KOMİSYON KONUŞMASI

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Aslında Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü en önemli yani bu depremle ilgili çok sayıda kurumu dinliyoruz ama AFAD'la birlikte bence üzerinde en çok durmamız gereken ve sürece ilişkin çünkü bizim Komisyonumuzun sadece Kahramanmaraş merkezli depremin sonuçlarının tüm yönüyle araştırılmasının ötesinde depreme dirençli yapı stokunun oluşturulması ve kentsel dönüşüm uygulamalarıyla ilgili de yapılacak olan konu başlıkları aslında Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün yetki alanına giren konular. O nedenle de önemli bir Genel Müdürlüğün yaptığı sunum üzerinden konuşuyoruz.

Öncelikle, Sayın Başkanım, bugün Dünya Su Günü. Dünya Su Günü dolayısıyla konunun afete dirençli kentler meselesinin bir yanında da suya gereksinim duyan yerleşim yerleri, sanayi alanları, endüstri alanları gibi pek çok konu başlığı da üzerinde durmamız gereken bir konu. Yani susuzluk ve kuraklık da afetin bir başka boyutu ama aynı zamanda küresel iklim değişikliğiyle birlikte biz yağış rejimindeki olumsuzluklar yüzünden suyu da giderek bir afet biçiminde görmeye başladık. Son Şanlıurfa'da yaşadığımız, geçtiğimiz yıl Kastamonu'da, ondan önce Giresun'da, Rize'de karşımıza gelen konular... O nedenle su meselesinin de her an gündemimizde olması ve Türkiye'deki 26 tane havzanın; artık bugün bir milat ise, 6 Şubat depremi bir milat ise Türkiye'deki sanayi tesisleri, yerleşim yerleri, küçük sanayi alanları gibi bütün bu sürece ilişkin havza tipi planlamaya geçilmesinin şart olduğunu ortaya çıkarıyor. Havza tipi planlama aynı zamanda bizim yeni yerleşim alanlarını belirlerken -biraz önceki sunumda gördüğümüz gibi- uygun alanlar, önlemli alanlar, uygun olmayan alanlar gibi pek çok yerleşim yeriyle ilgili yapılmış olan jeolojik analizlere dayalı olarak da kentlerimizi tasarlamamız gerektiğini ortaya çıkarıyor.

Bakın, Türkiye son kırk yıl içinde büyük ölçekte köylerden kentlere ama son yirmi yıl içinde de küçük yerleşim yerlerinden şehir merkezlerine doğru kontrol edilemeyen bir göç dalgasının altında ve öylesine bir yanlış şehircilik anlayışıyla biz kentlerimizi oluşturuyoruz ki neredeyse klasik kentin eski yerleşim merkezinin çevresindeki bütün alanlar imar planlarıyla yerleşime açılıyor ve onun yakın çevreleri de sanayi ve ticaret alanları olarak planlanıyor ve sonra biz bu riskler karşısında da "Nerede yanlış yaptık?" biçiminde bir değerlendirmeye gidiyoruz.

Evet, Türkiye'nin artık uygun alanlarda yeni kentleri planlayarak, uydu kentleri planlayarak 50000'lik, 100000'lik yeni kent planlamasına geçmesi lazım. Yani biz yıkılmış olan... Biraz önce söyledim, şu an Doğu Anadolu Fayı, işte Amanoslar Bölgesi, Gaziantep, İslahiye, Kırıkhan beş yüz yılda kırılan bir fay. Beş yüz yıl sonrasını beklemeyebiliriz ama elli yılda, yüz yılda bir kırılan bizim büyük fay hatlarımız var ve bu fay zonları üzerinde de yoğun olarak yerleşim yerleri var ve bütün tarih bize göstermiştir ki faylarla, depremlerle yıkılmış olan şehirler üzerinde büyük kentler oluşuyor. Yani bu da şehircilik açısından üzerinde durulması gereken bir nokta. O nedenle su meselesini önemli sayıyorum. İstanbul başta olmak üzere... İşte geçen yıl biraz yağış aldı, bu yıl kuraklık devam ediyor.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Merak etme, susuz bırakmayız.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - O konuyla ilgili endişelerimizi sadece İstanbul ölçeğinde değil, bütün Türkiye ölçeğinde havza tipi planlamaya geçerek su havzalarımızı, tarım alanlarımızı koruyacak bir plan bütünlüğüne gitmek gerekir.

