KOMİSYON KONUŞMASI

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Yeni haftamızın ramazanla birlikte hayırlara vesile olmasını diliyorum.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Hayırlı olsun inşallah.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Son iki haftaya girdik. Komisyonda çalışan arkadaşlarımıza da kolaylıklar diliyorum.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Onlara teşekkür ediyoruz. Cuma günü bütün gün iyi bir çalışma yaptılar yani neticede raporun içindekileri belirledik; tabii, sizlere de arz edeceğiz. İnşallah onları da önümüzdeki... Aslında çarşamba dediler ama salıya kadar kendi kurumlarıyla ilgili görüşleri bir yazarlarsa isabet olur.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Şimdi, Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Kızılay Başkanı da bir sunum yaptı, kısa bir sunum yaptı. Aslında, açıkçası, çok daha ayrıntılı ve uzun bir sunum beklerdik çünkü bu deprem sonrasıyla ilgili olarak gerek kamuoyunda gerekse yapılan yardımlarla ilgili gündemi oldukça fazla meşgul eden bir cumhuriyet öncesi kurulmuş bir kurumdan bahsediyoruz, Hilal-i Ahmer Cemiyetinden.

Şimdi, burada üzerinde durmamız gereken nokta şu: Niye Kızılay çok tartışmanın merkezine geldi? Bir tanesi, Kızılayın idari yapılanmasıyla ilgili bir değişikliğe gidildi yani daha çok hayırseverlerin, yardımseverlerin seçimlerle yönettiği bir kurum olmaktan çıkarak doğrudan merkezî iktidarın belirlediği bir idari yapılanmanın altında olan bir kuruma dönüştü. Dönüştükten sonra da aslında biz Kızılayla ilgili en büyük tartışmayı BAŞKENTGAZ Şirketinin 1 milyon dolarlık bir bağışına yasaların kendisine vermiş olduğu imtiyazları kullanarak bir haksız uygulama yapıp vergiyle ödenmesi gereken, bir gelir vergisine tabi olması gereken bir işlemde 1 milyon dolarlık bir bağışın içinden 15 bin doları kendi bünyesinde tutarak geriye kalan bağışın tamamını bir vakfa aktardığından biliyoruz; en çok tartışma konusu olan konulardan biri bu. Demokratik bir biçimiyle, seçimle gelen bir yönetim tarafından yönetilmiş olsaydı zaten Kızılayın da böyle bir olaya aracılık etmesi mümkün değildi. Şimdi, daha da önemlisi, BAŞKENTGAZ Şirketi niye Kızılaya böyle bir yardım yaptı? Kızılay kendisine gelen bu bağışı en çok ihtiyaç olan afetlerde, felaketlerde ya da Kızılayın doğal olarak kuruluşundan beri sorumluluğu altında olan konularla ilgili değil de başka bir vakfa verme girişiminde bulundu ve buna aracılık etti; bu bir kere kuruma olan güveni çok ciddi biçimde sarstı. Tek başına bu da değil tabii, Kurumun, Kızılay kurumunun yönetim yapılanmasında meydana gelen değişikliklerle birlikte kendine bağlı çok sayıda şirket -11'e yakın şirket- kurması ve faaliyetlerini bir ticari şirket hâline dönüştürmesi, âdeta holdingleşmesi de eleştirilerin odak noktasında yer aldı.

