KOMİSYON KONUŞMASI

RIDVAN TURAN (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de sözlerime başlarken size ve Ekrem Bey'e başsağlığı dilemek istiyorum. Allah sabır versin, annelerinizin mekânı cennet olsun.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ederiz.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Değerli arkadaşlar, hazırunu saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Şimdi bu, Plan Bütçe Komisyonunda, anladığım kadarıyla, az önceki ifadelerden anladığım kadarıyla, son toplantı olacak; dolayısıyla aslında sona sakladığımı baştan söylemek isterim. Plan Bütçe Komisyonunun ve genelde de Meclisin, Meclis Genel Kurulunun özellikle EYT'de hakları iade edilmemiş kesimler ve burslu olarak yurt dışında okuyan kesimlere, gençlere yönelik olarak bir borcunun olduğu kanısındayım. Özellikle EYT bir tarafıyla çözümlenmiş gibi ifade ediliyor olsa da bilindiği gibi, çok önemlice bir kesim bu kapsamın içerisinde yer almadı, kapsam dışı kaldı. Böylece aslında bir hukuksuzluğu, bir haksızlığı çözerken diğer taraftan -bu usul üzerine yaptığım konuşmada da ifade ettiğim gibi- çok ciddi bir haksızlık ortaya çıkarmış oldu Meclis. Nedir o? Bir defa tarih meselesi.

Şimdi, bir depremden geçtik. Depremin ne kadar yakıcı olduğunu zaten biliyorduk ama hafızalarımız bir kez daha tazelendi. Gördük ki öyle depremin olduğu dönemde insanlar böyle kendi özgür iradeleriyle "Sigortamı da yaptırayım, şu işimi de yaptırayım; çarşı, pazar alışverişimi de yaptırayım, çocuğu da okula..." Ya, bunlar konuşulabilir şeyler değil, aynı 99 depreminde olduğu gibi. 99 depreminde de insanlar canı başı derdine düştü ve çalıştıkları hâlde 150 bin kadar insanın sigorta girişi yapılamadı. O sebeple, getirmiş olduğunuz, birinci grubun getirmiş olduğu kanun teklifi bu kesimleri görmedi. O sebeple diyoruz ki ya, bu 31/12/1999 ve öncesini içerecek biçimde bir madde ihdasıyla 5510 sayılı Yasa'ya bir madde ekleyerek bu kesimi çözebiliriz. Yani düşünün, bir gün sonra başvuru yaptınız, bir günle on yedi yıl bekleyebilirsiniz ya da beklemeyebilirsiniz. Yani bir günlük bir sürenin insan hayatında bu kadar belirleyici olmasını herhâlde kimse kabul etmez değerli arkadaşlar. Bu çok temel bir mesele.

Bir diğer konu, bu EYT konusunda çıraklar ve stajyerler. Şimdi, bu çocuklar işe başlamışlar, çalışmışlar, artı değer üretmişler ve fakat bunlar sigortalı yapılmamış. O sebeple -istedikleri böyle atla deve bir şey değil- bu çocukların işe başladıkları yani çırak ya da stajyer olarak işe başladıkları dönem aynı zamanda sigortalarının başladığı dönem olsun; olsun ki bunlar da emekli olabilsinler. Bu 2 tane konu EYT bahsinde, EYT dairesinde önümüzde duruyor.

Diğer konuda, bilindiği gibi, değerli arkadaşlar, 1416 sayılı bir Kanun var. Bu kanun yurt dışına öğrenci, burslu öğrenci göndermeyi düzenleyen bir kanun. Millî Eğitim Bakanlığı yurt dışına burslu öğrenci gönderiyor ve bu çocuklar orada eğitimlerini bitirdikten ve ülkeye döndükten sonra da mecburi hizmet yapıyorlar. Fakat burada da inanılmaz bir mağdur kesim oluşmuş durumda. Nedir bu mağduriyet? Kur artışları. Şimdi, örneğin döviz 2 lirayken gitti, Bakanlık ona 2 lira kur karşılığında destek verdi, bursunu verdi, şimdi 18 lira olmuş, 19 lira olmuş, 20 lira olmuş. Yani bu kur farkından dolayı bu insanlar inanılmaz derecede muzdaripler. Niye kur farkına takılmışlar? Çünkü tazminata düşmüşler. Niye tazminata düşmüşler? Bunlardan bir kısmı bitirdikleri hâlde mecburi hizmete Bakanlık sebebiyle atanmamış, bir kısmı bitirmiş ama pandemi gelmiş, insanlar rahat hareket edememişler, salgın hastalık olmuş, oradaki tez hocası bırakmak istememiş yani kendi dışlarında da birtakım faktörler sebebiyle bunlar mecburi hizmetlerine başlayamamışlar, başlamadıkları için de tazminata düşmüşler. Yani 100 binlerce dolar bu çocuklardan isteniyor, birkaç sene içerisinde ödemeleri isteniyor. Talepleri çok basit, diyorlar ki: "Ya, bu kuru sabitleyelim."