Şimdi, Sayın Başkanım, 2020 yılı Aralık ayında Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü bize bir sunum yapmış ve bu sunumda da muhtelif yerlerde yaptığı çalışmayla birlikte kitabın 22'nci sayfasında da Kahramanmaraş'ta yaptığı çalışmayı göstermiş. Burada "uygun olmayan alan 1 ve uygun olmayan 2'ye 1" diye tarif edilen yer işte depremde en çok yıkımın olduğu yerler. Aslında Planlama Müdürlüğü ya da devletin diğer kurumları hangi zeminde sıvılaşma olduğunu bilmiyor mu? MTA geldi, burada bize sunum yaptı, sıvılaşma haritaları 1/25000 ölçeğinde yapılmış. Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı birimler bunların 1/5000 ve belediyeler 5000 ve 1000 ölçekli planlarını da yapmışlar. Depremde bütün bölgelerde gördüğümüz Elâzığ ova, Malatya ova, Gölbaşı işte gölün kenarı, Hatay Amik Ovası, İskenderun'da sıvılaşma ihtimali çok yüksek zeminler, Adana Çukurova... Yani Adana milletvekilimiz burada. Şimdi, Kahramanmaraş merkezli deprem Çukurova'da bina yıktı 14 katlı binaları yıktı. Kaç kilometre? 110 kilometre. Yani fay hattına 110 kilometre uzaklıktaki bir yerleşim yerinde biz 500'e yakın yurttaşımızı kaybettik.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Ama zeminden dolayı.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - O nedenle hani "Fay hattını planlarken 500 metre sağında solunda biz yerleşim yerleri planlıyoruz." diyoruz. Bırakın 500 metreyi yani 110 kilometre ötede... Ya da Diyarbakır'da yıkılan bina... Yani Şanlıurfa merkezde yıkılan binalar fay hattına kaç kilometre uzaklıkta? O nedenle zeminle ilgili bu çalışmaların hızlı bir biçimle sonuçlanması ve caydırıcı tedbirlerin mutlaka alınması gerekir. O nedenle sadece burada yapı müellifi, proje müellifi bu konularla ilgili görevli olan insanlar değil, -2008'de galiba çıkmıştı- kaçak yapılaşmaya göz yuman kamu görevlileriyle ilgili de biz hâlâ hiçbir işlem yapılmadığını görüyoruz. Yani neden bunlarla ilgili bir soruşturma, bir işlem yapılmıyor? Kamu görevlileri sanki bütün bu olanlarla ilgili süreçten istisna tutuluyor. Bunun mutlaka...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Belediyeler onun yolunu bulmuş; ihale ediyor, "İhaleye katılan kimse yok." diyor.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Belediyeler ihaleye katılan kişilere katılmaması konusunda da...