Şimdi, tabii, bir konuyu açıklığa kavuşturmamız gerekiyor. Bunlardan en önde gelen ve kamuoyunun da en çok tartıştığı: 7 Şubat tarihinde Ahbap Derneğinin Başkanı Haluk Levent'in Kızılayın yabancı bir ülkeye ihraç etmek için üretmiş olduğu 2.050 tane Kızılay çadırını satın almasının kamuoyuyla paylaşılması. Önce "Yok." dendi, sonra "Var." dendi, daha sonra da Kızılayın Başkanı kendisinin bilgisi dâhilinde bu satışın yapıldığını söyledi. Şimdi, Kızılay yanlış bir işlem yapabilir, "Bilgim dâhilinde yanlış bir işlem yapılmıştır. Deprem felaketi anında yurt dışına satacağımız bir ürünü içeride sattık." diyebilir ama Kızılay Başkanı şu açıklamayı yaptı: "Benim bilgim olmadan arkadaşlar bu satışı yapmışlar." dedi. Şimdi, makarayı geriye saralım, 7 Şubat saat 16.00'ya Hatay'a, Jandarma Alay Komutanlığında, içinde Sağlık Bakanının, AK PARTİ milletvekillerinin, sizin ve Ahbapın Başkanının da bulunduğu o konteynerin içine girelim; girelim ve 7 Şubat tarihinde yapılmış olan bu satıştan yani Haluk Levent, sizin, Bakanın, Valinin, AK PARTİ milletvekillerinin ve 4 Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilinin -bizi tanımayabilirsiniz- içinde olduğu ve konuşulduğu bir konuyla ilgili siz nasıl olur da Kızılay Başkanı olarak kamuoyuna "Bilgim yok." diyebilirsiniz? Nasıl kamuoyunu yanıltırsınız? Vermiş olduğunuz bir kararın arkasında nasıl duramazsınız? Yani buna şahitlik edilmeyeceğini mi düşündünüz? O hengâme içinde bizlerin sizden çok daha erken Hatay'a gittiğini bilmiyor musunuz? İlk gün biz oradaydık. Bu söylediğiniz rakamların her biri... 2,5 milyon insana 3 öğün yemek verdiğinizi söylüyorsunuz, nasıl sayacağız, kim sayacak? Hangi yöntemle veriyorsunuz? Kime ihale ediyorsunuz? "Şu kadar çadır üretiyor." diyorsunuz, bize gelen bilgilerde, raporlarda sizin çadır üretimini taşere ettiğiniz gözüküyor, taşerona verdiğiniz gözüküyor. Yani Kızılay giderek holdingleşmiş, şirketleşmiş, asli görevlerinin dışında bir ticari şirkete dönüşmüş; 11 tane şirket var, sizler kamuya yansıdığı biçimiyle bunu düzeltebilirsiniz. Burada görev yapan milletvekillerinin 2 katı, 3 katı maaşla çalışan yönetici pozisyonundasınız ve o nedenle de Kızılay kurumunun toplum indinde bir siyasi partinin, iktidar partisinin sanki yönettiği bir kurum hâline dönüşüyor olmasının sorumlusu da sizsiniz ama bundan her biri olabilir, her kurum idari açıdan eleştirilebilir ama siz, benim, Tekirdağ Milletvekilimiz İlhami Özcan Aygun, İstanbul Milletvekilimiz Turan Aydoğan ve Ali Şeker'in olduğu ve hepimizin de o karavanın içinde olduğu bir ortamda, bütün bu meselelerin görüşüldüğü yerde siz "Haberim yok." dediniz. Bence Kızılay Başkanı olarak siz bu topluma gerçeği söylemediğiniz için, bunun için istifa etmeniz gerekir, doğruları söylemediğiniz için, vermiş olduğunuz bir kararın arkasında duramadığınız için istifa etmeniz gerekir.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Sayın Vekilim, bu tür şeyler, istifa konusu falan bizim konumuz değil.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Şimdi, o nedenle, Sayın Başkan, siz bize deseniz ki: "2 milyon 300 bin kişiye 3 öğün yemek veriyoruz." artı "Biz bunu sahur da veriyoruz." deseniz biz size nasıl inanacağız? Gözümüzle gördüğümüz, kulaklarımızla duyduğumuz bir şeyin gerçekliğini inkâr ediyorsanız, verdiğiniz sayıların gerçek olduğuna nasıl biz inanacağız?

Şimdi, başka bir fotoğraf: Kızılayın kolileri İstanbul'da AK PARTİ'li bir belediyenin makine ikmal müdürlüğünde, içleri boşaltılarak, poşetlenerek dağıtılıyor. Şimdi, Kızılay kendi kolilerinin dağıtımını kendi dışında başka yerel yönetimlere mi vermeye başladı ya da dağıtılacaksa niçin Kızılayın kolilerinden boşaltılarak, başka poşetlere konarak bu dağıtım gerçekleşiyor?

Ben Kızılaya sürekli ve düzenli olarak kan veren bir kişiydim birkaç yıla kadar. Altı ayda bir, yılda bir kan verirdim ve kan verdiğimde de bunu büyük bir onur ve şeref olarak hissederdim. Sürekli olarak da mesaj gelirdi, şimdi vermiyorum çünkü kanımla ilgili endişelerim var. Gıda konserveleri sattınız ya, deprem bölgesinde konserve satışı gerçekleştirdiniz.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Sayın Vekilim, kan vermeye devam edin.

NECİP NASIR (İzmir) - Kanla ilgili mesaj verme Gökan Bey, bu farklı bir şey. Sorgulamayı farklı yap ama kanla ilgili böyle bir mesaj doğru değil.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Tamam, kan vermeye devam edelim ama bir kurum yöneticilerinin hele de böyle yardım kurumlarının yöneticilerinin bu görevleri fahri olarak yaptıklarına ve toplumun bütün kesimlerini bir arada tuttuklarına inanılır. Kızılay... Bakın, ay, İslamiyeti simgeliyor. Kızıl Haç, Hristiyanların kurduğu bir yardım kuruluşu. Ay, bütün Müslümanları ilgilendiren yani sadece bizim de değil; Osmanlı Dönemi'nde kurulduğu için sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kurumu gibi görmemek lazım. Yani Kızılay bütün dünyada yardım kuruluşları arasından kendini Müslüman olarak... Toplumları ya da yaşayanlarının büyük bir çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin tamamı da Kızılayı yani bu sembolü bir yardım aracı olarak görüyor. O nedenle her birimize düşen, olabildiğince saydam, olabildiğince güvenilir bir biçimde süreci yürütmektir. Söyleyecek çok söz var, yapılan yardımlarla ilgili çok söz var.

Aslında Kızılayın, bu rakamların çok daha fazlasını bağış olarak alabileceğine ben yürekten inanıyorum. Ama kuruma güveni en üste çıkarmak zorundayız. Kurumun güvenini en üste çıkarmanın yöntemlerinden bir tanesi de talimatla iş yapmak yerine vicdanla iş yapmakla ilgilidir. Ama siz BAŞKENTGAZ meselesiyle ilgili orada, o 1 milyon dolarlık bağışı alıp içinden 15 bin doları ayırıp geriye kalan 985 bin doları TÜRGEV'e ya da TURKVEN'e aktardığınız anda kuruma olan bütün güveni sarsmış oluyorsunuz. O nedenle ne söylerseniz söyleyin, Kızılay bizim yüreğimizde, gönlümüzde çok üst seviyededir ama yöneticiler, maalesef, sınıfta kalmıştır.