranın sit alanı ilan edilip o alandaki dönüşümü Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşleri doğrultusunda gerçekleştirmek üzere ama onun dışındaki şeyler, dönüşüm uygulamaları tamamen TOKİ ve Emlak Konut tarafından yapılacağı için hani benim şu an için bir şey söylemem mümkün değil.