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Belediyelerin inisiyatifine bırakmamak lazım bunu.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Efendim kaçak yapılaşmalarla ilgili zaten yani bunu hepimiz biliyoruz. Bakın, Yapı Denetim Sistemi'ni dün konuştuk. Yapı Denetim Sistemi'ndeki usulsüzlükleri herkes biliyordu, o bir biçimiyle çözümlendi. Evet, kaçak yapılaşmalarla ilgili bütün yerel yönetimler aralık ayında bir ihale yapar, ihaleye katılacak olan firmalara kapılar kapatılır, içeriye girmesine müsaade edilmez ve sonuçta bir tutanak yapılır, ihaleye katılan olmadığından bu yılki yıkım işleri bir sonraki seneye. E, 5 yılda bir de imar affı getirilir, bununla da sorun çözümlenir. Yani aslında herkes her şeyi biliyor ama kimse var olan yanlışları çözme konusunda bir çaba içinde değil. Şimdi, burada sadece sulu zeminler değil Hassa'nın Akbez diye bir köyüne gittik biz; Akbez'de 90 kişi ölmüş. Akbez, Amanos Dağlarının hemen dibinde ama fay hattının üzerinde.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Evet, fay hattı oradan geçiyor.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Yani tam fay hattı köyün içinden geçiyor. Yani dağın içinde bir köy ama demek ki bizim burada değerlendirme yaparken fay hatlarına evet sağlam zemin varsa da en azından 300-500 metre o fayın yaklaşma mesafesinin dışında olmasını da mutlaka gözetlememiz gerekir. Şimdi, ben şunu duymak isterdim: Biz, bir aylık bu çalışma içinde Anadolu'da fay zonlarına yakın yerleşim özelliği taşıyan, yapı kalitesiyle de risk taşıyan bölgelerle ilgili 100 tane köyün taşınma kararını verdik; hemen yani. Niye biz bunu bekliyoruz ki yani? İşte biz aynı gün içinde 2 deprem olma ihtimali binde 1 ise o gerçekleşti. O nedenle yarın da deprem olma ihtimali yüksekse hemen tedbir almak gerekiyor. Buna ilişkin bir değerlendirmeyi hâlâ bugüne kadar Komisyonda hiçbir yetkiliden duymadık, bu konuyla ilgili de çağrı yapıyorum. Yani yarın ya bu fay zonu üzerinde. Şimdi, bu büyüklükteki bir depremi hep söylüyoruz, diyoruz ki: "110 bin kilometre karede 300 kilometreden uzun bir fay zonu kırıldı, birbirini tetikleyen birden çok deprem meydana geldi." Şimdi, yine, 2020 yılında bize dağıtılmış olan deprem kitapçıklarında 5 tane riskli bölge ilan edilmişti. Bunlardan bir tanesi Bingöl Karlıova-Yedisu-Erzincan hattı, bir tanesi Aydın-Denizli, e, bir başka Gölcük, diğeri de Marmara'dan geçen fay. Şimdi bunun bir tanesi zaten Maraş'tı, Maraş kırıldı, kaldı 4 tane.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Gölcük değildi, Gemlik.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Gemlik ama Gemlik kırılırsa Gölcük, Yalova, Bursa hepsi tabii çok ciddi biçimde etkilenecek. Şimdi buralarla ilgili hâlâ bizim sıvılaşma ihtimali yüksek, yapı ivme değeri son derece yüksek olacak depremde ve üzerindeki yapı stoku 1999 öncesi yapılmış ya da niteliksiz, kaçak yapılmış yapılarla ilgili hızlı bir tedbir almamız gerekiyor. Bu konuyla ilgili bir çabamız yok. Biraz önce fotoğraflarda gösterildi. Planlama alanlarının hâlâ büyük bir çoğunluğu tarım alanları yani şu şehrin merkezinde genişlememesi. Kahramanmaraş ya, Kahramanmaraş'ın 2000 yılı uydu haritasıyla uydu fotoğraflarıyla 2023 yılında yıkımı gerçekleşen uydu fotoğraflarını yan yana koyduğumuzda ve sonra da Bakanlığın ve MTA'nın yapmış olduğu çalışmaları üst üste koyduğumuzda niye bu kentte çok sayıda binanın yıkıldığı ya da ağır hasar gördüğünü o kadar net görebiliyoruz ki ama bu konularla ilgili bir çaba olmadığını görebiliriz.

Şimdi, kentsel dönüşümle ilgili bana çok sayıdaki yurttaşımız mesaj atmışlar. Bugün sizin de burada olduğunuzu söylüyorlar. Bu konuyla ilgili 2981 sayılı Yasa'yla hak sahibi olmuş olan insanların bu hak sahipliğiyle ilgili mülkiyete sahip olma yani tapu sahibi olmayla ilgili süreleri 15 Mayıs 2023 tarihinde tamamlanıyor. Bakanlık olarak sizin bu sürenin uzatılmasıyla ilgili Meclis 7 Nisan tarihinde tatile girecekse öncesinde sürenin uzatılması için bir çalışmanız var mı, yok mu bunu öğrenmek istiyorum.

Şimdi, bir başka önemli konu da şu: Dün Kentsel Dönüşüm Müdürlüğüyle konuştuk ama bugün Mekânsal Planlama Müdürlüğünden şu konularla ilgili sorularıma cevaplar istiyorum. Afete maruz alan ve afet riski alanların nâzım ve uygulama imar planları ile kentsel dönüşüm ve kentsel yenileme hazırlama yetkisini büyükşehirlere ve ilçe belediyelerine verdiniz mi? Bu konuyla ilgili önümüzdeki sürece ilişkin değerlendirmeniz nedir? Afete maruz ve afet riski alanlarda kentsel taşeron projesi hak sahipliği, uzlaşma ve tahliye yönetim yetkisi kimdedir? Bunu niye soruyorum? Özellikle, yerleşim yeri olarak depremde ciddi biçimde hasar görmüş olan Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya gibi yerlerde buralarla ilgili sıvılaşma riskinin yüksek olduğu belirlendi. Burada eskisi kadar yapı yapılamayacağı ortaya çıktı ama bu bölgede hak sahibi olan insanlarla hangi süreçte bir araya gelmeyi düşünüyorsunuz?