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Onu geçen yapılandırma kanununda düzelttik.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Kısmi bir şey oldu, esas olan değişmedi, kısmi nefes aldırdı Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Hayır, tamamını düzelttik. 400 kişiydi en son kalan.

RIDVAN TURAN (Mersin) - 12 bin kişi var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Hayır, 12 binden önce düzeltme yapıldı.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Bakın, bu konuda 12 bin kişi var.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Elitaş, topluca bir cevaplayabilirsek memnun oluruz.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Ve kısmi olarak bir nefes aldırmış olsa da bu kurun sabitlenmemiş olması sebebiyle ki daha önce, biliyorsunuz, çeşitli dönemlerde kurun sabitlendiği de oldu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - 2021'de düzenleme yaptık.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Şu anda bu insanlar çözüm bekliyorlar. Bundan dolayı, emin olun, aile hayatı bozulan var, intihara kalkışan var, bütün sosyal yaşamı darmadağın olan insanlar var. Zaten 2 tane bu konuda madde ihdası kaleme aldık, Komisyona sunacağız değerli arkadaşlar.

Şimdi, gelelim esas teklife. Burada, az önce Sayın Başkan konuşurken şöyle bir söz söyledi, bence bu toplantının alametifarikası şu sözde saklı: "Torba kanunlar birbirleriyle alakalı olan birtakım hususları bir arada tutmaya dönük olarak çıkarılır." babında bir şey söyledi. Burada, bütün bu maddelerin kesişim kümesinde sadece bir şey var; o şey de seçim. Dolayısıyla, o zaviyeden bakılarak bütün planlamalar yapılmış.

Mesela, Sayın Elitaş bir buçuk ay çalışma yaptıklarını söyledi az önce. Bir buçuk ay çalışma yapılmış, "7.500 lira" olarak bu uygun görülmüş. Ya, 7.500 lira bir maaş artışı falan değil; kök maaşta bir değişiklik yok. Kök maaşta niye değişiklik yapmıyorsunuz? Yani 2008'de çıkardığınız 5510 sayılı Kanun neoliberalizmin şahikası bir kanun; bu kanun içerisinde güvencesizlik vardı. İş sağlığı güvenliği eğitimi verdim uzun bir süre, o sebeple söylüyorum bunu aynı zamanda. Şimdi, mesela, bu kanun içerisinde özellikle emeklilerin yüksek maaş almasını engelleyecek önemli planlamalar yapıldı. Nedir? Mesela, aylık bağlama oranları düşürüldü, güncelleme katsayısı düşürüldü; böylece, insanlar düşük maaşa talim etmek zorunda kaldılar yani insan onuruna yaraşır bir maaşa bir türlü ulaşamadılar. Şimdi, yaptığınız şeyse aynı mantıkla devam etmek; bunu yapacağınıza mesela yasal bir düzenlemeyle, kök maaşı düzeltmek suretiyle... Kök maaşı niye önemsiyoruz? Çünkü yılda 2 defa kök maaş üzerinden bu insanlar maaşlarını alacaklar yani zam, onlar üzerinden yapılacak. E, bu böyle olduğunda "7.500 lirayı biz uygun gördük." dediğinizde, bu, onun maaşına, refahına dönemsel olarak etki edecek ama bir süre sonra bu etki olduğu gibi ortadan kalkacak. Dolayısıyla, burada bir alicengiz oyunu var; bunun doğru bir yaklaşım olmadığı kanısındayız.

