KOMİSYON KONUŞMASI

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım, değerli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyor, Orman ve Su İşleri Bakanlığının 2016 bütçesinin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Yıllardır ülkeyi tek başına yöneten iktidar, ormancılık ve su noktasında ülkemize tam bir rantçı yaklaşım örneğini yaşatmaktadır. İktidar ya da onun katkısıyla özel sektördeki girişimcilerle orman ve ormanlık alan talanı, ağaç talanı yapılıyor, yok ediliyorsa Sayın Bakanım, sizin milyarlarca fidan dikmeniz de çok fazla önem arz etmiyor.

İktidarın ekonomi politikalarında temel önceliğinin rant ve kârlılık olduğu malumunuz. Bu anlayışın orman alanlarının geliştirilerek gelecek kuşaklara yaşanacak, nefes alacak bir ülke bırakması değil, günlük politikalarla kişilere dönük düzenlemeler yapılması esas alındığını sık sık görmekteyiz. 12 Eylül dönemi ve sonrasında, boğazlar dâhil bütün kıyılarımız, doğal, tarihî, kültürel değerlerimiz ekonomik darboğazdan çıkma adına maalesef ülkemizde ranta kurban edilmiştir. Bu anlayış sonraki nesillerin vebalini de bize elbette yüklemektedir.

Yine, günümüzde, Atatürk Orman Çiftliği, yasa, hukuk tanımaz bir biçimde ağaçları kesilip kaçak yapılarla işgal ediliyorsa, gerçekte sizlerin emek ve çabalarınız bir bölümü boşa gidiyor demektir.

Üçüncü havalimanı, üçüncü köprü, İstanbul'un akciğerlerini koparıp alıyorsa çabalarımız yine boşa gidiyor demektir.

Karadeniz'de yaşananlar zaten ne yazık ki içler acısı. Ormanlar söz konusu olduğunda ortaya çıkan yıkımın telafisi asla yoktur.

Partimiz prensipte HES'lere de RES'lere de karşı değildir.

Ama Sayın Bakanım, size biraz şöyle bir görüntü göstereceğim. Bunların hepsi rant amaçlı yöremizdeki katliamlar... Bakın, plansızca, programsızca "Al ruhsatını git tahrip et ormanları, dereleri, vadileri." diyen bir anlayışın sonucu.

Sevgili Bölge Müdürüm, buralarda da görev yapsaydın.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Aydın şehir merkezindeki parka da gidip görmenizi istiyorum ağaç katliamının nasıl olduğunu.

KADİM DURMAZ (Tokat) - O da yanlış, kim yapıyorsa yapsın. Öyle bir ön yargımız yok.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - O belediye başkanının yapmış olduğu ağaç katliamını da bir görün.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Fakat Sayın Bakanım, burada bir ilginçlik; geçen gün Çevre Bakanımıza da arz ettim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Başkasının yanlışı bunu doğruluyor mu?

KADİM DURMAZ (Tokat) - Örneğin kötüsü emsal teşkil etmez bilirsiniz.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Yanlış yaptığını söylemeniz güzel oldu, teşekkür ederim, kayıtlara geçmiş oldu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bin üç yüz sene evvel böyleydi, yüz sene evvel böyleydi, tek parti döneminde böyleydi...

KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Bakanım, burada o kuruluşlar, hafriyatlarla bir bölüm yerleri dolduruyorlar, arkadaki tahrip ettiği alanlar da görülmesin diye, o masum çocuklarımızın okullarının tabelasını diktirip onlara buraları ağaçlandırtma gibi bir sorumluluk veriyorlar.

Bakın, yine, bir başka, köylülerin arazileri elinden alınıp şey yapılıyor.

Ülkemizin enerji ihtiyaçlarının karşılanması için gerekirse bilimin ışığında ve insana ve doğal yaşama zarar vermeden bu santraller kurulabilir. Yerleşim yerlerine ve ormanlık alanlara kurulacak santrallerin hiçbir rasyonel yanı yoktur. Dere ve ırmak yataklarında can suyu bırakmayan, doğanın dengesini ve kendisini yenilemesine engel olan her uygulamanın karşısında olduk, olmaya da devam edeceğiz.

Siz ekibinizle ormanlaştırmaya çalışırken Enerji Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı rant için bu değerleri yok saymaya devam etmektedir. Ormanı ve su alanlarını zenginleştirme alanı olarak açmak doğayı ve insan hayatını hiçe saymaktır.