Yani artık bizim 21'inci yüzyılda kentleri planlarken planlama süreçlerinde bu kentlerde uzun yıllardır yaşamış olan insanlarla demokratik bir biçimiyle bir masa etrafında bir araya gelerek konuşma zamanımız gelmiştir yani artık Ankara'dan plan yaparak bölgelerin oluşturulamayacağını, doğru olan ve belki bu noktada katı tutum da takılınabilir ama mutlaka halkın da içinde yer aldığı planlama süreçlerinin hayata geçmesi gerekiyor. Hele şehir merkezlerinde çok ciddi biçimiyle yeni bir şehir planlanacak, mesela Antakya Defne'de, Kahramanmaraş'ta böyle gözüküyor, yeni bir kent planlamasına gidilecek, bu planlama süreçlerinin mutlaka demokratik bir biçimiyle işletilmesi ve bu bölgede yaşayan meslek odası olabilir, meslek örgütleri, ticaret odası olabilir, oradaki sivil toplum örgütleri olabilir, mutlaka bunların ortaklığıyla götürülmesi gerekir.

İhtilaflı durumlarda acil kamu yararı kapsamında resen uygulama ve idari işlem yetkisi, acil kamulaştırma, genişletilmiş şufa ve rüçhan hakları uygulama yetkisini nasıl kullanacaksınız? Buralarda kamulaştırma yapacaksanız bu kamulaştırmayla ilgili herhangi bir bütçe hedefiniz var mı? Bu konularla ilgili oluşturmuş olduğunuz yeni bir yaklaşım var mı? Bu konudan hiç bahsetmediniz. Uyuşmazlıkların çözümü konusunda ara bulucu ve bir tahkim uygulamasını öngörüyor musunuz yani bu konuyla ilgili bir çalışmanız var mı? Dönüşüm alanlarında değerleme nasıl yapacaksınız yani yıkılmış olan bölgelerde var olan arazi ya da arsa üzerinden mi dönüşüm yapılacak? Ya da Sayın Bakanın dediği gibi hak transferi, emsal transferi gibi bir takım uygulamalar nasıl yapılacak? Bunlarla ilgili Komisyonumuza hiçbir bilgi verilmedi. Bu konularla ilgili de yurttaşlarımız çok ciddi biçimiyle bizden cevap beklemektedir. Siz sadece enkazın nasıl kaldırılacağı konusunda...

Şimdi, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar... Bölge deprem konseylerinin kurulması konusunda Müdürlüğünüzün bir çalışması var mı? Başta afet riski bölgeler olmak üzere, tüm bölgelerin bütünleşik afet haritalarının bu konsey tarafından yapılmasını, artık merkezî bir anlayışla değil, daha bölgesel çalışma yapılmasının uygun olacağını değerlendiriyoruz. Bu konuyla ilgili Müdürlüğünüzün bir çalışması var mı? Bir de uygun olmayan önlemli alanlarda bir yapı stoku var ise bunu da tespit etmişseniz buradaki insanların bu bölgeden taşınması ya da bu binaların boşaltılması konusunda herhangi bir örnek çalışmanız var mı yani bunlarla ilgili bir çalışmanız var mı?

Şimdi, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü aslında kurum olarak üzerine düşen görevi bence bugüne kadar yerine getirmedi. Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü ağırlıklı olarak büyükşehirlerde, kıyı ilçelerinde işte, Ege'nin il ve ilçelerinde yeni imar alanları oluşturmayı kendisine vazife edinmiş bir yapıya büründü. Öyle ki Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü ve Toplu Konut İdaresi, bazen Emlak Konut Genel Müdürlüğü hiç üzerine vazife olmayan alanlarla ilgili planlama çalışmaları yaptı ve ağırlıklı olarak biz bu Müdürlüğü bu çalışmaların içinde gördük. Yani, mesela ben İstanbul Milletvekiliyim, dün de burada konuştum, bir kez daha konuşmak istiyorum; Göktürk'te 350 bin metrekare büyüklüğündeki, daha önce 1.100 dönüm üzerinden yani 1 milyon 100 bin metrekarelik bir alan üzerinde belde belediyesi tarafından yapılan ve 350 bin metrekaresi yeşil alana terk edilmiş olan bir donatı -bu donatı- alanının aslında kamuya terk edilmesi gerekiyordu ama belde belediyesi kamuya terk etmeden yeşil alana, spor alanlarına birden fazla parsel numarası veriyor ve kök tapuyla kamuya geçmesi gereken arsalar malikin üzerinde kalıyor, sonra bu el değiştiriyor, 14 milyon dolar karşılığında 350 bin metrekare arazi Demirören Grubunun eline geçiyor, sonra cumhuriyet tarihinin en büyük banka kredi operasyonlarından birinde, Ziraat Bankası bu 14 milyon dolarlık araziyi 750 milyon dolarlık bir kredinin teminatı olarak da kabul ediyor, bunu ben KİT Komisyonunda Bankanın Genel Müdürüne de konuştum; şimdi, kısa keseceğim. Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü neden özel bir şahsa ya da tüzel kişiye ait olan bir araziye plan yapmak için burayı 6300 sayılı Yasa'nın kapsamına dâhil ediyor, sonra burayı rezerv konut sahası -ki rezerv konut sahası, yasanın öngördüğü genel kabulle afet riski taşıyan yerlerdeki yurttaşları taşımak için oluşturulur- ilan ediyor? Buraya siz bir plan yapıyorsunuz mahkeme planı iptal ediyor, pazartesi günü tebligat size ulaşıyor, Perşembe günü kurum, görüşlerini de tamamlayarak 2'nci planı askıya çıkaracak kadar hızlı davranıyor.