Ya, bir de şöyle bir şey var: Şimdi, bu torba kanunlar falan çıkıyor da ciddi bir bütçe açığıyla karşı karşıyayız, bunu hep konuşuyoruz; hem harcama bahsinde bütçenin bu açığı daha da fazla artıyor hem de aynı zamanda bütçe gelirleri açısından da böyle bir sorun var. Hatırlayın, orta vadeli planda ve merkez bütçede 660 milyar gibi bir bütçe açığından bahsedilmişti ama şu anda bu senenin iki ayı dikkate alındığında zaten bunun yüzde 31 gibi bir miktarı söz konusu oldu, gerçekleşti; bunun içerisine EYT'lileri kattığımızda, yine, depremin sebep olduğu ihtiyaçları, kamusal harcama ihtiyaçlarını kattığımızda ve sizin seçim için kullanmayı düşündüğünüz kaynağı kattığımızda bu 660 milyarın çok çok ötesine geçecek bir şeyle karşı karşıyayız. Bütçe açığı giderek artıyor, özellikle cari transferler bahsinde bu artışı çok da yoğun görüyoruz yani bütçe harcamalarının ortalama artışının çok üstünde bir... Yüzde 93 iken bu ortalama artış, yüzde 161 gibi bir artış var cari transferlerde. Burada şunun altını mutlaka çizmek lazım: Harcamalardaki artışla birlikte, aynı zamanda bütçe gelirlerinde, özellikle kurumlar vergisindeki tahsilat problemleri sebebiyle -düşük tahsilat- 18 kat azaldığı söyleniyor iktisatçılar tarafından, burada bir problem söz konusu; buna cari açığı da eklediğinizde -yani bir taraftan bütçe açığı, bir taraftan cari açık- 1 artı 1 2 etmiyor, tam tersine 11 ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Tamamlayın lütfen.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Şimdi, seçim olacak, iktidarın değişeceğini düşünüyoruz ama bu memleket yine burada kalacak. Dolayısıyla, gerçekten bu kadar popülist harcamaları içerisinde barındıran, bir taraftan cari açığı böylesine devasa boyutlara, ülke tarihinin en üst seviyelerine taşıyan -diğer taraftan bütçe açığı için aynı şey söz konusu- bir yerde bu meseleler nasıl çözülecek? Bu meseleler şöyle çözülseydi, örneğin üst gelir gruplarından, üst sınıflardan vergiler yoluyla alınanın genele yayılması, düşük gelirli gruplara verilmesi ve bu biçimiyle de insanların refahının artırılması temel olsaydı eyvallahtı ama burada mesela kur korumalı mevduat gibi "kuru baskılamak" adı altında alt sınıflardan yukarıya olağanüstü bir gelir transferinin olduğunu hep beraber görüyoruz ve sonuçta, bu bütçe açığı günün sonunda daha fazla para basmakla, daha yüksek enflasyonla, vatandaştan daha fazla vergi toplamakla karakterize bir hâle gelecek -sizin döneminizde olacak ya da sizden sonra olacak- ve neticesinde yoksulluğu daha da fazla artıracak. Şimdi, emeklilere, gazilere, bu kesimlere, vatandaşlarımıza -tırnak içinde söylüyorum- güzellik yapıyor ya; işte, bu kafayla gidildiğinde, üç gün sonra bu insanlarımızın yaşam koşulları çok daha kötü olacak. O sebeple, böyle pansuman tedbirlere değil, gerçekten yeni bir paylaşımı, yeni bir gelir dağılımını temel alacak bir mantığa ihtiyaç vardı; "vardı" diyorum, artık öyle bir şey ne yazık ki yok.

Zamanımı biraz aştım galiba ama şöyle başlıklar hâlinde birkaç şeyi söyleyeyim ve bitireyim hoşgörünüze sığınarak Sayın Başkan.

Hekimlere ilişkin bu düzenleme özellikle kurum hekimlerinin, ATK'de, işte, Turizm Bakanlığında vesair buralarda çalışanların durumunu görece iyileştirir kuşkusuz ama bir bütün olarak bir sorun var. O sorun da şu: Sağlık çalışanlarının -özellikle depremde de ne kadar cansiparane çalıştıklarını gördük- genel olarak bir geçim sorunu var, bir refah sorunu var. Bu düzenleme, hem hekimler arasında bir eş güdümü sağlamaktan uzak ne yazık ki hem de sağlık çalışanlarını bütünlüklü bir perspektiften görme yeteneğine sahip değil.

Bir de tabii şöyle şeyler var, son cümlem olsun: Ya, yüksek yargıçların özlük haklarının iyileştirilmesi falan, işte, hekimlerin özlük haklarının iyileştirilmesi ama... Ben bir hekim olarak özlük haklarımın iyileştirilmesinden ziyade -bu, çok önemli kuşkusuz- aynı zamanda, sağlıkta şiddeti engelleyecek, sonuç alıcı bir tutum beklerdim sizden. Mesela, yargının sorunu yalnızca cüzdan meselesi midir?

CAVİT ARI (Antalya) - Vicdan meselesi.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Vicdan meselesi hiç yok mudur? Yıllardan beri yüksek yargı da dâhil olmak üzere yargı üzerinde iktidarın türlü yönelimlerini ne yapacağız? Muhtemelen yargıçlar, adil ve siyasetin gölgesinde olmayan bir yargı sistemini maaşlarına yapılacak iyileştirmelerden -ki bunun öneminin tekrar altını çiziyorum- çok daha önemli olduğunu düşünüyorlardır diye tahmin ediyorum.

Teşekkür ediyorum.