Az önceki sunumunuzda çok ciddi çalışmaları gördük. Bu anlamda da teşekkür ediyoruz. Tokat'ta Ballıca Mağarası'nın oluşumunu ve sürekliliğini sürdürebilecek bir aydınlatma çalışması için de teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Yeşilırmak, Kelkit, Çekerek suları kenarlarında hazineye ait Devlet Su İşlerinin güzelleştirdiği araziler var; ya bunları bir bölüm özel sektör hemen alıp hoyratlaştırıyor ya da etrafında bulunan köylüler. Bu alanlar, az önce sizin de çok değerli ifade ettiğiniz, daha sonra Sayın Zekeriya Temizel Bakanımın ifade ettiği gibi, tıbbi ve aromatik bilgilerle projelerin uygulanması noktasında mutlak değerlendirilmelidir ve bu konuda yöredeki kooperatifler, birlikler aracılığıyla şahsınızın mutlaka makamına proje bazında geleceğinin de bilinmesini istiyorum.

Yine, Erbaa'da toprak sanayisi var. Bunlar Erbaa'daki dağlardan ya da gösterilen yerlerden toprak alıyorlar. Yöremizde yaklaşık olarak 2.500 kişiye istihdam sağlıyor, ekonomik bazlı da 80 milyon TL girdileri var. Ama biliyorsunuz hemen 13 kilometre mesafede Hasan Uğurlu Barajı var. Bu baraj da enerji üretimine ciddi katkı sunan bir baraj. Her yıl belli oranda da işte, o HES'lerle tahrip edilen ırmak yataklarından gelen alüvyonlarla ve topraklarla doluyor. Bu 13 kilometrelik yol yapıldığında, bu toprak sanayiciler o barajdaki şeyleri alacaklarını, hem kaliteli üretim aynı zamanda da seramik ve benzeri üretim yaparak yurt ekonomisine katkı sunacaklarını söylüyorlar. Bu anlamda da bu projeye sizlerin destek olmasını ilgili bakanlıklar düzeyinde istirham ediyorum.

Türkiye'nin, sahip olduğu tabiat şartları nedeniyle dünya ortalamasının çok üzerinde orman alanlarına sahip olması gerekirken bu oran sadece yüzde 27 civarındadır. Ülkemizde, orman alanlarının önemli ölçüde arttırılması, mevcut orman alanlarının korunması, kalitesinin ve verimliliğinin yükseltilmesi için her türlü tedbirin alınması gereklidir. Çalışmalarınızda görüyorum, bu konuda da önlemler alınmış. Ancak iktidar döneminde (2002-2016) ülkemizde bazı projeler nedeniyle yoğun bir ormansızlaşma yaşanmaktadır. Sadece bir orman yok edildiğinde bir ağaç dikmek ya da bir bölgeyi ağaçlandırmanın ormanlaştırmak anlamına gelmediğini zatıaliniz biliyorsunuz. Burada yüz yıllardır oluşan bitki türevleri, buna bağlı fosiller, mantarlar belli bir süreci almaktadır. Bu anlamda da eski ormanları korumanın daha doğru olduğuna inanıyorum.

Ormanlara saldırının, doğal kaynakların talanının en başta gelen nedeni yasal düzenlemeler ve orman alanlarının ormancılık dışı amaçlara tahsis edilmesidir. Ülkemiz sahip olduğu ciddi zenginliklere rağmen, özellikle son on yılda doğa tahribatında çok ciddi tehditler almıştır.

Çevre alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının araştırmalarına bakıldığında, ülkemizde, son elli yılda, 3 Van Gölü büyüklüğünde sulak alanımız maalesef yok olmuştur. Yanlış su yapıları, tarımda suyun verimsiz kullanımı, çarpık kentleşme ve sanayileşme aslında bütün bunlara izin veren kötü yönetim anlayışıyla doğal sulak alanlarımız maalesef yok olmaktadır.

Özellikle son yıllarda sayıları hızla artan hidroelektrik santralleri ve mega yatırımlar, toplu konutlar, üçüncü köprüler ve havaalanları çevresel etkileri dikkate alınmadan hayata geçirilmektedir ve doğal alanlarımızı hızla yok etmektedir.

Akan her damla suyu enerjiye çevirme mantığıyla 1.500 adet HES lisansı verilmiştir. HES'ler doğamızı, can suyumuzu dönüşü olmayacak kadar tahrip etmektedir.

Türkiye genelinde 26 bin adet maden arama ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen...

Ek süre veriyorum Sayın Durmaz.

KADİM DURMAZ (Tokat) - ...işletme ruhsatı mevcuttur.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım; 1993-2010 arasında Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği kapsamında 33.800 proje başvurmuş, ancak 32 tanesi olumsuz karşılanmıştır. Aslında, bu da gösteriyor ki ÇED süreci sadece bir formaliteden ibaret. Bunun dünya ortalamasına uygun bir şekilde denetlenebilir olmasını istiyoruz.