Şimdi, asıl yapmanız gereken Çevre Şehircilik Bakanlığı olarak afet riski altındaki ya da afete dirençli şehirleri planlamanız gerekirken büyükşehirlerdeki askerî alanları, büyükşehirlerdeki -kamusal hizmet- kamuya terk edilmiş olan arazileri ya da bu tür özel şahıslara ait olan arazileri riskli alan ilan ederek planlıyorsunuz, bunun sonucunda da yetkinizi olumsuz bir biçimde kullanıyorsunuz ve özel bir şirkete çıkar sağlıyorsunuz. O nedenle sizin Çevre, Şehircilik Bakanlığına bağlı Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü bence tarihî bir vebal ve sorumluluk altındadır. Yapmanız gereken işler için ağırlıklı olarak zaman harcamayıp üzerinize vazife olmayan konularla ilgili yasanın el verdiği hakları kötü niyetle kullanmak, bunu birilerinin çıkarına kullanmak sonucunu doğuracak işlemler yaptınız. Ve öyle ki bakın, 14 milyon dolara 2010 yılında Demirören Grubu tarafından satın alınmış olan bir araziyi, 2019 yılında Ziraat Bankası 315 milyon dolar karşılığında kamulaştırdı; bu, dünya tarihinde bilişim dünyasında bir buluş elde eden insanların elde ettiği gelirler kadar büyük bir gelir. Yani dokuz yılda bir gayrimenkulü 21 kat değerlendirecek hem de dolar bazında değerlendirecek bir operasyona aracılık ettiniz, bu manada yasal açıdan da mutlaka hesap vereceğinizi bilmenizi istiyorum.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Evet, Sayın Vekilim toparlayalım.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Çünkü konumuz deprem daha ziyade.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Evet, o nedenle burada kamu kurumları Türkiye'nin devlet geleneği, bizim birkaç bin yıllık devlet geleneğimiz var Osmanlı'dan beri, Türkiye'de yani Osmanlı İmparatorluğu'nun bilinen kayıt tutma geleneğinin çok köklü olduğunu biliyoruz. Cumhuriyet 100'üncü yılında, çok köklü kurumlarımız var, bakanlıklarımız var, bunlar için de gerçekten güvenilirliği en üst seviyede olan kurumlarımız var; herkesin çok güvendiği, kayıtlarına sonsuz biçimde inandığı kurumlarımız var ama kurumlarımız liyakatli yöneticiler eliyle yönetildiğinde, asli görevlerini yaptığında kesin olarak biz bu riskleri çok büyük oranda azaltacağız. O nedenle, ben şöyle tamamlayayım: 2020 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine bir araştırma önergesi vermişiz ve deprem riski taşıyan Hatay ve Kahramanmaraş bölgesiyle ilgili bu bölgede yaşanacak olan olası kayıpların araştırılmasıyla ilgili, önergeler vermişiz, tamam, bunlar sayısal nedenlerle dikkate alınmamış ama Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kendi yayınlamış olduğu kitapçıkta riskli alan olarak gördüğü ve olası 7,4 büyüklüğündeki depremde ölü sayısına kadar ayrıntısıyla bize raporladığı çalışmalarla ilgili niçin hiçbir önlem almadı? Açıkçası bunun cevabının verilmesi gerekiyor. 6 Şubat tarihinden sonra, risk taşıyan bölgelerle ilgili de hâlâ Komisyona İzmir bölgesiyle ilgili "Menderes çukurunda şu önlemi aldık." ya da "Gölcük-Gemlik bölgesinde şu önlemleri aldık." biçiminde hiçbir açıklama yapılmamasını da dikkatinize sunmak istiyorum.

Teşekkür ederim.