Doğu Karadeniz'de "yeşil yol" adı altındaki proje hem doğal ormanlarımızı yok ediyor hem de yöre halkını yok sayıyor. Yine, aynı bölgemizde plansızca verilen HES lisansları nedeniyle orman alanlarımız tıraşlanıyor, var olan ormanlarımız yok ediliyor, erozyon ve heyelan riski ve tehlikeleri gün geçtikçe artıyor.

Şimdi, bakın, Amerika Birleşik Devletleri'nin önde gelen üniversitelerinden Yale Üniversitesinin her iki yılda bir yayınladığı Dünya Çevre Performansı Endeksi'ne göre Türkiye iki yılda 33 basamak geri giderek genelde 99'uncu oluyor. Söz konusu araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye özellikle doğal alanların ve yaban hayatın korunmasında ise 180 ülke içinde 176'ncı durumda. Maalesef, ülkemiz iç savaş ve diğer felaketlerle mücadele eden Irak, Suriye, Libya ve Haiti'nin bile gerisi durumundadır.

Avrupa Birliği Türkiye ilerleme raporlarına baktığımızda, özellikle "doğa koruma" başlığı altında Türkiye'nin son beş yıldır hep zayıf not aldığını görüyoruz. Ama bu zayıf notlu karnenin sahibini bir türlü bulamıyoruz.

İstisnasız her raporda, doğa koruma konusunda ilerleme kaydedilmediği ortaya çıkmaktadır.

Ormanın ve suyun yaşam suyu olduğunu hepimiz biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum efendim.

Ormanın yok olması durumda geleceğimizin de yok olacağı kaçınılmazdır. Ağaca düşman, zeytine düşman, yaşama düşman bu anlayışı artık hep birlikte bırakmalıyız. Ranta, betona değil; doğaya, suya, insana sahip çıkmak durumundayız.

Sayın Bakanımızın bir sözünü hatırlatmak istiyorum: 'Su akar, Türk bakar.' dedirtmeyeceğiz. Denizlere boşa akan suları barajlarla enerji ve sulama için tutacağız." Bir bölümüne katılıyorum.

Sayın Bakanım, eğer bugüne kadar yakın çevrenizdeki bürokratlar ve uzmanlar size söylemediyse bu da onların dikkatinden kaçmış ama ben söyleyeceğim: Akarsular bir ülkenin can damarlarıdır ve denize akan hiçbir su boşa akmış sayılmaz. Geçtiği her yere hayat verir, can verir. Denizle buluştuğu deltada çok özel bir yaşam ortamı oluşturur. Sayın Bakanım, su asla boşa akmaz. Lütfen, bilimsel olarak yanlış olan yaklaşımı bırakıp sürdürülebilir bir bakış açısıyla planlarımızı hazırlayalım.

Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanan bir raporda "Bugüne kadar farklı amaçlarla tesis edilmiş koruma alanlarının toplamı yaklaşık olarak 4,6 milyon hektara ulaşmıştır. Bu da ülkede yüz ölçümünün yaklaşık olarak yüzde 6'sına karşılık gelmektedir." denilmektedir. Oysa, Türkiye'nin taraf olduğu Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'ne göre, Türkiye 2020 yılına kadar karasal alanların ve iç suların en az yüzde 17'sini bu alana ayırmak durumundadır. Yine, kıyı alanlarının ise yüzde 10'unu koruma altına almakla yükümlüdür ve taahhüt vermiştir. Görüldüğü gibi bu rakamlardan çok uzak bir noktadayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum.

Devam ediyoruz.

Sayın Başkanım, hemen şöyle bir bölümünü atlayayım.

Ormanlarımızı bir seçim aracı değil, rant aracı değil, insanların yaşam alanı olarak görelim. Ormanların ortak varlığımız olduğunu ve bunun gerçeğini topluma kademe kademe anlatalım. Ormanların yapısal özellikleri ve sahip oldukları tüm zenginliklerin farkına varıp bu özellikleriyle yararlarını topluma anlatmalıyız. Ormanlar, özellikle ekolojik yararları nedeniyle önemli varlıklar olarak görülmezse, orman azalmasına yol açan asıl nedenler gözden kaçırılırsa ormanlarımıza sahip çıkmanın olanağı asla yoktur ve çölleşme de kaçınılmazdır.

Mevcut durum gösteriyor ki doğal varlıklarımız büyük bir tehdit altındadır. Bu gelişmeleri görmeyen ya da görmek istemeyen, ülkeleri yönetenler mutlaka sonunda hüsrana uğrayacaklardır.

Doğa varlıklarımızı, ormanlarımızı koruyup suların özgürce akmasına katkı sunmalıyız. Bu durumlara düşen herkesi uyarıp her yurttaş olarak görevimizi yapmalıyız.

2016 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını, muhalefetin yapıcı uyarılarının dikkate alınmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.